YAŞANASI ŞEHİRLER
Şehirlerin kaderi insanların kaderiyle birlikte çizilmiştir. Şayet böyle bir gerçeklik varsa o zaman şehirde yaşayanların ve şehri yöneten insanların adımlarını takip etmek ve şehre dair yapılan hizmetlerin izini sürmek gerekir.
Şehirlerin içinde barındırdığı insanlara benzemesi tesadüf değildir.
Şehirlerle ilgili tarihte anlatılanlarla günümüzde yaşananlar arasında ciddi farklılıklar varsa bunda şehirleri değil şehrin kadrini bilmeyen, şehre sahip çıkmayan insanların hatalarını sorgulamak gerekir.
Geçmişe duyulan özlem her zaman yüksektir. Günümüzün olumsuzlukları karşısında insanın geçmişe sığınması bir kaçamak mı yoksa geçmişe özlem mi tartışıla dursun ortada bir gerçek vardır kim geçmişin gücüne sığınmak rahatlatır inanı. İnsanların geçmişe duyduğu özlem ne kadar fazlaysa yaşanılan hayatın insanı tatmin ve mutlu etmediğini anlamak mümkündür.
İnsanoğlu dünü özlemle yâd ederken bugünün sıkıntılarından da kaçmanın peşindedir. Ancak bugünden kaçmanın mümkün olmaması ve yaşanılan gerçeklikle karşı karşıya kalınması insanda memnuniyetsizlik, yaşadığı çevreye ve şehrine karşı yaşanmazlık hissi oluşturur.
İnanların birçok sebepten dolayı içinde bulunduğu sıkıntılar zaman içinde çevresine ve yaşayageldiği şehrine karşı olumsuz duygular beslemesine dönüşmektedir.
İnsanların değişik sebeplerle içinden çıkamadıkları durumlar karşısındaki yakınmaları şehrin insanların çekilmezliği ve şehrin yaşanmazlığından dert yanmaları çoğu zaman şehir, çevre, kültür ve insanlardan kaynaklanmaz. Şehre ve insana karşı avazlanan insanın ve şehrin daha yaşanır hale gelmesi için sancı çektiğini gösterir! Şehre karşı icra makamında olanların kıllarını kıpırdatmamaları ayrı bir çelişki olsa da bu tür olumsuzluklara karşı sancı çekenlerin zıt yansımaları şeklinde de değerlendirilebilir.
Manisa, Amasya, Trabzon, Kütahya, Bursa, Eskişehir, Gaziantep, Diyarbakır, Erzurum, Sivas gibi şehirlerin tarih boyunca kendilerine özgü cazibe merkezi olduğunu ve kısa zaman öncesine kadar özgünlüklerini koruduğu söylemek mümkündür. Kadim şehirlerin bile son dönemde özgünlüklerini yitirmesinde, yok olmasında her ne kadar ekonomik sebeplerin etkisi büyükse de şehirde yaşayan, yöneten ve şehirlerin özgünlüğünü korumak için yeterince çaba harcamayanların birinci derece sorumlu oldukları şüphesizdir.
Ancak son dönemde Gaziantep, Diyarbakır, Eskişehir, Amasya, Konya ve Bursa gibi kadim kültüre sahip şehirlerin kültürel hareketlilik, cazibe merkezi olma ve yaşanırlılık standartlarında gözle görülür bir iyileşmenin olduğuna görülmektedir. Gönül ister ki yaşanırlılık ve yüksek kültürel hareketlilik özellikle devlet merkezi olarak ön plana çıkan, şehzadelerin yönettiği Manisa, Amasya, Kütahya ve tüm diğer şehirlerimiz için de geçerli olabilsin.
Ülke olarak topyekûn seferberlik ilan edercesine eğitim, kültür ve sanat alanında yeniden bir seferberlik ve milli mücadeleye başlamak durumundayız.
Öğretim metodundan eğitim metoduna geçmeden kültürel dokuyu, mimariyi görmek ve öğretmek yerine hissettirmek, ruh ve mana dünyasını anlamak gerekir. Yerinde eğitim metoduyla hareket etmeden milli kodlarla yeniden Milli Mücadelenin başarıya ulaşamayacağı aşikârdır.
Milli projeler üretmek yalnız teknolojik alanda yaşanan gelişmeler has bir durum değildir. Milli projeler milli ruh dünyasına sahip insanların alacağı eğitim ve kültürel kodlarla mümkün olabilmektedir.
Her ülkenin kendine özgü tarihi geçmişi, milli anlayışı ve hayat kodları vardır. Bu kodlarının ışığında milli ekonomi, milli sanayi ve milli eğitim ve milli kültür politikalarının hayata geçirilmesi oranında başarı ve ülkede ve şehirlerde yaşanırlılık oranı artacaktır.
Ana kucağından üniversite ve hayatın tüm alanlarında milli değerler, milli rol modelleriyle; tarih, kültür, sanat, mimari… bağları koparılan insanların milli politikalar üretmesi, şehirlerini ve hatta ülkelerini sevmesini beklemek, milli ruhu taşıdıklarından dem vurmak fazla iyimserlik olmaktadır. Naci YENGİN, 21 Kasım 2023, tarihistan.org
FACEBOOK YORUMLAR