MUSTAFA KUTUNUNKİTAPLARI

Mustafa Kutlunun Kitapları Üzerine

MUSTAFA KUTUNUNKİTAPLARI
17 Temmuz 2012 - 12:34

 

Mustafa Kutlu’yu özlemiştik. Çok güzel döndü. Tahir Sami Bey’in Özel Hayatı isimli yapıttan sonra Zafer Yahut Hiç’le bizi şaşırtan Kutlu, hepimizi uzun hikâye tarzına alıştırdığı bir dönemde Hayat Güzeldir’le, küçük hikâyelerle, dönmüştü aramıza. Bir kez daha şaşırttı bizi. Varsın şaşırtsın. O hikâye anlatmaya devam ettikçe bizim tatlı şaşkınlıklarımız da devam edecek gibi.

Ve Anadolu Yakası. “Nehir Söyleşi” alt başlığıyla çıkan kitap, klasik Mustafa Kutlu tasarımlarından da farklı bir tarzda çıkınca, gerçekten kısa bir dönem yanıp sönen bir söyleşi türünde olduğunu düşündürdü. Ta ki iç kapaktaki hikâye serisi numarasını görene kadar. Kitap ismiyle de şaşırtıcı; ama o özlediğimiz uzun hikâye tarzını yeniden önümüzde görünce her şeyi bir anda unutturuyor.

Birçok gelenekle beraber toprağa gömdüğümüz masumiyet ve temizlik, o el değmemişlik…

Mustafa Kutlu okurları, onun toplumsal sorunlara ve hayatın gerçeklerine ne kadar önem verdiğini ve sosyal adaletin onun için ne kadar değerli olduğunu çok iyi bilirler. Köy ve kasaba ve burada yaşayanlardan kurulu bir anlatı dünyasından seslenir Kutlu okurlarına.

Anadolu Yakası da her ne kadar iki kişi arasında geçen bir söyleşiden oluşturulmuş hikâye ise de, kahramanımızın ve çevresindekilerin hikâyeleri de yine köy-kasaba-şehir sıralaması içinde zincirleme bir hikâye anlatımı haline dönüşür.

Köyden kasabaya ve kasabadan kaçınılmaz olarak kente devam eden bir süreçte Muzo Gönül’ün aktığı nehirde ne çok yüz, sima, düşünce, duruş görünür okura. Hızla dönüşen bir dünya, modern şehirler, mekânlar, makineleşme, sosyal dengesizlikler, değişen-dönüşen ve en sonunda kaybolan ahlak, birçok gelenekle beraber toprağa gömdüğümüz masumiyet ve temizlik, o el değmemişlik vs… Hayvanî iştihanın bileylendiği bir dünyaya gözlerimizi açışımız “next generation” olarak.

Mustafa KutluMustafa Kutlu, modern yaşantımıza yaptığı eleştirinin yanında, futbol ve sinema bilgisini, tasavvufî duruş ve yaklaşımını da müthiş bir anlatımla okurlarına sunuyor. Mimarî üzerinden “mahrem” kavramına ilişkin yaptığı incelikli izahı ise, aslında okumamız gereken ne çok nesne ve gereçle bir arada yaşadığımızı gözler önüne seriyor. Her şeyin bir ruhu ve verdiği bir mesajı var. Kapının üzerindeki tokmak, pencerenin önündeki çiçek saksısı, evin dış cephesindeki cumba, dış kapıdan içeriye doğru hol… Hepsi bir bilgi, emek ve tecrübenin sonucu olarak önümüzde duruyor. Asırlardır duruyor, metnini ve amacını da içinde barındırarak… Yeter ki onu okuyabilecek dikkat ve rikkat sahibi olabilelim.

Dergâh’ın kapısı çelik kapılı da olsa bizimdirMustafa Kutlu

1974 yılında çıkan Gönül İşi’nden bu yana hep aynı tasarımla okurlarına hikâyeler sunan Mustafa Kutlu, Anadolu Yakası ile beraber kapak tasarımlarını da yenilemiş oldu. Diğer hikâyecilerin kitapları ne olur bilmiyorum amaNurettin Topçu ve Tanpınar kitaplarıyla beraber Mustafa Kutlu Kitaplığı’nın da yeni bir tasarımla okuruna sunulduğunu gördük. Bunu geçen yıl basılan Hayat Güzeldirve daha eski kitapların yeni baskılarının da farklı tasarımla çıktığını görünce anlamış bulunduk.

Dergah’ın logosu da değişmişti zaten, çok olmadı ama, Mustafa Kutlu’nun son kitabından önce oldu. Önceki o klasik, logo olarak kullanılan, “Dergâh Yayınları” yazısı yerine kapıya benzeyen bir “D” harfi konmuş. Açıkçası eski logonun yerine çok da uygun olmamış ya da alışamadık henüz. Bu “D”ye benzeyen kapı ya da kapıya benzeyen “D”, 1000 yıllık bir dergâh, cami, medrese, han veya ne denirse, girişine konmuş “çelik bir kapı” gibi duruyor. Elbette öyle değildir ama öyle görünüyor. Hayırlı olsun. Dergâh bizimdir. Bizim kalacak. Çelik kapılı da olsa.

 

 

Yavuz Ertürk yazdı

dünyabizim

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum