Cengiz Dağcı mucizesi

Cengiz Dağcı mucizesi

Cengiz Dağcı mucizesi
28 Eylül 2011 - 23:45

Cengiz Dağcı mucizesi

1920 Mart’ında Kırım’ın Gurzuf köyünde başlayan ve 2011 Eylül’ünün 22’sinde, saat 12.30 sıralarında Londra’da sona eren bir ömür. Kızıltaş köyünde ve Akmescit’te ilk ve orta öğrenim. 1938: Kırım Pedagoji Enstitüsü’ne giriş. 1940: Sovyet ordusuna alınma ve Ukrayna cephesinde Almanlara karşı savaş. 1941: Almanlara esir düşme. 1945: Esaretten kurtuluş ve Varşova’da Regina Hanım ile evlenme. 1946: Londra’ya yerleşme. 1953: Londra’da lokanta açma ve uzun süren bir lokanta işletmeciliği. 1956: Türkiye’de ilk kitabın yayımlanması.
Yukarıdaki satırlar, ilk bakışta, herhangi bir ömrün basit bir kronolojisi gibidir. Gerçi bu kronolojide farklı bir hayatın ipuçları da yok değildir. Bir Türk adı: Cengiz Dağcı. Sovyet ordusu, İkinci Dünya Savaşı, Nazilere esir düşme, Polonyalı bir hanımla evlilik, gurbette geçen bir ömür ve fakat Türkiye’de yayımlanan kitaplar. Dikkatli bir göz bu farklılıkları elbette yakalar; ama işte o kadar...
Mucizeyi anlamak için kitapları okumak gerekir. Korkunç Yıllar’ı, Onlar da İnsandı’yı, Anneme Mektuplar’ı ve hatıraları. Ve diğerlerini... Türkiye Türkçesiyle hiç öğrenim görmemiş bir insan. Türkçeyi 18 yaşına kadar sadece evinde duymuş. Ve sonra evindeki Türkçenin dünyasından da uzak kalmış. İşte mucize burada. Tahsilini görmediği bir ana dili, o dilin vatanından uzaklarda bu kadar güzel kullanabilmek. Hem de binlerce sayfalık destanlarla.
Destan kelimesini bilerek kullandım. Romanlar, özellikle yaşanan hayatları anlatan romanlar günümüzün destanlarıdır. Hele romanın yazarı destansı bir ömür sürmüşse.
Acaba bir Aydınlı, bir Zonguldaklı, bir Kırşehirli farkında mıdır? Kırım 1475-1774 arasında tam 300 yıl bizim için Aydın gibi, Zonguldak gibi, Kırşehir gibi bir yerdi. Tam 300 yıl aynı siyasi çatı altında beraber yaşadık. Sonra Ruslar girdi Kırım’a ve kırım girdi, kırgın girdi  Kırım’a. Ak topraklar deyip nicesi İstanbul’a, İzmir’e, Eskişehir’e, Konya’ya koşup geldi. Fakat birçoğu da vatan toprağı deyip Kırım’da kaldı. Cengiz Dağcı ve nice Mehmetler, Mustafalar cephede Almanlarla savaşırken ve Nazi kamplarında işkence görürken vatan Kırım’da kalan kadınlar ve çocuklar ve kart analar, kart babalar vagonlara bindirilip toprağından sökülmüş ağaçlar gibi söküldüler vatanlarından. Gece ile gündüzün birbirine karıştığı haftalarda vagonların kapıları sadece cesetleri dışarı fırlatmak için açıldı. 1500 yıllık Türk yurdu Kırım, 1944 yılının 18 Mayıs’ında, sabaha karşı birkaç saat içinde Türk’ten boşaltıldı. Nice destana konu olacak hadiseler 5-10 yıl içinde yaşandı Kırım’da. Anlatan olmasa, yazan olmasa bu destanları nereden bilebilirdik ki? Cengiz Dağcı belki de talihli idi. Yurduna dönebilseydi eğer, kardeşlerini, akrabalarını, dildaşlarını bulamayacaktı oralarda. Dağcı’nın böyle çok kahramanı var. Yurduna dönüp de sevdiklerini bulamayan kahramanlar. Yalnız kalan kurtlar gibi. Bilinç altlarının Ergenekon’unda yeniden üremek ve yeniden boşalan toprakları doldurmak isteyen kurt kahramanlar...
İkinci Dünya Savaşı için yüzlerce roman yazıldı ve belki romandan çok film yapıldı. Fakat o romanları, o senaryoları yaşayanların hiçbiri Cengiz’in yaşadığını yaşamadı. Hiçbiri vatanını sömüren bir ordu için savaşa yollanmadı. Hiçbiri iki cepheyi birden yaşamadı. Hiçbiri uğruna savaştığı orduların, kendi kardeşlerini, kendi akrabalarını topraklarından söküp attığını öğrenmedi. Hiçbiri yıllar süren gurbette, millettaşlarından boşaltılmış vatanını böyle özlemedi. Bunları Cengiz Dağcı yaşadı ve yazdı.
Dağı taşı konuşturdu, ağacı suyu konuşturdu, cansız nesnelere hayat suyu içirdi, can verdi onlara. Gurzuf’a, Kızıltaş’a, Ayı Dağı’na, Yalta’ya. Evlerinin duvarlarıyla konuştu, atalarının ruhlarıyla konuştu. Onlar da İnsandı’yı, O Topraklar Bizimdi’yi okurken ata ruhları indi semadan ve ruhlarımızı ziyaret etti. Gözlerimizden perde kalktı. Nice canlar, nice hayatlar gördük Bahçesaray’dan Akmescit’e, Gözleve’ye giderken. Sadık Turan Nazi kamplarından baktı, biz İzmir’den, İstanbul’dan. Safiye öğretmenin güzel ve berrak yüzündeki elemi seyrettik. Cengiz Dağcı’yı okumadan hiç kimse bu destanı anlayamaz ve Cengiz Dağcı’yı okumayan bir Türk bir yanı eksik bir Türktür vesselam.YENİÇAĞ


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum