Hz. Peygamber Ve Savaşçı Kadınlar! İslam'da Savaşa Ve Cihada Katılmak İsteyen Kadınlar! İslam'da Savaşçı Kadınlar!

Hz. Peygamber Ve Savaşçı Kadınlar! İslam'da Savaşa Ve Cihada Katılmak İsteyen Kadınlar! İslam'da Savaşçı Kadınlar!
10 Şubat 2021 - 19:56

Hz. Peygamber Ve Savaşçı Kadınlar! İslam’da Savaşa Ve Cihada Katılmak İsteyen Kadınlar! İslam’da Savaşçı Kadınlar!

İslâm dininin emirlerinden biri olan cihâdın asıl muhatabı erkekler olsa da bu emre muhatap olan Müslüman kadınlar, kendi görevleri arasında olmasa dâhi Hz. Peygamber ile beraber savaşa katılmak istemişlerdi. Hayatın her alanında olduğu gibi savaşlarda da cephe arkasında ve savaş meydanlarında erkeklere yardımda bulunmak istemişlerdir. Orduya katılma isteği kadınlardan gelmiş ve Hz. Peygamber çeşitli sebeplerle onları geri çevirmiştir. Bu sebeple Medine döneminin başlarında meydana gelen savaşlarda kadınlar yer almamıştır.

Hz. Âişe en üstün amel olarak görülen cihâdı, hanımların da yapması için izin istediğinde Hz. Peygamber: “Fakat sizin için cihâdın en üstünü hacdır” buyurarak buna izin vermemiştir.

Ümmü Kebşe, Bedir savaşında önce Hz. Peygamber’in yanına gelerek savaşmak için izin istemiştir. Onun bu teklifini Hz. Peygamber geri çevirmesine rağmen o, isteğini yineleyerek savaşmak yerine yaralıları tedavi edeceğini, hastalara bakacağını söylemiştir. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “Muhammed bir kadınla savaşa çıkıyor.” demelerinden endişe duyduğunu söyleyerek onun teklifini ikinci kez geri çevirmiştir.

Ümmü Kebşe’nin naklettiği bir başka rivayette ise Uzrâ kabilesinden bir kadın Hz. Peygamber’e gelerek savaşa katılmak için izin istemiştir. Hz. Peygamber ise ona: “Filan kadına izin verildi. O da savaşa iştirak etti, denilerek, bunun âdet haline getirilmesinden korkmasam, müsaade ederdim. Sen şimdi evinde otur.” cevabını vermiştir. Savaşmak isteyen kadınların evlerinde oturmaları, çocuklarına ve eşlerine yaptıkları hizmetlerin onlar için cihâda eş değer olduğu söylenmiştir.

Savaşmaktan geri kalmak istemeyen ve şehitlik mertebesine ulaşmak isteyen Ümmü Varaka, hastaları bakmak ve yaralılara yardım etmek için Bedir’e katılmayı arzu etmiştir. Bu düşüncesini Hz. Peygamber olumlu karşılamamış ve ona kendisinin arzuladığı şehitlik makamına bir gün ulaşacağını müjdelemiş ve ona “eşŞehîde” diye hitap etmiştir. Ümmü Varaka bint Abdullah b. Hâris’in babası Abdullah olmasına rağmen, dedesi Nevfel’e nispetle Ümmü Varaka bint Nevfel olarak isimlendirilmiştir. Hz. Peygamber’in sık sık ziyaret ettiği Ümmü Varaka, Hz. Ömer döneminde boğularak şehit edilmiştir. Hz. Ömer, onu şehit edenleri yakalatıp Medine’de onları idam ettirmiştir. Rivayetlerde Medine’de idam edilen ilk kişilerin Ümmü Varaka’nın katilleri oldukları söylenmiştir. Hz. Ömer, Ümmü Varaka’nın ölümünün ardından şunları söylemiştir: “Hz. Peygamber doğru söylemiştir. Hz. Peygamber hep şehîdeyi ziyaret edelim diyerek Ümmü Varaka’ya giderdi.” Bu rivayetten anlamaktayız ki Hz. Peygamber savaşa katılması için izin vermese de onu sık sık ziyaret etmiş ve onun şehit olma arzusunu bildiğinden ona bu lakabı takarak kendisini övmüştür.

Aynı zamanda Ümmü Harâm bint Milhân adındaki hanım sahâbî Bedir Savaşı’na katılma isteğini Hz. Peygamber’e bildirmiştir, fakat o da geri çevrilmiştir. Ümmü Harâm bint Milhân’ın isminin tam olarak ne olduğu bilinmemektedir. Ümmü Harâm bint Milhân b. Hâlid b. Zeyd b. Harâm b. Cündeb b. Âmir b. Ganm b. Adî b. enNeccâr’dır. O, Rümeysa ya da Gumeysâ isimleriyle anılsa da, bu isimler, onun kız kardeşi Ümmü Süleym’e aittir. Ümmü Harâm ile Hz. Peygamber arasında soy ya da süt bakımından bir akrabalık söz konusu olduğu için aralarında teyze yeğen ilişkisi mevcuttur. Bu sebeple Türkler tarafından Ümmü Harâm, Hala Sultan ya da Hala Hatun olarak isimlendirilmiştir. Ümmü Harâm şöyle nakletmektedir: “Resûlullah benim evimde öğle uykusuna yattı. Gülerek uyandı. Ümmü Harâm dedi ki: “Ey Allah’ın Nebîsi! Anam babam sana feda olsun. Niçin gülüyorsunuz?” dedim. “Ümmetimden bir grup insan, karyola üzerindeki hükümdarlar gibi şu denizin üstünde gidecekler.” buyurdu. “Ya Resûlullah! Beni de onlardan kılması için Allah’a dua et.” dedim. “Sen de onlardansın.” buyurdu. Ümmü Harâm daha sonra yapılmış olan Kıbrıs’ta Bizans’a yönelik deniz savaşında İslâm ordusu içerisinde yer almış ve çatışma sahasına giderken şehit olmuştur.

İslâm devletinin kurulduğu ilk yıllarda ordu da kadınların olması savaşabilmek için “kadınlara muhtaç kalındı” gibi bir algıyla karşı karşıya bırakabilir ve bu Müslümanların güçsüzlüğüyle açıklanabilirdi. Bu sebeple Bedir’de kadınların savaşa katılmalarının uygun görülmemesinin yanında savaşa beraberlerinde dahi götürülmemişlerdir. İslâm ordusu savaşta başarılı olması da etkili olmuştur ki; sonraki savaşlarda kadınların savaşa erkeklerle beraber katılması olumlu karşılanmıştır. Ümmü Seleme, Uhud Savaşı’ndan önce savaşa katılmak için Hz. Peygamber’den izin istemiş, Hz. Peygamber, cihâdın kadınlara farz kılınmadığını söyleyerek onu geri çevirmiştir. Fakat yaralıları tedavi edeceğini, göze ilaç yapabileceğini ve su dağıtacağını söyleyince Hz. Peygamber onun savaşa katılmasına izin vermiştir.

Uhud Savaşı’nda on dört kadının Hz. Peygamber ile beraber savaşa katıldığı bilinmektedir. Müslüman kadınlar, Uhud ve daha sonraki savaşlarda orduyla beraber savaşa katılmış ve önemli görevler üstlenmişlerdi.

Câhiliye döneminde kadınların savaşa katılması normal karşılanıp Bedir Savaşı’nda dâhi Mekkeli kadınlar aktif roller üstlenirken, Müslümanlar safında durum daha hassas karşılanmış ve kadınların savaşa katılmaları uygun görülmemiştir. Bu durumla ilgili olarak İmam Muhammed, kadınların yapılarının savaşmaya müsait olmadığını ve kadınların savaşa katılmalarıyla Müslümanların namuslarının teşhiri söz konusu olabileceği, müşriklerin buna sevinmelerine yol açacağından dolayı savaşmalarının uygun olmayacağını ifade etmiştir. Aynı zamanda İmam Muhammed, Uhud Savaşı gibi düşmanın kaçtığı savaşta kadınlara ihtiyacın olmadığı, fakat zaruret alanlarında kadınların savaşa katılabileceğini ifade etmiştir. Hz. Peygamber döneminde savaşa katılan ve katılmasına izin verilen kadınların yaşlı oldukları, bu sebeple savaşa katılacak kadınların fitneye sebep olabilecek kadar genç olmamaları istenmiştir.

Savaşa katılan kadınların yaşlarıyla ilgili sınırlamalar yapılmaya çalışılsa da, kaynaklarda görüyoruz ki, birçok genç orduyla beraber savaşmak için yola çıkmıştır. Bunlardan biri de Hayber Savaşı’nda Hz. Peygamber ile beraber katılan ve “Onunla beraber sefere katıldık. Ben genç bir kız idim” diye ifade eden Ümeyye bint Kays adındaki hanım sahâbîdir.

Daha sonraki hukukçular, savaşlarda görev almak isteyen kadınların ileri yaşta olmasında ısrar etseler de, Hz. Peygamber’in seferlerine genç, hatta bekâr kızların katıldığını gösteren karşı örnekleri görmekteyiz. Uhud Savaşı’na katılan Hz. Peygamber’in hanımı Hz. Âişe validemiz gençti. Hz. Peygamber’in hanımları, örtünme emrinden sonraları da seferde ona refakat etmişlerdi. Şeybanî yakınları tarafından engellenmedikçe genç kadınların savaşa katılmalarına cevaz verir, ancak yakın akrabalarının izni olmaksızın, yaşlı olsun genç olsun kadınların savaşta yer almalarının caiz olmadığını bildirir.

Kadınların savaşa gitmeleri zorunlu değildir, ancak erkeklerin yeterli olmadığı zamanlarda geri hizmetlerde kadınlar bulunabilir, çünkü kadınlar düşmanla savaşmak konusunda ehil değildirler. Hz. Peygamber döneminde yapılan savaşlarda kadınlar savaşmanın yanında, sağlık hizmetlerinin yürütülmesinde, cepheye su taşınmasında, savaşanlar için yemek hazırlanmasında, savaşlara ekonomik destek sağlanmasında, konaklama yerlerinde ki eşyaların korunmasında, şiir ve hitabetle erkekleri cesaretlendirme konusunda, istihbarat alanında bilgi sağlanmasında görevler üstlenmişlerdir.

https://www.eansiklopedi.com/category/tarih/
https://www.eansiklopedi.com/


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum