Büyükelçi gözüyle 'Yeni Türkiye'

Yavuz Akengin 07 Ocak 2016 1930’larda Ankara: Avusturya Büyükelçisi’nin Gözüyle adlı kitap, Norbert Von Bischoff’un Ankara’da büyükelçi olarak görev yaptığı yıllarda Anadolu izlenimlerini bir araya getiriyor. Bischoff, yeni Türkiye’nin kuruluşunu ‘dönemin ruhuna’ uygun olarak kaleme almış.

Büyükelçi gözüyle 'Yeni Türkiye'
25 Ocak 2016 - 12:07

Kitabın ismi 1930’larda Ankara: Avusturya Büyükelçisi’nin Gözüyle olunca okur bir beklenti içine giriyor. Dünya savaşını geride bırakmış, kurtuluş savaşını kısa süre önce vermiş bir devletin kuruluşu ve başkentiyle ilgili ‘yabancı gözüyle’ bilgiler umuyor. Hemen belirteyim, kitabı okuyunca hayal kırıklığı yaşıyorsunuz. Kitabın sadece yüzde bir kadarlık bir kısmı dönemin Ankara’sıyla ilgili. Çankaya Köşkü’nün kurulduğu tepe, bu tepenin gördüğü Ankara Kalesi, şehre sıtma yayan bir bataklık, yeni açılan caddeler, parklar, inşa edilen bakanlık binaları…

1930’da Ankara’ya Avusturya kralının sağ kolu ve elçilik müşaviri olarak tayin edilen Norbert Von Bischoff, bu görevi iki sene sürdürmüş. Sonra bir yıl Avusturya Büyükelçisi olarak görev yapmış. Anılarını yazmayı seven, gittiği ülkelerin tarihiyle yakından ilgilenen Bischoff, Anadolu tarihini de incelemiş, derlediği bilgileri kitabında toplamış. 1930’larda Ankara: Avusturya Büyükelçisi’nin Gözüyle kitabı, Bischoff’un büyük ilgi duyduğu Anadolu üzerine düşüncelerini bir araya getiriyor. Kitabın ismindeki “1930’larda Ankara” ifadesini yayınevi mi ekledi bilmiyorum; okuru kandıran bir başlık olmuş. “Bir Büyükelçinin Türk Devrimine Bakışı” dense daha yerinde olurmuş.

Kitap iki bölümden oluşuyor. Yazar, ilk bölümde pek çok medeniyetin iz bıraktığı bir höyüğe benzetiyor Anadolu’yu. Uzun uzun Anadolu tarihini anlatan Bischoff, bu arada Batılı ve Doğulu kaynaklara hâkim olduğunu belli ediyor. Sümerlerden Hititlere, Romalılardan Osmanlılara kadar pek çok medeniyetle ilgili bilgiler veren Bischoff, Batı’nın Doğu’yu ve ‘Ön Asya’ denilen Anadolu’yu tarih boyunca ele geçirmek istediğini hatırlatıyor. Bischoff, en son Kurtuluş Savaşı ve mübadele ile Anadolu’dan çıkarılan Rumlarla birlikte “Doğunun kesin zaferi”ni kazandığı görüşünde. 81 sayfalık ilk bölümde 1930’ların Ankara’sını merak eden okur biraz daha sabretmek zorunda.

“Geleceğe Dair” başlıklı ikinci bölümde yazarın Türk Devrimi, Türkiye’nin kuruluşu ve geleceği hakkındaki görüşleri var. Tam da “resmî tarih” dediğimiz bilgileri paylaşan Bischoff, yeni Türkiye’nin kuruluşunu ‘dönemin ruhuna’ uygun olarak yazıyor. Dönemin yöneticileriyle sıkı ilişkileri olduğu gözlenen Bischoff’un tarafsızlığını koruduğunu söylemek güç. Son Osmanlı padişahı Vahdettin’den “vatan haini”, Kürtlerden “vahşi, haydut, barbar” diye bahseden, Ermenilerin ve Rumların Anadolu’dan gönderilmesini “Türk uluslaşmasının sağlanması için gerekli” gören bir büyükelçinin pek çoğumuzun ezbere bildiği ifadeleri kullanması, nasıl bir etki altında kaldığını gösteriyor.

Türkiye’nin Batı medeniyetine doğru hızlı adımlar attığını kaydeden Bischoff, dönemin Türkçü, totalitarizm yanlısı, tek adam savunucusu düşüncelerini birebir yansıtıyor. “Düşman safına geçerek milletine ihanet eden padişah”tan bahseden büyükelçi, tek adam düzeninin “gerekli” olduğu düşüncesinde. “TBMM, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Meclis Komisyonu’ndan pek farklı değildir.” diyerek ilginç gözlemlerini de paylaşıyor.

Bischoff’un 1. Dünya Savaşı’yla ilgili anlattıkları doğrusu kayda değer şeyler. Ülkenin Enver Paşa’nın yönlendirmeleriyle sebepsiz yere savaşa sokulduğunu kaydeden Bischoff, tarafsız kalınmasının daha doğru olacağı görüşünde. Savaşa girilmesini “tarihi bir suç” olarak niteleyen Bischoff, Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın “Büyük İskender ve Muhteşem Süleyman’la boy ölçüşeceği zaferlerin hayali kurduğunu” anlatıyor.

Adı “1930’larda Ankara” olan 224 sayfalık kitabın 111. sayfasında Çankaya ve Ankara isimlerini aynı sayfada görünce seviniyoruz. Yalnızca dört sayfa süren bu bölümde dönemin Ankara’sıyla ilgili kısa bilgiler veriyor yazar. Çankaya tepesini “Engürü Suyu’nun bataklığa çevirdiği çanağa saplanmış, yatık yamaçlarında çayırların, bağların bulunduğu sıradan bir tepe” olarak tarif ediyor. Tepenin, Ankara kalesini uzaktan gördüğünü anlatan yazar, içinde sivrisineklerin eksik olmadığı bataklıktan sıtmanın yayıldığını, Cumhuriyet’in ilanıyla yeni caddelerin açıldığını, parkların bahçelerin kurulduğunu, bakanlık binalarının yapıldığını gözlemliyor. Zengin bir Ermeni’nin tepeye inşa ettirdiği kuleli köşkün “Gazi’nin Türk ulusu için amaçladığı yaşam şeklinin simgesi” olduğunu kaydediyor.

1930’larda Ankara, yeni devletin başkentiyle ilgili bilinmeyen bir şey anlatmıyor. Kitap için, yeni devlete ve onu kuranlara hayranlık besleyen bir diplomatın, kendinden sonraki tarihçilere “ders olsun” diye bıraktığı notlar denilebilir. Her şeye rağmen, yabancı bir diplomatın Anadolu’ya dair düşüncelerini ve “devrimlerin” Batılılarda uyandırdığı heyecanı göstermesi açısından önemli.

1930’LARDA ANKARA: AVUSTURYA BÜYÜKELÇİSİ’NİN GÖZÜYLE, NORBERT VON BISCHOFF, ÇEV.: G. GÖKTAN UÇER, DER.: NECİP AZAKOĞLU, TARİHÇİ KİTABEVİ, 224 SAYFA

zaman kitap eki

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum