Rabia AKSU: DİVERGENT / IRAKSAK

Karanlığa direnen birkaç lambadan biriydim o durakta. Geri dönmek için bahaneler bıraktım, sırtı dönük yalvarışlar bıraktım, geri dönemedim. Tükendim.

Rabia AKSU: DİVERGENT / IRAKSAK
15 Eylül 2019 - 21:33 - Güncelleme: 16 Eylül 2019 - 22:17

DİVERGENT/ IRAKSAK

Karanlığa direnen birkaç lambadan biriydim o durakta. Geri dönmek için bahaneler bıraktım, sırtı dönük yalvarışlar bıraktım, geri dönemedim. Tükendim.

Unutmamak gerekir ki tüketen tükenmeyi peşinen göze almış demektir ve yıkıcılıkta direnen daha önce yıkılmış olandan başkası değildir. Yıkıntıların arasında çıktığım gezintide bir kaç ruh bulabilmiştim. Tüm bu gerçeklikler, bulduğum her yeni fikir daha da tüketti beni. Ben de onları tüketirken.

Düşünce asla ağır değil, ona eşlik eden endişe ağır. Ondandır, toplumcu değil bireyci oluşum. Her zaman. İnsan bir aradalığının iradî seçimlerle yapılmadığında bir işe yaramadığı barizdir. Başka bir deyişle, kendi seçmediğiniz toplumlarla mutlu olamazsınız. Bunu akrabadan başlayarak ölçeklendirebilirsiniz. Bazen bir yabancının, size halanızdan daha yakın olması bundandır. Yabancıyı siz seçmişsinizdir ama halanız bir seçim değildir; siz onun kurbanısınızdır. Çoğunlukla. Ben kendimi, kendimin bir fikri olmaktan başka türlü asla algılamadım ve bu fikir eninde sonunda gelip beni yaraladı.

Yalnız kalmayı seçmek seçilmiş çoğunluğa dâhil olabildiğimiz nadir seçimlerden biri. Çünkü asıl yalnızlık, sizden sadece rol yapmanızı isteyen bu nazik insanların arasında yaşamak. Ne kadar ince ruhlu olurlarsa olsunlar sahip olma dışında bir ilişki bilmiyorlardı. Sahipliydiler. Kimi insan kendi içinden gelen sesi açık seçik duyar ve bu sese kulak verir. Böyleleri ya delirir ya da efsane olur. Bu da, mutluluk ve erdemin sırrıdır; yapmak zorunda olduğun şeyleri sevmek. Tüm şartlandırmaların amacı budur: İnsanlara, kaçınılmaz toplumsal yazgılarını sevdirmek. Delinin teki göreceli bir kavrama sabit bir fikirmiş gibi isim vermiş ve tüm insanoğlu o isimlendirmeden dolayı o isimden korkmuş. Neden bilip bilmeden saçma sapan konuşuyorsun diyorum. Belki senin kötülük olarak gördüğün başkası için ilahi adaletin dünyaya tezahür etme biçimi. Kim bilir insanlar belki de hakikaten böyle deliriyordur. Bir şeyi kafaya takıp onunla zihninin içine küçük bir delik açıyor, sonra kurcalaya kurcalaya o deliği, bütün bir aklı yutacak kadar büyütüyordur.

Bütün bu düzenlemeleri kendi için gerçeğe döken insanlar var ya hani, Onları suçlayacak değilim. Aslında artık kimseyi hiçbir şey için suçlayacak değilim. Başıma gelenler, bana dünyadaki her şeyin hepimiz için olduğunu çoktan öğretti. Yadırgadığın her şeyi yaşayabilir, yargıladığın herkese dönüşebilirsin. Ne derlerse desinler, biz kalbimizin ve kafamızın doğru bulduğu şeyleri etrafın ne dediğine bakmadan yapmalıyız.

Kimi zaman insanda 'hayvanca' bir zalimlik olduğundan dem vurulur; ama hayvanlara yapılan korkunç bir haksızlık, bir hakarettir bu. Bir hayvan asla insan gibi zalim olamaz; böylesine ustalıklı, böylesine sanatsal bir zalimlik insanda olur sadece. Öfkelisin. Hissettiğin devasa eksiklik, hayatın sana verdikleri ve vermedikleri seni böyle biri yaptı. Kolay değildi, kolay olmayacak ama nolur artık kızma. Rüzgâra karşı fırtına kuşanıyoruz, ektiğimiz yok, biçtiklerimiz bizim değil. Giderek ya silikleşiyor ya da keskinleşiyoruz. Sirke değiliz, zararımız küpe. Küpün ne olduğuyla pek ilgilenmiyoruz çocukken, ama büyüyüp de ta kendimiz olduğunu anladığımızda artık geç oluyor. Çok geç…

Edip Cansever'in umutsuzlar Parkı’nı Henry Miller, ondan önce düşlemiş. Şöyle diyor Oğlak Dönencesinde: "tekrar bütünüyle insan olmadan önce bir park olarak var olmam gerekecek muhtemelen; insanların dinlenmeye, vakit geçirmeye geldikleri doğal bir park. Ne dediklerinin ya da yaptıklarının önemi olmayacak çünkü yanlarında sadece yorgunluklarını, can sıkıntılarını, umutsuzluklarını getirecekler. Beyaz bit ile alyuvar arasında tampon oluşturacağım. Mükemmelleştirilemez olanı mükemmelleştirme çabası sonucunda biriken zehirleri gideren bir vantilatör olacağım. Doğada var olan ve düşe yansıyan yasa ve düzen olacağım. Mükemmeliyet kâbusunun ortasındaki vahşi park olacağım; çılgın bir etkinliğin ortasındaki sarsılmaz düş; mantığın beyaz bilardo masasındaki gelişigüzel vuruşu. Ne sızlanmayı ne de başkaldırmayı bileceğim, kabul etmek ve onarmak üzere her zaman mutlak bir sessizlik içinde bekleyeceğim.

Bir köşede durup dinlenir gibi acelesiz ve rahat sevmeyi nasıl anlatsam? Diye düşünürken hep bu satırlar gelir aklıma.

Bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektir bunu sakın unutma.

14/09/19 RABİA AKSU

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum