Çağdaş Türk resminde bir devir kapandı
Bizans, Selçuklu ve Osmanlı mimari formlarını resimsel konturlara dönüştürerek Türk resminde benzersiz bir estetik üslûp yaratan duayen ressam Adnan Çoker vefat etti. Vefatıyla resim sanatımızda bir dönem kapanan Çoker’in ardından sanat dünyasından Ekrem Kahraman, Yusuf Taktak, Yalçın Sadak, Bubi, Yahşi Baraz ve Mehmet Lutfi Şen ve eşi Asuman Çoker KARAR’a konuştu.
SALİHA SULTAN
Çağdaş Türk resminin duayenlerinden Adnan Çoker 95 yaşında İstanbul’da vefat etti. Minimalist sanatın öncü ismi Çoker’in vefatı hakkında KARAR’a bilgi veren eşi Asuman Çoker, sanatçının bir süredir yaşlılığa bağlı rahatsızlıkları nedeniyle tedavi gördüğü özel bir hastanede, 22 Ağustos Pazartesi akşamı vefat ettiğini söyledi. Eşinin kaybı nedeniyle konuşmakta zorlanan Asuman hanım şunları aktardı: “Büyük bir ressamdı benim de can dostumdu. Çok üzgünüm. 34 yıldır birlikteydik. İyi günde kötü günde her zaman bir aradaydık, muhteşem bir insandı, anlatılamaz, her şeyimi kaybettim.” Çoker’in sanatçı tavrına ilişkin de düşüncelerini aktaran Asuman hanım, “Cesareti ve açık sözlülüğü ile düşüncelerini özgürce söyleyebilen bir sanatçıydı. Kimseden çekincesi yoktu çünkü o yalnız sanatına güveniyordu. Sanat tarihi bilgisi çok yüksekti, bütün sanat disiplinlerine çok ilgili bir isimdi, muhteşem bir insandı, bir insan dört dörtlük olur mu, olur, o Adnan Çoker’di.”
Yalnız Türkiye’de değil, dünya çapında birçok özel koleksiyon ve müzede eserleri bulunan Çoker’in vefatı sanat dünyasında büyük üzüntüye neden oldu. Bizans, Selçuklu ve Osmanlı mimari formlarını koyu zemin üzerinde resimsel konturlara dönüştürerek Türk resim tarihinde benzersiz ve kendine has bir estetik üslûp yaratan Çoker’in ölümü ile Türk resminde bir dönem kapandı. Çoker için bugün ilk olarak saat 13.00’da, 1983-85 yılları arasında resim bölümü başkanlığını yaptığı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde tören düzenlenecek. Sanatçının cenazesi ardından, Üsküdar Şakirin Camii’nde ikindi namazını müteakip kılınacak cenaze namazının ardından Karacaahmet Mezarlığı’nda bulunan aile kabristanında son yolculuğuna uğurlanacak.
VEFAT HABERİNİN ARDINDAN SANATÇI DOSTLARI ÇOKER’İN ŞAHSİYETİNİ VE SANATINI KARAR’A ANLATTI
Yalçın Sadak (Eleştirmen, şair)
ARDINDA BIRAKTIĞI ÜÇ ÖNEMLİ MİRAS
Adnan Çoker’in vefatı ile Türkiye’de bir devir kapanıyor. O devir, nasıl bir devir derseniz, cumhuriyet idealizmi sonlandı. Çoker, Sabri Berkel, Burhan Doğançay gibi isimler her şeyden evvel cumhuriyete, yeni modern Türkiye’ye inanmış ve ona kendini borçlu hisseden ve bunun için hayatını ortaya koyan insanlardı. Artık o idealizmi göremiyoruz, o devir kapandı. 30 yıldan fazla, Çoker’in sanatını anlamaya ve anlatmaya çalıştım. Şunu söyleyebilirim ki, yalnız Türkiye ile sınırlı değil, modern dünya sanatı içinde onun yaptığı işin, kurduğu dilin bir benzeri yok. Ve gelecek kuşakların bunu çok iyi irdelemesi ve anlaması lazım. Modern sanatın içinde birçok akım vardır, Çoker’in kurduğu dil hiçbirine girmez. Tamamıyla özgün bir sanatçı. Hatta, özgünlüğün sorgulandığı, sonunun geldiğinin söylendiği bir zamanda özgün olabilmiş bir sanatçı. Ardında bıraktığı mirasa gelince, üç şeyin altını çizmek isterim. Birincisi, Çoker’in özgüveni çok yüksek bir sanat kariyeri oldu, ardından gelenler ona bakarak ‘adnan böyle özgün bir şey yaptıysa benim daha fazla çabalamam lazım’ demeli. Şartlar ne olursa olsun özgün olmayı hiçbir şekilde boşlamamalılar. İkincisi, Çoker’in eğitimciliği. Çünkü şunu söylemek lazım, osadece atölyesinde, tedrisatında yetişmiş kişilerin değil, sonraki kuşaklardaki sanatçılarımızın da sıklıkla referans verdiği bir isimdir. Çoker’de kompleks yoktur, bir çocuğun resminden de heyecan duyar, bir sanatçının da. Mesela, Güngör Taner, Seyhun Topuz onun atölyesinden yetişmediler ama ‘ne öğrendiysem Çoker’den öğrendim’ diyen insanlardır. Üçüncüsü de, Çoker’in disiplinler arası sanat kültürü. Çoker ile her buluşmamız bir tür eğitimdi, sinemadan baleye, cazdan operaya, muazzam bir arşivi ve bilgisi vardı ve disiplinler arası beslenirdi. Bizde sanatçılar genelde tek boyutludur, ama çökerin sanat bilinci ve çeşitliliğini örnek almalılar.
Yusuf Taktak (Ressam)
DEV BİR SANATÇI VE SANAT AYDINI AYRILDI ARAMIZDAN
Hocam Adan Çoker Türk resim sanatının önemli, büyük kişiliklerinden biridir. 1970'li yılların başlarında keşfettiği ve siyah fon üzerine kompoze ettiği Mimar Sinan yapılarını yorumlayan eserlerini, yaşamının sonuna kadar sürdürdü. Çoker'in bu sanatsal tavrı yani minimalist sanat anlayışı, sanatımızı çok yeni ve farklı kavramları peşinden sürüklemiştir. Sadece resim ile sınırlandırmak yeterli olmaz. O, Türk Sanat Tarihi yazıldığında da buluşlarıyla sözü geçecektir. Sanatımızla ilgili büyük sergileri, akademi salonlarında açtığı ‘Türk sanatçılarının retrospektif sergileri’, sanatımızın başlangıcında ‘fotoğraftan resim’ olgusunu ortaya çıkarması… Öğretmenliği ve yetiştirdiği yüzlerce öğrencisi, onun izini kaybetmeyeceklerdir, eminim. Kitaplığı, cd ve plak koleksiyonu, deniz kabuğu koleksiyonu hatta piyanosunun başına geçip caz müziği dinletip dostlarıyla sabaha kadar dans ettiğimiz günler unutulur mu? Ya da film festivalleri için kuyrukta bilet bulmaya çalıştığımız o günler. Kısaca; dev bir sanatçı ve sanat aydını ayrıldı aramızdan…
Mehmet Lutfi Şen (Küratör)
SANATSAL HAK YEMEMEYİ ONDAN ÖĞRENDİK
Adnan Çoker’in vefatı Türk resmi için çok büyük bir kayıp. Yine Türk resminin büyük isimlerinden Burhan Doğançay ile de yakın arkadaştı. Doğançay müze kurduğunda sanat dünyasında kendisine en ciddi destek Çoker’den gelmişti. Doğançay Yarışması’nı başlattığımızda da Güngör Taner, Yahşi Baraz, Doğançay ve benim yer aldığım jüride yer almıştı. Her yıl mayısta buluşur, tahliller yapardık. Doğançay, Çoker’in jüri başkanı olmasını istemişti. Çoker, her bir resmin bütün detaylarını inceleyen, inanılmaz mükemmeliyetçi bir insandı. Hak yememenin nasıl bir şey olduğunu Adnan Çoker’den öğrendik. Sekiz yaşında bir çocukta olsa, sanatsal hak yememek nasıl bir şey onda görebilirdiniz, hatta bazen Doğançay ile bunun için kavga edebilen bir sanatsal portre olarak gördüm kendisini. Çoker, tam bir cumhuriyet aydını portresiydi. O yarışma jürisi benim için bir mektep olmuştur, hem bütün Türkiye’nin sanatını değerlendiriyordu bu jüri, öte yandan nasıl daha aydın nesiller yetişir konusunda inanılmaz teoriler tartışılırdı. Çoker, 110’dan fazla müzede eseri bulunan dünya çapında bir isim olmasının yanı sıra yüreği Türkiye’nin çocuklarına değer katmak için çarpan biriydi. Doğançay’ın vefatından sonra hasta haliyle ne yapıp ne edip jüride yer almaya devam etti. Gelecek nesillere olduğu kadar, dostlarına da çok vefalı biriydi. En son Beşiktaş’ta bir sokağa adı verilmişti, çok mutluydu o gün. Onu o mutlu haliyle hatırlayacağım.
Ekrem Kahraman (Ressam)
DOĞU-BATI TARTIŞMALARINI HİZAYA SOKMUŞ BİR ‘YAPICI’
Bazı sanatçılar, entelektüel çağdaş öncü isimler vardır ki her anlamda hem oldukça belirleyici, hem özü, sözü ve tözü asıl olan temel çizgiyi uzunca bir zaman diliminde adım adım inşa edici hem de yalnızca bu özellikleri nedeniyle alabildiğine tarihseldirler. Çağdaş sanatımızda hem sanatçı kimliği, hem aydın ve entelektüel kimliği, hem de bir yetiştirici, geliştirici -okul ya da okul dışı- eğitimci kimliği nedeniyle belki de değeri sonradan çok daha fazlasıyla anlaşılacak olan unutulmaz bir isimdir Adnan Çoker. Yalnızca sanatıyla değil aynı zamanda bir tür yarı derviş, yarı bilge ve bir o kadar da alabildiğine insani ve toplumsal kimliğiyle hep önde yürümüş, risk almaktan kaçınmamış örnek bir öncüdür her açıdan. Bazı çevreler tarafından bazen ‘Batıcı’ görüp de eleştirseler de aslında şu müzmin takıntımız, Doğu-Batı tartışmamızı düşünceleri ve yaptıklarıyla hizaya sokmuş bir ‘yapıcı’dır o. Çünkü büyük bir öngörüyle Batı modern ve çağdaş sanatını özümsemiş, batı sanatının ve kültürünün gelmiş olduğu -bir tür insanlığın ortak birikimi olan- yeni bakış ve tecrübelerinin ortak dili, söylemi, formu vb. yeni birikimleri ile gelenekseli, moderni, çağdaşı, güncel çağdaşı, Doğu kültürü ile Batı kültürünü bir araya getirerek yepyeni bir senteze varan bir yol izlemiştir hem düşünce pratiğinde hem sanat pratiğinde... Hem düşünce, hem sanat pratiğinde unutulmazdır, örnektir, öncüdür...
Bubi (Ressam)
TAM BİR İSTANBUL BEYEFENDİSİ, GERÇEK BİR İDEALİSTTİ
Modern Türk Resminin en önemli sanatçılarından birini maalesef kaybettik. Adnan Çoker sanatçı kimliğinin yanı sıra benim için bir baba bir ağabey gibiydi de… İnsanlara karşı mesafeli duruşunun ardında, çok içten ve samimi, kimi zaman da muzip bir kişiliği vardı. Türk resmine katkılarının yanı sıra yetiştirdiği talebeleri ile de anılacak olan Çoker tam bir İstanbul beyefendisiydi. Uzun yıllara dayanan dostluğumuz içinde onun için anlatacak ne de çok şey var şuan gözümün önünden geçen… Örneğin sinemaya olan tutkusu şaşırtıcıydı. Evine gelen misafirlerini hem eğlendirmek hem de eğitmek için bu filmleri sürekli oynatırdı. Bu toplantılarda ne de çok şey öğrendim, öğrendik. Sanatındaki modernist yaklaşımı, yaşamının hemen her yönüne, evindeki eşya seçiminden giyimine kadar taşımış taşıyabilmiş gerçek bir idealistti Adnan Çoker…
Yahşi Baraz (Galeri Baraz’ın Kurucusu)
ÇOK DEĞERLİ ESERLERİ GALERİMDEN GEÇTİ
Adnan Çoker ile Mimar Sinan’daki talebelik yıllarımda, 1968’de tanıştım. Ve o tarihten beri arkadaşlığımız sürdü. Galeri açtıktan sonra da birçok sergide kendisinin eserlerini teşhir ettim. Çok değerli resimleri benim galerimden geçmiştir. Çoker, modern Türk resminde ilk üçe giren bir sanatçıdır. Hem sanat hem eğitici kişiliği ile çok üstün seviyede bir isimdir. Yüzlerce öğrenci yetiştirmiştir… Adnan Çoker demek; sürekli korunmuş bir bellek, sürekli tarayan bir zihin, sürekli yüksek değerleri savunan ve koruyan bir anlayış demektir. Sanatına, bilgi birikimine, etik anlayışına, keşfeden yönüne, buluşlarına hayran olduğum, ‘hocam’ demekten her zaman büyük gurur duyduğum Çoker, yüksek bir ifade virtiözü olarak Türk plastik sanatlarında bir eşi daha bulunmayan resimsel bir yapı kurarak anıtlaşmış bir isimdir.
ADNAN ÇOKER KİMDİR?
SİYAH FONLU RESİMLERİN USTASIYDI
1927 İstanbul doğumlu Çoker, 1944-51 yılları arasında Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi. Zeki Kocamemi Atölyesi’nde çalışan Çoker, Akademi’nin Yüksek Resim Bölümü’nü bitirdikten sonra 1955’te Avrupa Konkuru’nu kazanarak, devlet bursu ile Paris’e gitti. Burada Andre Lhote, Henri Goetz, Hayter ve Emilio Vedova ile çalışan Çoker, 1960’da yurda geri dönerek Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü asistanı oldu. Çoker, 1963’te A. Gürman, Sarkis, Devrim Erbil ve Tülay Tura ile ‘Mavi Grup’ adlı resim grubunu oluşturmuştu. 1964’te, Fransız bursu ile ikinci kez Paris’e giden Çoker, W. Hayter Atölyesi’nde gravür, Goetz Atölyesi’nde boya etütlerini sürdürürken meşhur ‘Siyah Fon’lu Resimler’e başladı. 1985’e kadar Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü Başkanlığı’nı yürüten Çoker’in yurt içinde ve dışında birçok kurum ve özel koleksiyonda yapıtları bulunuyor.
İlk yayın yeri:
https://www.karar.com/kultur-sanat-haberleri/cagdas-turk-resminde-bir-devir-kapandi-1682877
FACEBOOK YORUMLAR