Kıbrıs Barış Hârekatı Anıları
Kıbrıs Barış Hârekatı Anıları: Göğsümüzde bayraklar "Aradan 48 yıl geçti. Anımsayabildiğim bunlar. Bugünlere kolay gelmedik. Çocukluğumuzu gençliğimizi bilmedik. 11 yıl boyunca aç ve sefil Kızılay çadırlarında ağıllarda, mağaralarda, han odalarında, 1 kişilik yerde 20 kişi yaşadık. Aç kaldık, ölüm korkusu ile yaşadık."
Sebahattin İSMAİL
…Rum askerler uçaksavarı bırakıp kaçmıştı. Hilal şeklindeki taarruz gereği sivil halkın kaçması için gerideki Rum köyü Büyük Kaymaklı yolu açık bırakılmıştı. Taarruz meskun mahalde önden, sağdan, soldan gelişirken Rumlar gerideki Büyük Kaymaklı üzerinden hızla kaçmaya başladı. Betonarme Rum mevzisine girerek bize göz açtırmayan uçaksavarı aldık. Mevzi ve evlerden topladığımız geri tepmesiz top dahil silah ve cephaneyi bir SUV ile karargaha gönderdik. Girdiğimiz evlerden 15 temmuzdaki savaştan kalan birçok silah, mermi topladık. Çok sayıda Rum’u da esir alıp Arapahmet mahallesindeki esir kampına gönderdik. Bu arada şimdi Kızılbaş kilisesi’nin ve kahvehanesinin bulunduğu meydanda hastahaneye yaralı götürdükten sonra dönen bir araç içindeki sivil kıyafetli mücahitleri, Rum sanarak yoğun ateş açtık. Arabayı terk ederek mevzilendiler. Onlar da bizi Rum sandıkları için ateşe başladılar. 5 dakika kadar çatıştık. Neden sonra birini tanıdık ve ismini çağırdık. Yanıt verdi, birbirimizi vurmadan çatışmaya son verdik. Bu olaydan sonra sivil kıyafetli mücahitler olarak bize küçük bayraklar verdiler ve göğüslerimize bağladık. Bu çok iyi olmuştu.
Göğüse Takılan Bayrak…
Nitekim az sonra Domuzcular Burnu’ndan taarruz eden Türk Alayı’na mensup askerlerle karşılaştık. Bize ateş etmek için mevzilendiler ancak bayrakları görünce durup seslendiler. Yanıt verdik sarıldık, sevinçten ağladık. İlk G 3 silahını da onlarda gördüm. Atış yapmak için istedim. Gülerek verdiler. Neredeyse yarım şarjörü Kilise kapısına boşalttım. Çok mutluyduk… Taarruz devam etti, Yenişehir okullar yolunu temizledik Şimdi Şehitler Camisi olan Yenişehir Kilisesi ve Rum polis karakoluna geldiğimizde müzik öğretmeni Zeki Taner Hocamın komutasındaki destek Birliği olan silahlandırılmış, saçları ve sakalları uzamış Bando Bölüğü mücahitleri ile karşılaştık. Çoğu öğrenci mücahitti. Sarıldık. O an 2 Rum tankının okullar bölgesine karşı saldırıya geçtiği haberi geldi.
Aklımda kaldığı kadarı ile arkadaşım Ali Okan ve bir başka mücahit A 4 veya Bren silahı ile o yöne giderek mevzilendi. Bizler de dağılarak evlere mevzilendik. Ancak tanklar gelmedi. Rum tanklarının daha ilerideki Mücahitlerin atışı sonucu geri çekildiklerini öğrendik. Kaçan Rum askerlerinin peşinden ilerlemeye devam ederek Küçük Kaymaklı’ya şimdiki ateşkes hattına geldik. Büyük Kaymaklı’daki Rum mevzileri karşısında mevzilendik. Böylece Lefkoşa Türk bölgesini Kuzeyden kuşatan Kızılbaş ve Yenişehir adlı Rum kasabaları ile 1963’de işgal ettikleri Küçük Kaymaklı kasabasını bir günde ele geçirdik. Bölgede yaşayan on binlerce Rum inanılmaz bir hızla Büyük Kaymaklı üzerinden Lefkoşa’nın Rum kesimine kaçtı. O geceyi,1963’de,9 yaşımda iken Rum saldırısı sonucu terk ettiğimiz ve Samson’un çapulcuları tarafından yağmalandıktan sonra yakılıp yıkılan Karma nüfuslu Küçük Kaymaklı’daki kilise karşısındaki evimizin kalıntıları içinde geçirdim.
11 Yıl Sonra…
Tarifsiz duygular içindeydim. 9 yaşında bir çocukken, EOKA saldırıları sonucu terk etmek zorunda kaldığımız, işgal edilen köyümüzü ve evimizi 11 yıl sonra 20 yaşında, bu kez eli silahlı bir Mücahit olarak savaşarak Mehmetçiğin yardımı ile geri almıştık. O gece 11 yıl önce yakılıp yıkılan evimizin kalıntıları arasında güzel bir uyku çektim.3 gündür uyumamıştık. Hala göğsümde hiç kullanmadığım 2 el bombası, belimdeki torbada az kalan tomson mermileri ve yerli yapımı thomson silahım vardı. Ertesi gün işgalden kurtardığımız bölgelerdeki evlere tek tek girip temizleme emri verildi. Binlerce ev vardı. Hala evlerden sivil giyinmiş Rum askerleri çıkmaktaydı. İkişerli timler halinde evlere girip temizliğe başladık. Yatak altlarında dolaplarda tavan arasında saklanmakta olan sivil giyinmiş Rum askerlerini bulup esir aldık. Yenişehir’de eskiden Genç TV merkezi olan binanın tavan arasında çatıdan atış yapılan bir Rum mevzisi vardı. Ancak tavan arasına çıkmak için merdiven yoktu. Bir tahta panjuru söktük. Tavan arası boşluğuna dayadık, Tırmanır tırmanmaz kum torbalarından yapılan mevziye doğru Thomson silahımın tetiğine bastım. Ancak silah tutukluk yaptı. Tekrar kurup denedim yine patlamadı. Panikledim. Bağırarak silahı aşağıya attım ve el bombasına sarıldım. Gerilimden saçlarımın ve tüylerimin dikildiğini anımsıyorum. Aşağıdaki arkadaşlar panikle “Atma, sakın atma!” diye bağırdılar. Son anda durdum. Atsaydım biz de havaya uçacaktık. Bereket mevzi çoktan terk edilmişti. İndim ve evleri aramaya devam ettik. Üzerimdeki elbiselerde yaralı mücahidin kanı kurumuştu. Temmuz sıcağında sineklerin saldırısı altındaydım.
Kızılbaş’ta girdiğimiz Rum evlerinden birinin dolabında bedenime uyan bir pantolon ve t-shirt buldum, kanlı pantolon ve tişörtü günler sonra çıkardım, vücudumu ıslak bezle sildim ve Rum gencinin pantolon ve tişörtünü giyip sineklerden ve kan kokusundan 3 gün sonra kurtuldum. Açık havada yerde yatıp kalkıyorduk. Barınma ve yiyecek sorunumuz vardı. Ateşkes vardı. O nedenle 15 gün sonra seferi personel terhis edildi. Silahımızı cephanemizi teslim ederek ayrıldık ve ablamın Göçmenköy’deki evine gittim. 20 gün sonra nihayet yıkanıp derin bir uyku çektim. Çıkarma bölgesine gelen cephane ve yiyeceklerin boşaltılması için gönüllü aranıyordu. Bu kez de Göçmenköy’den 5 genç gönüllü olarak bir polis SUV ‘u ile çıkarma bölgesine gittik. Boğaz bölgesinde Dikmen’den saldırıya geçen ancak uçaklar tarafından imha edilen Rum 34. Komando taburunun yakılan araç ve toplarını o gün gördüm. Çıkarma bölgesinde ilk gün 5 gönüllü 5 asker bir günde 1 çıkarma gemisi dolusu cephaneyi , ikinci gün bir gemi dolusu un çuvalını boşalttığımızı anımsıyorum. Geceleri bizi Girne’deki eski Harup ambarlarına götürüyorlardı. Orada askerlerin verdiği konserveleri yiyor, beton zemin üzerine serdiğimiz torbaların üzerinde kocaman tarla fareleri arasında uyuyorduk . Bir hafta da böyle geçmişti… Daha çok şey yaşadık. Ancak aradan 48 yıl geçti. Anımsayabildiğim bunlar. Bugünlere kolay gelmedik. Çocukluğumuzu gençliğimizi bilmedik. 11 yıl boyunca aç ve sefil Kızılay çadırlarında ağıllarda, mağaralarda, han odalarında, 1 kişilik yerde 20 kişi yaşadık. Aç kaldık, ölüm korkusu ile yaşadık. Gençliğimiz mevzilerde geçti. Savaştık, teslim olmayı bir saniye bile düşünmedik. İşgal edilen köylerimizi kurtarma hayali ile büyüdük. Anavatan sayesinde direndik kazandık Ve 1974 Barış Harekatı ile kurtulduk, özgürlüğe refaha ve güvenliğe kavuştuk O nedenle bugünlerin değerini çok iyi bilelim. Aynı acıları yine yaşamamak için Gençler bu yazdıklarımı okusun Çok iyi bellesin “1974 sonrası her şey çok kötü oldu. İşgalci Türkiye defolsun” diyen Rum’un, AB’nin, ABD’nin emperyalist ülkelerin, beslediği 5. Kolun yalanlarına gençlerimiz aldanmasın. Onlarla mücadele etsin Anavatana, ordumuza ve devletimize sahip çıksın. Tüm şehitlerimizi ve aramızda olmayan milli varoluş mücadelesine emek veren herkesi, liderlerimizi komutanlarımızı, mücahitlerimizi askerlerimizi rahmet ve minnetle, gazilerimizi şükranla anıyorum Sonsuza dek Anavatan, sonsuza dek KKTC.
ilk yayın yeri:https://millidusunce.com/kibris-baris-harekati-anilari-gogsumuzde-bayraklar/
FACEBOOK YORUMLAR