Kırılma
Seymen’in üzerine doğru zarifçe eğilerek güzel ve masum yüzünü ona yaklaştırdı. Gözlerinin içinde sanki bir sorunun cevabını arıyor gibiydi. Dudaklarını yavaşça açıp gülümser gibi, altı milyon beş yüz bin, dedi. Seymen bir adım gerisinde duran Hüzün’ü unutmuştu. Değil altı milyon beş yüz bin o anda Aşk istese tüm servetini vermeye hazırdı. Tutkuyla içinin yandığını hissediyor önünde dizinin üstündeki beyaz eteğini çekiştirerek yürüyen Aşk’a bakmaktan kendini alamıyordu.
- Aşk nereye gidiyorsun?
- Ofisime geçelim de bu meseleyi orada konuşalım. Hadi gel hem sana göstereceğim başka özel mülkler de vardır.
Aşk hem Seymen’in ve hem de Hüzün’ün arkadaşıydı, hatta Seymen ve Aşk’ı tanıştıran da Hüzün’den başkası değildi. İkisinin arasında uzun zamandan beri oluşan bu duygusal atmosferlerin farkında olan Hüzün artık daha fazla tahammül etmeyecekti. Aşk en önden yürüyor, onu Seymen takip ediyordu. En arkada ise Hüzün vardı. Yukarı kata çıkarken basamakların düz olan kısmında asılmış olan aynada kendini gördü Hüzün. Lacivert bol bir elbisenin içine saklanmış olan bedenine baktı. Saçlarını ise her zamanki gibi sıkıcı bir şekilde toplamıştı. Bir kırılma noktası… Bir isyan çıktı içinde... Lacivert elbisenin ön kısmına iki eliyle asılmıştı, işte oldu… elbisenin tüm düğmeleri patır patır önüne dökülmüş ve bedeni açılan kısımdan görünmüştü. Elbiseyi üzerinden çıkarıp yere çaldı. Sıkıcı bir şekilde topladığı saçlarını ise açtı. Hâlâ genç kız diriliğinde görünen vücudunu şu önden giden ve uzun zamandan beri kendini aldatan adam için mi saklıyordu? Yoksa kendi için mi? Sabah üzerine giymesi için bu bol ve biçimsiz elbiseyi Hüzün’e veren Seymen’di. Elbiseyi alan Hüzün hiç itiraz etmeden üzerine geçirmiş ve Aşk’ın çalıştığı emlak bürosuna gelmek için yola koyulmuşlardı. Bu adamı gerçekten seviyor muydu? İki çocuğunun babası olması mıydı aralarındaki şu mıymıntı, iradesiz ve sadakatsiz ilişkiyi devam ettirmelerine sebep olan? Hüzün bu şekilde düşünüyordu, ve belki de daha doğrusu büyük bir ihtimalle Seymen de bu şekilde düşünüyor ama bunu aleni şekilde söylemiyordu. Hüzün aynada kendine bakmaya devam etti, yanında toplanmaya başlayan kalabalığa da alaycı bakışlarını gönderiyor, iç çamaşırlarıyla kalmış bir kadının üzerinde nazarlarını gezdiren insanlara acıyordu.
Merdiven basamaklarının en üstüne gelmiş olan Seymen, Hüzün’den hiç ses gelmediğinin ayırdına vardı. Bakışlarını isteksizce Aşk’ın alev kırmızısı saçlarından çekti, başını arkaya doğru döndürdü. Hüzün on basamak kadar aşağıda karşısında duruyordu. Etrafına sıralanmış üç-dört erkek ikide kadın vardı. Hüzün’ün üzerinde elbise mi yoktu yoksa ona mı öyle geliyordu? Gözlerini eliyle ovuşturdu, Hüzün’dü bu. Tam karşısında duruyordu ve üzerinde elbisesi yoktu, sadece iç giyimi vardı.
- Aman Allah’ım Hüzün! diye haykırdı.
Hüzün’den yanıt gelmediği gibi sadece Seymen’e doğru bakıyor, insanların gülümsemelerine aldırmadan hiç kıpırdamadan ortalarında duruyordu. Seymen kendini kaybetmişti, aşağıya doğru merdivenleri atlayarak indi.
- Hüzün ne oldu? Ne bu hâlin? Elbisen nerede?
- Çıkardım.
- Ne demek çıkardım kızım. Hasta mısın sen? Hem size ne oluyor canım defolun buradan…
İnsanlar Seymen’i duyuyor fakat hiç aldırış etmiyorlardı.
- Bilakis çok iyiyim.
- Elbisen nerede? Niye çıkardın? Aklını mı kaçırdın sen?
- Hayır çok iyiyim. Arabanın anahtarını göster.
Seymen arabanın anahtarını gösterince hızlıca çekip aldı Hüzün.
- Ne yapıyorsun Hüzün? Çabuk üzerini giyin.
- Hayır giyinmeyeceğim. Hakkım olanı alıyorum. Hem bak sana ne diyeceğim az önce almaya çalıştığın o mülk var ya onu da alamayacaksın. Şimdi avukatı mı arıyorum ve hesaplarımıza tedbir koyduruyorum.
- Çıldırdın mı sen? Aşk’ı kıskandın değil mi? Seni deli, aptal kadın!
- Hayır aptal değilim ben. Hatta senden zeki olduğumu söyleyebilirim. Seni boşayacağım.
Hüzün koluna asılan Seymen’e bırak diye bağırdı. O sırada Aşk da merdiven başına gelmiş hayretler içinde kalmış bir insanın yapacağı gibi elini ağzına doğru bastırıyordu. Kolunu Seymen’den kurtaran Hüzün insanların kendisine doğru bakmasına aldırmadan yürüdü.
- Bakın bakın diyordu, işte ben buradayım bakın bakalım… Arkasından da kahkahayı bırakıyordu. Hayatında ilk defa kendini çok iyi hissetmişti. Çılgınca bir dürtüyle içinde duyduğu isteği gerçekleştirmişti ve bu yaptığından son derece memnundu.
Hızlı bir şekilde yürüyordu arabanın yanına geldi, bindi. Seymen şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra ardından koşmuştu, lakin Hüzün’e yetişemedi. Hüzün oturduğu siteye geldi, arabasını park etti. Üzerine arabada bulunan hırkayı bile giymeden, indi. Hiçbir şey yokmuş gibi ve olağan davranarak yürümeye başladı. Onu görenler hayretler içinde kalıyor, bazıları parmaklarını ağızlarına götürerek ısırıyordu. Meraklı Hayriye balkondan çıkıştı.
- Hüzün ayol ne bu halin çıldırdın mı?
- Hayır çıldırmadım. Hem çıldırsam da bu seni ilgilendirmez.
Kendinden emin bir şekilde yürüyen Hüzün asansöre bindi, evine geldi. Kapıyı içeriden kilitledi. Yatak odasına giderek şu dolabında duran hep giymek istediği ama Seymen’in karşı çıktığı blucinle, kısa tişörtü çıkardı, giydi. Güneş gözlüklerini ve şapkasını alarak yeniden evinden çıktı ve doğru karakolun yolunu tuttu. Karakoldan çıktığında bir aylık uzaklaştırma kararını elinde tutuyordu, bu arada avukatına telefon ederek randevu istedi. Avukatıyla çok detaylı bir şekilde konuşan Hüzün boşanmak istediğini ve bunda kararlı olduğunu söyledi. Gün içinde avukatının konunun üzerine gitmesini ve eşiyle ortak olan hesaplara, kişisel olan hesapların hepsine, taşınır-taşınmaz mülklerin de dahil tedbir konmasını istedi. Avukatı aracılığıyla akşam mesai bitimine kadar bu işleri de çözen Hüzün’ün gönlü rahatladı. Telefonuna bakmayı en nihayetinde akıl edebilmişti. Otuz sekiz kez Seymen tarafından aranmış, yirmi iki kez de çocukları tarafından aranmıştı. Bir de gelen mesajlara bakmamak olmazdı. Of tehdit kokan mesajlara kahkahayı bırakarak bakıyordu. Yıllardır yıllardır aldatılıyor ve hiçe sayılıyordu. Yemek yap Hüzün, ütü yap, çocukları okula getir-götür Hüzün. Annem doktora gidecek Hüzün bugün git de anneme yardımcı ol. Hüzün mavi pantolonum nerede? Çocukların karnı acıkmış, ortalık dağılmış, bu çocuk dersinden zayıf not almış çünkü sen başarısız bir annesin Hüzün. Çocuklarınla ilgilenmiyorsun. Çocuklar bana dikleniyor ve tersleniyor Hüzün çünkü sen çocuklara ahlaki eğitim vermiyorsun. Bugün arabayla dışarıya çıkamazsın. Hayır o elinde tuttuğun eteği giyemezsin. Hayır o kitabı okuyamazsın o bir kere dine aykırı, kafan karışacak diye korkuyorum güzelim. Seyahate çıkıyorum, sen gelemezsin canım ben erkek arkadaşlarımla gidiyorum. Karşımda durmadan söylenip durma Hüzün. Sen ne anlarsın Hüzün? Sen nereden bileceksin Hüzün? Ben dediğimde yanıma geleceksin Hüzün!...
Neler duymamıştı Hüzün. Şimdi ise Seymen arıyor, Seymen’in araması bitince annesi arıyor, annesinin araması kesilince babası telefonu çaldırıyor. Hepsi hepsi Hüzün’e düşman. Bunca yıldır nasıl bir cenderenin içinde yaşadığından hiç de habersiz olmayan insanların bugün Hüzün’ü aramaya hakları var öyle mi? Hayır yok. Buna izin vermeyecekti. Gidecek ve yüzleşecekti. Arabayla evin yolunu tuttu. Kapıdan içeriye girdiğinde Seymen, iki çocuğu, annesi-babası, ağabeyi, kayınvalide-kayınpederi karşısına dikildi. Hepsi birlikte onun aklını kaçırdığını ve biraz sonra ambulansla hastaneye sevk edileceğini söylüyordu.
- Hiçbir yere gitmiyorum. Bakın elimde uzaklaştırma kararı vardır. Bugünden itibaren oğlunuz benim evimden gitmek zorundadır. Oğlunuzu boşuyorum. Anne ve babasına bakarak siz de benim yanımda ve arkamda duracaksanız durun yoksa kapı orada, çekip gidin ve hayatımın sonuna kadar bir daha bana yaklaşmayın. Bunca yıldır bu adamın bana yaptıklarını biliyor ve susuyorsunuz. Sana anne defalarca söyledim. Aldatılıyorum dedim, daha başka şeylerde söyledim değil mi anne? Ama sen sustun, dedi. Sana gelince Seymen bak işte serbest bırakıyorum seni. Aşk ya da başka bir kadın her ne ise kiminle istersen onunla beraber olabilirsin.
- Bu sözlerinle aklın sıra benimle oyun oynayacaksın. Sen mi kazandın kızım? Benim servetim, benim hesaplarım, nasıl tedbir koydurursun? İş adamıyım ben. Derhal kaldıracaksın. Hem boşanırsan boşan. Ananın evine dönersin.
- Hemen terk edin evimi. Çıkmazsanız polisi arayacağım.
- Çocukları da götürüyorum.
- Biz babamızla gideceğiz. Senin gibi anne istemiyoruz.
- Tabii gidebilirsiniz.
Evden çıkmaya çalışan insanlar bin bir tehdit ve bela okudukları sözler eşliğinde kapıdan akıp gittiler. Hüzün’ün annesi Fatma Hanım ise kızına cin çarptığını söylüyor, hocaya görünmesi için yalvarıyordu. Hüzün onları da evinden uzaklaştırdı. Babası giderken seni gibi evladım yok benim demişti galiba. Zaten ne zaman Hüzün diye bir kızı olmuştu bu adamın. Hüzün gülüyordu. Hayatında ilk kez gülüyordu Hüzün, içinden geldiği gibi gülüyordu. Kısıtlama olmadan, sus artık ayıp oluyor diyen birinin sesini duymadan gülüyordu Hüzün.
***
Hüzün üç ay sonra boşandı. Sanıldığı gibi Seymen’in bütün mal ve mülkünün üzerine konmak niyeti yoktu. Sadece evi aldı o kadar. İki oğlu da babasıyla kalmayı tercih etmişti, tamam dedi Hüzün. O sadece ayrılmak istiyordu, sadece hiç sahip olmadığı özgürlüğüne kavuşmak istiyordu. Evini sattı. İzmir’e yerleşti, yıllar sonra, edindiği öğretmen diploması nihayet işe yarayacaktı. Şansı azdı belki ama bir özel okula gidip görüştü ve işe alındı.
Yeni bir şehir yeni bir ev yeni bir iş. Kendini hiç hissetmediği kadar iyi hissediyordu.
- Aşk nereye gidiyorsun?
- Ofisime geçelim de bu meseleyi orada konuşalım. Hadi gel hem sana göstereceğim başka özel mülkler de vardır.
Aşk hem Seymen’in ve hem de Hüzün’ün arkadaşıydı, hatta Seymen ve Aşk’ı tanıştıran da Hüzün’den başkası değildi. İkisinin arasında uzun zamandan beri oluşan bu duygusal atmosferlerin farkında olan Hüzün artık daha fazla tahammül etmeyecekti. Aşk en önden yürüyor, onu Seymen takip ediyordu. En arkada ise Hüzün vardı. Yukarı kata çıkarken basamakların düz olan kısmında asılmış olan aynada kendini gördü Hüzün. Lacivert bol bir elbisenin içine saklanmış olan bedenine baktı. Saçlarını ise her zamanki gibi sıkıcı bir şekilde toplamıştı. Bir kırılma noktası… Bir isyan çıktı içinde... Lacivert elbisenin ön kısmına iki eliyle asılmıştı, işte oldu… elbisenin tüm düğmeleri patır patır önüne dökülmüş ve bedeni açılan kısımdan görünmüştü. Elbiseyi üzerinden çıkarıp yere çaldı. Sıkıcı bir şekilde topladığı saçlarını ise açtı. Hâlâ genç kız diriliğinde görünen vücudunu şu önden giden ve uzun zamandan beri kendini aldatan adam için mi saklıyordu? Yoksa kendi için mi? Sabah üzerine giymesi için bu bol ve biçimsiz elbiseyi Hüzün’e veren Seymen’di. Elbiseyi alan Hüzün hiç itiraz etmeden üzerine geçirmiş ve Aşk’ın çalıştığı emlak bürosuna gelmek için yola koyulmuşlardı. Bu adamı gerçekten seviyor muydu? İki çocuğunun babası olması mıydı aralarındaki şu mıymıntı, iradesiz ve sadakatsiz ilişkiyi devam ettirmelerine sebep olan? Hüzün bu şekilde düşünüyordu, ve belki de daha doğrusu büyük bir ihtimalle Seymen de bu şekilde düşünüyor ama bunu aleni şekilde söylemiyordu. Hüzün aynada kendine bakmaya devam etti, yanında toplanmaya başlayan kalabalığa da alaycı bakışlarını gönderiyor, iç çamaşırlarıyla kalmış bir kadının üzerinde nazarlarını gezdiren insanlara acıyordu.
Merdiven basamaklarının en üstüne gelmiş olan Seymen, Hüzün’den hiç ses gelmediğinin ayırdına vardı. Bakışlarını isteksizce Aşk’ın alev kırmızısı saçlarından çekti, başını arkaya doğru döndürdü. Hüzün on basamak kadar aşağıda karşısında duruyordu. Etrafına sıralanmış üç-dört erkek ikide kadın vardı. Hüzün’ün üzerinde elbise mi yoktu yoksa ona mı öyle geliyordu? Gözlerini eliyle ovuşturdu, Hüzün’dü bu. Tam karşısında duruyordu ve üzerinde elbisesi yoktu, sadece iç giyimi vardı.
- Aman Allah’ım Hüzün! diye haykırdı.
Hüzün’den yanıt gelmediği gibi sadece Seymen’e doğru bakıyor, insanların gülümsemelerine aldırmadan hiç kıpırdamadan ortalarında duruyordu. Seymen kendini kaybetmişti, aşağıya doğru merdivenleri atlayarak indi.
- Hüzün ne oldu? Ne bu hâlin? Elbisen nerede?
- Çıkardım.
- Ne demek çıkardım kızım. Hasta mısın sen? Hem size ne oluyor canım defolun buradan…
İnsanlar Seymen’i duyuyor fakat hiç aldırış etmiyorlardı.
- Bilakis çok iyiyim.
- Elbisen nerede? Niye çıkardın? Aklını mı kaçırdın sen?
- Hayır çok iyiyim. Arabanın anahtarını göster.
Seymen arabanın anahtarını gösterince hızlıca çekip aldı Hüzün.
- Ne yapıyorsun Hüzün? Çabuk üzerini giyin.
- Hayır giyinmeyeceğim. Hakkım olanı alıyorum. Hem bak sana ne diyeceğim az önce almaya çalıştığın o mülk var ya onu da alamayacaksın. Şimdi avukatı mı arıyorum ve hesaplarımıza tedbir koyduruyorum.
- Çıldırdın mı sen? Aşk’ı kıskandın değil mi? Seni deli, aptal kadın!
- Hayır aptal değilim ben. Hatta senden zeki olduğumu söyleyebilirim. Seni boşayacağım.
Hüzün koluna asılan Seymen’e bırak diye bağırdı. O sırada Aşk da merdiven başına gelmiş hayretler içinde kalmış bir insanın yapacağı gibi elini ağzına doğru bastırıyordu. Kolunu Seymen’den kurtaran Hüzün insanların kendisine doğru bakmasına aldırmadan yürüdü.
- Bakın bakın diyordu, işte ben buradayım bakın bakalım… Arkasından da kahkahayı bırakıyordu. Hayatında ilk defa kendini çok iyi hissetmişti. Çılgınca bir dürtüyle içinde duyduğu isteği gerçekleştirmişti ve bu yaptığından son derece memnundu.
Hızlı bir şekilde yürüyordu arabanın yanına geldi, bindi. Seymen şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra ardından koşmuştu, lakin Hüzün’e yetişemedi. Hüzün oturduğu siteye geldi, arabasını park etti. Üzerine arabada bulunan hırkayı bile giymeden, indi. Hiçbir şey yokmuş gibi ve olağan davranarak yürümeye başladı. Onu görenler hayretler içinde kalıyor, bazıları parmaklarını ağızlarına götürerek ısırıyordu. Meraklı Hayriye balkondan çıkıştı.
- Hüzün ayol ne bu halin çıldırdın mı?
- Hayır çıldırmadım. Hem çıldırsam da bu seni ilgilendirmez.
Kendinden emin bir şekilde yürüyen Hüzün asansöre bindi, evine geldi. Kapıyı içeriden kilitledi. Yatak odasına giderek şu dolabında duran hep giymek istediği ama Seymen’in karşı çıktığı blucinle, kısa tişörtü çıkardı, giydi. Güneş gözlüklerini ve şapkasını alarak yeniden evinden çıktı ve doğru karakolun yolunu tuttu. Karakoldan çıktığında bir aylık uzaklaştırma kararını elinde tutuyordu, bu arada avukatına telefon ederek randevu istedi. Avukatıyla çok detaylı bir şekilde konuşan Hüzün boşanmak istediğini ve bunda kararlı olduğunu söyledi. Gün içinde avukatının konunun üzerine gitmesini ve eşiyle ortak olan hesaplara, kişisel olan hesapların hepsine, taşınır-taşınmaz mülklerin de dahil tedbir konmasını istedi. Avukatı aracılığıyla akşam mesai bitimine kadar bu işleri de çözen Hüzün’ün gönlü rahatladı. Telefonuna bakmayı en nihayetinde akıl edebilmişti. Otuz sekiz kez Seymen tarafından aranmış, yirmi iki kez de çocukları tarafından aranmıştı. Bir de gelen mesajlara bakmamak olmazdı. Of tehdit kokan mesajlara kahkahayı bırakarak bakıyordu. Yıllardır yıllardır aldatılıyor ve hiçe sayılıyordu. Yemek yap Hüzün, ütü yap, çocukları okula getir-götür Hüzün. Annem doktora gidecek Hüzün bugün git de anneme yardımcı ol. Hüzün mavi pantolonum nerede? Çocukların karnı acıkmış, ortalık dağılmış, bu çocuk dersinden zayıf not almış çünkü sen başarısız bir annesin Hüzün. Çocuklarınla ilgilenmiyorsun. Çocuklar bana dikleniyor ve tersleniyor Hüzün çünkü sen çocuklara ahlaki eğitim vermiyorsun. Bugün arabayla dışarıya çıkamazsın. Hayır o elinde tuttuğun eteği giyemezsin. Hayır o kitabı okuyamazsın o bir kere dine aykırı, kafan karışacak diye korkuyorum güzelim. Seyahate çıkıyorum, sen gelemezsin canım ben erkek arkadaşlarımla gidiyorum. Karşımda durmadan söylenip durma Hüzün. Sen ne anlarsın Hüzün? Sen nereden bileceksin Hüzün? Ben dediğimde yanıma geleceksin Hüzün!...
Neler duymamıştı Hüzün. Şimdi ise Seymen arıyor, Seymen’in araması bitince annesi arıyor, annesinin araması kesilince babası telefonu çaldırıyor. Hepsi hepsi Hüzün’e düşman. Bunca yıldır nasıl bir cenderenin içinde yaşadığından hiç de habersiz olmayan insanların bugün Hüzün’ü aramaya hakları var öyle mi? Hayır yok. Buna izin vermeyecekti. Gidecek ve yüzleşecekti. Arabayla evin yolunu tuttu. Kapıdan içeriye girdiğinde Seymen, iki çocuğu, annesi-babası, ağabeyi, kayınvalide-kayınpederi karşısına dikildi. Hepsi birlikte onun aklını kaçırdığını ve biraz sonra ambulansla hastaneye sevk edileceğini söylüyordu.
- Hiçbir yere gitmiyorum. Bakın elimde uzaklaştırma kararı vardır. Bugünden itibaren oğlunuz benim evimden gitmek zorundadır. Oğlunuzu boşuyorum. Anne ve babasına bakarak siz de benim yanımda ve arkamda duracaksanız durun yoksa kapı orada, çekip gidin ve hayatımın sonuna kadar bir daha bana yaklaşmayın. Bunca yıldır bu adamın bana yaptıklarını biliyor ve susuyorsunuz. Sana anne defalarca söyledim. Aldatılıyorum dedim, daha başka şeylerde söyledim değil mi anne? Ama sen sustun, dedi. Sana gelince Seymen bak işte serbest bırakıyorum seni. Aşk ya da başka bir kadın her ne ise kiminle istersen onunla beraber olabilirsin.
- Bu sözlerinle aklın sıra benimle oyun oynayacaksın. Sen mi kazandın kızım? Benim servetim, benim hesaplarım, nasıl tedbir koydurursun? İş adamıyım ben. Derhal kaldıracaksın. Hem boşanırsan boşan. Ananın evine dönersin.
- Hemen terk edin evimi. Çıkmazsanız polisi arayacağım.
- Çocukları da götürüyorum.
- Biz babamızla gideceğiz. Senin gibi anne istemiyoruz.
- Tabii gidebilirsiniz.
Evden çıkmaya çalışan insanlar bin bir tehdit ve bela okudukları sözler eşliğinde kapıdan akıp gittiler. Hüzün’ün annesi Fatma Hanım ise kızına cin çarptığını söylüyor, hocaya görünmesi için yalvarıyordu. Hüzün onları da evinden uzaklaştırdı. Babası giderken seni gibi evladım yok benim demişti galiba. Zaten ne zaman Hüzün diye bir kızı olmuştu bu adamın. Hüzün gülüyordu. Hayatında ilk kez gülüyordu Hüzün, içinden geldiği gibi gülüyordu. Kısıtlama olmadan, sus artık ayıp oluyor diyen birinin sesini duymadan gülüyordu Hüzün.
***
Hüzün üç ay sonra boşandı. Sanıldığı gibi Seymen’in bütün mal ve mülkünün üzerine konmak niyeti yoktu. Sadece evi aldı o kadar. İki oğlu da babasıyla kalmayı tercih etmişti, tamam dedi Hüzün. O sadece ayrılmak istiyordu, sadece hiç sahip olmadığı özgürlüğüne kavuşmak istiyordu. Evini sattı. İzmir’e yerleşti, yıllar sonra, edindiği öğretmen diploması nihayet işe yarayacaktı. Şansı azdı belki ama bir özel okula gidip görüştü ve işe alındı.
Yeni bir şehir yeni bir ev yeni bir iş. Kendini hiç hissetmediği kadar iyi hissediyordu.