ERGÜL ALTAŞ YAZDI: RAMAZAN SEVİNCİ

Oruç, namaz, şükür; dua dua yükselir arzuhalimiz gök katına. Kul olmanın saadeti yüreğimizde, umutla bakarız hayat maceramıza.

ERGÜL ALTAŞ YAZDI: RAMAZAN SEVİNCİ
15 Mayıs 2018 - 09:37

RAMAZAN SEVİNCİ

Dünyanın baş döndüren koşuşturmacası içinde durup soluklanmak, öteleri düşünmek, bir tatlı huzur almak için dört gözle beklenen on iki ayın sultanı Ramazan’ın arifesindeyiz.

“Allah’ım! Recep ve Şaban’ı bize bereketli kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır.” dualarıyla başlayan üç aylar, kandil gecelerinin feyziyle taçlanarak Peygamber efendimizin  “Ümmetimin ayıdır.”buyurduğu mübarek Ramazan’a erişti. Şükür kavuşturana.

İlk teravih, ilk sahur: Cennet kapıları açılır. Melekler aramıza karışır.

Güler yüzlü, tebessüm bakışlı, geniş gönüllü insanların yurdu olur Müslüman beldeler. Değişir hayatın rengi. Evde, sokakta, işyerinde uhrevi bir hava. Kuş gibi hafifiz. Dünyanın gamı kasaveti kalbimize yük değil. Derdi veren dermanı da verir. Dualı ağızlarda şeker şerbet ezer tatlı diller. Bir selam kuşu dolaşır aramızda. Yaz günü ağustosta serin rüzgârlar eser, aheste yağmurlar iner, buram buram bereket kokar toprak. Zengin fakir aynı sofrada doyar.

Fırında pide kuyruğu uzar. Sabırla bekler iyiye, güzele niyetli kullar. Misk kokulu oruçlu ağızlarda susuzluktan damağa yapışmış diller yalnız hakkı zikreder: Allah, Allah, İllallah! Kavrulmuş susam kokulu sıcak ekmek iftar saatine olan hasreti büyütür. Evde kurulan iftar sofrasındadır akıl. Çoban salata, cacık; içi serinler insanın. Yoğurt çorbası mı o? Yanında belki kuru fasulye, pilav. Güllaç, sütlaç; acaba hangisinden başlasak?

Elimizde, kabına sığmayan pide kokusuyla çalarız kapıyı. Kapı cennete açılır. İçeride, Allah’ın bin bir nimetinden bir güldeste. Neşeleri iftar saatine kurulu cennet kokulu çocuklar. Ağzı, dili, yüreği oruçlu saliha bir hanımın maharetli ellerinin donattığı sofra. Alın teri, helal lokma.

Ellerimiz semaya açılmış kuşkanadı. Rahmet, merhamet, bereket kuşatmış dünyayı. Çiçek açmış gül, meyveye durmuş dal. Yerde buğday tarlası, gökte umuda göz kırpan yıldız. Dilimizde şükür. Hanemizde hasreti çekilen mevsim: Bahar.

Akşamın lacivert tülü perde perde iner mübarek günün üstüne. Dönüp dönüp saate bakar çocuklar. Pencereyi açar, yetmez balkona çıkar. Minarenin kandillerine bakar:“İftara kaç dakika kaldı anne?” der, sabrın olgunlaştırdığı ipek bir sesle.

Dedeler abdest tazeler. Nineler kıvrıldığı köşede tespih çeker. İftar sofrasına son bir kez göz gezdirir anneler. İster ki kuş sütü eksik olmasın. Su gibi aziz babalar, su doldurur bardaklara. İki cihan bir olur.  Billurlaşır zaman. Göğün kapıları bu demlerde ardına kadar açılır.

Zeytin, hurma, bir bardak su, buğusu üstünde çorba. Masa etrafında bütün bir aile. Göz sofrada, kulak ezanda. Gönül başka âlemde. Zaman durur, sukut eder dünya.

Top sesi, vuslatın müjdesi. Yetişir bir yudum su imdada. Sura ikinci defa üflenmiş gibi canlanıverir hayat. Başlar iftar sevinci. Çorbaya gidip gelen kaşıkların şükür makamındadır tıngırtısı.

Ramazan akşamları Teravih namazlarıyla aydınlanır. İlk safı tutar dünyadan elini eteğini çekmiş ihtiyarlar. Bütün ramazanı sanki orada geçirirler. Gençler, düğün davetine gider gibi koşar camiye. Başları önünde hanımlar gölgelerini sakınarak yıldız gibi kayarlar içeri. Şadırvanda su sesi, içeride çocuk. Başlar bir kutlu zaman dilimi.

Oruç, namaz, şükür; dua dua yükselir arzuhalimiz gök katına. Kul olmanın saadeti yüreğimizde, umutla bakarız hayat maceramıza.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum