Osmanlı Japon Dostluğu

Cumhurbaşkanımızı ihtiramla karşılayan Japonlar, 126 yıl önce Sultanımızın gönderdiği Ertuğrul Fırkateyni’ni de aynı şekilde karşılamıştı. Ertuğrul Fâciâsı, Türk –Japon dostluğunun hüzünlü ve güçlü bir bağı olarak kaldı.

Osmanlı Japon Dostluğu
11 Ekim 2015 - 21:31

Bundan 126 yıl önce, 14 Temmuz 1889’da, İstanbul halkı deniz kenarlarına hücûm ederek ağlaşmalar ve bağrışmalar eşliğinde meçhûle giden bir gemiyi yolcu ettiler. 

Besmeleyle Ertuğrul’um demir aldı

Hep ahâli sâhillerde bakakaldı

Çoluğun çocuğun feryâdı arşa vardı

Hak selâmet versin şanlı Ertuğrul’a.

Üç direkli firkateyndir gemimiz 

Kimimiz, bekârız, evlidir kimimiz 

Gayret edin çocuklar Capanya’dır yolunuz 

Hak selâmet versin şanlı Ertuğrul’a

Devlet-i Aliyye’nin hilâfet bayrağı çekili Ertuğrul Fırkateyni, 54’ü subay 607 kişilik(sayılar net değil) mürettebat ile yola çıktı. Güzergah, Süveyş, Aden, Bombay, Kolombo, Singapur ve nihâyetinde Japonya idi.

Gemi Kızıldeniz’e doğru yol aladursun, biz bu seyahatin sebebine bakalım.

İSTANBULDA BİR JAPON PRENSİ

basliksiz-9-075.jpg

Ertuğrul’un Japonya’ya gittiği 1889-1890 yılı Avrupa açısından dünya sömürgecilik haritasının çizildiği bir dönemdir. Almanya bu sömürgecilikte yerini almak istemektedir. 2. Abdülhamid Han, İngiltere-Rusya ilişkisine karşı denge politikası izlemeye çalıştı Bu yüzden, 1870’li yıllarda Avrupa’ya açılmaya çalışan Japonya ile dostâne ilişkiler kurmayı, siyâsî hedefleri arasına koydu. 

Japonya ise imparator Mutsuhito’nun tahta çıkmasıyla Batı’ya açılmaya başlamıştı. 1877’de babasının yerine geçene ve 45 yıl saltanatta kalan İmparator, “aydınlanmış yönetim” anlamına gelen Meiji adını aldı. Bu yüzden bu döneme, “Meiji restorasyonu” denir.  Meiji Restorasyonu, Tokugava Şogunluğu’nun 265 yıllık feodal rejimine son verdi. 

Prens Komatsu Akihito, İmparatorun Batıya açılma gayretine, diplomatik kabiliyetiyle çok yardımcı oldu. 1886 yılında imparator nâmına, İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya’ya gitti. 1887’de ise Osmanlı-Japon ilişkilerinin ilk adımını atmak üzere İstanbul’a gönderildi. Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın huzûrunda, gâyet güzel bir kabul gördü.

İMPARATORDAN SULTAN’A MEKTUP

İmparator Mutsuhito, İstanbul’a giden Prens Akihitio’nun saygı ile karşılanmasından duyduğu memnuniyeti, Sultan’a mektup yazarak bildirdi. olunca mektupla ifâde etti. Mektubun tercümesi şöyle:

“Şevketlü, kudretlü dostum, yüce ve muhteşem muhibbim Sultan Abdülhamid Han Hazretleri;

Azim mülkünüze giden tebaamızın dâima hoş bir kabul gördüğünü ve özellikle sevgili Prens Akihito ve eşi prenses hanımefendinin sizin katınızda gâyet güzel bir kabûle mazhar olduklarını haber alınca pek memnûn ve mesrûr oldum. Dolayısıyla samimi ve büyük dostluğumuzun eser ve delilini siz pâdişâh hazretlerine ibrâz etmek arzusundayım. Bu manada “Krizantem” nâm büyük nîşânımızı zâtınıza hediye ediyor ve mektûpla birlikte gönderilen mezkûr nîşânı lütfen kabûl buyurmanızı ricâ ediyorum. Yine bu vesileden istifâdeyle azim hürmet ve değişmez muhabbetimin teminâtını beyân ederim.”

Osmanlı sultanına hediye edilen nişânın adı olan krizantem, kasımpatı olarak bildiğimiz çiçektir. Krizantem Japonlarca kutsal kabul edilir ve Japon imparatorluk armasıdır.

basliksiz-13-049.jpg

ASYA SÂHİLLERİNDE ERTUĞRUL COŞKUSU

Ertuğrul Fırkateyni’nin Japonya’ya gönderilmesinin resmî sebebi, Japon İmparatoru’nun yeğeninin, 1887’de bir savaş gemisi ile İstanbul’u ziyâret edişine mukâbele etmekti. Gayr-i resmî olarak ise  birden fazla sebebi vardır ki en mühimi, İngiltere ile Osmanlı Devleti arasındaki hilâfet savaşıdır. Şöyle ki Hindistan’dan sonra gözünü Mısır ve Arabistan gibi İslâm topraklarına diken İngiltere, hilâfetin Türkler’den Araplar’a geçmesi için kirli propaganda yapmaktaydı. 2. Abdülhamid Han, İngiltere’nin bu kirli siyasetine karşılık vermek için Japonya’ya yapılacak iâde-i ziyâreti fırsat olarak değerlendirmeye karar verdi. Pâdişah, geminin yola çıkması husûsunda her türlü engeli ortadan kaldırdı. Buna, geminin başçarkçısı İngiliz Harty ve Bahriye Erkan-ı Harb Dâiresi’nde ferik rütbeli İngiliz Amirali Vodz’un, geminin yolculuğu kaldıramayacağına dâir menfî raporları da dâhildir.

Gemi yol boyunca uğradığı İslam ülkelerinde, yerli Müslüman halk tarafından büyük ilgi ve sevgiyle karşılandı. İlk defa bir Osmanlı gemisinin memleketlerine gelmesi ve hilâfet bayrağının dalgalanması; askerlerin Cuma günleri halk ile beraber namaz kılmaları halka büyük heyecan uyandı. Binlerce insan gemiyi ziyâret etti. “Bağımsız Müslüman toprağı” diye secde edenler oldu.  Bandonun verdiği konserleri dinlemek için ağaçların tepelerine tırmandılar. En önemlisi de Cuma günleri hutbelerde halifenin adı okundu.  Singapur limanlarındaki gemilere Osmanlı Sancağı çekildi. Bu coşkuyu gören sömürge yöneticileri bile Türk subay ve erlerine saygı göstermek zorunda kaldı. Bazı Avrupa çevreleri tarafından, Sultan Abdülhamid’in Japonya ile ilişki kurma teşebbüsü, Japonlar’ı İslâm’a dâvet olarak yorumlandı.

Ertuğrul’un yol boyunca hiçbir zorlama olmadan coşku ile karşılanması, zaten rahatsız olan İngiltere’yi daha da telaşlandırdı. Zîrâ bu coşku tamamen halkın içinden gelmekteydi ve eğer seyahat tamamlanırsa bırakacağı tesirin çok büyük olacağı kesindi. 

On bir ay denizde yol alan Ertuğrul, Japonya’da şânına lâyık bir şekilde karşılandı ve ağırlandı.

CUŞKU, HÜZNE DÖNDÜ

Bir kolera salgını da atlatarak, 15 Eylül 1890’da Yokohama’dan İstanbul’a hareket etti. Ancak, Kobe’ye giderken Kashinozaki Feneri’ni geçtiği sırada kayalıklara çarparak battı. Mürettebatın, sâdece 69’u kurtuldu.

Kazâ, Japonya’da büyük bir üzüntüye sebep oldu. Hiyei ve Kongo adlı iki Japon harp gemisi, kazaâzedeleri alarak yola çıktı. Osmanlı devleti, kazazedeleri teslim almak için İstanbul’dan bir gemiyi Port Sait’e gönderdi. Ancak Japonlar, imparatorlarından kendilerinin götürmeleri konusunda emir aldıklarını ifâde ederek reddettiler ve Devlet-i Aliyye’nin gemisi ile İstanbul’a doğru yola çıktılar.

Yol buyunca Ertuğrul’u çoşku ile karşılayan Müslüman halkın, kazâzedeleri taşıyan Japon gemilerini nasıl bir hüzünle seyrettiğini varın siz hesab edin. O kadar üzgündürler ki Ertuğrul’a gösterdikleri saygının aynısını, gâzileri taşıyan Japon gemilerine de gösterdiler.

Japonya’da, şehitler için Japon halkı tarafından üç anıt dikildi. Önce, Oshima halkı tarafından, taştan bir kitâbe inşâ edildi. Wakayama Vâlisi’ne, burada bir kabristan yapılmasındaki çalışmalarından dolayı ikinci rütbeden Osmânî Nîşânı verildi.  Anıt ikinci kez ise 1929 yılında Türk-Nippon Ticâret Derneği’nin yardımıyla yeniden düzenlendi. Ertuğrul Anıtı’nın üçüncü kez düzenlenmesi de 3 Haziran 1937’de gerçekleşti. 

JAPONYA’DA BİR OSMANLI ŞEHZÂDESİ

basliksiz-12-063.jpg

 

Addülhamid Han, 1909 yılında tahttan indirildi. 1924 yılında ise tüm Osmanlı hânedanı yurt dışına çıkarıldı. Bunlardan birisi de Sultanın torunlarından  Şehzâde Abdülkerim Efendidir. Abdülkerim Efendi, 1933 senesinde tıpkı Ertuğrul Fırkateyni gibi Bombay, Singapur, Shanghai güzergâhıyla 21 Mayıs 1933’de Tokyo’ya gitti. Bu ziyâretin çok özel bir sebebi vardı.

basliksiz-10-081.jpg

Yirminci asrın ilk çeyreğinde Asya’nın lideri olarak dünyada söz sâhibi olmak isteyen Japonya, Türkistan’ın  jeopolitik önemini iyi kavradı. Bölgedeki Müslüman Türk halklarını potansiyel müttefik olarak gördü. Genyousha ve Kokuryukai gibi milliyetçi dernekler, Molla Muhammed Abdulhay Kurbanali (Gabdulhay Kurbangali) önderliğinde Japonya’da örgütlenmiş olan Müslüman Türklere destek vererek Rusya ve Çin’de baskı altındaki Türk halklarının liderleri ile derin ilişkiler kurdu. Asya’daki bağımsızlık mücâdelelerine açık ya da gizli destek verdi.  Japonya’nın Türk dünyasına yönelik olarak uyguladığı en önemli harekât, 1933’de Doğu Türkistan’da çıkan ayaklanmayı fırsat bilerek bölgede Abdülhamid Han’ın torunu Şehzade Abdülkerim Efendi’ye devlet kurdurma  gayretidir.

Abdülkerim Efendi, Japonların dâveti üzerine, Şam’dan Japonya’ya gitti. Bu gidiş, birçok devleti rahatsız etti. En çok da  Sovyetler Birliği’ni. Uygur, Kazak, Kırgız ve Çinli Müslümanlardan oluşan bu yeni yapı, şüphesiz Rus idâresi altında yaşayan Müslüman Türkler için ümit ışığı olacaktı.

Abdülkerim Efendi’nin, bölgede kurulacak bir devletin başına geçmesinin Osmanlı Hanedanı’nın tekrar ihyâ olması anlamına geleceğinden ve hilâfetin şehzâde eliyle tekrar tesis edilmesinden endişe eden Türkiye, Sovyetler Birliği ile ortak hareket etti. Abdülkerim Efendi, istihbarat oyunları sonucu Japonya’da sıkıntıya düştü ve Amerika’ya döndü. Otel odasında ölü bulunan şehzâdenin intihar ettiği ileri sürülse de suikaste uğradığı kuvvetle muhtemeldi.

Bir Osmanlı şehzâdesinin bertaraf edilmesi için Ruslarla işbirliği yapan Türk hükûmeti, 1936’da Türkiye’yi ziyâret eden 8. Edward’ı Tophâne Rıhtımı’nda büyük bir coşku ile üst düzeyde karşıladı. Kendi hânedânından esirgediği saygıyı, Müslüman Türk düşmanı bir hanedanın temsilcisine gösterdi. Cumhuriyet gazetesinin, 5 Eylül 1936 günki manşeti şöyleydi: “Büyük misâfirimize dün kavuştuk.”

basliksiz-11-066.jpg

gazetevahdet

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum