Burcu BOLAKAN

Burcu BOLAKAN

[email protected]

Ayasofya Tarihi, Efsaneleri ve Seyyahların Notları / Erdem Yücel

05 Ekim 2023 - 21:07 - Güncelleme: 05 Ekim 2023 - 21:19

Ayasofya Tarihi, Efsaneleri ve Seyyahların Notları / Erdem Yücel

Ayasofya İsmi
İmparator I. Konstantinos’un yaptırdığı ilk Ayasofya’ya Büyük kilise anlamına gelen Megali Ekklesia ismi verilmiştir. Yapı İsa Mesih’e adanmıştır. V. yüzyıldan sonra ise Hagia Sophia (Kutsal Hikmet) olarak adlandırılmış, İstanbul’un fethedilmesinden sonra da Ayasofya ismini almıştır.
 
Birinci Ayasofya
İmparator I. Konstantinos Hristiyanlığı resmi din olarak kabul etmiştir. Şehrin yeniden yapılandırma çalışmaları olurken Artemis Mabedi üzerine I. Ayasofya’yı yaptırmaya başlamıştır.  Bizans kaynakları incelendiğinde varılan ortak kanaate göre ilk Ayasofya I. Konstantinos tarafından 15 Şubat 340 yılında açılmıştır. İmparator açılış töreninde mabedi altın ve gümüş süslü perdelerle donatarak rahiplere ve halka; para, çeşitli hediyeler dağıtmıştır. Bizans İmparatorluğu’nun İstanbul’da yaptırdığı ilk kilisedir. Birinci Ayasofya uzun süre işlevini yürütemez. Buna sebep olarak da kaynaklarda İmparator Eudoxia ile İstanbul Patriği Ioannes Chrysostomos arasında olan anlaşmazlık gösterilmiştir. Anlaşmazlığın nedenlerine geçmeden önce Ioanne Chrysostomos ve Kraliçe Eudoxia’dan bahsetmek yerinde olacaktır. Ioannes Chrysostomos Hristiyanlığın erken yıllarında Antakya’da yaşamıştır. Ünlü hukukçu olarak tanınan ve mitolojik tanrılara saygı gösteren Libanius’un yanında yetişmiştir. MS IV. Yüzyılda Antakya’da Silpios Mağarasında iki yıl çile çekmiş, İncil’i öğrenmiştir. Patrik Meletios’un yanında önce diyakon olarak takdis edilmiş sonra da rahipliğe yükselmiştir. Patrik Meletios’un yanında verdiği vaazlarla ünü kısa sürede artmıştır. Ioannes Chrysostomos’un ününü duyan kraliçe Eutropius rahibi Constantinopolis’e çağırmıştır. Başpiskopos olarak görevlendirilen Ioannes Chrysostomos kilise litürjsinin yaratıcısı olarak imparatorlukta büyük saygı kazanmıştır. Roma kilisesi etkili söz söyleme kabiliyeti olan Chrysostomos’u baş vaiz ilan etmiş, konuşmalarını hızlı yazıcılarla not ettirmiş, bütün kiliselere dağıtmıştır. Eudoxia neden göstermeden mülk sahiplerinin mallarına el koymak ister. Bu olay üzerine Chrysostomos vaazlarının birinde Nabot’un üzüm bağlarını almak isteyen ve onu öldürten dinsiz Kraliçe İzebel’den bahseder. Bu örnekle Eudoxia’yı sert bir dille eleştiren Chrysostomos kilise ile sarayın arasının açılmasına neden olacaktır. Chrysostomos görevinden alınarak sürgün edilmiştir. Akabinde Eudoxia’nın çocuğunu düşürmesi Chrysostomos’un görevinden uzaklaştırılmasına bağlanmış ve yeniden Eudoxia’nın emriyle geri getirilerek eski görevi olan başpiskoposluk kendisine verilmiştir. Chrysostomos dünyevi zevklere karşı yumuşak değildi bir süre sonra sarayla arası yeniden açılacaktı.
 
Eudoxia: Eudoxia 385 yılına kadar Roma konsüllüğü yapan bir general olan Franken Bauto’nun kızıdır. Eudoxia Cermen kökenlidir. Kibirli ve güzel olduğu belirtilmektedir. Eudoxia, Hadım Eutropios tarafından Arkadios’la evlendirilmiştir. Arkadios zayıf karakterli bir imparator olduğundan Eudoxia kısa sürede yükselmiş, güçlü bir imparatoriçe olmuş, devleti yönetmeye başlamıştır. İleride imparator olacak olan II. Theodosios’un da annesidir.
 
Eudoxia ile Chrysostomos arasındaki bir diğer anlaşmazlık da Eudoxia’nın gümüşten bir heykelinin yapılarak bugünkü Sultanahmet Meydanı’nda Ayasofya’nın önündeki Augusteion Meydanı’nın kuzeydoğusundaki Pittakia denilen senato binasının önüne diktirilmesidir. Praefectus Urbis (Şehir Belediye Başkanı) Marcelius Simplicions tarafından diktirilen heykel Eudoxia ile Chrysostomos arasını açmıştır. Eudoxia’nın anıtı dikilirken görkemli eğlenceler yapılmıştır, sevinç çığlıkları atılmaktadır. Bu sırada Ayasofya’da Chrysostomos vaaz vermektedir. Yüksek sesle yapılan kutlamalardan rahatsız olan Chrysostomos’un ileri bir tarihte Yuhanna bayramındaki vaazında yaptığı uyarıları İmparatoriçe aleyhine olduğu ileri sürülmüştür. Chrysostomos vaazında Hirodes’in üvey kızı olan Salome’nin Yuhanna’nın başını istemesini anlatmıştır. Bu vaazın Eudoxia ile ilgisinin olmadığı açık olmasına rağmen yanlış yönlendirmeler yüzünden başpiskopos görevinden bir kez daha alınmıştır. Kraliçe ile Patrik arasında yaşanan gerginlik yüzünden halk ayaklanmış, olaylar büyümüş, Ayasofya yıkılmıştır.
 
II. Ayasofya
İmparator II. Theodosios tarafından Mimar Ruffinos’a 10 Ekim 415 tarihinde ilk Ayasofya’ya benzer, bazilika şeklinde yeni bir kilise yaptırılmıştır. II. Ayasofya da yüz yıla yakın bir süre ayakta kalabilmiştir. II. Ayasofya dikdörtgen planlı, beş nefli, kırma çatılı bir yapıdır.

İmparator I. Iustınıanus döneminde halkın en büyük eğlencesi hipodromdaki gösteriler ile araba yarışlarıydı. Başlangıçta gladyatör oyunlarının olduğu Hipodrom’da daha sonraları araba yarışları düzenlenmiştir. Maviler ve Yeşiller şeklinde isimlendirilen iki gurup vardır. Bunlar bugünkü siyasi partiler olarak da düşünülebilir. İmparator Iustinianus ve kilisenin tarafını tutanlar Maviler olarak adlandırılıyordu. Maviler yönetimi Yeşiller ise muhalefeti temsil ediyordu. 13 Ocak günü İmparator I. Iustınıanus koyu kırmızı elbiseleriyle Hipodrom’a gelmiş, Katisma denilen locasına çekilmişti. İmparator Iustınıanus yarışları başlatmak üzere elini havaya kaldırmıştı, bir huzursuzluk ortamı vardı. Arabalar yarışa başladığı anda Yeşiller de tezahürata başlamışlardı. Maviler ve Yeşiller birbiriyle tartışıyordu. Iustınıanus’un görevlendirdiği Vali Yohannis’den halk memnun değildi. Yönetici sınıf halka zulmediyordu. Bunu kendilerine gelen subaylara açıkça söylediler. O zamana kadar bir imparatora böylesine açık bir dille şikayetlerini kimse bildirmemişti. Hipodromda araba yarışları sırasında gerçekleşen atışmalardan sonra ok yaydan fırlamış oldu. İmparator baskı ve zulümden haberdar olmadığını bildirse de Yeşilleri ikna edemedi. Hipodrom büyük bir uğultuyla yankılanıyordu. Yeşiller Hipodrom’u terk etti. Yeşillerin önde gelenlerin birinin oğlunun öldürülmesiyle Maviler ve Yeşiller beklenmedik bir şekilde birleşir. İmparator Iustınıanus’un katil olarak aranan kişileri affetmemesi olayları büyütür. Sarayın önünde kanlı çatışmalar olmaya başlar.

Çatışmalar kısa sürede meydan savaşına dönüşür, büyük saray yanmaya başlar.

İsyancılar ve mahkumlar birleşmişti, devlet yönetiminde olan kişilerin kendilerine verilmesini istiyorlardı. Bizans’ta olaylar çığırından çıkmıştı. Kanlı sokak savaşları oluyor, asiler; kadın, çocuk, yaşlı demeden önlerine geleni öldürüyordu. Özel yetiştirilmiş askerler de isyanı bastıramıyordu. Kiliseler, hastaneler, hamamlar yanıyordu. 18 Ocak günü isyan biraz yatışır gibi oldu. Generallerin isteği üzerine Iustınıanus elinde İncil’i ile Hipodrom’a gider. Burada hatalı olduğundan ve halkının isteklerini kabul edeceğinden bahsetse de Bizanslıları ikna edemez. Hipodrom’da toplananlar Iustınıanus yerine Hypatius’u imparator olarak seçtiklerini söylerler. Asiler tersaneyi ve silahları ele geçirmiştir. Sarayın önündeki gemilerine üç gün boyunca hazinelerini taşıtan Iustınıanus kaçmak için hazırlanmaktadır. O zamana kadar sessiz kalan İmparatoriçe Theodora ortaya çıkarak vatanını asla terk etmeyeceğini söyleyecektir, tacını ve kırmızı imparatorluk elbisesini kaybetmektense ölmeye hazır olduğunu belirtir. İmparator kaçmaktan vazgeçer. Disiplinli 3000 askeriyle asilere karşı mücadele eder. Narses ve İliryalı Balisarius’un komutanlındaki disiplinli askerler isyan çıkaran herkesi öldürür. Öyle ki Hipodrom’un önü üst üste yığılmış insan cesetleriyle dolmuştur. Hypatius da işkenceyle öldürülür. Bu ayaklanma Bizans tarihine Nika ayaklanması olarak geçmiştir. II. Ayasofya da Nika ayaklanması yüzünden yıkılmıştır.
 
III. Ayasofya
İmparator Iustınıanus, Ayasofya’yı yeniden yaptırmak için dönemin en ünlü mimarı ve matematikçisini görevlendirir. Bu kişiler Miletoslu İsidoros ile Trallesli Anthemios’dur. Daha önceki iki Ayasofya’nın kalıntıları temizlenir, III. Ayasofya’nın yapımına 23 Şubat 532 yılında başlanır. 27 Aralık 537 yılında yapımı biten Ayasofya’nın iç bezemelerinin yapılmasının bitişi II. Iustinos dönemine denk gelmektedir. Ayasofya’nın açılışını I. Iustınıanus yapmıştır. Kilisenin açılış törenine zafer arabasıyla gelmiştir. Mabedin ihtişamı karşısında etkilenen Iustınıanus ‘‘Ey Süleyman seni geçtim!’’diye bağırmıştır.
 
Kitap içerisinde Ayasofya mozaiklerinden bahsedilmektedir. Burada size IX. Konstantinos ve Zoe Mozaiğinden bahsetmek istiyorum. Mozaik Ayasofya’nın güney galerisi bitiminde, doğu duvarında Komnenoslar yanında bulunmaktadır. Kompozisyondan bahsedildikten sonra İmparatoriçe Zoe’nin yaşam öyküsü anlatılmaktadır.
 
İmparatoriçe Zoe: VIII. Konstantinos günlerini sefahat alemleriyle geçirmektedir. Konstantinos’un erkek evladı yoktur. Evdoksia, Zoe, Theodora adlı üç kızı vardır. Konstantinos ölümüne yakın elli yaşlarında olan kızı Zoe’yi evlendirip kocasını tahta oturtmak ister. Zoe elli yaşında olmasına rağmen gençliğinden ve güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiştir. Orta boylu, kumraldır. Bizans’ın en güzel kadınlarından biri olarak tanınmasına rağmen sevgilileriyle de ün yapmıştır. VIII. Konstantinos o sıralarda evli olan Romanos Argyros’u karısından boşatarak kızı Zoe ile evlendirmiştir. Konstantinos ölünce imparator olarak Romanos Argyros seçilir. Zoe evlendikten sonra da eski yaşantısına devam edecektir. Saraya aldığı Mikhail adlı bir gence âşık olur. Romanos Argyros’un şüpheli ölümü üzerine Mikhail’le evlenen Zoe onu IV. Mikhail olarak tahta çıkarır. Zoe ile Mikhail’in evliliği bir süre sonra çatırdamaya başlayacaktır. Mikhail tahtı bırakarak manastıra kapanır. Zoe’nin manastır kapısına gitmesi de işe yaramayacak Mikhail olduğu yerden çıkmayacaktır.
 
Zoe bir gün Haliç’te gezerken Mikhail isimli başka bir gence tutulur, onu alarak sarayına götürür. Zoe’yle evlenen genç V. Mikhail olarak tahta geçer. Yalnız bir süre sonra V. Mikhail de Zoe’nin saçlarını kazıtır, onu Büyükada’daki kadınlar manastırına kapatır. Zoe’nin manastıra kapatıldığını öğrenen halk Bizans tarihinde yer alan ikinci kanlı bir isyanı başlatır. Halk sokaklarda ‘‘Zoe anamızı isteriz, kalafatçıya ölüm!’’ diye bağırır. Mikhail, Zoe’yi kapattığı yerden çıkarır, kendisi de kaçar. 1042 yılında Theodora ile Zoe ortak imparatoriçe olarak tahta çıkarlar. Zoe eski sevgililerinden Konstantinos ile evlenmiş, kocası IX. Konstantinos olarak tahta çıkmıştır.
 
Kitapta Ayasofya’nın bölümleri ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Osmanlı Devleti’nin İstanbul’u fethi sonrasında Ayasofya’da yapılan onarım ve değişikliklerden bahsedilmektedir. Ayrıca padişah, hanım, çocuklarının bulunduğu türbeler hakkında bilgiler yer alır.
 
Ayasofya İçin Anlatılan Hristiyan Efsanelerinden Biri: Efsaneye göre İmparator Konstantin’in çok güzel bir kızı varmış. Bir gün falcılar bu kızın yılan sokmasından öleceğini söylemişler. Bu kehanet üzerine imparator çok üzülmüş kızını yılan sokmasın diye denizin ortasında bir bina yaptırmış (Bugünkü Kız kulesi.) Ancak bu çare de fayda etmemiş, yılan Kız Kulesi’nden içeriye girerek kızı sokmuş. İmparator kızının ölümüne çok üzülmüş, hiç değilse cesedini emin bir yere saklamak istemiş, aklına Ayasofya gelmiş. Ayasofya’nın İmparator Kapısı üzerine madeni bir lahit yaptırmış, karşısına da dört top yerleştirmiş. Ancak yılan yine gelmiş, yukarıya tırmanarak lahdi delmiş, oraya yavrulamış.
 
Müslümanların Anlattığı Bir Efsaneye Göre: Ayasofya’nın kubbesini bir türlü örtmeyi beceremeyen mimarlar çare bulamıyorlarmış, yapının kubbesi bir türlü örtülememiş. Bir gün rahiplerin yanında Hızır Aleyhisselam belirmiş, kubbenin yapımı için Hz. Muhammed’in tükürüğüne ihtiyaç olduğunu söylemiş. Rahipler bu gizemli kişinin bir anda belirip bir anda yok olması karşısında çılgına dönmüş. Durumu İmparatora bildirmiş, o zamana kadar kubbenin yapımı için her türlü çareye başvuran İmparator gereği neyse yapın diye icazet vermiş. Rahipler, Arabistan’a giderek Ebu Talip’i bulmuş, ona durumu anlatmış. Hz. Muhammed nasıl olsa Ayasofya günün birinde bizim olacak diyerek tükürüğünden bir miktar vermiş, 70 deve yükü Mekke toprağı ile Zemzem suyunu da alarak Konstantinopolis’e gitmişler. Kubbeyi yapmışlar. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde bu rivayeti bildiğinden kubbenin ortasına zincir ile bir altın top astırmıştır.

Kitabı yazan arkeolog, müzeci ve yazar Erdem Yücel

Kitabın okunması dileğiyle…






 

Reklam