Nihat Keklik Hakk'a yürüdü

Hoca, Felsefenin Türkçesi idi.

Nihat Keklik Hakk'a yürüdü
02 Mart 2017 - 09:28 - Güncelleme: 02 Mart 2017 - 21:28

~~FELSEFE’NİN TÜRK-ÇESİ   “Prof.Dr. Nihat KEKLİK”

Kendisi ile emekli Felsefe öğretmeni olan kayınpederim Tufan Bayrak’ın(Allah Rahmet Eylesin) kütüphanesindeki bir kitabını okuyarak tanıştım. Kitabın ismini önce “Felsefenin İlkeleri” olarak okumuştum, sonra üzerindeki küçük başlığı okuyunca ilgim daha da arttı. Çünkü orada “Türk-İslam Felsefesi açısından” diyordu. Şimdi durum değişmişti, çünkü artık kitabın adı “Türk-İslam Felsefesi Açısından Felsefe’nin İlkeleri” olmuştu. Cahilliğimi bağışlayın çünkü o zamana kadar Felsefe ile ilgilenmeyi pek düşünmüyordum. Bazı önyargılarım vardı. Bir kere Felsefe benim için çetrefilli düşüncelerin özellikle ağdalı bir dille sunulması demekti. Sınırları belli olmayan bulanık bir kavramdı. Kitabı incelemeye başlayınca dikkatimi çeken ilk şey ifadelerin berraklığı oldu. Bir Felsefe kitabındaki ifadelerin bu kadar açık ve anlaşılır olması beni çok şaşırtmıştı. Felsefe üzerine sıkılmadan bir solukta okuduğum ilk kitaptı. Daha sonra öğrendiğime göre zaten hocamız bununla ilgili olarak müstakil bir de eser yazmıştı. “Felsefenin Tekniği”[1]  adını taşıyan bu kitap Felsefeyi zorlaştıran sebepleri ve bunların çözüm yollarını inceliyordu. Felsefe söz konusu olduğunda bunun hiçte kolay olmadığı ehlince malumdur. Zaten Hikmet’in bir yönü de çok şeyi, aslından ödün vermeden az sözle anlatabilmek değil mi? Ayrıca  “Felsefe”[2],“Felsefede Metafor”[3] adlı kitaplarında bu konu ile ilgili olarak değerli bilgileri bizlerle paylaşmıştır. Zor zannedilen felsefe meselelerini, zorlukların sebeplerini, filozofların üslûplarından kaynaklanan güçlükleri gibi konuları ele alıp, bunların çözüm yollarını anlattığı “Felsefenin Tekniği” adındaki kitabı Felsefeye olan bakışımı çok değiştirdi. Hocamızın söylediği gibi  “…İlimler arasındaki bütün’lüğü sağlayan”[4] ve “…adeta Hikmet Binası’nın çatı’sı”[5] sayılan felsefenin bu görevi daha iyi yapabilmesi için aradaki engellerin olabildiğince kaldırılması gerekmektedir.Ancak bu “kolaylaştırma”,asla bir “basitleştirme” olmamalıdır.Ki sayın hocamız bunu “Felsefede Metafor” adlı eserinin önsözünde gayet net bir şekilde ifade ediyordu.

“Sonuç olarak: Bu araştırmanın iki amacı vardır: Önce felsefe’yi bir takım yapmacık zorlamalardan kurtarıp, sadece entelektüel düzeyde kolaylaştırmak(-zira avamî felsefe mümkün olmadığı gibi, caiz de değildir-),sonra da, asırlar boyunca felsefe’nin ve filozoflar’ın dostu olan yüce milletimizin bu özelliğinin devamını sağlamaktır. Çünki ünlü bir Yeniçağ filozofunun dediği gibi:-Felsefesiz yaşamak, gözü kapalı yaşamak gibidir.(Yazarın dipnotu: Descartes, Felsefenin İlkeleri (terc. M Karasan, Ank.1946), s. 10-11)

Fakat hangi felsefe? Berrak ve ne söylediği belli olan  yapıcı bir felsefe mi, yoksa manasız laf yığınlarından ibaret karanlık ve ne dediği belli olmayan yıkıcı bir felsefe mi?(Yazarın dipnotu: Buradaki <> deyimi,<> le  yazılan felsefe kitaplarını kastediyor.)

İşte bütün mesele buradadır ve buna karar verecek olanlar da aklı başında okuyuculardır”[6]

Sayın hocamızın kitaplarında ilk dikkati çeken hususların başında şüphesiz, Türk-İslam Felsefesi kavramının ışığında, felsefeye bakmak gelmektedir. Kaldı ki kendileri bununla ilgili olarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümü bünyesinde kurulan Türk-İslam Felsefesi Tarihi Anabilim Dalı’nın kurulmasına öncülük etmiş ve yıllarca başkanlığını yapmıştır. Bu şuurla yazılmış olan “Türk-İslâm Felsefesi Açısından Felsefenin İlkeleri”[7] adlı kıymetli eserinde( -ilk baskısı 1982’de yapılmış ve Türkiye Millî Kültür Vakfı’nın ödülüne layık görülmüştür.) hocamız, bunun anlam ve önemini ise şöyle ifade etmektedir: “Türk milletinin İslam inançlarını benimsediği bin yıldan beri felsefe’ye olan katkılarını gösterebilmek amacıyla. Türk-İslâm Felsefesi kavramı, İslâm Felsefesi’ne özellikle Türk kültürü açısından bakmak suretiyle sentezci bir görüş ileri sürmekten başka bir amaç peşinde değildir. Çünkü böyle bir sentez sayesindedir ki gençlerimiz hem felsefi görüş, hem de tarih şuûru bakımlarından şahsiyetlerini koruyabilecekler ve dolayısıyla da yabancı dünya görüşlerini taklit iptilâsından uzak durabileceklerdir.”[8], Türkler ve Felsefe (Türk-İslâm Felsefesi)    adlı eserinde ise, tarihçi Mes’ûdi’nin (öl.956) “…Yeryüzünde filozof (:bilge) yetiştiren yedimillet var ki bunlar da: Türkler, Araplar, İranlılar, Yunanlılar, Hindliler, İbraniler ve Çinliler’dir.”[9] Sözlerini hatırlattıktan sonra , “Türkler madem ki felsefe’nin temel şartı olan ahlâk, fazilet ve müsâmaha bakımlarından seçkin bir millettir ve madem ki Türkler,(-Mes’ûdi’nin işaret ettiği üzere -) filozof yetiştiren uluslardan biridir, o halde bugün Avrupa milletlerindeki gibi bir millî felsefe’ye hak kazanmıştır ki o da Türk-İslâm Felsefesidir. Bu deyim, pek tabiî olarak İslâm Felsefesi’ne özellikle Türk kültürü açısından bakmak ve bu felsefeye Türklerin katkılarını dikkate almak mânâsına da gelmektedir.”[10] , “Nasıl ki san’at, târih ve kültürümüzde İslamiyet’in izleri varsa, Türk filozofları üzerinde de aynı izler mevcuttur. Zâten bu sâyededir ki yüce milletimiz, bugün kabul edildiği mânâda felsefe yapabilmiştir. Bu sebepledir ki Türk san’atı, Türk tarihi ve Türk dili paralelinde Türk Felsefesi de elbette olacaktır ve olmalıdır: Bu gerçeği inkâr etmeye yeltenmek, güneşi balçıkla sıvamağa kalkışmaktan farklı değildir.”[11] Diyerek temel bakış açısını ortaya koymaktadır. Yine bu konu ile ilgili olarak yazdığı “Türlerde Ahlâk ve Dünya Görüşü”[12] adlı eseri, konu ile ilgili olarak bir başucu kitabı durumundadır.

Aynı zamanda Prof.Dr. Nihat Keklik, “…İslâm dünyasında çok tanınmış bir sûfi, yüce bir âlim ve düşünür.”[13] Olan İbn’ül-Arabî üzerine yazdığı eserlerle de fikir dünyamızı aydınlatmaya devam etmektedir. “Muhyiddîn İbn’ül-arabî: Hayatı ve Çevresi” adlı eseri, İbn’ül-Arabî üzerine çalışan araştırmacılar ve ilgilenenlerin ilk başvurduğu eserler arasındadır. “İbn’ül-Arabî’nin Eserleri ve Kaynakları için Misdak olarakEl-Fütuhat’ül-Mekkiyye”[14] adlı iki ciltlik çalışması, “Muhyiddîn İbn’ül-Arabî: El-Bulga Fil-Hikme (Felsefede Yeterlilik)” [15] ve İbn’ül-Arabî’nin en yakın talebesi olan ve onun fikirlerini açıklığa kavuşturmuş olan ünlü Türk filozofu Sadreddîn Konevî ile ilgili olarak yazdığı ve kendi ifadesi ile “Sadreddîn Konevî’nin tasavvufî-felsefî sistemi ilk defa olarak tarafımızdan ele alınmış ve kendisi hakkında hiçbir araştırma bulunmayan bu büyük Türk dâhîsinin düşünceleri özel bir araştırma halinde ortaya konulmuştur.”[16] Dediği “Sadreddîn Konevî’nin Felsefesi: Allah, Kâinat ve İnsan”[17] adlı eseri ile birlikte düşünüldüğünde, o berrak üslûbu ile anlaşılması ve anlatılması hiçte kolay olmayan İbn’ül-Arabî’nin fikir dünyasını anlamaya çalışan ciddi araştırmacıların ufuklarını, fırtınalı denizlerin kıyılarını bekleyen deniz fenerleri gibi aydınlatmaktadır.

Kendileri ile şahsen tanışma imkânım olmadı. Ancak felsefeye ilgi duyan biri olarak, felsefeye bakışımı temelinden değiştiren, bana felsefeyi sevdiren, tarihime, oradan aldığım güçle geleceğime, umutla bakmamı sağlayan Prof.Dr. Nihat Keklik’i (-haddim olmayarak ve affına sığınarak-) yanı başında durduğum ve eserleriyle bana güven veren bir öğretmenim olarak görüyor ve Allah’tan kendileri için hayırlı ömürler niyaz ediyorum.

 

                                   Kürşad KÜÇÜKÇİRKİN

  [1] – Nihat Keklik; Felsefenin Tekniği, Doğuş Yayınları, İstanbul 1984

 [2]- Nihat Keklik; Felsefe: Mukâyeseli Temel Bilgiler ve Kaynaklar, Çağrı Yayınları, İstanbul 1978

 [3]-Nihat Keklik; Felsefede Metafor (Felsefe Problemlerinin Metafor Yoluyla Açıklanması), İst.Üniv.Ed.Fak.Yay.No. 3587,1990

 [4] –Nihat Keklik; Felsefenin Tekniği, Doğuş Yayınları, İstanbul 1984 s. XIV

[5] -A.g.e.,s. XIV

[6] – Nihat Keklik; Felsefede Metafor (Felsefe Problemlerinin Metafor Yoluyla Açıklanması), İst.Üniv.Ed.Fak.Yay.No. 3587,1990,s.VIII

[7] – Nihat Keklik; Türk-İslâm Felsefesi Açısından Felsefenin İlkeleri, İst.Üniv.Ed.Fak.Yay.No.3484, İstanbul. 1987

[8] -A.g.e.,s.V

[9] – Nihat Keklik;  Türkler ve Felsefe(Türk-İslâm Felsefesi) İstanbul  1986, s.,25

[10] -A.g.e.,s.26

[11] -A.g.e.,s.6

[12] – Nihat Keklik;  Türlerde Ahlâk ve Dünya Görüşü,  Ötüken Neşriyat, İstanbul 2001

[13] – Nihat Keklik;   Muhyiddîn İbn’ül-arabî: Hayatı ve Çevresi, Fatih Basımevi, İstanbul 1966,s.8

[14] – Nihat Keklik;   İbn’ül-Arabî’nin Eserleri ve Kaynakları için Misdak olarakEl-Fütuhat’ül-Mekkiyye ( Cilt-I:Yan Motifler); İst.Üniv.Ed.Fak.Yay.No.1726,İstanbul,1974 -Cilt II;Esas  Motifler; İst.Üniv.Ed.Fak.Yay.No.1991,İstanbul 1980

[15] – Nihat Keklik; Muhyiddîn İbn’ül-Arabî: El-Bulga Fil-Hikme (Felsefede Yeterlilik) İst.Üniv.Ed.Fak.Yay.No.1403, İstanbul, 1969

[16] – Nihat Keklik;  Muhyiddîn İbn’ül-Arabî: Hayatı ve Çevresi, Fatih Basımevi, İstanbul 1966,s.9

[17] – Nihat Keklik;  Sadreddîn Konevî’nin Felsefesi: Allah, Kainat ve İnsan, İst.Üniv.Ed.Fak.Yay.No.1208, İstanbul1967

~~Nihat Keklik Yazıcıya Gönder
 Ayvalık'ta 1926 yılında dünyaya geldi. Pederi ve validesi aslen Balkanlardaki Üsküp / Kalkandelen ilçesine mensuptur. Ayvalık Cumhuriyet ilkokulunu bitirdikten sonra İstanbula gönderilip 1939-1948 yılları arasında Galatasaray Lisesi'nde okudu.. 1949-1953 arasında İst. Üniv. Edebiyat Fakültesinde lisans tahsilini tamamlayıp, Felsefe Bölümü'ne (1953'de) asistan tayin edildi ve aynı yıl (- o zamanki ismiyle-) 'Devlet lisan imtihanı'nı verdi. Mukayeseli olarak Farabi ve Aristo mantığında 'kategoriler' konusundaki 'doktora' tezini (1955'de) tamamladı. Sonra Avrupaya gönderildi ve 1959 yılında 'askerlik' görevini ikmal etmek üzere Türkiyeye döndü. 1960/ Mayıs ayında Üniversiteye dönüşünde bazı müşkilata uğradıktan sonra, göreve yeniden tayin edildi. Ve 1961 yılında 'evlendi'. Ertesi yıl, (1962'de) Sadreddin Konevi'nin Felsefesi adlı 'doçentlik' tezini tamamladı. 'Türk-İslam Felsefesi' adlı bir 'kürsü' ihdas edilmesi için, ilk resmi müracaatını 1965 senesinde yaptı.Türk-İslam felsefesinde büyük etkileri olan 'Muhyiddin İbnül-Arabi' (öl.1240) konusunda birkaç eser yayınladıktan sonra 1969'da 'profesör' unvanını iktisab etti. Nihayet 1970' de 'Türk-İslam Felsefesi Tarihi' adlı kürsü kuruldu ve bu kürsünün baskanlığına tayin edildi. 'Sertifika' için devam eden uzun formalitelerden sonradır ki, ancak 1974 yılında ders'lere başlanabildi. Böylece 1991 yılının Şubat ayına kadar geçen 38 yıllık meslek hayatını, normal süresinden birkaç yıl önce (-ve kendi isteğiyle-) noktalayıp, 'emekli' oldu. Kongrelerde verdiği 'tebliğ'lerin yanısıra, ilmi mecmualarda (msl. Felsefe Arkivi'nde) yayınlanmış 'makaleler'den ayrı olarak matbu 12 tane kitabı var.

 

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum