Ömer ERDEM

Ömer ERDEM

[email protected]

Şiire hücum

12 Aralık 2023 - 09:38

Charlie Chaplin’in ‘Altına Hücum’ cinsinden bir şey değil Türkiye’deki şiire hücum. Biraz ‘Vurun Kahpeye’, biraz yağma hasanın böreği, sıklıkla da altta kalanın canı çıksın cinsinden gerisinde pek çok yükü taşıyan türden. Kimin elinde hangi saklı taş varsa ilk fırsatta ona fırlatıyor. Üstelik yeni de değil. Hele son kırk yıldır daha bir böyle. Üstelik sağı solu hiç kestirilemiyor hücumların. Geçenlerde 1980’li Yıllar adıyla basılan bin küsur sayfalık bir kitapta ‘80’li Yıllarda Edebiyat’ başlığıyla yazılmış bir yazı okudum. Yirmi sayfayı aşan bölümde tek cümleyle şiirden bahsedilmiyordu.

Kapitalizmin, 12 Eylül diktası ve Özal eliyle yayılıp meşrulaştırılması ve bir edebi tür olarak alım satımın merkezine romanın oturmasında/ oturtulmasında şaşırtıcı bir yan yoktu elbette. Ne var ki 70’lerin ideolojiye batmış kaotizmi 80 şiiriyle aşılıp estetize edilip şiir geri kazanılmıştı. Fakat kimin umurunda? Tarih olan değil, yazılan nicedir ‘egemenlerin elinde.’ Şiire hücum edip duranların da kime hizmet ettikleri böylece açığa çıkıyor. Şiire saldıranların hedefi elbette şairin ta kendisi oluyor dolaylı biçimde.

Ve eğer kendi yolunuzda giden bir şair şuuruyla hareket edip, onun bunun saçağına girip de yatalak bir huzurun yokluğa teşne paydaşı değilseniz, şu veya bu sebeple kabaran hücumlara aldırmıyorsanız yine de teyakkuzda olmanız gerekir. Şiir kavramsal olarak ve tarihin pratiğinden ustalıkla soyulunca meydan tüccarlara kalır ister istemez. Bir de her vesileyle yer ve rol kapma sevdasından vazgeçemeyenler fırsat kollayıp dururlar. Şaire düşen kendisi kadar şiiri gözetmektir bu manzarada. Eser yolundan hiç sapmamaktır. Şuna buna cevap yetiştirmek onun işi değildir. Verilecek cevaba kulak kabartacak nitelik aradan çekilip gitmiştir. Böylece umulmadık halde bir ip iğne deliğinden geçirilmekte, bir davulun göbeği ateşe tutulup ısıtılmakta, falanca ağızın keskin dişi falanca çeneye takılmaktadır.

Bu ülkede her şeyin bedeli ölçülebilir ama ‘şiirle oluşun’ bedeli hiç ödenemez. İlkin yok sayarlar, sonra yok sayarlar, bir süre daha yok sayarlar nihayetinde kategorize edip geçerler. Karanlık bir yokluk ambarında sizin de yok kaydınızı tutarlar. Sadece zihin tembelliğinin değil ruhsal kötülüğün niyetli tavrıdır kategorize etmek. O kumaş topunu kaldırıp rafa bu kumaş topunu koymak, vitrin davası gütmek kökleri geçmişe uzanan bir dizi alışkanlıklarla örülüdür. Okumadan, bilmeden, düşünmeden hüküm verip konuşmak ise bitmez hastalık. Böylece şiiri okuma, şair üzerine düşünme oradan da dile, estetiğe, tarihe ve insana açılma gerekliliğinden kurtuluverir hücumcular. Şiire hücum hem tatlı hem de maliyetsizdir. Üstelik yazılana değil saldıranlara bakmak gibi bir huyu vardır edebiyat ortamının.

Öyledir çünkü herhangi bir futbol takımının falanca oyuncusu hakkında konuşmanın bile bedeli varken şiire ve şaire hücum etmenin bir cezası yoktur. Sahipsizdir çünkü şiir. Kolayca pazara çıkarılamaz. Paraya güce tedavül edilemez. Üstünde şiir yazan bir kitaba yönelen bakışla roman veya başka bir ibare barındıran kitaba bakış hemen ayrılıverir. Sebepsiz değil bunlar. Dünya değişti. Hayat farklılaştı. Öncelikler yer değiştirdi. Söze bağlı hüner geçer akça değil. Şiire ihtiyaç duyulduğunda ise temcit pilavı gibi hemen ısıtılacak nice malzeme hazırda bekliyor. Şiirin zamanına çok bağlı bir asalet taşıdığını bilmeyenler ona türlü pejmürdelikler yakıştırmayı sürdüreceklerdir. En azından mumyalanıp bir kenara konulmuş eskilere tapınışın imanını yaşatacaklar. Zaten her vesileyle kendilerince fonksiyonel olanı yüceltip duruyorlar.

Şair hangi devrin içinden geçerse geçsin müdanasız adamdır lakin olup bitenin de farkında olan kişidir. Ne istiyorlar, her devirde sürü halinde şairlerin çıkmasını mı bekliyorlar? Oysa her kuşak kendi içinde üç beş yaratıcı adamı mutlaka çıkarır bizde ve yeniler eskilerle kol kola girerek hayat kurarlar. Behçet Necatigil’in ‘geçmişe atıfla ilerlemek’ dediği şey sadece metinsel bir ilişki değil, şiir sosyalitesinin can bulmasıdır. Ne olacaktı Melih Cevdet veya Metin Eloğlu şimdi yaşasaydı, onlar hücumdan geri mi kalacaktı? Az şey mi o Cevat Çapan’ın, Hilmi Yavuz’un aramızda olması. Enis Batur’un Ebubekir Eroğlu’nun eser veriyor olması? İllaki falan klanın falanca kabilenin reisi mi kesilmek durumunda şair?

Onları gözlerimizin ışığıyla öpemeyecek miyiz? Yaşları daha otuzu bulmuş onca şairimizi umutla alkışlamayıp ne yapacağız? Şiirin varlığı ve geleceği şairlerle ölçülür ve geriye doğru baktıkça hala canlı ve zengin bir görünüm taşıyan şiire bunca saldırının dinmiyor olması üzerine ciddiyetle kafa yormak gerekir.

Nerede bir hücum borusu öter dikkat kesilirim. Derdi nedir bu borazancının?

İlk yayın yeri:https://www.karar.com/yazarlar/omer-erdem/siire-hucum-1598364?fbclid=IwAR1yDq_AnWj7S7tjTYycymYkTjq2TojXpYC9EcLtLgw6LCCS_XVKowZRmYI

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum