Ergül ALTAŞ Yazdı: YAĞMUR

Keşke dışımız gibi içimizi de yıkayabilse bu rahmet. Hırsı, kini, çekememezliği önüne katıp bir bilinmeze götürse. Vicdanımız uykusundan uyansa.

Ergül ALTAŞ Yazdı: YAĞMUR
27 Ekim 2018 - 13:07

YAĞMUR

Yere göğe sığdıramadığımız yazı bir yudum su gibi içtik. Çiğerlerimiz tazelendi, nefesimiz açıldı. Mavi mavi baktık denizle göğün birleştiği yere. Kıyıları okşayan dalgalar iyi geldi yaralarımıza. Zaman ve mekânı unuttuk. Hafifledi yalan dünyanın omuzlarımızdaki yükü. Anladık dünyanın başka rengi de varmış.

Nerede kalmıştık, diyerek döndük şehre. Şehirde bütün haşmetiyle sonbahar hüküm sürüyor. Rüzgâr dizginleri eline almış sokaklarda cirit atıyor. Güneşe yüz vermiyor bulutlar. Altın rengine bürünmüş çınar yaprakları mest olmuş döne döne, aşkla toprağı öpüyor. İnsanlar hep aynı. Düşünceli, endişeli, telaşlı bir yerlere koşuyor. Sırtlarında kendilerinden ağır çantalarıyla iki büklüm çocuklar, gözlerinde kalan son uyku kırıntılarını siliyor ellerinin tersiyle okul yolunda.

Gün daha erken akşam oluyor. Rüzgâr estikçe, yağmur yağdıkça uzuyor geceler. Ama ritmi değişmiyor hayatın. İşler güçler hep aynı.

Bugün kulaklarımda şehrin uğultusu yok. Gökgürültüleri eşliğinde tutuyorum evin yolunu. Başımda şemsiye, bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun altında yürüyorum. İçimde bir huzur. Islanma, hasta olma endişesi duymuyorum. Yağmura kulak veriyorum. Dünyanın en güzel musikisi alıyor beni benden.  Gökler yere şimşekler eşliğinde selam çakıyor. Şıpır şıpır bir sevinçle alıyor göklerin selamını yer. Kurulan muhabbet meclisine teklifsiz giriyorum.

Ağaçların yeşili ziyadeleşiyor. Asfalt köpük köpük yıkanıyor. Yıkanma arzusuyla yanıp tutuşuyorum. Şemsiyeyi başımdan yana kaydırıyorum. Saçlarım göklerin selamından nasibini alıyor. Gözlerimden sanki sevinç gözyaşları süzülüyor. Koynuma bir serinlik doluyor. Sonra el gün ne der endişesinin tedirginliği yokluyor yağmur altında kuş gibi pır pır eden yüreğimi. Düzeltiyorum şemsiyeyi. Şemsiyenin saçaklarından süzülen damlalar sevinçle düşüyor toprağın bağrına. Keşke hiç almasaydım şemsiyeyi. Yağmur başımı delecek değildi ya!

Yıkanma, arınma iştiyakını ta içimde duya duya basıyorum su birikintilerine. Şehrin kirini, çer çöpünü mazgallara süpüren suları boylayıp geçiyorum. Ayaklarım ıslanıyor. Paçalarıma tutunan yağmur diz kapaklarıma kadar tırmanıyor. Su yürüyor bedenime. Bir dinçlik yüreğimde. Bu havayla istediğim yere yürüyebilirim gibi geliyor bana. Ele avuca sığmayan çocukluğuma, aklı bir karış havada ilk gençliğime.

Ağaçlar, çiçekler, evler, kuşlar yıkanıyor. Az sonra güneş başını çıkarır bulutların arasından. Tertemiz bir şehre göz kırpar. Yıkanmış, güneşle yüzü aydınlanmış şehrin insanlarının içine hiç sebepsiz bir mutluluk doluverir. Koşmak, konuşmak, bir iyiliği paylaşmak arzusuyla dolup taşarlar.

Yağmur canlılara can olmakla kalmıyor, umutları yeşertiyor. Çevre kirliliği, küresel ısınma, her şeyin bir çaresi bulunur. Zalimin zulmü, mazlumun gözyaşı; her şeyin bir sonu var. Gökten rahmet yağdıkça yerden bereket eksilmeyecek. Belki zenginler doymayacak ama açlar muhakkak doyacak.

Keşke dışımız gibi içimizi de yıkayabilse bu rahmet. Hırsı, kini, çekememezliği önüne katıp bir bilinmeze götürse. Vicdanımız uykusundan uyansa. Güçlünün değil haklının safında yerini alsa. Doymak bilmeyen nefsimiz dizginlense. Binbir surat insanların düşse maskesi görülse gerçek yüzü. Bilsek kimin, kim olduğunu.

Yağmurun altında sallana sallana yürüdüm. Kâh ıslık çaldım, kâh türkü mırıldandım. On beş dakikalık yolu yarım saatte yürüdüm. Gönlümce ıslandım. Kapıyı hanım açtı. İki elini bağrıma dayayıp odanın içine ilerlememi engelledi. Beni böyle pürü pak görünce boynuma sarılacak sandım.

  • Dur, dedi, dur evi batıracaksın. Elbise getireyim. Üstünü burada değiştir.
  • Su evi batırmaz anca temizler canım, diyecek oldum,
  • Edebiyatı bırak, eve dön, dedi.

Evi, televizyonun sesi doldurmuş. Başka şeye yer yok.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum