KIRIM GEZİ REHBERİ

KIRIM...

KIRIM GEZİ REHBERİ
01 Haziran 2012 - 16:29

Türkler açısından daha topraklarına ayak bastıkları anda "yakınlık duyacakları" bir coğrafyadan söz ediyoruz. Ukrayna'nın Karadeniz kıyısındaki Kırım Özerk Cumhuriyeti ve onun başkenti Simferepol... Geçmişin tüm izlerinin, bugünün ise derin çelişkilerinin bir arada görülmesi mümkün bir şehir...

Simferepol'e gidip özellikle Kırım Tatarları'nın Sovyet lider Stalin zamanında yaşadıkları acı deneyimi hatırlamamak mümkün değil... Yüzünü geleceğe dönmüş bir kentte geçmişin acı izlerini takip etmek insana biraz hüzün veriyor.

gezi-rehberi-kirim-04-2012-5Henüz komünizm döneminin izlerini silememiş olan şehir, tarihin ağır yorgunluğunu taşıyor üzerinde. Sokaklar sakin, binalar solgun, havası hüzünlü sanki bu şehrin. Kırım, Ukrayna'ya bağlı özerk bir cumhuriyet. Tarih boyunca büyük devletlerin çekişmelerine sahne olmuş bu yarımada, geçmişinde büyük acılar saklıyor.

Kırım Özerk Cumhuriyeti'nin başkenti Simferopol'un havalimanından şehir merkezine doğru yola koyulurken bambaşka bir dünyanın içinde buluyor insan kendini. Bir tarafta komünizm şehir mimarisi anlayışının ürünü olan yaşamaktan ziyade insanları belirli bölgelerde ve dar alanlarda toplamak amacıyla yapılmış büyük ve heybetli, bir o kadar bakımsız binalar, diğer tarafta yeni çağın modern mimarisine ayak uydurmaya çalışan sayıca daha, gösterişli, modern yapılar.

Kırım'da toplu taşımacılığın büyük bir kısmı troleybüslerle yapılıyor. Akmescit'ten Yalta'ya kadar uzanan hat dünyanın en uzun troleybüs hattı olma özelliği taşıyor. Belki de Sovyet rejiminin şehirde bıraktığı en olumlu izler, geniş caddeler ve bulvarlar olmuş. Caddede ilerlerken trafikteki araçlarda da bir gariplik seziliyor. Ya çok eski ya da çok lüks arabalar... Gelir dağılımındaki dengesizlik sokakta bariz bir şekilde gösteriyor kendini.

Akşam yemeği için Kırım Tatarlarına ait bir lokantaya gidiyoruz. Yabancı sokaklardan sıyrılıp bir Anadolu sıcaklığı gibi geliyor burası. Türkiye'deki otantik nargile kafeleri andıran mekandaki duvarlara eski Kırım'ın silueti nakşedilmiş. Estetik kaygısından çok, bir özlem olmalı bu!

Yöresel kıyafetiyle bizleri karşılayan hanımefendi siparişlerimizi alıyor. Yemekte şurba, çiğ börek ve Tatar baklavası var. Şurba her ne kadar çorbaya benzese de daha kıvamlı ve doyurucu. Yemekten sonra porselen demlikle gelen kara çayı yudumluyoruz, tabii kıtlama usulüyle. Kırım'da bu usul çok yaygın.

"Dilde, fikirde, işte birlik..." İsmail Gaspıralı

Konuk olduğumuz hemen her yerde kahve ikram ediliyor. Yanında bayram şekeri. Bizde ne içersiniz diye sorulmaz misafire, ilk olarak kahve ikram edilir diyor konuk olduğumuz Kırımlı.

Kırım'ı gezmek, gezerken anlamak için geçmişe doğru bir yolculuk da yapmak gerekli. Kırım'da gezerken ister istemez bu tarihî ve kültürel dokunun izlerini sürüyor insan. Bahçesaray'a geldiğimizde kendimizi küçük bir Anadolu şehrindeymiş gibi hissediyoruz. 1530-1783 yılları arasında Kırım Hanlığı'na başkentlik yapmış bu şehrin hemen her yerinde tarihin derin izleri gezi-rehberi-kirim-04-2012-6saklı.

Bahçesaray'da bulunan Hansaray, bugün turistlerin en çok ilgisini çeken yapıların başında geliyor. Kırım Hanlığı'na yüzyıllarca ev sahipliği yapmış bu saray, Topkapı Sarayı'ndan belirgin izler taşıyor. Sarayın kapısından içeriye adımınızı attığınızda Türk-İslam mimarisinin genel karakteristik özelliği olan şatafattan uzak ama sadeliğin zarafetle yoğrulduğu bir ihtişamla karşılaşıyorsunuz.

18. yüzyılın sonlarına doğru Rus işgali altında kalan Kırım, büyük bir tahribata uğramış, bu yıkımdan en çok etkilenen tarihî yapılardan biri de Hansaray olmuş. Uzun yıllar devletin idare merkezi olan saray, içerisinde Han Camisi, Gözyaşı Çeşmesi, Harem Dairesi, Şahin Kulesi, türbeler, hamamlar ve mezarlıklar bulunuyor. Han Camisi geçtiğimiz yıllarda Türkiye tarafından restore edilmiş ve tekrar ibadete açılmış. Han Camisinin imamı da bir Türk.

Hansaray'daki Gözyaşı Çeşmesi'nin de ilginç bir hikâyesi var.

Hikayeye göre bir Kırım Hanı, Dilara ismindeki bir kadına aşık olur ve onunla evlenir. Ancak çok kısa bir süre sonra kadın ölür. Dilara Bike'nin ölümüne çok üzülen Kırım Hanı, onun adına bir eser yapılması için dönemin en iyi mimarlarına emir verir. Mermerden yapılan bu çeşmeye gözyaşı çeşmesi denilmesine neden olan ise suyun damla damla süzülerek akmasıdır. Tıpkı gözyaşı gibi, yarım kalan bir sevdanın ardından dökülen...

Çeşmenin dünyaca tanınmasını sağlayan olay ise Rus şair Puşkin'in Bahçesaray ve Gözyaşı Çeşmesi'nden ilham alarak yazdığı şiir olmuş. Sürgünde bulunduğu 1822 yılında Hansaray'da gezen ve çeşmenin hikâyesinden çok etkilenen ünlü şair "Bahçesaray Çeşmesi" (Bahçisarayskiy Fontan) adlı eserini kaleme almış. Şiir, o dönemde gerek Çarlık Rusya'sında gerekse Avrupa'da büyük üne kavuşmuş. Öyle ki Ruslar, Puşkin'in bu şiirinde Bahçesaray'ın adının geçiyor olmasından dolayı Bahçesaray'ın ismini değiştirmemiş ve çeşmeye de dokunmamışlar.

Bu ilginç ayrıntı dikkat çekici. Zira buradan Rusların sanata ve sanatçıya ne derece saygı duydukları yönünde bir çıkarım yapmak mümkün olabilirdi ancak hemen yanı başında talan edilmiş onca tarihî eser, binalar, kütüphaneler ve dahası öz vatanlarından sürgün edilen yüzbinlerce insan olmasaydı.

Kırım'ın ve Kırım Tatarlarının Hikâyesi

Altın Orda Devleti'nin yıkılmasının ardından kurulan Kırım Hanlığı, 1475 yılında Osmanlı Devleti'nin himayesi altına girmiş ve bu süreç yaklaşık 300 yıl devam etmişti. Ancak 1769-1774'teki Osmanlı-Rus Savaşı ardından imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması, Kırım Tatarları açısından acı günlerin habercisi gibiydi. Anlaşma gereği Kırım, Osmanlı Devleti'nden ayrılmış ve bağımsız bir bölge hâline getirilmişti.

Şüphesiz bu Rusların Kırım'ı ele geçirmek için yaptıkları bir hamleden başka bir şey değildi. Nitekim öyle de oldu. Ruslar önce Kırım'da iç karışıklıklara sebebiyet veren taht kavgalarını körükledi. Yaşanan iç savaş birçok Kırım Tatarı'nın yaşadıkları bölgelerden göç etmesine neden oldu. Bu bölgelere Rusların yerleştirilmesi ise işgalin yaklaştığı haberini veriyordu. 1783 yılında Kırım, Rusya tarafından işgal edilmiş ve işgali takip eden 20 yıl içerisinde yaklaşık 500 bin Kırım Tatarı Osmanlı topraklarına göç etmek durumunda kalmıştı. Göçler 20.yüzyılın başına kadar devam etmiş, toplamda göç edenlerin sayısı 1.5 milyonu bulmuştu.

Şüphesiz Kırım Tatarlarının tarihte yaşadığı en büyük sıkıntılar 1940'larda gerçekleşmiştir. Rus diktatör Stalin, tarihler 1944 yılını gösterdiğinde Kırım Tatarlarını önce Sırbistan'a oradan da Orta Asya bozkırlarına sürecek acımasız bir sürgünün emrini veriyordu. Tren vagonlarına sıkıştırılarak bindirilen yüzbinlerce insan büyük bir acıyla vatanlarından koparılıyor, bilmedikleri bir coğrafyaya doğru yol alıyorlardı. Stalin Rusya'sının Kırım Tatarlarını vatanlarından sürme gerekçesi ise İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlara yardım ettikleri iddiasıydı.

Sürgün edilen yaklaşık 200 bin Kırım Tatarı'nın neredeyse yarısı, yolda ve sürgün yerlerindeki kötü şartlardan dolayı ölmüştü. Bu durum yaşanan vahşetin hangi boyutlarda olduğunu gösteriyordu. Sürgün edilen Kırım Tatarları gittikleri ülkelerde yeni yaşamlarına başlamışlar ancak hiçbir zaman Kırım'ı unutmamışlardı. Vatanlarına dönüşü uzun yıllar yasaklanan Kırım Tatarları bu sürgün döneminde geri dönüş mücadelelerini örgütlenmek suretiyle sonuna kadar sürdürmüşlerdir. Kırım'a ilk dönüş hareketleri 1960'ların sonunda başlamış ancak Rusların şiddetli baskıları, ana yurda göçün kitlesel boyutlara ulaşmasını engellemiştir. Kırım Tatarları ancak 1989'da Kırım'a dönüş hakkı elde edebilmişler ve o tarihten itibaren 270.000 Kırım Tatarı öz vatanlarına geri dönebilmişlerdir. Yine 80.000 kişinin de Kırım'a dönebilmek için beklediği bilinmektedir. Sürgünden vatana dönüş de oldukça çileli olmuştur. Zira Kırım'a dönenler yıllarca yaşadıkları bölgelere döndüklerinde yaşadıkları şehirlerin isimlerinin değiştiğini ve kendi evlerinde bölgeye yerleştirilen Rusların yaşadıklarını görmüşlerdir. Ancak Kırımlılar büyük bir gayretle öz vatanlarında yeniden var olmanın mücadelesini sürdürmektedirler. Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Hakan Kırımlı'nın ifadesiyle bu insanlar altı defa evleri yıkılmasına rağmen yedincisini yapmaktan hiç vazgeçmemişlerdir.

1783 yılında bölge nüfusunun %83'ünü oluşturan Kırım Tatarları bugün %13'lük oranları ile Kırım'daki Rus (%62) ve Ukrain (%23) etnik gruplarının ardından üçüncü sırada yer almaktadır.

Mavi ve Yeşilin Doyumsuz Uyumu: Yalta
Yalta, Kırım Yarımadası'nın en güneyinde yer alıyor. Karadeniz kıyısındaki bu şehir, yeşille denizin doyumsuz bir seyir sunduğu muhteşem bir güzelliğe sahip.

BİLGİ KARTI


• Başkent: Simferopol
• Resmi Dil: Ukraynaca (En çok kullanılan dil Rusça'dır, Kırım Tatarcası da konuşulmaktadır.)
• Nüfus: Yaklaşık 2 milyon (Kırım Tatarlarının sayısı 270 bin civarındadır.)
• Para birimi: Grivna (1 Dolar: 8 Grivna)
• Ulaşım: İstanbul'dan Simferopol'e (Akmescit) yaklaşık 1.5 saatlik uçuşla varılabiliyor.
• En önemli şehirleri: Akyar (Sivastopol), Bahçesaray, Kerç, Kefe (Feodosya), Kezlev (Gözleve), Yalta, Canköy.

GEZİLECEK – GÖRÜLECEK YERLER

• Kırlangıç Yuvası - Alupka • Livadya Sarayı - Yalta • Botanik Bahçesi - Yalta
• Yalta Sahil Yolu - Yalta • Aluşta Sahil Yolu - Aluşta • Vorontsovskiy Sarayı - Alupka
• Panorama - Akyar • Akvarium Müzesi - Akyar • Hersones Antik Şehri - Akyar
• Hansaray - Bahçesaray • Zincirli Medrese - Bahçesaray • Çufut Kale - Bahçesaray
• Eski Kermen - Bahçesaray • Tepe Kermen - Bahçesaray • Sudak Kalesi - Sudak
• Noviy Svet - Sudak • Ayvazovski Resim Müzesi - Kefe • Ceneviz Kalesi - Kefe


• Kerç Kalesi - Kerç • Han Camisi (Mimar Sinan'ın eseri) - Gözleve • Neapolis Antik Şehri – Akmescit
ARTİDOKSAN

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum