İzmir'de 'sahte Mesih

347 yıl önce de İzmir'de 'sahte Mesih' zuhur etmişti! yenişafak gaz.

İzmir'de 'sahte Mesih
04 Kasım 2012 - 14:47

 

İzmir'in Selçuk ilçesine bağlı Şirince köyünde ilginç bir hareketlilik yaşanıyor. Turizm sezonu kapanmış olmasına rağmen aralık ayının sonuna kadar, yani yıl başına kadar Şirince'de yüzde yüz doluluk yaşanacak imiş.

Bu doluluğun sebebi olarak, Maya takvimine göre 21 Aralık'ta kıyametin kopacağında dair bir inanış gösteriliyor. Bu inanışa göre efsanevi Marduk gezegeni 22 Aralık'ta dünyaya çarpacak ve kıyamet kopacak.

Efes civarındaki Bülbül Dağı'nda Hz. Meryem'in ikamet ettiğine, hatta burada vefat ettiğine inanılıyor. Hz. İsa'nın havarilerinden Aziz Jean'ın da Efes'te öldüğü rivayet ediliyor.

1891'de Bülbül Dağı'nda yapılan kazılarda milattan sonra 4. yüzyılda Azize Meryem adına inşa edildiği söylenen bir kiliseye ait kalıntılar bulunmuştu. Bu kalıntılar 1957'de Vatikan tarafından "Meryem Ana Evi" olarak onaylanmıştı.

Meryem Ana Evi 1967'de Papa 6'ncı Paul ve 1979'da Papa 2'nci Jean Paul tarafından ziyaret edilmişti. Bu yüzden Bülbül Dağı ve Efes hıristiyanlar için hac yeri olarak kabul ediliyor.

Şirince'ye gelen hıristiyanlar 22 Aralık'ta kıyametin kopması durumunda Hazreti İsa'nın bu civarda zuhur ederek kendilerini kurtaracağına inanıyorlar.

İlginç bir tevakuf olsa gerek, bundan 347 yıl önce, Hıristiyanlar için kıyametin yaklaştığını işaret eden "Sabatay Sevi hareketi" de yine İzmir'de patlak vermişti. Osmanlı tebaasından Yahudi din adamı Sabatay Sevi, 1665 yılı sonlarında kendisini "Beklenen Mesih" ilan etmişti.

GÜYA OSMANLI TAHTINA OTURACAKTI!

"Sahte Mesih" yahut "Sahte Peygamber" olarak nitelenen Sabatay Sevi'nin İzmir'de zuhur etmesi Avrupa Yahudileri arasında büyük heyecan meydana getirmişti. Sevi'nin "Beklenen Mesih" iddiasıyla ortaya çıkması, Hazreti İsa'nın kıyamete yakın bir tarihte zuhur edeceğine inanan Hıristiyanlar arasında bile dalgalanmalara sebebiyet vermişti.

Şirince'de kıyameti karşılamaya hazırlanan Hıristiyanlar mallarını mülklerini sattılar mı, bilmiyoruz, ama 1666'da binlerce Yahudi mal varlıklarını elden çıkararak Sabatay Sevi'nin arkasına takılmışdı.

Taraftarlarına göre Sabatay Sevi, Yahudileri "Vaadedilmiş Topraklar"a , yani Filistin'e götürecek bir kurtarıcıydı. John Freely "Kayıp Mesih: Sabatay Sevi'nin izini sürerken" başlıklı kitabında Leyb Ben Ozer'den yaptığı alıntılara göre, pek çok Sabataycı ebedi kurtuluşa ermek ve "Kutsal Topraklar"a kavuşmak umuduyla sahip oldukları her şeyi haraç mezat elden çıkarmışdı.

Leyb Ben Ozer şöyle devam ediyordu sözlerine:

"Çok yakında Filistin'e gideceklerinden emindiler, arkalarında hiçbir şey bırakmamak için mallarını mülklerini ederinin yarısına satıyorlardı. Genç erkekler cennete girebilmek için çeyizi olmayan yetim kızlarla evleniyordu. Kimse bekar kalmak istemediği için önlerine çıkan ilk kızı alıyorlardı."

Bu arada Sevi'nin Osmanlı Sultanından bile büyük bir iltifat gördüğü ve pek yakında kendisinin sultan olarak tahta geçirileceği söylentileri kulaktan kulağa yayılıyordu.

İNGİLİZLER MERAK İÇİNDEYDİ

Londra'da Kraliyet Cemiyeti sekreteri Henry Oldenburg, 1665 yılı Aralık ayı başında Amsterdam'lı Yahudi filozof Baruch Spinoza'ya yazdığı bir mektupta, Sabatay Sevi hareketinin İngiltere'ye yansımasını şu sözlerle anlatıyordu:

"Her yerde ikibin yıldır sürgünde olan Yahudilerin anayurtlarına dönüşüyle ilgili söylentiler dolaşıyor. Buralarda buna inanan pek az kişi var; ancak bu söylentilerin doğru çıkmasını ümit edenlerin sayısı epey fazla. Bu dostuna konuyla ilgili duyduklarını ve düşüncelerini aktarmanı rica edeceğim. Bana gelince, böyle bir durumdan en çok etkilenecek olan İstanbul'daki güvenilir kaynaklardan bu haberlerin doğruluğunu öğrenmeden, söylentilere inanmam mümkün değil. Olur da bu söylentiler doğru çıkarsa, dünyada büyük bir kargaşaya neden olacakları kesin."

Sabatay Sevi'nin kendisini peygamber ilan eden Gazzeli Nathan tarafından "Kral Mesih" olarak vasfedilmesi, İtalya, Venedik, Hamburg, Litvanya, Polonya ve Ukrayna Yahudileri arasında da coşkulu taraftarlar kazandırmıştı.

Bazı şehirlerde coşkulu müritler ellerinde Nathan ve Sevi'nin resimleriyle geçit törenleri düzenliyor ve Mesihlik hareketiyle ilgili kitapçıklar basıp dağıtıyorlardı. Bir katolik rahip ise Sabatay'ın Doğu Avrupa Yahudileri nezdinde meydana getirdiği etkiyi şöyle anlatıyordu:

"O sıralarda Mesih yüzünden haftanın birkaç günü oruç tutuyorlar, bazıları bunu bütün hafta boyunca sürdürüyordu. Küçük çocuklara bile yiyecek vermiyorlar, kışın buzlu sular içinde yıkanıyorlar ve bunu yaparken yeni icat edilmiş dualar okuyorlardı. Pek çok Yahudi, bu buz banyoları yüzünden öldü. Hıristiyanların arasından bile onlara uyan budalalar çıktı."

SULTAN DURUMA EL KOYDU

Sabatay Sevi, Osmanlı Yahudileri arasında da büyük bir fitneye sebep olmuştu. Sonunda şikayetler İstanbul'a, Sultan IV. Mehmet'e ulaştı. Bazı kaynaklara göre Yahudi cemaatinin şikayeti üzerine Sultan, Sabatay Sevi'nin İstanbul'a getirilmesini emretmişti.

İki haftalık deniz yolculuğunun kırk günü bulması nedeniyle İstanbul'daki bağlıları merakla sözde Mesihi bekliyorlardı. John Freely, Sabatay Sevi'nin İstanbul'a ulaştığı anları şöyle hikaye ediyor:

"Sabatay İstanbul'da karaya çıktığında elleri ve ayakları zincirlenmiş haldeydi ve yanındaki eli sopalı muhafızlar onu itip kakıyordu. Sabatay'ı karşılamak için limanda toplanan müritleri onun peşinden gitmeye çalıştılarsa da muhafızlar tarafından tartaklanarak kovuldular. Sabatay bir zindana atıldı, müritleriyse evlerine kaçarak üç gün boyunca ölüm korkusuyla saklandılar. Bu üç gün boyunca oruç tutup dua ederek Mesihlerinden gelecek bir işaret, bir mucize beklediler."

Sabatay Sevi, kendisini hapisten kurtarmaları için müritlerin tek bir kuruş bile ödemelerine izin vermedi, onlara birkaç gün içinde büyük olaylar gerçekleşeceğini bildirdi. Yahudiler büyük umutlara kapılmışlar ama o beklenen mucize hiçbir zaman gelmeyecekti.

Sabatay Sevi Gelibolu'ya sürgün edildiğinde dahi sözde Mesih'in Eylül 1666'da Yahudileri Filistin'e doğru yola çıkaracağına inanılıyordu. Bu yüzden Avrupa'nın pek çok yerinden Yahudiler Sevi'yi ziyaret için İstanbul'a üşüşüyordu.

Lafı uzatmayayım, başka bir kurtuluş çaresi kalmadığında Sabatay Sevi, Saray İmamı Müfessir Vani Mehmet Efendi'nin önerisiyle din değiştirerek müslüman olur ve "Aziz Mehmet Efendi" adını alır. Bundan sonrası "Dönmeler" olarak anılan netameli konuya giriyor.

Bizim konumuz, Şirince örneğinden yola çıkarak dindar Hıristiyan ve Yahudilerin Mesih ve kıyamet beklentisiyle hayatlarında yaptıkları büyük değişikliklere dikkat çekmek. Kıyametin ne zaman kopacağını ise hiç şüphesiz sadece Allah bilir.

Yahudi Mesih ve Binyılcı Hıristiyanlar..

Hıristiyan Binyılcılar için 1665 yılı çok önemliydi. Steven Nadler'in "Spinoza: Bir yaşam" başlıklı kitabında belirttiği gibi Vahiyler Kitabı'ndan sayısal ipuçları çıkaran Binyılcılar, 1665'in "İkinci Geliş Yılı" olduğuna ve "Azizlerin yönetimi"nin kurulacağına inanıyorlardı.

Binyılcılar Hz. İsa'nın dönüşünün önemli bir işareti olarak Yahudilerin din değiştirmesini bekliyorlardı. Bu yüzden Sabatay Sevi'nin "Mesih" iddiasıyla ortaya çıkması Binyılcıları sevindirmişti. İlginçtir, özellikle George W. Bush döneminde Amerikalı Evangelist hıristiyanlar, Neoconlar ile Siyonistler arasında kurulan ittifak da bir parça benzer özellik gösteriyordu.

Dr. Cengiz Şişman ise "Sabatay Sevi ve Sabataycılar, mitler ve gerçekler" başlıklı kitabında, Sabatay Sevi hareketi ve Hıristiyanlar arasındaki bağlantıyı şöyle anlatıyor:

"1666 yılı bildiğiniz gibi Yahudilerden ziyade Hıristiyanlar için önemli bir tarih. Çünkü Hıristiyanların pek çoğu o tarihte Anti-Christ'ın yani Deccal'ın çıkacağını ve sonrasında da İsa'nın geleceğini düşünüyorlardı. 666 sembolizminin, Şeytan ve Deccalı çağrıştırdığını da hatırlatayım bu arada. O yüzden benim iddiam odur ki, Sabatay Sevi'nin Mesih olarak ortaya çıkması Yahudilerden ziyade Hıristiyanlar arasında heyecan yaratmıştı. Bu nedenle de hareket aslında Osmanlı İmparatorluğu'ndan çok Avrupa'daki Hıristiyanlar ve Yahudiler arasında daha etkili olmuştu. Çünkü Yahudilerin Mesih'i Hıristiyanların Deccalıydı."

Dr. Şişman, Londra ve Moskova'daki Milenyalist (Binyılcı) Hıristiyanların 1666'da İsa'nın gelmesini beklediklerini belirterek şunları söylüyor:

"Buna göre İncil'den de esinlenen kehanete göre İsa gelmeden önce Yahudilerin Hristiyanlığa dönmeleri ve daha sonra da Arz-ı Mevud'a yani Vaadedilmiş Topraklar'a gitmeleri gerekiyordu. İkinci senaryoya göre ise Yahudiler önce Arz-ı Mevud'a gidecekler, orada İsa gelecek ve hepsini ya Hıristiyanlığa çevirecek ya da kılıçtan geçirecekti."

Dr. Cengiz Şişman, İstanbul'da Yahudilerin yoğun olarak yaşadığı Hasköy hakkında Osmanlı mahkeme kayıtlarına başvurmuştu. Kayıtlarda, Sabatay hareketi patlak verdiğinde fazladan bir kavga gürültü, borç harç, mülk satma, cariye serbest bırakma türü bir şey tespit edemeyen Dr. Şişman, elde ettiği sonuçları şöyle anlatıyor:

"Osmanlı Yahudileri sonuna kadare temkinli davranmışlar ve Avrupa'daki Yahudiler gibi mallarını mülklerini satıp Mesih'in arkasına düşmemişler. Bu elbette hareketten etkilenmedikleri anlamına gelmez; etkilenmişlerdir, ancak bu etki Avrupa'dakiler kadar büyük olmamıştır. Avrupa'daki etkisi ise, daha önce dediğim gibi Hıristiyanlıkla birleşip daha derin olmuştur."

Amsterdam'da neler olmuştu?

Steven Nadler, Sabatay Sevi'nin çağdaşı olan Amsterdam'lı filozof Spinoza'nın biyografisini kaleme aldığı kitabında Yahudi cemaati arasında yaşanan tuhaf olayları da anlatır:

Amsterdam, Sabatay Sevi hareketinin merkezi gibiydi. İngiltere ile Hollanda arasında sürmekte olan savaşın ve 1664-1665 yılarındaki veba salgınında yaşanan ölümlerin –1664 yılında gözlemlenen kuyruklu yıldızın daha da şiddetlendirdiği– etkilerini yaşayan (son salgının diğer topluluklardan daha az vurduğu) Amsterdam'lı Yahudiler arasındaki Mesihçi inanışta olanlar için Sabatay Sevi'nin zuhuru bekledikleri işaret idi.

Nadler'in "Rabbi Sasportas"tan naklettiği bir anekdot ise şöyleydi:

"Amsterdam şehrinde büyük bir karmaşa yaşanıyordu, öyle ki yer sarsılıyordu. İnsanlar teflerle ve danslarla sokaklarda kutlamalar yapıyordu. Yasa tomarları (tören alayı için) güzel süslemeleriyle Sandık'tan çıkarılmıştı, Yahudi olmayanların kıskançlık ve nefretinden kaynaklanabilecek tehlikeler hiç düşünülmüyordu. Tam tersine, (haberleri) herkese duyurdular ve Yahudi olmayanları da bilgilendirdiler."

Amsterdam Yahudileri, cemaat önderlerinin uyarılarına bile kulak asmıyor idi. Tüccarlar işlerini ihmal ediyorlar, mal varlıklarını kelepir fiyatına satışa çıkarıyorlardı. Bir kısım Yahudi ise çocuklarına "Sabatay" ve "Nathan" isimlerini vermiş, hatta Filistin'e götürmek üzere Ouderkerk Mezarlığı'ndaki ölülerini mezardan çıkarmayı tasarlamıştı.

Bu sırada Selanikli bir Yahudi tüccar olan Alatina, Amsterdam'daydı ve Sabataycıları şu sözlerle eleştirmişti:

"Siz delirmişsiniz! İşaretler nerede hani? İlyas Peygamberin bizzat getireceği havadisler nerede? (Kudüs'e inmesi gereken) göksel Tapınak nerede? Önceden haber verilmiş olan (eskatolojik) savaşlar nerede? Çarpışmada öleceği söylenen Mesih Yusuf'u neden hiç işitmedik?"

Tüccar Alatina'nın sözleri tepkiyle karşılanmış ve "Mesih'in yüzünü göremeyeceği kesin" denilerek lanetlenmişti. Üstüne üstlük Alatina'nın Amsterdam'da aniden ölmesi hem Yahudiler hem Hıristiyanlar arasında büyük bir korku ve ürküntü meydana getirmişti.

Steven Nadler'in de belirttiği gibi, Sevi'nin İstanbul'da tutuklanması ve ardından din değiştirerek müslüman olmasıyla Sabataycıların dünyaları başlarına yıkılmıştı. Yahudilerin Filistin'e dönmeleri için 1917'de İngilizlerin Kudüs'ü işgal etmelerini beklemeleri gerekecekti.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum