Ergül ALTAŞ yazdı: ÖMÜR BİTER DİZİLER BİTMEZ

Haftanın ilk gününü hep sevmişimdir. Durulmuş dinlenmişim. Yeni, taze başlangıçlar için gücümü kuvvetimi toplamışım

Ergül ALTAŞ yazdı: ÖMÜR BİTER DİZİLER BİTMEZ
17 Kasım 2016 - 19:35

ÖMÜR BİTER DİZİLER BİTMEZ

Haftanın ilk gününü hep sevmişimdir. Durulmuş dinlenmişim. Yeni, taze başlangıçlar için gücümü kuvvetimi toplamışım. Enerjim, heyecanım ona göre.  Bismillah deyip başlayınca bir de bakmışım Cuma gelmiş. Şükür kavuşturana.

Bu pazartesi her şey ters gitti. Okula geç kaldım. Öğrenciler tatil havasından kurtulamamıştı. Sınav sonuçları hiç iç açıcı değildi. Sinüzitim azdı. Gözlerimi açamadım. Akşamı zor ettim.

Yemekten sonra kuruldum televizyonun karşısına, aldım elime kumandayı, başladım kanalları çevirmeye. O kanal senin, bu kanal benim. Dolaş babam dolaş. Dolaşmak parayla değil ya. Üstelik taş atıp kolum da yorulmuyor. Oturduğum yerden sanki dünyaya hükmediyorum. Yok arkadaş, derde derman için dişe dokunur bir programcık yok. Ama kararlıyım. Bu akşam böyle! Karar verildi. Televizyon izlenecek. Okuyup da allame mi olacağım bu yaştan sonra. Nasıl olsa bizim yerimize birileri düşünüyor, konuşuyor, yazıyor, çiziyor, oyunu kuruyor. Bizden iyi oyuncu mu var? Rolümüzü hakkıyla oynamadığımızı kim söyleyebilir.

Hele kahvemi içeyim. Bulacağım şöyle eğlenceli bir şey. Koltuğa yayılacağım, keyfime bakacağım. Bir, iki; işte bu! “Hangimiz Sevmedik” de karar kıldım. Hanımın yüzü bir hoş oldu. “Nasıl?” dedim. “Bugün benim dizim var.” dedi. “İçerde” Ne yapalım? Elim mahkûm. Ekşi bir yüze baka baka çayımı gönül rahatlığıyla yudumlayıp keyfime bakamayacağıma göre “Peki!” dedim, “İçerde’yi seyredelim.”

Sekizde başlayan dizi, on bir bucukta “Benden bu kadar!” deyip makam koltuğu gibi kurulduğum koltuktan kalktığımda hâlâ devam ediyordu. Yakasını bu dizilerden birine kaptırana Allah yardım etsin. Elini veren kolunu kurtaramıyor. Dile kolay üç bucuk saatlik akşamın üstüne koca bir bardak su içtim.

Televizyon adeta elimi kolumu bağladı. Oturduğum koltuktan kalkamadım. Başımın ağrısını unutamadım, gönlümün keyfini yapamadım. Akşam kuş olup uçtu. Arkasından bir güle güle diyemedim. Yatağa girerken “Sağlık olsun!” dedim. “Bu da bana ders olsun!” dedim. Bundan sonra baş ağrısını, diş ağrısını bahane etmeyeceğim. Televizyonda haber, belgesel, sinema; olmadı varsa bir durum, yapalım açık oturum, seyredebilirim. Dizi mi? Allah korusun.

Sevdiklerimin yüzüne, gözünün içine bakarım. Kitapların dünyasına adım atarım. Kıyısında köşesinde şiir, öykü; ufak ufak dolaşırım. Canım okumak istemezse Paşam’la satranç oynarım, kelime türetme yarışına girerim. Kitaplığımı düzenlerim. Hanımla iki beşlik bozarım. Telefonda okey bile oynarım. Ama dizi izlemem.

Televizyon programları masum değil, diziler hiç değil. Dolduruşa gelmeyin, dolmuşa binmeyin. Ahmet, Mehmet izliyormuş diye “Bir bakayım şuna ne varmış?” demeyin. Oturunca başına kalkamazsınız; o biter, başkası başlar. Akşam biter, ömür biter, diziler bitmez.

Her akşama bir dizisi olan hanımlara, beylere bu söylediklerim sivrisinek vızıltısı gibi gelecek, biliyorum. Umudum henüz televizyon dizileri tarafından büyülenmemiş olanlarda. Dilerim bu yazı onlara “Yol yakınken dönün.” çağrısı olur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum