Av. Abbas BİLGİLİ

Av. Abbas BİLGİLİ

[email protected]

DEMOKRAT PARTİ NASIL KAPATILDI?

14 Haziran 2022 - 20:10 - Güncelleme: 27 Haziran 2022 - 17:57



DEMOKRAT PARTİ NASIL KAPATILDI?
Av. Abbas BİLGİLİ

Cumhuriyet tarihimizin parti kapatma pratiği açısından hayli zengin bir listeye sahip olduğu biliniyor. Ancak kapatma gerekçesi konusunda çeşitliliğimiz ve zenginliğimizin fazla olduğu söylenemez. Bulunan gerekçenin ya irtica ya da bölücülük olduğunu görüyoruz. Kapatma, ister Anayasa Mahkemesi’nin olmadığı 1961 öncesinde olsun, ister sonrasında olsun kapatılması istenen partinin irtica yanlısı ya da bölücü olduğunu keşfetmek zor olmamış! Demokrat Parti (DP) bu kapatma gerekçe ve biçiminde biraz farklı bir durumda. Ayrıca DP’nin kapatılması bir darbe dönemi uygulaması olduğu için bazı ilginçlikler taşıyor.

Belirtelim ki, 27 Mayıs 1960 askerî darbesini yapanların ilk açıklamaları, tarafsız oldukları şeklindeydi. Radyodan yapılan ilk açıklamada partiler üstü tarafsız bir idare oluşturacağız, hiçbir şahsa ve zümreye karşı değiliz diyorlardı.  En kısa zamanda adil ve tarafsız seçimlerin yapılacağını ve yönetimi de seçimi kazanana devredeceklerini belirtiyorlardı. Bu tür açıklamalar sonraki günlerde de yapıldı, ancak kısa süre sonra bu söylemden vazgeçilerek DP’nin suçluluğunu vurgulanmaya başladılar. Bu suçlamanın soncu olarak DP’lilerin yargılanması süreci başlatıldı, ancak daha önce partinin kapatılması gündeme geldi.

Alparslan Türkeş “Kongrelerini yapmadığı gerekçesiyle DP’li bir avukat tarafından mahkemeye verilen DP, müstakil bir mahkeme tarafından kapatılmıştı” derken,[1] MBK üyesi Sıtkı Ulay da anılarında DP’nin kendilerinin  hiçbir haberinin ve talimatının olmadan mahkeme kararı ile kapatıldığını belirtmektedir.[2] Ancak durumun pek de öyle olmadığı anlaşılmaktadır.

7 Ocak 1946 tarihinde resmen kurulan, 14 Mayıs 1950’de iktidara gelen, 27 Mayıs 1960 darbesi ile iktidardan uzaklaştırılan DP, Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 29 Eylül 1960 tarihli kararı ile kapatıldı. 27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında kurulan Millî Birlik Komitesi hükümetinde Devlet Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı yapan Amil Artus’un anıları darbeden 27 yıl sonra 1987 yılında Milliyet’te yayınlandı. Artus, anılarında Bakanlık görevinin kendisine tebliğ edilmesinden sonra Cemal Gürsel’in kendisine “ilk aşamada senden üç şey istiyorum. Birincisi Demokrat Parti’yi kapattıracaksın. İkincisi adi suçlar için bir af kanunu çıkartacaksın, üçüncüsü Yassıada duruşmalarını bir an evvel başlatacaksın” dediğini belirtiyor. 27 Mayıs darbesinin hukuk cephesi üzerine çok kıymetli bir eser kaleme almış olan Prof. Dr. Osman Doğru, Milliyet’ten bu satırları alıntıladıktan sonra “Adalet Bakanı Artus’un, başkanın bu talimatlarını yerine getirdiği anlaşılmaktadır” diyor.[3] 

Gerçekten de darbeden 23 gün sonra 20 Haziran 1960 günü DP’nin kapatılmasıyla ilgili bir davanın açıldığı anlaşılıyor. Davayı açan Mustafa Geygel isimli şahsın vekilliğini yapan Avukat Cemal Özbey, kapatma davasını 1961 yılında yayınladığı 48 sayfalık “Demokrat Partiyi Nasıl Kapattırdım” isimli bir kitapçıkta anlatmıştır. Bu kitapçık konusunda kısa bir inceleme yazısı kaleme alan Prof. Dr. Cem Eroğul, “benbenci bir yapıt olmakla beraber belge niteliğinde” değerlendirmesini yapıyor.[4] Anılan avukat kendisinin önceleri DP’li olarak siyasete başladığını, gidişattan memnun olmayınca Hürriyet Partisi’nde devam ettiğini, 9 Mayıs 1960 tarihinde de CHP’ye kaydolduğunu ve darbeden de “tatlı bir heyecan duyduğunu” belirtiyor. Av. Cemal Özbey, bozularak dejenere olduğunu iddia ettiği DP’nin kapatılması girişimine nasıl başladığını şu cümlelerle ifade ediyor: “… tahmin, tahayyül ve tasavvur edemeyeceğim şekilde bozulmuş bulunan bu müessesenin feshi için hemen teşebbüse geçtim. DP’nin feshi için partide kayıtlı, dava açacak, sağlam karakterli, cesur ve davanın sırasında dönmeyecek bir vatandaş lâzımdı. Bu evsafta bir arkadaşım ve müvekkilim vardı. Vaziyeti ona açtım. Geniş geniş izah ettim. Dava açmak için onunla mutabık kaldık. Bu vatandaş Mustafa Geygel’di.”[5]  İlk tuhaflığın burada olduğu gözlerden kaçmıyor, çünkü hayatın olağan akışında kişiler dava açmak için avukata başvururken, bu olayda avukat dava açmak için müvekkil arayışına girdiğini söylüyor! Ve aradığı müvekkili de buluyor! Bu avukatın kendiliğinden mi harekete geçtiği yoksa birileri tarafından mı harekete geçirildiği sorusunun üzerinde durmak gerekir. Millî Birlik Komitesi üyesi Alparslan Türkeş, dönemin Bakanlarından Şefik İnan’ın “DP’nin kapatılması gerekir” diyerek, bu avukatı bulduğunu anılarında ifade etmektedir.[6]

Bu arada kapatma (partinin feshi) davası devam ederken Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesi, 1 Eylül 1960 tarihinde Demokrat Parti için faaliyetten men kararı vermiş ve tüm mal varlığının da muhafaza altına alınmasını kararlaştırmıştır.[7]

DP üyesi olduğu beyan edilen müteahhit Mustafa Geygel adına davayı açan avukatın dava dilekçesinde, fesih gerekçesi olarak “DP’nin kuruluş gayelerine aykırı hareket ettiği ve beş yıldan beri büyük kongresini yapmadığı” belirtilmiştir. Ayrıca 1001 TL manevi tazminat da talep etmiştir. Davalının isim ve adresi olarak da “Demokrat Parti hükmî şahsiyetine izafeten Genel Başkan Sabık ve Sakıt Başvekil Adnan Menderes, Yassıada- İSTANBUL” ibaresi yazılmıştır. Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1960/570 esas sayısına kaydedilen davanın ilk duruşması 15 Temmuz 1960 günü yapılarak, davacının DP’de kayıtlı olup olmadığının sorulmasına, “gelmeyen davalıya gıyap kararı çıkarılmasına” ve ikinci duruşmanın 29 Eylül 1960 gününe bırakılmasına karar verildiği görülüyor. Duruşmaya “gelmeyen davalı”nın Yassıada’da tutulan Menderes olduğunu da belirtelim!

İkinci duruşma gününden önce Yassıada’da tutuklu bulunan Adnan Menderes, Refik Koraltan, Samet Ağaoğlu, Sıtkı Yırcalı, Emin Kalafat, Tevfik İleri, Rıfkı Salim Burçak, Kâmil Gündeş, Raif Onursal, Celal Ramazanoğlu, Atıf Benderlioğlu, Remzi Birand, Hüseyin Fırat ve Mükerrem Sarol’un ifadelerinin mahkemeye getirilmiş olduğu anlaşılıyor. İfadelerde “işlerin yoğunluğu ve parti içi hizipleşme nedeniyle kongrenin yapılmadığı” belirtilmektedir. Adnan Menderes’in iki cümleden ibaret ifadesi ise “Partinin kapanması hususunda bir müdafaada bulunacak değilim. Bilâkis kapanmasının bu günün şartları bakımından doğru olacağı kanaatindeyim” şeklindedir.[8]

Adnan Menderes’in ve arkadaşlarının Yassıada’da tutuklu bulundukları ve henüz hiçbir yakını ve avukatı ile görüşmedikleri aşamada alınan bu ifadelerin nasıl ve hangi şartlarda alındığını bilmiyoruz. Ancak özgür olmayan ve hatta baskı altında oldukları bilinen bu şahısların ifadelerinin gerçek iradeyi yansıtmadığı kanaatini taşıyoruz. Esasen Menderes’in iki cümlelik beyanı da çok şey ifade ediyor gibidir. Bu ifadelerin alındığı günlerde ve o ortamda Demokrat Parti lehine söz söylemenin ve övmenin “içeri” atılmak için yeterli sebep olduğu dikkate alınacak olursa, bu ifadelerin gerçek iradeyi yansıtmadığı da anlaşılır. Nitekim o günlerde sırf DP’li oldukları için ülke genelinde binlerce kişi göz altına alınmıştır. Yassıada’dakilerin sıkı bir kontrol altında tutuldukları, konuşmalarının gizli kayıt cihazları ile kaydedildiği ve mektuplarının da sansürden geçtiği bilinmektedir. Bu ortamda DP lehine irade açıklamasında bulunmaları zaten mümkün değildi.

Tam da bu esnada, yani henüz ikinci duruşma yapılmadan önce hayli ilginç bir gelişme olduğunu görüyoruz; mahkemeye davalı DP’nin avukatı sıfatıyla bir cevap dilekçesi veriliyor. Dava dilekçesine cevap mahiyetinde olan bu dilekçeyi veren kişi Trabzon Barosu’na kayıtlı Avukat Kemal Yılmaz’dır. Menderes ve DP’nin tüm yöneticileri tutuklu olarak Yassıada’da bulunurken ve hiçbir kişi ya da avukatla görüşmemişlerken Av. Kemal Yılmaz’ın davaya davalı DP’nin vekili olarak vekaletname sunarak katılması oldukça düşündürücüdür. Av. Kemal Yılmaz’ın normal koşullarda müvekkili olan DP’yi savunması gerekirken, dilekçesinde savunma yerine davacının iddialarını kabul eden ilginç cümleler kullandığı görülüyor. Bu avukat dilekçesinde aynen, “davacının ileri sürdüğü hususlar tamamen varittir ve hatta çok noksanı bile vardır” demiştir. Daha da ileri giderek, DP’nin kapanmaması için hiçbir sebep bulamadığını, partinin “siyasî bir mevta” olduğunu belirtmiş ve verilecek kararla “defnine ruhsat verilmiş olacağını” beyan etmiştir.[9]

Mahkeme, 29 Eylül 1960 tarihli kararında, DP leh ve aleyhinde açılacak davaları takip etmek üzere Adnan Menderes’ten vekalet alan avukatın da partinin kapatılmasını istediğini ve fesih sebeplerinin oluştuğunu beyan ettiğine de değinerek, tüzüğe ve parti programına aykırı hareket edilerek, Genel Kongre’nin toplanmadığını, dini siyasete alet ettiğini, zümre tahakkümü kurduğunu, anayasayı ihlal ettiğini, vatandaşları hasım durumuna düşürdüğünü, ceza kanununun bir çok maddesini ihlal ettiğini, sosyal bir cemiyet olma vasfını kaybettiğini, Medeni Kanun’un 71. maddesi uyarınca feshine karar verildiğini belirtmiştir. Ayrıca 1001 TL manevi tazminatın da davalı partiden alınıp davacıya ödenmesine karar verilmiştir. DP’nin vekili olarak katılan avukat, kararı sadece 1001 TL tazminat yönünden temyiz etmiş olup, partinin feshini temyiz dışında tuttuğunu dilekçesinde belirtmiştir. Bu durumda partinin kapatılması konusu temyiz edilmediği için DP 29 Eylül 1960 günü kapatılmış olmaktadır.

Burada akla takılan soru, DP adına davaya katılan avukatın bu vekaletnameyi nasıl, kimden ve ne zaman aldığı sorusudur. Zira dava tarihinde DP’yi temsil eden üst yöneticilerinin tamamı Yassıada’da tutukludur ve oradan vekalet veren olmamıştır. DP’nin Trabzon İl Başkanlığını da yapmış olan Fikri Karanis dava tarihinde Yassıada’da tutuklu bulunan Trabzon milletvekillerinden biridir. Avukatın da Trabzon Barosu’na kayıtlı olması nedeniyle, Fikri Karanis avukatı hatırladığını anılarında belirtmekte ve konuya açıklık getirmektedir. Karanis, kendisinin Trabzon İl Başkanı olduğu dönemde 1954 yılında partiye kayıtlı avukat Kemal Yılmaz’a, partiye alınan bir Jeep ile ilgili işlemlerin yapılması için Genel Merkezden vekalet getirdiğini belirtiyor. Ve devam ediyor: “Avukatın elindeki vekaletname ona bu jeep davası nedeniyle verilmişti. Aradan yıllar geçti, avukat DP’den koptu. DP hakkında dava açılmıştı. Avukat kendisine şöhret yolunun açıldığını sanmış olmalı ki Demokrat Parti’nin avukatı sıfatıyla mahkemeye başvurmuş. Biz bu Jeep davası ile ilgili vekaletnamemizin bu avukatta olduğunu unutmuş, partiden kopup, aleyhine tavır alınca vekaletten azlini de akıl edememiştik” diyor.[10]  Fikri Karanis, anılarında Trabzon Barosu Yönetim Kurulu’nun, görevini kötüye kullanarak hileli biçimde vekalet kullanan avukata ceza verdiğini de belirtiyor.[11]

Kapatmanın normal bir hukukî süreç olmayıp, hazırlanmış bir senaryonun uygulanmasından ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Esasen dönemin etkili ve darbenin ateşli savunucusu Akis dergisi de kapatma olgusunun öncesinde bunun MBK’da önceden düşünüldüğünü şu şekilde ifade etmektedir: “DP’nin kapatılacağı en az bir aydır milletin ağzında sakızdı. Haber çoktan sızmış, kulaktan kulağa yayılmıştı. Gerçi Millî Birlik Komitesi üyeleri zaman zaman bu haberleri tekzip edici kaçamak beyanlarda bulunmuşlar ve bu beyanlarında, haberi tekzip değil, adeta teyid etmişlerdi. Hakikatte Komite meseleyi iki aydır ele almış ve çok uzun sürmeyen tartışma sonunda DP’nin kapatılmasını uygun bulmuştu. Sonra, kararı bizzat Gürsel gazetecilerle görüşürken  imâ etmiş, buna taraftar olduğunu söylemişti.”[12] Akis, DP’nin kapatılmasını kapısına kilit vurulan bir kapı resmi ile kapak dahi yapmıştır. Zamanın Maliye Bakanı Ekrem Alican da 28 Ağustos 1960 tarihinde günlüğüne Cemal Gürsel’in bir gün önceki basın toplantısında “Demokrat Parti’nin kapatılacağını, yeni bir parti kurulacağını ima ettiğini” yazmıştır.[13] Nitekim dava devam ederken Cemal Gürsel, basına yaptığı açıklamalarda “DP kapatılacaktır” yönünde beyanatta bulunmuştur.[14]

Gerek Akis’in yayınından ve gerekse yukarıda değinilen anılardan açıkça anlaşılıyor ki,  DP’nin kapatılması tam bir komedi yargılaması sonunda gerçekleşmiştir. Yargı görüntülü bu komediyi, Yassıada yargısı ile birlikte düşünmek gerekir. Şöyle ki, Yassıada’daki yargılamanın amaçlarından biri de DP kadrosunu siyasetten tasfiye etmekti. Nitekim MBK’nin ülkeyi darbe sonrasında seçimlere götürme sürecinde, 15 Ekim 1961 seçimlerinden önce mevcut siyasi partilere nasıl davranmaları konusunda  baskı yaparak bir beyanname imzalattığı bilinmektedir. Bu beyanname hazırlanırken yapılan yuvarlak masa toplantısında MBK üyesi Kadri Kaplan “Demokrat Parti yok olmuştur. Tarihe gömülmüştür ve hortlatılmasına da müsaade edilmeyecektir. Seçimlerden sonra da müsaade edilmeyecektir”[15] demiştir. Aynı toplantıda MBK üyesi Sezai O’kan da “Demokrat Parti iktidarının Türk edebiyatından silinmesi lâzım gelir. Demokrat Parti iktidarı, Türk edebiyatından silinmediği takdirde onun zihniyetinin silineceğine biz inanmıyoruz”[16] diyerek yeni kurulan partilere göz dağı vermiştir. Zaten 1961 Anayasası’nın yapımında da DP ve DP’liler yok sayılmıştı. Kısacası DP’nin kapatılmasının gerçek nedeni genel kurulunu yapmamış olması değildi, planlı programlı bir kapatmaydı ve bir siyasi kadroyu siyaset sahnesinden silme operasyonuydu. Nitekim Yassıada’da Fatin Rüştü Zorlu’nun, idamdan sonra da Menderes ailesinin avukatlığını yapmış olan Orhan Cemal Fersoy, “DP’nin hukuk ve kanuna karşı hile ile kapatıldığı” görüşündedir.[17]

Ama şu bir gerçektir; bu dava hukuk tarihimizin acı acı gülümseten kapkara bir sayfasını oluşturmaktadır.


[1] Alparslan Türkeş, Bilinmeyen Yönleriyle 27 Mayıs ve Gerçekler, Kamer Yayınları, 3. Baskı, İstanbul 1995, s. 120

[2] Sıtkı Ulay, Harbiye Silah Başına, İstanbul 1968, s. 163

[3] Osman Doğru, 27 Mayıs Rejimi, İmge Yayını, Ankara 1998, s. 108

[4] Cem Eroğul, Demokrat Parti Nasıl Kapattırıldı?, Tarih ve Toplum Dergisi, Mayıs 1988, Sayı: 53, s. 68, 69

[5] Cemal Özbey, Demokrat Partiyi Nasıl Kapattırdım, Emek Basım Yayınevi, Ankara 1961, s. 27

[6] Alparslan Türkeş, Şahinlerin Dansı, (Hazırlayan: Hulusi Turgut), ABC Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 1995, s. 234

[7] M. Serhan Yücel, Demokrat Parti, Ülke Kitapları, 1. Baskı, İstanbul 2001, s. 171

[8] Cemal Özbey, Demokrat Partiyi Nasıl Kapattırdım, s. 31-35

[9] Cemal Özbey, Demokrat Partiyi Nasıl Kapattırdım, s. 30,31

[10] Fikri Karanis, Koltuk Değnekli Demokrasi ve 27 Mayıs Darbesi, İstanbul 1994, s. 410

[11] Fikri Karanis, Koltuk Değnekli Demokrasi ve 27 Mayıs Darbesi, s. 411

[12] Akis Dergisi, 7 Eylül 1960, Sayı: 316, s. 11

[13] Ekrem Alican, Günlükler, Yapı Kredi Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 2021, s. 146

[14] Celalettin Güngör, 27 Mayıs ve Partileşme Sorunu, Nurol Matbaası, Ankara 1992, s. 43

[15] Yılmaz Yıldırım, Milli Birlik Komitesi ve Siyasi Partiler Yuvarlak Masa Toplantısı Zabıtları, s. 209

[16] Yılmaz Yıldırım, age, s. 391

[17] Orhan Cemal Fersoy, Bir Devre Adını Veren Başbakan Adnan Menderes, Garanti Matbaası, İstanbul 1971, s. 528

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum