Osmanlı eserlerini tahrip etmek kanunen serbest

SAMET ALTINTAŞ - 12.08.2012. Osmanlı eserleri, Cumhuriyet'in ilanı ile bir bir silinmeye başlandı. Millî hafızamız olan kitabeler başta olmak üzere, Osmanlı'yı hatırlatan her yapıt yok edildi. Bu faaliyetler, 1927'de çıkarılan kanun ile meşrulaştırıldı. Üstelik 1057 sayılı bu kanun hâlâ yürürlükte...

Osmanlı eserlerini tahrip etmek kanunen serbest
12 Ağustos 2012 - 10:21

 

Cumhuriyet'in ilk yıllarında başlayan reddimiras çalışmaları, Anadolu'nun hafızasında hep kötücül bir anıdır. Bu topraklar, tarih yapmış bir medeniyetin izlerinin yok edilmesi ile bulaşıcı bir vandalizmi görmüştür kuşkusuz. Peki, hangi güç buna izin vermiş, kimlerin maziden öç alma gayreti ata yadigârlarını silmiştir hafızamızdan? Bu soruların cevabını öğrenmek için yine 'geçmiş'e bakmak gerekiyor.

Yıl 1927... TBMM II. Dönem Rize Mebusu Ekrem Rize, Meclis çalışmalarında Osmanlı'dan kalan eserleri ortadan kaldırmak için kanun önergesi hazırlar. Tek başına tasarladığı kanun, tükenmek bilmeyen Osmanlı düşmanlığı ile yetmiş üç toplantı sonunda Meclis'ten geçer. 1057 sayılı kanun, Millî Eğitim Bakanlığı'nın gündeminde, 15 Haziran 1927 tarihli ve 608 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanır. Ekrem Rize, yaptığı konuşmada Osmanlı devrine ait tuğra ve levhaların derhal ortadan kaldırılması gerektiğini söyler. Ve şunları kaydeder: "Cumhuriyet fikriyle beslenen bir okulun kapısının üzerinde bir padişahın armasının ve methiyesinin bulunması kadar garip bir manzaraya, başka ülkelerin hemen hiçbirisinde tesadüf edilemez."

Rize, tam anlamıyla mazinin hasmıdır. Yaptığı konuşmalarda Osmanlı'yı cinayet ve şahsî ihtirasların olduğu bir tarih olarak görür. Mesela Fatih Sultan Mehmed, onun nazarında sıradan bir insandır ve yüceltilmesine gerek yoktur. Meclis kürsüsünden padişahlara, saltanata ve hilafete ağır hakaretlerde bulunur. Bu bilgiler, araştırmacı-yazar Osman Öndeş'in kaleme aldığı ve TİMAŞ'tan çıkan "Vurun Osmanlı'ya" kitabında yer alıyor. Öndeş'in böyle bir çalışma yapmasına sebep olan saik, hâlâ yürürlükte olan 1057 sayılı kanun olmuş. Öndeş, kanunu bir milletin kendini inkâr etmesi olarak yorumluyor. Medeniyetimizin 1927 sonrası çok büyük tahribata uğradığını anlatan yazar, bu politikanın onur ve haysiyet kırıcı olduğunu belirtiyor.

Öndeş'e göre kitabında yer verdiği bilgi ve belgeler, İstanbul'un uğradığı yıkımın az bir kısmı. "Çalışma yaptıkça tüylerim diken diken oldu. 'Bu kadar vicdansız ve ahlaksız nasıl olunur?' diye sordum kendi kendime. Padişahlar, bizim şeceremiz. Onların tuğrasını kazıyarak kendimizi inkâr ettik. Bizim millet olarak tarihimiz 1923'ten itibaren mi başlıyor? O tarihten sonra mı dünyaya geldik?" diye soran Öndeş, Bursa ve Edirne'de de büyük tahribatların olduğunu hatırlatıyor. Bu kanun için adeta tek başına mücadele veren Ekrem Rize için ise şu kelimeyi kullanıyor: "Paranoyak!" Osman Öndeş, Meclis düşmanlarının oluşturduğu sıkıntılarla boğuşurken Ekrem Rize'nin 'Osmanlı'dan kalan ne varsa silinsin' diye yasa tasarısıyla durmadan kürsüden çağrıda bulunduğunu kaydediyor. Tarihimizi kazımanın utanç verici olduğunu dile getiren tarihçinin verdiği bilgiler oldukça çarpıcı.

 

İstanbul valisi, kanuna göre suç işliyor!

1057 sayılı kanuna göre, Osmanlı devlet arması, padişah tuğrası ve kitabe bulunan devlet binalarında görev yapılamaz. Öndeş, trajikomik durumu şöyle anlatıyor: "İstanbul Valiliği kanuna göre Bâbıâli'de oturamaz. Tuğra ve kitabe duruyor çünkü. İstanbul valisi, gülünç ama suç işliyor." Yine Sütlüce'deki III. Selim'in inşa ettirdiği Mühendishane-i Berrî-i Hümayûn, halen İstanbul Asker Alma Bölge Başkanlığı olarak kullanılıyor. Binanın ana kapısında tuğra ve kitabenin olduğuna dikkat çeken Öndeş, "Bu haliyle Millî Savunma Bakanlığı, kanunu ihlal ediyor. 

zaman gaz.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum