ERGÜL ALTAŞ YAZDI: "IHLAMURLAR ÇİÇEK AÇTIĞI ZAMAN"

“Ihlamurlar çiçek açtığı zaman” sıla düşer aklıma. Hasret bir yaradır, kanar; ince ince sızlar.

ERGÜL ALTAŞ YAZDI: "IHLAMURLAR ÇİÇEK AÇTIĞI ZAMAN"
23 Mayıs 2018 - 07:33

“IHLAMURLAR ÇİÇEK AÇTIĞI ZAMAN”

Bir şehrin sokağında, caddesinde, meydanında, çarşı pazarında ne ile karşılaşmak mutlu eder insanı?

Sohbeti özlenen bir dosta rastlamak; iki yanı kitapçı dükkânlarıyla çevrili bir sokağa çıkmak; ikindi vakitlerinde geniş avlulu camilere varmak; şehre, bütün ağırlığıyla inen akşamın önü sıra kendini, tadı damakta iz bırakan bir bardak çay yudumlayabileceğin mekânlarda bulmak…  Belki bunların hepsi ve daha fazlası.

Ya ağaçlar. Çınar, akasya, çam, ıhlamur… Her meyvenin, sebzenin mevsimi olduğu gibi ağaçların da mevsimi vardır. Dondurma mevsimi, deniz mevsimi, hac mevsimi vardır. Kimini büyükler, kimini küçükler dört gözle bekler. Ben Manisa’ya geldiğim yıl tanıştığım ıhlamur mevsimini beklerim. Mayıs elveda, haziran merhaba derken başlar Manisa’da ıhlamur mevsimi.

Bademler çiçek açınca bahar gelir. Ya ıhlamurlar açınca? Bahar gelinlik kız olur, uçmaya hazırlanır. Yeşil paltosunu toplar, bin bir çiçeğini çeyiz sandığına yerleştirir, serin sabahlarını kuşanıp başka ellere gider. Biz bambaşka baharların hasretiyle başbaşa kalırız.

Bir sokak başında, yol kenarında, ev önünde, cami avlusunda her an bir ıhlamur ağacıyla karşılaşabilirsininiz Manisa’da. Bir ıhlamurla göz göze gelince gözünüz başka şey görmez; kulağınız araç seslerini, burnunuz egzoz kokularını duymaz. Can simidi olur; bastırır parfüm, çöp, lağım kokularını. Dünya ıhlamur ağaçlarının etrafında döner.

Yeşil yapraklar arasından küpe gibi sarkan açık sarı, baygın kokulu çiçekleri onlarca metre öteden ‘Ben buradayım’ der. Burnunuza ansızın çalınan bu tanıdık kokuyla sarsılırsınız. Gözlerinizi dört açıp etrafınızı alıcı nazarlarla tararsınız. Az sonra onunla göz göze geleceğinizden emin aydınlanır yüzünüz. İçinize sıcacık yaz dolar. Çiçeklenir düşleriniz. Belki bir tren sesi duyarsınız uzaktan. Sıla düşer aklınıza. Sılada geçen altın çağınız.

Onu karşınızda görünce uzun zamandır görmediğiniz sıkı bir dostunuza rastlamış gibi sevinirsiniz. Unutursunuz yatırılacak faturaları, yetişilecek mesaiyi. Annesine koşan çocuk gibi varırsınız dibine, belki gövdesine sarılırsınız sevgili dostunuzu kucaklar gibi.  

Soğuk kış günlerinde boğazımızı yumuşatıp içimizi ısıttığı gibi bahar yaza dönerken burnumuzdan ciğerlerimize dolar, gözümüzü gönlümüzü açar. Zemheride sıcak, mayısta baygın; hep o tanıdık koku.

Kışın hafif öksürmeye başlasak, azıcık üşütme belirtileri göstersek ilk aklımıza gelen ilaçtır ıhlamur. Gelen kışsa ıhlamur her evde bulunmalıdır. Belki bin bir derde deva değildir ama soğuk algınlığına birebirdir.  Öksürüğü keser, göğsü yumuşatır. Bir güzel terletir. Hafif uyku yapar. Uyuyan bünye dinlenir, daha çabuk kendini toplar. Ihlamurun kerestesi de mobilya sanayinde aranan bir hammaddedir. Burayı es geçelim isterseniz. Zira hiçbir ağacın kesilmesine gönlümüz razı değildir.

Ihlamur her sokağa, parka, bahçeye yakışır da cami avlularında bir başka güzel durur. Bugünlerde bir öğle namazı vaktinde Yeni Camii’ne ya da Sultan Camii’ne uğrayın. Bakın sizi ilk kim karşılıyor? Selamınızı ağzı dualı, nur yüzlü, geniş gönüllü müminlerden önce kim alıyor?

Ihlamur kokusu eşliğinde şadırvana oturup su ve kuş sesleri eşliğinde abdestinizi tazeleyin. Huşu işinde namazınızı eda edip dışarı çıkınca kendinizi dinçleşmiş hissedeceksiniz. Ömrümüzün gençlik yıllarıdır böylesi bir öğle vakti.

Madem bir kere halis niyetle yola çıktık ikindiyi de Hatuniye Camii’nde kılalım. Bu ecdat yadigârının avlusunda da ıhlamur kokusu aklımızı başımızdan alacaktır. Güzel görünce güzel düşünürüz, güzellikleri yaradana şükrederiz. İkindi vakti ömrümüzün kemal yaşıdır. Gidenler kalanları geçmiştir. Vakitli vakitsiz gidenlerin ardından gözlerimiz dolmakta, dudaklarımızdan Fatihalar dökülmektedir.

            Vakit akşamsa Yiğitbaş Camii’ne düşürelim yolumuzu. Cadde, hastane, istasyon arasına, hayatla mematın ortayerine sıkışmış Yiğitbaş Camii’nde iki üç mütevazı ıhlamur ağacı içten bir “Merhaba!” ile karşılar bizi.

            Akşam vakti ömrümüzün son demidir. Başımızı alıp eve dönemeyiz. Yatsı vaktini bekleriz ıhlamur kokularıyla bezenmiş bir başka cami avlusunda. Ihlamur çiçekleri sarı sarı bakarlar gözümüzün içine. Güler yüzle, maverayı çağrıştıran güzel kokularla karşılarlar ve ağırlarlar misafiri olduğumuz müstesna vakitlerde.

Bu günlerde bir ıhlamur ağacına uğrayın derim size. Vaktiniz varsa altında oturun, halini hatrını sorun, güzel şeylerden bahsedin. Yoksa vaktiniz, derdinize yanın. Durup derin bir nefes alın, selam verin, selam alın, yolunuza öyle devam edin. İyi geleceğini umuyorum. Kışın bir bardak sıcak ıhlamur içmiş gibi göğsünüz yumuşar, dar vakitleriniz genişler, şehrin ufkunuza düşen gölgesinden kurtulursunuz.

“Ihlamurlar çiçek açtığı zaman” sıla düşer aklıma. Hasret bir yaradır, kanar; ince ince sızlar. Gariplik boynumu büker. Başımı alıp gitmek isterim. Nereye? İşte onu ben de bilmem.

 

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum