ARZU KURAYŞİ YAZDI: BÜYÜK DERS

Dört saatte bu kadar olay yaşamıştım, öyle olaylar yaşamıştım ki bana hayattaki en büyük dersi vermişti. Bence her gün son günmüş gibi yaşamak mesela, herkesi bir daha göremeyeceğimizi düşünerek konuşmak, sımsıkı sevdiğimiz insanlara sarılmak mesela.

ARZU KURAYŞİ YAZDI: BÜYÜK DERS
13 Ekim 2022 - 18:27 - Güncelleme: 13 Ekim 2022 - 22:12

BÜYÜK DERS

Sonbahar mevsimden bir gece daha, odanın içi kapkaranlık olmuştu. Pencerenin yanına gidip gökyüzüne baktım. Her gece bakardım, ay ve yıldızlarla konuşmaya başlardım. Çünkü kaç dakikada olsa yalnızlığımı unutmamı sağlardı, bu iş. Simsiyah gökte parlayan yıldızlar ve benzeri bulunmayan ayın geceye kattığı güzelliği düşünüyordum. Bu gece ay, daha güzel. Yıldızlar da daha parlıyordu. Bu güzelliği düşünüp hareketsiz kalmıştım.
 
Saat gecenin yirmi dördü… Gözlerimi zorla açabiliyordum, sandalyeyi pencerenin yanına getirip oturdum ve aya baka baka uykuya daldım. Saatin çalması ile uyandım, sabahın yedisiydi. Odanın içi eşek dolu olmuştu, pencerenin yanında sandalyenin üstünde öylece kalmıştım, çok şaşırmıştım, her gün duyduğum sesleri nedense bugün duyamıyordum.

Kardeşlerimin seslerini, annemin, kızım kahvaltı hazır, diyen sesi, arabaların sesini, okula giden sokaktaki çocukların, kuşların, kedilerin köpeklerin sesi, hiçbirini duyamayacaktım. Odadan çıktım. Anne, anne, diye bağırdım, tüm odalara baktım, annem yok, kardeşlerim yok. Neredesiniz diye bağırdım ama bir cevap alamadım, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Aklıma Komşulardan sormak geldi, hemen evin kapısını açtım ve size anlatamayacağım bir manzarayla karşılaştım.

Ev eşekle dolu resmen, ormanın ortasındaydım, uzun ağaçlar yüzünden gökyüzü görülmüyordu. Allah'ım ben neredeyim, burada sokak vardı, sokağın etrafında evler vardı, rengârenk kapılar vardı, ama şimdi gördüğüm şey ne? Eve girip kapıyı kapattım, ağlamaya başladım, rüya olsun lütfen, gerçek olmasın lütfen, diye bağırdım, ama hiç rüyaya benzemiyordu. Neden burada olduğumu bilmeliydim, nasıl buraya geldiğimi bilmeliydim. Bunları bilmek için de kapıyı açıp dışarı çıkmalıydım, belki birilerini bulup sorularımın cevaplarını bulmayı sağlardım, gözyaşlarımı sildim, kalkıp kapıyı açtım, evden çıktım.
 
Ağır adımlarla birazcık evden uzaklaştım, arkama baktım. Biraz önce içinden çıktığım ev görünüyordu, inanamadım, tekrar baktım ama ev falan yoktu. Ortada sadece uzun ağaçlar ve her şeyi içine alan gölgeleri vardı, yürümeye devam ettim, yer toprak ve taşla doluydu ve her an kendimi yerde buluyordum, sonunu göremedim.

Bu Orman ne kadar sessizdir diye düşünüyordum. Sadece kalbimin sesini duyuyor, titremeye başlamıştım. Kaç saat yürümekten sonra artık ayaklarımı hissetmez hale gelmiştim. Zorla adımlarımı atarken önümde, şimdiye kadar hiç görmediğim simsiyah bir at gördüm. Atın siyah gözleri bana bakıyor Ben de atın hangi özelliğine dalmıştım, hareket etmeden sadece Ata bakıyordum, at bana doğru hareket etmeye başladı. Ben ise at varsa insanda bulunabilir diye düşünüyordum. At bana İyice yaklaştı, gözlerime bakıyordu, Ben de gözlerine bakıyordum.

Sanki bana bir şey söylemek istiyor, seni kurtarırım, benimle gel, diyor sanki. At dönüp yürümeye başladı. Ben de atı takip ediyordum, çünkü öyle bir his gelmişti ki içime, beni takip et diyor. O kadar yorgundum ki bazen otururdum, at da oturduğumu fark edip hareketsiz kalıp bana bakardı. Ben kalkınca yine yürümeye başlardı, gittikçe ağaçların bitmesini fark ettim ve birden büyük bir sahille karşılaştım, masmavi deniz ve denizin ortasında kahverengi bir gemi görünüyordu.

Sahile doğru yürümeye başladım, bir kaç adım attım, Atın gelmediğini fark ettim, sen niye gelmiyorsun diye sordum. Bir kaç saniye gözlerime bakmış, arkasını dönüp uzaklaşmış, neden gelmediğini anlamamıştım. Bağırarak teşekkür ederim, dedim. Denize doğru hareket etmeye başladım, gemiye doğru İmdat! Diye bağırdım, geminin bana doğru geldiğini fark ettim. Çok mutlu olmuştum. Ama yine de insan diye birini görmüyordum, gemi iyice yaklaştı, kimse içinde yoktu. Gemiye bindim, gemi kendisi hareket edip denizin ortasına kadar gitti. Ama birden hareketsiz kaldı, her tarafım deniz ve ben de denizin ortasında kalıvermiştim.

Çok yorulmuştum, hiçbir şey yapmak istemiyordum, ne olursa olsun artık hiçbir şey umurumda değil diyordum. Gözlerim yaşla dolmuştu, o zaman yönümü karanlığa doğru çevirdim. Gözlerimi kapattım ve istediğim tek şey gözlerimi açınca tekrar ailemi, komşuları, sokaktaki kedilere, köpekleri, görmekti. Allah'ım bir kere daha onları görmeme izin ver. Çünkü onlara söylemem gereken sözlerim var. Onları çok sevdiğimi, Onlar olmadan yaşayamayacağımı söyleyecektim onlara.

Gözlerimi bu umutla kapattım, gözlerimi açtığımda kendimi odanın ortasında buldum. Yine titriyordum. Pencereden dışarıya bakmak istedim hızlıca. Pencereden dışarıya baktım, sorun ne gördüm. Komşuların evlerini, sokakta yürüyen mahallenin köpekleri, ağaca tırmanan siyah kediyi ve sokaktan geçen beyaz arabayı, gökyüzünde de yine parlayan yıldızları ve benzeri bulunmayan ayı gördüm.

Mutluluk içimi sardı ve Mutluluktan gözlerimden yaşlar akmaya başladı, öyle baktım ki sanki ilk defa görüyor ve son kez bakıyorum. Saat Gecenin dördü… Dört saatte bu kadar olay yaşamıştım, öyle olaylar yaşamıştım ki bana hayattaki en büyük dersi vermişti. Bence her gün son günmüş gibi yaşamak mesela, herkesi bir daha göremeyeceğimizi düşünerek konuşmak, sımsıkı sevdiğimiz insanlara sarılmak mesela. Çünkü bu dünyada rüyalarımız gibi gerçek değil ve zaten bir gün bu dünyadan gideriz, ne zaman geleceğimizi bilmediğimiz için şimdiden hazırlanmalıyız, nasıl mı? Sadece iyi bir insan olmamız yeter…

Arzu KURAYŞİ 05.10.2022


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 4 Yorum