I. Theodisius ve II. Bayezid

Bu köşede üç yıl kadar önce çıkan "Saklı Tuğra" başlıklı yazımda, halen İstanbul Üniversitesi tarafından merkez bina olarak kullanılan Harbiye Nezareti'nin abidevî giriş kapısının üzerindeki kitabeden söz etmiştim.

I. Theodisius ve II. Bayezid
08 Ocak 2012 - 17:41

Bu kitabenin sağında ve solunda Fetih ve Zafer ayetleri, ortasında ise "Daire-i Umûr-ı Askeriye" ibaresi yazılıdır. Hemen üstündeki madalyonda da Sultan Abdülaziz tuğrası yer alır. 1927 yılında Osmanlı eserlerinde birçok kitabenin ve tuğranın kazınarak yok edilmesine yol açan "Türkiye Cumhuriyeti dâhilinde bulunan bütün mebânî-i res­miyye ve milliyye üzerindeki tuğra ve methiyelerin kaldırılması hakkında kanun" çıkınca bu tuğra ve kitabe mermer bloklarla kapatılmıştı.

Sözünü ettiğim tuğra ve kitabe, 19. yüzyılın büyük hattatlarından Mehmed Şefik Bey'in imzasını taşır. Kanunun çıktığı tarihte Darülfünun Emini, yani rektör olan İsmail Hakkı Bey (Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu), aynı zamanda hattat ve estetikle de ilgilenen bir ilim adamı olduğu için ne kadar önemli bir eser olduğunu çok iyi bildiği kitabeyi kazıtmamış, üzerini kapatmakla yetinmişti.

1933 yılında Darülfünun ilga edilip yerine İstanbul Üniversitesi kurulunca, kitabenin "Dâire-i Umûr-ı Askeriyye" ibaresinin bulunduğu orta kısmındaki mermerin üzerine yeni harflerle "İstanbul Üniversitesi", Abdülaziz tuğrasının bulunduğu madalyonu kapatan mermere de T.C. harfleri hakkedildi. Kapının 1933 yılından sonra on altı yıl boyunca çekilen fotoğraflarında bu mermer bloklar beyaz lekeler halinde görünmektedir. 1949 yılında, rahmetli Süheyl Ünver'in yazdığı bir mektup üzerine, o tarihte rektör olan Prof. Dr. Sıddık Sami Onar, kitabenin üzerindeki mermerleri söktürmüş, fakat tuğranın üzerindekini kaldırtmaya cesaret edememişti.

Mehmed Şefik Bey'in seçkin bir eserinin Üniversite kapısında hâlâ "saklı" durduğunu hatırlatarak bu kapı hakkında dikkatimi yeni çeken bir husustan söz etmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, merkez binanın yerinde Fatih'in fetihten hemen sonra yaptırdığı saray yükseliyordu. Topkapı Sarayı yapıldıktan sonra "Eski Saray" diye anılmaya başlanan, ölen veya tahttan indiren padişahların eşlerinin, cariyelerinin vb. yaşadığı bu sarayın yeri, Sultan II. Mahmud tarafından, mevcut yapılardan bir kısmı muhafaza edilerek yeni kurulan Seraskerliğe tahsis edildi. Serasker Kapısı'nın tackapısı, Bartlett'in bir gravüründe ayrıntılı bir şekilde tasvir edilmiştir; Babıâli'nin Alay Köşkü karşısındaki kapısına benzeyen geniş saçaklı, Barok bir kapı...

Serasker Kapısı da Sultan Abdülaziz döneminde yıkılarak yerine Harbiye Nezareti, yani bugün İstanbul Üniversitesi tarafından kullanılan bina yaptırıldı. Fransız mimar Bourgeois, bu yeni yapının abidevî giriş kapısında Mağrip mimarisinden aldığı bezeme elemanlarını kullanarak Tanzimatçıların hoşuna gidecek oryantalist bir hava yaratmıştı; ancak kapı, cesametiyle Beyazıt Meydanı'nın tarihî kimliğine açıkça meydan okuyordu.

Merhum Turgut Cansever, ikisi köşk olmak üzere üç ayrı yapıdan oluşan kapısıyla Bayezid Camii son cemaat mahallinin yüksekliğini kat kat aşan Harbiye Nezareti'ni Tanzimat'ın bir güç gösterisi olarak görür, bu kapının istikametiyle kıblenin tam bir zıtlaşma içinde olduğunu söylerdi. Harbiye Nezareti, kapının batı tarafındaki Fuad Paşa Konağı ve Mercan tarafındaki Âli Paşa Konağı'yla meydanı tarassut altına alan Tanzimat, Bayezid Camii haziresinde toprağa verilen Büyük Reşit Paşa'nın türbesini de Gaspare Fossati eliyle camiin güneyine, yine kıble aksına aykırı bir biçimde bir nöbetçi kulesi gibi dikmişti. Bu türbe kısa bir süre önce restore edildiği için Beyazıt taraflarından gelip geçerken gözünüze ilişmiş olmalıdır.

Okumakta olduğunuz yazıyı yazmama vesile olan bilgiyi en sona sakladım. Fransız mimar Bourgeois, Harbiye Nezareti'nin aksını belki Tanzimatçıların talebi doğrultusunda değiştirmişti; fakat eminim, abidevî tackapıda Theodisius zafer tâkının şemasını uyguladığını kimseye söylemedi. Beyazıt Meydanı'nın fetihten önceki iki isminden biri Forum Theodosii'dir. Bu meydanda, Roma İmparatoru I. Theodisius'un diktirdiği, üzerinde kendi heykeli bulunan bir sütun vardı. Bayezid Hamamı'yla Simkeşhane arasında da onun adını taşıyan bir zafer tâkı yükseliyordu. 1950'lerdeki imar hareketleri sırasında Simkeşhane'nin kuzey kanadı kesilmiş ve yabancı uzmanların telkiniyle kazı yapılarak söz konusu tâk'ın kalıntıları ortaya çıkarılmıştı. Bugün Ordu Caddesi'nden gelip geçenlerin görüp bir anlam veremedikleri sütun kalıntıları, zafer tâkının parçalarıdır. Bu kalıntılardan hareketle yapılan restitüsyon, ünlü Üniversite kapısının şemasını göstermektedir.

Sözün özü, Roma mimari geleneklerini dikkatle incelediği anlaşılan mimar Bourgeois, söz konusu kalıntıların ortaya çıkarılmasından aşağı yukarı yüz yıl önce, herkesin gözü önünde Beyazıt Meydanı'na, Theodisius'un damgasını basarak II. Bayezid Külliyesi'ne, dolayısıyla İstanbul'un Osmanlı-Türk kimliğine meydan okumuştur.

05 Ocak 2012, Perşembe-zaman gaz.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum