Burcu BOLAKAN

Burcu BOLAKAN

[email protected]

Ateşi Yeniden Yakmak

05 Nisan 2023 - 00:39 - Güncelleme: 05 Nisan 2023 - 09:27

M. Hayati Özkaya'nın "Ateşi Yeniden Yakmak" Eserine Bir Bakış
 
Ateşi Yeniden Yakmak adlı eser lisede arkadaşlık etmiş daha sonra yolları ayrılmış iki değerli insanın Münferit Kitabevi’nde buluşmasıyla başlar. Arkadaşlar ilk buluştuklarında yılların hasret duygusu ile birbirlerini kucaklarlar. Yusuf, Münferit Kitabevi’nin sahibidir; İlhan ise doktor olmuştur. İki eski arkadaş saatlerce ayrı kaldıkları yıllarda başlarından geçenleri birbirlerine anlatacaklardır. Muhabbetleri o kadar vazgeçilmezdir ki tüm gece boyunca devam eder ve ertesi güne de eşlik eder. Anlattıkları hatıralar 1980 yılı öncesini ve daha ileriki yılları kapsamaktadır. İlhan hatıralarını anlatırken âdeta o yılları tekrar yaşar ve anılar gözünde canlanır. Ülkenin içinde bulunduğu siyasi durumdan fazlasıyla etkilenmiş ve yara almış bir insandır. Henüz liseden yeni mezun olup üniversiteye yerleştikten bir müddet sonra tutuklanır.  Bu kısımlarda İlhan karakterinin konuşmalarından geçirdiği sıkıntıları, yaşadığı zorlukları anlayabiliyoruz. Fakat İlhan çok zeki ve kararlı bir gençtir. Üç kez sınava girerek ve her defasında tıp fakültesini kazanarak büyük bir başarı elde ediyor. Sonraki hayatında hapiste geçirdiği yılların etkisinden kurtulabilmesi zor olacaktır. İlhan doktorluk mesleğini yapabilmek için epeyce mücadele etmiştir. Zeki, kararlı, ne istediğini bilen bir adamdır. Fakat okuduklarımdan edindiğim izlenime göre belki hapiste geçirdiği yıllar ve belki de fıtratı itibariyle İlhan fevri ve tahammülü az bir insan profili çizmektedir. Bu noktada yaşadıklarını da hesaba katarak İlhan’ı iyi anlamak gerekir. Yusuf karakteri Münferit Kitabevi’nin sahibidir. Okumayı çok seven, sabırlı, hoşgörülü bir gönül adamı olarak karşımıza çıkıyor. O İlhan gibi hapis yatmamıştır ama onun gibi başarılı bir akademik kariyere de imza atamamıştır. Yusuf akademik olarak bir başarı gösterememiş olabilir fakat çok iyi bir okuyucudur. Ve kitapları çok sevmiş, onlarla yaşamıştır. Doğruyu-yanlışı ayırt etme yetisine sahip, sağduyulu iyi bir insandır.

Hikâyede iki eski arkadaşın konuşma fasılları arasında bir zaman tüneliyle geçmişe uzanan yolculuk romanın sonuna kadar ara ara karşımıza çıkar. Doktor İlhan kitabevinde masanın üzerinde bulunan Bir Ülkücünün Romanı adlı kitabı eline alır. İlhan kitabın 547. sayfasını tesadüfen açtığında karşısına çıkan fotoğrafı gördüğünde dona kalır ve ‘‘Ne güzel kaç zamandır bir şeyler okuyup canımı sıkmıyor, rahatımı bozmuyordum.’’ diye düşünür. Bu düşüncenin dile gelmesiyle okuyan, çalışan, üreten insanların hiç rahat olamayacakları, farkındalıkları artıkça hoşnutsuzluklarının çoğalacağı, yaptıkları eylemlerle göze batacakları ama aslında belki de güzel bir geleceğin oluşabilmesi için bunun gerekliliği anlatılmak istenir. Kitabın içinde insanların yaşamak isteyip yaşayamadıkları sevdalar, vakitsiz ayrılıklar, yanlış bir örgüte üye olduğundan hayatı harcanan bir kadın rolünde olan İkbal’in temsil ettiği insanlar da işleniyor. Evlilik kurumunun ne denli zor olduğu, özellikle çalışan ve hâlâ okuyan evinde yazı yazan bir kadının yaşadığı zorluklara ve bununla birlikte kocasıyla yaşadığı sorunları Nuray karakteri ile sorgulatarak toplumsal bir konuya işaret ediliyor. Nuray karakteri işinde başarılı ve hatta işini evine taşıyan, sabaha kadar uyumayan, yazan, okuyan ve acar bir muhabir olduğu için bazen akşamları dışarıda kalan kadınların aile hayatlarında yaşadığı zorluklara güzel bir örnek teşkil etmiştir.  

Kitabın en çok sevdiğim kısımları da Ayas karakteri ile Ömer Seyfettin’in mâzideki hayatına açılan tünel ve o zamana giderek yaşadıklarını, gördüklerini anlamak ve eserlerinde anlatmak istediklerini keşfetmek olmuştur. Ömer Seyfettin’in güçlü bir kalemi vardır. Kitapta hayatına; okuduğu okullara, Balkanlarda geçirdiği savaş yıllarına, daha sonra gittiği İzmir'de tanıştığı ünlü isimlere, hikâye isimlerine, Türkçe için verdiği mücadeleye ve dava arkadaşlarına değinilir. Ömer Seyfettin için Ali Canip Yöntem’in yeri ayrıdır. Onların lisan konusunda titiz çalışmaları ve uyarıları, Türk milletinin tarihine yabancılaşmış olduğu ve bunun düzeltilmesi için çabalamaları, kendi milli ve manevi değerlerinin unutturmama adına verdikleri mücadelenin takdir görmesi gerekir. Fakat o yıllarda olaylar pek böyle gelişmez. Rıza Tevfik ve Ali Bey’in zaman zaman çok sert eleştirilerine maruz kalırlar. Ömer Seyfettin’i boş adam olarak göstermeye çalışırlar. Sürekli yazdığını ve bu yazma işini de bir amaç uğruna yaptığını görüyoruz. Ömer Seyfettin idealist bir insandır ve hayatı boyunca yazmıştır ve yazdıklarından elde ettiği maddi kazançla yaşamaya çalışmıştır. O da çok fazla bir gelir değildir. Ayas karakteri Ömer Seyfettin’in hikâyelerini oyunlaştırma görevini üstlenir. Bunu üstlenmesine sebep de yine Münferit Kitabevi’nin sahibi Yusuf Bey’dir. Ömer Seyfettin’i tanımak ve anlamak için okul müfredatının dışına da çıkılmalı, bu değerli ilim insanının nerede ne kadar eseri varsa okunması kanaatindeyim. Çünkü hepsi çok kıymetlidir ve bir mefkure uğruna yazılmıştır. Ayas sürekli Ömer Seyfettin hikâyelerini okur ve hatta zaman zaman kendisini görmese de Ömer Seyfettin’in sesinden onun gerçek hikâyesini dinler. Çalıştığı projeyi öylesine önemser ki Ayas’ın zaman zaman sevdiği kız olan Deniz’le arası açılır, yine de vazgeçmez. En sonunda hikâyeler üzerinde çalışmayı bitirir ve çok iyi bir okuyucu olan Yusuf Ağabeyine getirir. Birlikte projeyi değerlendirirken başından beri onlara destek olan ve çevresi sayesinde valiliğin proje masraflarını karşılamasına vesile olan Nuray ve kocası İlhan da o akşam Münferit Kitabevi’ndedir.

Ömer Seyfettin hikâyelerinin oyunlaştırılması adlı proje artık tamamlanmış, sahnede provaları yapılmıştır. Son kez üstünde çalışmak isterler. Toplandıkları akşamda bazı ilişkilerin bitişi, bazılarının başlamasına yine insanların kendilerinin engel olabileceği ya da başlatabileceği vurgulanır. Kitabevinde bulunan herkes bir şekilde verdikleri kararlar doğrultusunda ya vazgeçecek ya da birlikte yol alacaklardır. Bu romanda 1900’li yılların içinde bulunduğu siyasi ve kaotik ortam; savaş yılları, acılar, 1980'li yıllar, 1990'lar, edebiyat dünyası, devlete ihanet içinde olanlar, kandırılmış gençlik, bir örgüte üye olan insanların geçmişlerinin bir türlü peşlerini bırakmaması, insanların mutsuzluklarının pek çoğunun kendi hırsları sebebiyle olduğu, kader, Erkenekon, Nevruz, Selânik, Hatay, İskenderun, Antakya, deprem, hırs, iyilik, faydalı olma, vatan sevgisi, milletini sevme, tarihini bilme ve ondan gerektiğinde ders alma, bir ülkü uğrunda savaş verme, Türk milletinin birliğine inanma, Türkçe’nin önemi… gibi fikirler işlenir.

Edebiyata gönül vermiş ve ayda sadece altı lirayla yaşamış olan Ömer Seyfettin’i acaba ne kadar tanıyoruz? Anlatmak istediklerini anlayabiliyor muyuz? Okullarda verilen belli başlı hikâyeleri dışında kalanların içinden kaç tanesini okuduk? Sorular artabilir. Benim not aldığım hikâye isimleri vardır. Onları değerli üstadı daha iyi tanımak adına okumak istiyorum.
Sayın hocamızın kalemine ve yüreğine sağlık.
Okumanız dileğiyle…

 

Son Yazılar