Mehmet Burak Çeri - Yağmur Ülkesi

Gözle görülse şu hasret dedikleri neye benzerdi acaba? Kah yüreğe saplanan bir sızı, kah gözlerden süzülen damlalar, kah dalıp giden bakışlar...

Mehmet Burak Çeri - Yağmur Ülkesi
30 Ekim 2016 - 18:08 - Güncelleme: 31 Ekim 2016 - 18:43

YAĞMUR ÜLKESİ

 

   Beyaz kanatlı bir kuştun sen. Uzunca kanatlarını açıp havalandın. Havalandığın yerde kanatlarının gölgesi kaldı yüreğimde. Gökyüzünü mesken edip, rüzgarın, yağmurun diyarına çırptın kanatlarını. Gelmeni ümit eden dualarla biraz öksüz gibi, hatta biraz da kimsesiz, kaldım kendi diyarımda.

   Buralar hep bildiğin gibi aslında. Ne aralıkta kar var, ne de nisanda bir esinti. Sıcakların altında ense kökümüz yanarken, özlemle ciğerimizden kavruluyoruz. Şehrin ellerinden tutup sabırla aşk yaşıyorum. Gündüzlerin, gecelerin anlamını kaybetmişliğinde, boyumu aşmış hasret duvarlarını tırmanmaya çabalıyorum.

   Gözle görülse şu hasret dedikleri neye benzerdi acaba? Kah yüreğe saplanan bir sızı, kah gözlerden süzülen damlalar, kah dalıp giden bakışlar... Hepsini bir araya getirsek, eb’ada gelir mi hasret? Senin beyaz kanatlarındı benim için hasret. Uzaklara, gökyüzü ülkesine seni götüren kanatlarındı.

   Şehri ıslatan yağmur ikimizi birden ıslatmıyor artık. Bu şehrin siyahını, beyazını ve diğer renklerini giyinmiyoruz. Melodilerin uzaklarda... Kısacası biz uzağız.

  Peki sen nasılsın oralarda? Sevdiğin çiçekleri, gönlünü delice coşturan, kanatlarını dolduran rüzgarları bulabildin mi ? Aştığın mesafeleri yüzündeki çizgilere ekleyecek misin mesela? Ateşle imtehan olacaksın yağmur ülkesinde. Ne kadar yağmur yağsa da sönmeyecek bir ateş... Nereden biliyorsun dersen eğer; aynından bende de var... Ve benim ülkemde yağmurlar yağmıyor. Serin rüzgarlar esmiyor penceremizden. Uzaklara dalacak manzaralarımız yok. Geceleri süslenen bir şehir, karanlık sürmeli bir dağ... Hiç biri yetmiyor hasreti giyinmiş insanlara. Hiçbiri avutmuyor çocuk yüreklerimizi...

   Baharı güzeldir bu şehrin. Sonbaharı güzeldir. Hiç olmadığı kadar yağmur yağar topraklara. Uzun zamanları aşmış çınarların yanında çıkan çiçekler... Asırları devirirken çınarlar, çiçekler her zaman genç ölür. Lakin sen hem asırları aşıp, hem genç ölebilirsin. Onca rüzgar boynunu büküp dallarını kırsa da;gövden sapasağlam kalır her daim. Ellerinde gökyüzü kokusu, parmakların bulutları okşar. Kara gözlerinin yanında yıldızlar gezinir, feza gibi gözlerinde kaybolur her kemmiyet. Hilal hilal tebessüm dökülürken yüzünden, pür neşe ile sarıp sarmalarsın hayatımı. Karamsarlıklarımı ittirip uçurumlardan, kocaman neşelerinle gelirsin hep.

    Ne zaman ayağım takılsa gölgelere, elimden tutup sen çıkardın beni ışıklar meskenine.

    Artık gözlerimi alıyor ışıklar. O kadar uzağım gündüze. Halimin akıbetinden dahi habersizim. Yaşadığımızın farkında, yaşadığımızın vahametindeyim. Ümit edemez halimle başbaşa, yürüdüğüm yollarda yalnızım. Öyle bir eksiksin ki; hiç bir şeyi tam yapamıyorum. Biliyorum, zayıflığı sevmezsin. Hatta tahammül dahi edemezsin. Dik durmak, güçlü olmak senin takdirin.

    Belki birgün ilelebet gideceksin. Bir zaman sonra alacaklar seni benden. Kayıp gideceksin ellerimden. Kanatlarını benim hiç bilmediğim diyarlara çırpacaksın. Gittiğin yerin adresi düşmeyecek gönlüme. Senin de istediğin bir el yapacak bunu. Şimdilik bu kaygılardan uzak nefes alıyorum. Kaygısız nefeslerimi ömrümden sayıyorum...

    

www.tarihistan.org

MBÇ

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum