Okur yazarlıktan yazar öğretmenliğe bir yolculuk
Funda Özsoy. E.'nin öğretmen yazarlar üzerine yazmış olduğu yazı: "Reşat Nuri Güntekin’den Arif Nihat Asya’ya, Halide Nusret Zorlutuna’dan Necip Fazıl Kısakürek’e kadar pek çok ünlü yazar ve şairin öğretmenlik mesleğiyle yolları kesişti. Behcet Necatigil ya da Yahya Kemal gibi pek çok şair ise ileride şair olacak pek çok ünlü isme hocalık yaptı. Türk edebiyatında öğretmenlik yapmış yazar ve şairlerin dünyasına bir yolculuk..."
Okur yazarlıktan yazar öğretmenliğe bir yolculuk
FUNDA ÖZSOY E.Öğretmenlik ve yazarlığın birbirini tamamlayan, dengeleyen ve de besleyen tarafları pek çoktur. Hatta diyebiliriz ki, yazarlıkla en iyi örtüşen mesleklerden biridir öğretmenlik.
Yazmak, bencil bir eylemdir esasında. Yazar/şair kişi, yazdıklarıyla hiçbir zaman uzlaşamayıp kendini gönüllü cenderelere sokandır, yaşadığı hayatla yetinmeyip öldükten sonra da eserleriyle yaşamaya devam etme hevesinde olandır. Her asırda birkaç kişinin başarabildiği bu ölümsüzlüğe ulaşabilmek uğruna, yaşadığı ‘an’ı da huzursuzluğun, gönül açlığının içinde ziyan edendir. Öğretmenlik ise o yazar egosunun şişkinliğini alır işte. Ruhundan üflerken eserine, yazarlığını öğretmenliğiyle buluşturabilmiş kişi, aslında o ruhun sorumluluğunu kendine hatırlatır. Tam da sözün burasında şair bir öğretmeni, Behcet Necatigil’i hatırlayalım. Onun Besinler şiirinde “Kağıtlar gururu besliyor…” mısraları ile sanatçı kibrine telmihte bulunduğunu söyleyebiliriz. Bu kibrin dönüp dolaşıp egoyu besleyen bir yanı vardır. Oysa Behçet Necatigil, mütevazılığı şiar edinmiş bir şairdir. Onun aynı zamanda bir öğretmen oluşu, egoyla beslenen şair kibrini kırmış olabilir mi?
ÖĞRETMENLİK VE YAZARLIK
Yazarlığın bencil, doyumsuz, hoyrat dünyasına öğretmenliğin şefkatli parmakları değdiğinde akıl ve zeka gibi birbirini tamamlar bu iki tecrübe.Ne mutlu ki yazarlığını öğretmenliğinde çoğaltan, güçlü kaleminden taşan iradesini vicdanıyla -ki, öğretmenlik baştan ayağa vicdandır, unutulmasın lütfen- birleştirmeyi başarabilmiş,Türk edebiyatının nice çınarları vardır.
Öğretmenlik ve yazarlığın kimyasını birleştirdiğinizde bir altın orana ulaşmak mümkündür. Hani öğretmenlik için ömür boyu gönüllü olarak öğrenci olmaya devam etmektir denir ya, yazarlık da öyle değil midir? Öğrenme yolculuğunda önüne çıkan cam kırıkları yüzünden kanamayı göze alabilecek cesarete sahip olursun böylece. Sabırla, bir iğne oyası işler gibi çocuğun ruhuna güzellikleri işlemek, o ruhu bir kahramana, şefkatli bir anne babaya, dürüst bir işçiye, işverene ve eserleriyle varoluşunu anlamlandıran bir sanatçıya dönüştürmek öğretmenin, o bilge kişinin dehasıdır.
YAZAR VE ŞAİRLERİN ÖĞRETMENİ
Yine Türk şiirinin önemli ismi Behçet Necatigil ile devam edecek olursak; Kabataş Erkek Lisesindeki öğretmenlik yıllarında edebiyata ilgi duyan öğrencilerine yol göstermesi, Hilmi Yavuz, Demir Özlü, Hasan Pulur gibi kalemlerin yetişmesine katkı sağlaması önemlidir. Ama illa ki bunun da öncesi vardır tabii: Necatigil’in Kastamonu’daki ortaokul yıllarına gittiğimizde, kısmetine düşen bir şair öğretmenin, Zeki Ömer Defne’nin, öğrencisinin yeteneğini keşfetmesi, hatta Türkçe defterine onu teşfik edecek notlar yazması-yıl 1930’dur- bir öğretmenin mucizesi olarak kabul edilebilir pekala. Çok ilginç, aynı Zeki Ömer Defne, Necatigil’den beş altı yıl önce, yine Kastamonu’da, Rıfat Ilgaz’ın da Türkçe öğretmeni olmuş ve yazı yolculuğunda Hababam Sınıfı romanının yazarı için de bir işaret fişeği yakmıştır. Bu iki önemli edebiyat insanını daha tohumken fark eden bir şair öğretmene sahip olmak, Türk edebiyatının da kazancıdır.
Güçlü hikayeci ve romancı Tarık Buğra’nın öğrencilik hayatına bakacak olursak; Konya Akşehir’deki ortaokul yıllarında Türkçe öğretmeninin, ders kitaplarında şirini okuduğu şair Rıfkı Melul Meriç olması tesadüf olamaz. Zira Meriç, daha çocuk yaştaki öğrencisine şiiri sevdirdiği, hayata bakışı ile onu etkilediği gibi, yıllar sonra tıp fakültesinde okurken İstanbul’da karşılaştıklarında onu Küllük Kahvesi’ne götürmüş, böylece edebiyat dünyasının önemli isimleri ile tanışmasına vesile olarak Buğra’ya edebiyat adına bir eşik atlatmıştır.
ARİF NİHAT ASYA VE ADANA’DA BİR LİSE
Yazar bir öğretmenin öğrencisi olmak, bizi illa edebiyatçı yapmasa da mutlaka bakış açımızı zenginleştiecektir. Bayrak şiirinin şairi Arif Nihat Asya’nın yirmi yılı aşkın görev yaptığı Adana Erkek Lisesindeki öğrencilerinden biri olmak, 1940 yılından bu yana her okuyanın göğsünü genişleten bu şiiri edebiyat derslerinde bizzat şairinin sesinden dinlemek nasıl olurdu acaba? Ya da Halide Edip’in ünlü Sultanahmet Mitingi’nde yanıbaşında olan, 1920-1960 yıllarında yazdığı roman ve hikayelerinde, Türkiye’nin geçirdiği toplumsal değişimleri gözlemleyebileceğimiz aktivist yazar Şukufe Nihal’in öğrencisi olmak? Ya da Necip Fazıl Kısakürek, Yahya Kemal’in ya da Tevfik Fikret’in dersine bir kez olsun girmeyi kim istemezdi ki?
REŞAT NURİ’NİN ÖĞRETMEN KARAKTERLERİ
Reşat Nuri Güntekin,yüz yıldır gönüllerimizde yaşamaya devam eden Çalıkuşu romanının şefkatten yoğrulmuş Öğretmen Feride’si ile Acımak romanındaki merhameti sonradan öğrenen Zehra Öğretmen’ini, hafızalarımızda derin izler bırakan bu iki farklı öğretmen tipini yaratabilir miydi acaba, öğretmenlik tecrübesi olmasaydı, hiç sanmıyorum. O Reşat Nuri ki, maarif müfettişliği yıllarında, daha ortaokul öğrencisi olan, bugünün duayen çocuk yazarı Gülten Dayıoğlu’na kendisini yetiştirebilmesi için teftiş ettiği okulun kütüphanesinin anahtarını teslim etmiştir, daha çok okuyabilsin diye; öyle bir sezgi gücü kazandırmıştır işte öğretmenlik tecrübesi bu büyük yazara.
Kim bilir, belki de Tanpınar gibi bir ested kalem, Ankara Erkek Lisesinde Orhan Veli’nin edebiyat öğretmeni olmasaydı, yıllar sonra Türk şiir anlayışını alt üst eden Garip akımının doğuşu gecikecekti. Türk şiirine l.Yeni Şiiri olarak geçen Garip akımının temelllerini attığının, Tanpınar o güçlü yazar/şair sezgisiyle fark etmiş midir acaba?Ama şu da var ki; günlüğünden okuduğumuz üzere, gönlünde şiir hep ağır basan Tanpınar için “hocalık ve faydasız nesir, birkaç evde yaşamak gibidir; birini bırakıp öbürünü almakla iş olmuyor, asap yoruluyor.” diyebilecek kadar öğretmenliğe mesafeli olduğunun da altını çizelim.
ÖĞRENCİLERİNİ YAZDI
Oysa Halide Nusret Zorlutuna, öğretmenlik yaptığı uzun yıllar boyunca öğrencileriyle biriktirdiği anılarını Benim Küçük Dostlarım kitabıyla okurlarının dikkatine sunacak kadar sevmiş ve içselleştirmiştir mesleğini. Bu kitabı okuduğunuzda Zorlutuna’nın edebiyatçı duyarlılığı ile eğitimci yönünün birbirini nasıl tamamladığını ve de nasıl çoğalttığını çok iyi anlıyorsunuz.
Recaizade Mahmut Ekrem, Faruk Nafız Çamlıbel, Halit Fahri Ozansoy, Celal Sahir Erozan, Behçet Kemal Çağlar, Cahit Külebi, Orhan Şaik Gökyay ve daha nice yazar/şair öğretmenimiz, hem ruhunda iz bıraktıkları öğrencileri hem de onları bugüne taşıyan eserleriyle hala belleklerde yaşamaya devam ediyor ve edecekler.
Not: Yazı ilk olarak 15 Kasım 2023 tarihinde Yeni Şafak gazetesi Kitap ekinde yayınlanmıştır. Yazının tamamını okumak için: https://www.yenisafak.com/hayat/okur-yazarliktan-yazar-ogretmenlige-bir-yolculuk-4574743
FACEBOOK YORUMLAR