Ayşenur SARI: MUHTELİF SESLER KİTABI

Ayşenur SARI: MUHTELİF SESLER KİTABI
16 Mart 2023 - 10:02
MUHTELİF SESLER KİTABI

Ayşenur SARI


Bazı sesler vardır ve bilirsiniz ki o sesler olmadan edemeyiz. Mesela sabah uyandığımızda ister istemez kulağımıza çalınan kuş cıvıltıları yahut caddelerden geçerken bacağımıza dolanan kedi miyavlaması ya da pencere pervazlarından rüzgârın uğultusu gibi muhtelif doğal örnekleri çoğaltabiliriz. Bir anlığına bu gibi doğal seslerin hepsinin ama hepsinin son bulduğunu düşleyin… Kesinlikle korkunç. İşte böylesine tabii olan seslerden uzaklaşmak elbette ve herhalde bizi bizden sizi de sizden ayrı düşürüyordu. Bazı geceler hemen altımdaki divanın gıcırdaması bana iyi geliyordu. Çünkü muhtelif eşyaları dinlemezsem kendi içimdeki sesler çok daha karmaşık ve anlaşılmaz olabiliyordu. İçinde zamanla eskiyen gerinen yaylar gün geçtikçe bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Belki de yalnızca bana öyle geliyordu. Kulak verdiğiniz şeylere dikkat etmelisiniz, eşyalar size bir şeyler söylemek istiyor olabilir. Kışın, yazdan özenle yıkayıp aralarına sabun koyup kaldırdığım kazaklarım, bana her seferinde bir şeyler mırıldanıyorlardı. Özellikle kulak kesilip dinliyorum ve sanırım duyuyorum, kollarımı giydikten sonra boğaz kısmını başımdan geçirirken duyduğum ses, ipliklerin birbirinden amansızca ayrılma sesinden başkaca bir şey değildi… Belki de eskimiş olmanın emaresi olabilirdi. Aslında bazı sesleri duymak istemezseniz çok fazla yorum çıkabilirdi ortaya. Eskimiştir, bozulmuştur gibi gibi bahanelerle geçiştirebilirsiniz. Sanırım bunu yapmak çok daha kolaydı…
Geçenlerde çerçeveleyip duvara astığım fotoğraflar çok fazla güneşte kalmış olsa gerek kenarları sararmış, bükülmüş. Elime alır almaz bir anda dağılıverdiler. Bence burada bir konuşma gerçekleşmişti. Tek taraflıydı ve öfke doluydu. Hemen toparlamaya çalıştımsa da başaramadım, böylesine birbirinden ayrı düşmüş parçalar artık birleşemezlerdi. Usulca parmak uçlarımla sevdim, okşadım ayrı düşen parçaları. Çok güneşte kaldık diyorlardı. Halbuki fark etmemiştim, sağlığa zararlı olan öğle ışınları camdan kırılıp direkt fotoğraflara nüfuz etmiş. Ah dikkatsizliğim. Çerçevelerin yerini hemen karşı duvara aldım, karşı duvardaki çerçevenin yüzü ise solgundu… O da gölgede, soğukta kalmaktan yakınıyordu sanki. İkisinin yerlerini birbirleriyle değiştirdim. Sanırım şimdi çok daha iyi olmuştu. Başucumdaki bir ayağı diğer üç ayağından kısa olan komodinim her üzerine bir şey koyduğumda huzursuzlanıp homurdanıyordu sanki. Bir mukavva parçası bulup hemen kısa olan ayağın altına destek yaptım. Evde olmak böyledir muhtelif seslere kulak kesilirseniz hepsinin bir memnuniyetsizliğini duyarsınız. Elbette kulak kesilirseniz…
Memnuniyetsizlik yakınmayı, homurdanmayı beraberinde getirir. Mutlu insanları dinleyin, hiçbiri sızlanmaz. Tıpkı yeni alınan ya da onarılan mutlu eşyalar gibi. Su akıtan bir musluğu dinleyin, tekrarlayan ‘tıp’ seslerini işitirsiniz. Fakat ikinci kez kulak kesildiğinizde musluk konuşmaya başlar. Kızgındır, eskimiştir ve ilk takıldığı zamanları hatırlatıp yakınır. Tıpkı eline baston düşmüş yaşlı biri gibi. Yaşlı amcaları, teyzeleri şöyle bir dinleyin, göz ucuyla bastona bakıp bakıp ah çekerler. Gençlik yıllarında koşup oynadıkları zamanlar daha dün gibidir.
Zannediyorum ki zaman denilen kavram, rüzgarlarla yarışan bir şey. İkisi de hızlıdır, döker saçar ya da hoşa gidip, serinletir. Zamanı yavaşlatmak için başka alemlere geçiyorum zaman zaman. Muhtelif eşyalara kulak kesildiğimde o sesler biraz olsun içinde olduğum anı, zamanı yavaşlatıyordu… Ben en çok pencere pervazlarını dinlemeyi severim. Dışarıda yağmur yağıp fırtına koparken pervazlar hemen dile gelir. Bu ses başlarda korkunç bir canavar sesini anımsatsa da ikinci kez eğilip dinlemeye başladığınızda canavar sesi gider yerini rüzgârın engin sesi alır. Rüzgarlar her gece masallar anlatır bana. Bazen başlayıp geldiği şehirdeki insanları anlatır bazen başlı başına kopup geldiği sahilleri, kıyıları, ovaları, vadileri, ormanları bazen de Şehrazat’ın sarayından bahseder, Kaf dağının engin vadilerini sonra otuz kuşu anlatır. Kısaca her gece bir masal anlatır. Bir keresinde baharat kokulu bir Hindistan havası getirmişti ve o gece biraz karnım acıkmıştı. Çok çok uzaklardan gelen bu masallar, kokular bana her gece yeni hayaller kurduruyordu. Kimi zaman bu masallara odadaki diğer muhtelif sesler de katılıyordu. Komodin ahşabının hangi ağaçtan oyulduğunu öve öve anlatırken, halı onu dokuyan ustanın ne kadar maharetli olduğundan dem vuruyordu. Söylediğim gibi kulak kesilirseniz muhtelif her bir eşyanın birer hatta ikişer hikayesini duyarsınız. Yalnız unutmayın ilk duymada bu anlattıklarım gerçekleşmez çünkü duymak, istenmeden gerçekleşen bir eylemdir yani kulağınızın işlevi gereği o şeyi duyarsınız. Ama ikinci bir kulak kesilme tabii değildir. Yani bile isteye o şeyi duymak istediğiniz için duyma eylemini gerçekleştirirsiniz. Ben bu ikinci dediğimi sık sık yapıyorum. Geçen gün ahşap tarağımın hikayesini dinledim. Şimşir ağacını anlattı bana. Daha önce duymadığım bu ağaç tam da bir tarak için biçilmiş kaftandı. Faydaları say say bitmezken hatta bu ağaç için bir deyim bile vardı, ‘kel başa şimşir tarak.’ Hal böyleyken tarağımı elime alıp okşadım güzelce zeytinyağı sürüp ömrünün uzamasına yardımcı oldum.
Eşyalar her gece herkesler uyuduğunda dile gelirler. Ay doğar doğmaz hepsi bir ağızdan konuşmaya başlar. Gündüz hepsi uyku halindeyken yaşanılanları aynı zamanda hafızalarına kaydederler. Gece olup Ay doğduğu vakit gündüz yaşanılan olaylar sırasıyla konuşulmaya başlanır. Aralarına yeni katılan muhtelif eşyalar sessizdirler, yalnızca dinlerler. Zamanla yaşanmışlıklar artınca onların da sessizliği bozulup, diğer muhtelif seslere karışır gider…

2023/ İZMİR

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum