RÜMEYSA ERTEM YAZDI: Boşluk Üzerine Edebi-Felsefi Bir Deneme

Tuttuğum tüm boşluğu döktüm klozetin içine, sifonu çektim. (Boşluk dökülür mü?) Dönüp klozetin içine bakmadım. Otogardan ayrılırken, dönüp deve bakmadım. İnsanlara, yüzlerine, güvenliğe, bavullara, çuvallara, dillere, dumanlara ve havanın soğukluğuna bakmadım.

RÜMEYSA ERTEM YAZDI: Boşluk Üzerine Edebi-Felsefi Bir Deneme
25 Aralık 2022 - 00:51 - Güncelleme: 28 Aralık 2022 - 21:35
Boşluk Üzerine Edebi-Felsefi Bir Deneme

“burada, bu istasyonda, bu siyah paltolu casusun eşliğinde, en okunaklı çehremle bekliyorum, oyundan çıkmıyorum.”*

Sabahın sabah olmadığı vakitlerde uzun bir yolculuğun sonundaydım. “Yükün var mı abla” dedi muavin, gülmeye yeltendim, o vakitte gülmenin anlamsız olacağını düşünüp vazgeçtim. İnsan her yolculukta bazı yüklerini bırakır, yeni yükler edinir, diye mırıldandım. Duymadı, belki ben de söylemedim. Ne yapacağını bilmez halde oturdum bir banka. Bu şehrin otogarının et, yığın kokmadığını, iyi hissettiğimi anladım. Canı çıkarak yerde söndürülen izmaritler, incecik tütünün havada yarattığı olağanüstü dumanlar, hiç senkronize olmadan tıkır…tıkır…tıkır… sürüklenen valizler… Anadolu’dan gelen çuvallar ve fidanlar, Doğu’dan gelen köklü diller; zamanın akışkanlığında beklemenin, durmanın ürküttüğü insan halleri, kaygı dumanı suratlar, uykunun ve uykusuzluğun eşiğinde hayata yuhalananlar ve ben. Herkesin yüzüne tek tek bakan ben. Varmışım yokmuşum, kendimi tüm otogardan soyutlamış ve hiç olmuşum. Bir çuval bile değilim. Bir kaygı, bir gülümseme bile değilim. Gitsem mi, kalsam mı bile değilim. Gitmek mi zor kalmak mı zor, hiç değilim. Ne zor var o an ne kolay. Boşluk belki olan. (Boşluk boş mudur?) O an belki bir otogar var. Onlarca insan, tek bir insanın düştüğü boşlukta kayboluyor. (Boşlukta kayıp var mıdır?) Onların tüm kaygıları, ürkütücü ve yorgun halleri, yuhalamaları, bekleyişleri, serzenişleri gözümün değdiği an bende kayboluyor. Hepsini alıyorum boşluğuma. (Boşluk dolar mı?) Bir vakum gibi değil belki hallerini alışım, bir iç çekiş hali gibi sıcak, çözümsüz.

“Bana kötü, bana terk ettiğiniz düşünceleri verin. O vazgeçtiğiniz günler, eski yanlışlarınız, ah ne aptalmışım dediğiniz zamanlar, onları verin.” *

Otogarda çalıştığını anladığım bir kadın, ayakta, iri memeli ve yıkılmaz. Sabahın sabah olmadığı bir vakitte, önemli bir şey paylaşır gibi görünüyor çay aldığı genç adama. O an, onun bu saatte yaşayışlarını seviyorum. Genç adam da seviyor onu. Çayını cam bardakta veriyor ve dilediği kadar şeker atıyor kadın. Sayıyorum. Bir… İki… Üç… Dört… Beş… Şeker çöpleri sağ cebine… Altı… Yedi… Karıştırıyor. Memeleri kadar büyük dudaklarına değdiriyor çayı. Sekiz… Dokuz… Karıştırma çubuğunu göğüs cebine koyuyor. Uzun emekler vererek canını okuduğu çayıyla, birkaç nasihat veriyor genç adama. O an, onun çayını sevmiyorum. Çayına koyduğu şekerler, gözlerimin boşluğuna düşüyor. (Boşluk düşülen bir şey mi?) Yürüyor, kilosu el vermiyor yürümesine. Bir sağa bir sola attığı ayaklarıyla, öyle yavaş yürüyor ki, hayatında hiçbir yere acele etmeyecek olması düşündürüyor beni. Bir istasyonda, hep bekleyenlerle, gelenlerle ve gidenlerle bir arada olması düşündürüyor. Nice hikayelere konu olabileceği geçiyor aklımdan. Üzerine bir roman çıkar bu dev kadından.

Boşluğumdan daha büyük yer kapladığı için, devliğini seviyorum. (Boşluğun boyutu nedir?) Kapıya geldiğinde güvenlik selamlıyor onu, güvenlik onu seviyor. Ayak üzeri gülerek sohbet ediyorlar. Sabahın sabah olmadığı bir vakitte gülmeleri, bendeki boşluğa uzanmıyor. (Boşluğa uzanılır mı?) Geri itiyorum tüm gülümsemelerini. Yürüyor, içeri giriyor. Hızla fırlayıp kalkıyorum yerimden, boşluğum sarsılıyor. (Boşluk sarsılır mı?) O güvenliklerin cihazından geçmiyor, ben geçiyorum. Ellerim havada onun yürümesini izliyorum. Üzerim aranıyor: uyku çıkıyor boşluğumdan, uykusuzluk, kaygı, bekleme halleri, Anadolu çuvalları, doğu dilleri çıkıyor. (Boşluğun içi aranır mı?) Valiz sesleri, can çekişen izmaritler ve ardında bıraktıkları duman, yuhalanan hayatlar, dokuz adet şeker çıkıyor üzerimden. Boşluğuma düşen her şey görünüyor güvenlik tarafından. (Boşluk gözle görülür mü?) Gözlerindeki şüpheyi de alıyorum diğerlerinin yanına. Benim diyor, yürek sızım var, onu da koyabilir miyim? Gözlerim değiyor yüreğine, alıyorum boşluğuma.

“boşa çıkmış çabalar, bozuk niyetleriniz, içinde kırık dökük, yoksul, yabansı, verin bana. Verin taammüden işlediğiniz suçları da.” *

Yürüyorum arkasından, her adımında birilerine selam veriyor. Herkes ona gülüyor. Hangi yükü alımlayacağım boşluğuma bilemiyorum. Yıkılmaz, o yıkılmaz. Dokuz adet şekerden başka bir yük yok ondan bana. Korkuyorum, boşluğum çok az. (Boşluğun sınırı nedir?) O ise değdirmiyor gözlerime kötü hallerini. Aksak yürüyüşleri, yavaşlığıyla yürürken çayını içebiliyor. Yürürken çay içebilmesini seviyorum. Ya yüklerini alamazsam? Artık ben de herkes gibi bir kaygı ediniyorum işte otogarda. Yeniden sarsılıyor boşluğum, tutmakta zorlanıyorum. (Boşluk tutulur mu?) Arka arkayayız. Kimse bana gülmüyor, o herkese laf atıyor. Herkes gülüyor. Onca yüklerini aldığım insanlar beni görmüyor, onun yanında çok küçüğüm. Vardık. Otogar tuvaleti, merdiven altı, köşe, soğuk. Vardık. O içeri girdi, arkasından ben girdim. Deterjanların, tuvalet kağıtlarının, kirli bozuk paraların olduğu yere yöneldi, ben kadın tuvaletine yöneldim. Tuttuğum tüm boşluğu döktüm klozetin içine, sifonu çektim. (Boşluk dökülür mü?) Dönüp klozetin içine bakmadım. Otogardan ayrılırken, dönüp deve bakmadım. İnsanlara, yüzlerine, güvenliğe, bavullara, çuvallara, dillere, dumanlara ve havanın soğukluğuna bakmadım. (Boşluk terkedilir mi?) Aynı banka oturdum, yeni bir hikâye bekledim: Yeni bir dev belki, tüketilecek bir şey. (Boşluk tüketilir mi?) Elimde hiçbir şey kalmamıştı artık. (Boşluğun ta kendisi olunur mu?) Söndürülmemiş bir izmaritin üzerine basıp, yola koyuldum.

“ne yapsam, döl saçan her rüzgarın vebası bende kalacak.”*

Rümeysa Ertem 20.12.2022

*Şiir: İsmet Özel — Celladıma Gülümserken Çektirdiğim Resmin Arkasındaki Satırlar

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Günün Başlıkları