Abdülhamid kendini savundu

Abdülhamid kendini savundu

Abdülhamid kendini savundu
19 Eylül 2011 - 21:21

(SABAH)

İbrahim Altay

Kızıl Sultan mı, kahraman mı? Eğitim, sağlık ve yönetim alanında atılımlar yapan bir modernist mi, memleketin demokratikleşmesini engelleyen bir müstebit mi? Abdülhamid: Son Hükümdar adlı kitap yüzyıllık bu tartışmaya farklı açılardan yaklaşıyor.


Sultan 2. Abdülhamid, yakın tarihimizin en tartışmalı simalarından biri. 21 Temmuz 1905 tarihinde Yıldız Camisi'nin avlusunda düzenlenen ve Şeyhülislam Cemalettin Efendi'nin yolunu kesmesiyle kıl payı kurtulduğu bombalı suikast ise Osmanlı tarihinin en gizemli olaylarından biri. Geçtiğimiz günlerde yayımlanan bir roman bu suikastın iç yüzüne ve dolayısıyla Abdülhamid'in saltanat yıllarına farklı bir bakış sunuyor. Timaş'tan tarafından çıkan romanın adı Abdülhamid, Son Hükümdar. Yazarı ise Okay Tiryakioğlu.

Saldırı, bağımsızlık isteyen Ermeni komitacılar tarafından organize edildi. Başarısızlıkla sonuçlanması bu komitacıların deşifre olmalarına ve takibe uğramalarına yol açtı. Suikastın başarısızlığı Ermeni komitalarına büyük bir darbe vurdu. Ermeniler bu iş için uluslararası yardım almıştı. Suikasttan sonra yakalananlar arasında Belçika asıllı anarşist, bomba uzmanı Eduard Jorris vardı. Bombayı o yapmıştı. Yargılanıp idama mahkûm edildiyse de Abdülhamid tarafından affedilip karşı casusluk faaliyetlerinde kullanılmak üzere Osmanlıya bağlandı.

Jorris'in suç ortakları arasında Türklerin de olup olmadığı hep tartışıldı.

Tiryakioğlu'nun iddiasına göre suikastın icracıları arasında Türkler de vardı. Bunlar anarşist ve sosyalist görüşlere sahip insanlardı. İkisi: Saim ve İsmail, Jorris'le aynı kaderi paylaştılar. Yakalanıp abdülhamid tarafından ikna edilerek saf değiştirdiler.

Şüphesiz roman bunlardan ibaret değil. Ustaca örülmüş bir casusluk hikâyesi... Aynı zamanda aşka, arkadaşlığa ve aileye dair sorgulamalar da içeriyor.

KARDEŞLİK CEMİYETİ'NİN PLANLARI

Roman epey tartışılacağa benziyor. Çünkü Son Hükümdar'ı okuduğunuzda şöyle bir tablo ortaya çıkıyor. Siyonistler, Masonlar ve Ermeni komitacıları Abdülhamid'i planlarının önündeki en büyük engel olarak görüyor ve ortadan kaldırmak istiyor. Çünkü Abdülhamid, Filistin'de kurulacak bir Yahudi devletine ve bağımsız Ermenistan fikrine karşıdır. Buna kızan Siyonist ve masonik örgütler Osmanlı ülkesindeki ihtilalcı fikirleri maddi ve ideolojik olarak destekliyor. Siyasi nedenlerle Sultan'a karşı olanları kandırıp yanlarına çekiyor ve kendi gizli amaçlarına ulaşmak için onları kullanıyorlar. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik fikirlerinin peşinden koştuğunu zanneden ve Abdülhamid düşmanlığında birleşen Osmanlı sosyalist, anarşist ve Jön Türkleri aslında bu şebekelerin oyuncağı oluyor.

ABDÜLHAMİD'İN SAVUNMASI

Kitabın en önemli bölümü şüphesiz Abdülhamid'in kendi canına kast edenlerle yüzleşip, onlarla politikalarını tartıştığı bölüm. Yakalanmalarının hemen ardından bombacılar Sultan'ın huzuruna çıkarılır ve eylemlerinin neden ve hedeflerini onunla tartışır. Abdülhamid ile Belçikalı bombacı Jorris arasında böyle bir görüşmenin gerçekleştiğini biliyoruz. Romancı onun yanına kendi Türk kahramanlarını da katmış.

 

Abdülhamid bu görüşmede suikastçılara kendisini yanlış tanımalarına neden olan olayların iç yüzünü anlatıp onları ikna etmeye çalışır. Abdülhamid'le ilgili bütün tartışmalarda gündeme gelen ve romancının kendi tezlerini Abdülhamid'in ağzından anlattığı can alıcı bölümde işlenen tezler şunlar:


Abdülaziz'in intiharı: 2. Abdülhamid'in amcası Sultan Abdülaziz tahttan indirildikten sonra zindanda ölü bulunmuş ve ölüm sebebi olarak intihar açıklanmıştı. Abdülhamid kendi yaptırdığı araştırma neticesinde bu açıklamanın yalan olduğunu ileri sürüyor. Abdülaziz'in iki bileği de kesilmiştir ve intihar eden bir kişinin kendi bileklerinin ikisini birden kesmesi mümkün değildir. Üstelik Abdülaziz'in çenesinde ve dişlerinde darp iziyle kırıklara rastlanmıştır. Abdülhamid, amcasının katili olarak Mithat Paşa başta olmak üzere o dönemin idarecilerini sorumlu tutuyor ve bir bakıma tahta geçtikten sonra onları yargılamak üzere kurduğu Yıldız mahkemelerini meşrulaştırıyor.

Meclis-i Mebusan'ın lağvedilmesi: Abdülhamid tahta geçerken bir ön şart olarak kendisine kabul ettirilen Kanun-u Esasi'yi yürürlüğe koymuş ve meşrutiyeti ilan etmişti. Aradan iki yıl geçmeden gücünü topladı ve bu sırada kurulan meclisi lağvedip, ileri gelenlerini idareden uzaklaştırdı. Bu yüzden diktatörlüğe yönelmekle, memleketin demokratikleşmesini istememekle suçlandı. Abdülhamid romanda bu suçlamalara mealen şöyle yanıt veriyor: Ruslar, Yeşilköy'e kadar gelmişken meclisteki milletvekilleri bu işlerle uğraşmak bir yana kendilerine menfaat temin edecek tekliflerle uğraşıyorlardı. Savaşı onlar yüzünden kaybettik. Onların laubaliliği ve açgözlülüğü memleket idaresinde bir başıbozukluğa yol açtı. Meşruti idareye bu yüzden son verdim.

Mithat Paşa'nın öldürülmesi: Meşrutiyet'in lağvedilmesinden sonra Mithat Paşa bir gemiye binerek İstanbul'u terk etmeye mecbur bırakıldı. Bir süre sonra da Taif'te ölü bulundu. Padişah muhalifleri, Mithat Paşa'nın Abdülhamid tarafından boğdurulduğu iddiasını yaydılar. Abdülhamid bu iddiayı kesinlikle reddediyor ve elinde Paşa'nın tifodan öldüğüne dair doktor raporları olduğunu söylüyor. Samimiyetine dayanak olarak da Mithat Paşa'nın oğlu Ali Haydar Paşa'nın kendisini desteklemesini örnek veriyor.

Donanmayı çürütmesi: Abdülaziz döneminde alınan ve Abdülhamid tarafından çürümeye terk edildiği söylenen büyük donanma öteden beri tartışıla geldi. Romanda Abdülhamid bu donanmanın zaten modası geçmiş ve kullanılmaya elverişli olmayan bir teknolojiye sahip olduğunu savunuyor. Bunun yerine kendi kurduğu tersanelerde denizaltı da dâhil olmak üzere son teknolojiye sahip yeni bir donanma inşa edildiğini iddia ediyor.

Mısır'ın işgaline göz yumması: Mısır, İngilizler tarafından işgal edildi. Abdülhamid tahtta henüz çok yeniydi ve uluslararası dengeleri gözetip Avrupa ittifakına katılmayarak Mısır'ın işgaline engel olamamakla itham edildi. Abdülhamid bu suçlamayı da kabul etmiyor ve neden olarak Mısır'da yükselen Osmanlı karşıtı milliyetçi akımı gösteriyor. Osmanlı ordusunu Mısır'a sokarak bu işgale engel olmaya çalışmanın daha büyük bir felakete yol açacağını söylüyor. Hatta sırtındaki kamburun o günlerden kaldığını ekliyor sözlerine. Bombacılar çetin bir müzakerenin ardından Abdülhamid'in adamı oluyor ve özellikle Türk olan ikisi vefat edene kadar onun yanından ayrılmıyor.

EZBER BOZAN BİR PORTRE

Sultan 2. Abdülhamid 1886 yılında 34. Osmanlı padişahı olarak tahta çıktı. Avrupa'nın doğusundaki bütün imparatorlukların çatırdadığı bir dönemde tam 33 yıl tahtta kaldı. Padişahlığı döneminde Türkiye ve dünya siyasetini etkileyen pek çok önemli olay yaşandı. Bu olayların ucu bir şekilde gelip Abdülhamid'in kişiliğine dayandı. Bu yüzdendir ki döneminde ve sonrasında en çok tartışılan şeylerden biri oldu Sultan'ın kişiliği. Şimdi Abdülhamit'e yöneltilen suçlamalara ve kitabın buna verdiği yanıtlara yakından bakalım.

Korkak: Abdülhamid'in en çok suçlandığı sıfatlardan biri bu oldu. Ama olaylar aslında onun yalnızlığının korkaklık olarak görülemeyeceğini gösteriyor. Aksine şaşılacak kadar soğukkanlı biridir. Komitacıların suikast girişiminden sonra telaşa kapılmayan ve at arabasına atlayarak saraya kadar halkı selamlayarak süren kişi odur. O sırada kılıcını düşüren yaverini azletmiştir. Benzer bir olay Dolmabahçe Sarayı'ndaki bir merasim sırasında yaşanmıştır. Abdülhamid, tavandan düşen dört buçuk tonluk avizeyi kılını kıpırdatmadan seyretmiş ve hatta sağa sola kaçışan devlet erkânını o teskin etmiştir.

Acımasız: Abdülhamid hayattayken onun düşmanlarına karşı çok zalim davrandığı söylentisi yayılmıştır. Düşmanlarına göre o esirleri hapishanede boğduran, asi Harbiye talebelerini çuvallara koyup denize attıran kişidir. Oysa tarihi gerçekler bunların asılsız iddialar olduğunu ortaya koyuyor. Abdülhamid ırz düşmanı birkaç katil dışında kimsenin idam fermanının onaylamamış, özellikle siyasi rakiplerine karşı çok merhametli davranmıştır. Pek çoğunu rütbe ve mal ile kendi safına çekip yaşamalarına izin vermiştir. Hatta böyle davrandığı içindir ki birkaç avcı taburuyla kolayca dağıtabileceği Hareket Ordusu'nun İstanbul'a girişine izin vermiştir. Nihayet, 'Kardeşkanı dökülmesin' diye sergilediği bu atalet, saltanatının sonunu getirmiştir.

Cahil ve mutaassıp: Abdülhamid üç yabancı dili mükemmelen anlayabilen ve konuşabilen bir padişahtı. Kurduğu tercüme bürosunda 6 binden fazla yabancı kitabı tercüme ettirmişti. Zannedildiğinin aksine Osmanlı padişahları arasında Batı müziğine en fazla hâkim olan padişah oydu. Muhtemelen en zengin kişisel kütüphaneye de o sahipti.

Sanat düşmanı: Abdülhamid sıkı bir sansürcü olarak bilinir. Yine de bu özelliği ihtilalcı fikirlerin ülkede yayılmasına engel olamadı. Hatta düşmanları, ona yönelik başarısız suikastı gerçekleştirenlere gazetelerde övgüler düzebilecek kadar özgürdü. Abdülhamid sanatı destekledi. Sarayda verdiği temsillerde Suzanne Despres, Anna Judic ve Adelaide Ristori gibi dünyaca ünlü kadın tiyatrocular sahne aldı.

 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum