Muhammed IŞIK: DÖRDÜNCÜ NESİL SAVAŞTA PARALI ASKERLER VE TERÖR ÖRGÜTLERİ

Muhammed IŞIK: DÖRDÜNCÜ NESİL SAVAŞTA PARALI ASKERLER VE TERÖR ÖRGÜTLERİ
23 Ağustos 2022 - 17:06 - Güncelleme: 24 Ağustos 2022 - 09:13

DÖRDÜNCÜ NESİL SAVAŞTA PARALI ASKERLER VE TERÖR ÖRGÜTLERİ
Muhammed IŞIK – SASAM Genel Sekreteri


Dördüncü Nesil Savaş; savaş ve siyaset, asker ve sivil, barış ve çatışma, savaş alanı ve güvenli bölge arasındaki bulanık çizgilerle karakterize edilen bir savaş türü olarak tarif ediliyor. Bu askeri doktrin ilk olarak 1989’da William S. Lind de dâhil olmak üzere bir Amerikan analist ekibi tarafından savaşın âdemi merkeziyetçi bir forma dönüşümünü tanımlamak için kullanıldı. En basit tanımı, ana düşmanların bir devlet değil, şiddetli bir ideolojik ağ olduğu herhangi bir savaşı içerir. Bu doktrine göre askeri, siyasi, kültürel, ekonomik, dini, toplumsal ve bunun gibi birçok yönden devlet, millet ve bireyler etki altındadır. Doktrinin nihai amacının, siyasi ve askeri operasyonlar dışında psikolojik baskı uygulayarak, zihinleri kontrol etmeye çalışarak, azim ve kararlılıklarını sarsmaya çalışarak, belirlenen düşmanı ruhen yenmeye çalışmak olduğu söylenebilir. Bu savaş teorisinde taktikleri yürüten en önemli unsurlardan biri medyadır. Bilindiği gibi medya sadece televizyon ve gazete değildir. Sosyal medya, anlık mesajlaşma ve paylaşım uygulamaları da 4. Nesil Savaşı’nda etkili silahlardır.

Küresel ölçekte etki sahibi devletler, doğal kaynaklar açısından zengin veya coğrafyası siyasi değeri yüksek (jeopolitik öneme sahip) ülkelerde çıkarlarını korumak için her türlü yöntemi deniyorlar. Hedeflenen egemen devletin ordusunu “Dördüncü Nesil Savaş” teknikleriyle etkileyerek “Askeri Darbe” gerçekleştirmelerini sağlamak, terör örgütlerine egemen devlete yönelik saldırılar gerçekleştirmeleri için mali destek sağlamak gibi akla gelebilecek yöntemleri meşru görüyorlar ve sivil halkı iç karışıklıklar ve protesto gösterileri düzenlemeye teşvik edebiliyorlar. Vietnam örneğinden sonra görüldüğü gibi, savaş hem ekonomik hem de siyasi maliyetler gibi nedenlerle tercih edilmemekte, bunun yerine ekonomik ve siyasi baskı oluşturmak için her türlü terörizm yöntemi denenmektedir. Terör olayları maruz kaldıkları ülkeyi maddi ve manevi birçok yönden geride bırakmakta, kaynak israfına, savunma ve silahlanma harcamalarının artmasına, ülke refahını etkileyecek harcamaların azalmasına neden olmaktadır. Silah ticareti yapan egemen güçler, savaş ekonomisine fırsat verecek her türlü girişimi dört gözle beklemekte, terör örgütlerinin faaliyetlerini aktif olarak desteklemektedir. Terörle etkin bir şekilde mücadele eden devletlerin askeri faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan “savaş bölgesi” tüm dünyanın ilgisini çekmektedir.

20. yüzyılda devletlerin politikaları nedeniyle 200 milyona yakın insanın hayatını kaybetti. Stalin’in, Mao’nun, İsrail’in ve Amerika’nın çeşitli plan ve projeleri sonucunda ölen bu insanların toplam sayısı, 2. Dünya Savaşı’nda ölenlerin sayısını bile aşıyor. El Kaide ve DEAŞ ile mücadele etmeye çalışan ABD, birçok masum sivilin ölümüne neden oldu ve bu faaliyetleri terör örgütlerine katılımının artmasını tetikledi. Sivil ölümlerin yüksek olduğu terörle mücadele, terörün tırmanmasını tetikliyor. Terör örgütlerinin büyük çoğunluğu, Soğuk Savaş sonrası çoğalan demokratik rejimlerin ve demokratik ülkelerin hâkim olduğu topraklarda eylemlerini gerçekleştirmektedir.

Arap Baharı’nın Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yayılmasıyla birlikte ülkelerdeki siyasi seçkinler düzenlerini korumaya çalıştılar ve giderek artan bir oranda halka zulmetmeye başladılar. Suriye örneğine bakıldığında, insanların gözaltına alınması, muhalif siyasi oluşumların dağıtılması, kolluk kuvvetlerinin insani protestoları dağıtmak için şiddetli çabaları, cezaevlerinin siyasi mahkûmlarla doldurulması; Muhalefetin etkin bir şekilde haklarını aramasına ve silahlı çatışmaların ortaya çıkmasına neden oldu. Terör kavramı sadece zayıf tarafın güçlü tarafa yönelttiği asimetrik tehditlerden ibaret değildir. Terör örgütleri silahlı militanlara davalarını savunduklarını düşündürse de, özünde arkalarındaki destekleyici gücün çıkarlarına hizmet ederler. DEAŞ’ın ilk olarak Irak’ta filizlenmesi ve 2014 yılında Suriye toprakları da dâhil olmak üzere dünya siyasi haritasında önemli miktarda toprak işgal etmesi, dünyanın dört bir yanından Selefi ideolojiye sahip sempatizanların çatışma bölgesine gitmesine izin vermesi ve uluslararası güçlerin bu topraklara müdahalesini gerektirecek ortamın oluşması bu duruma bir örnek olabilir.

Vatandaşı olmadığı devletlerin ordularında çeşitli saiklerle savaşan insanların yarattığı dış savaş olgusu, “Yabancı Terörist Savaşçılar” kavramını açıklamaktadır. Birçok yabancı terörist savaşçı, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerindeki iç çatışmalar gerekçesi ile bu ülkeleri daha kolay yönetmek isteyen devletlerin propagandasıyla bu ülkelere gitti. Radikal terör örgütleri militan toplamak için küresel cihat çağrıları yaptılar! “Küresel Cihat” 2001 yılı İkiz Kule Saldırıları’ndan sonra ortaya çıkartılan bir kavramdır. Bu saldırılar sonrasında başlatılan Afganistan Savaşı’ndan sonra yaşanan iç savaş, etnik olarak çok karışık bir ülke olan Afganistan’da insanların tek ortak paydası olan İslam’a olan eğilimi artırmıştır. Molla Muhammed Ömer önderliğinde kurulan Taliban ile Usame bin Ladin ve Eymen ez-Zevahiri önderliğinde kurulan El Kaide’nin varlığı bu savaşla anlam kazanmıştır. Batı’nın büyük şehirlerindeki terör olaylarının, Orta Asya, Ortadoğu ve Afrika’da Batı bloku askerlerinin öldürülmesinin Batı medyasında Batılılara yansıma şekli, bir kin ve nefret dalgasıdır. İslam’a karşı kin yaratılmakta, Batı’da yaşayan Müslümanlar bile terörist olarak damgalanmakta ve radikalleştirilmektedir. Bu durum, bir kısır döngüye dönüşen ve çatışma bölgesindeki terör örgütlerini insan kaynakları açısından zenginleştiren bir şiddet sarmalına dönüşmektedir.

Soğuk Savaş döneminde ve sonrasında terör örgütlerinin yapıları, özellikleri ve stratejileri de değişmiştir. Soğuk Savaş döneminde temsil edilen kutbun ya da ideolojinin emir ve çıkarları doğrultusunda dışına çıkmamak için örgütün liderinin egemenliğinde merkez komite/yönetim komisyonu tarafından yönetilen, örgütün departmanları ve organları arasında yönlendirilen ve yönlendirilen katı, esnek olmayan bir hiyerarşik yapının olduğu görülmektedir. Bu dönemde terör örgütlerinde genel anlayışa göre, az olan daha çok olana, yerel küçük kesimler merkezi hükümete, tüm militanlar örgütün liderine itaat etmelidir. Bunun tek istisnası, kolluk kuvvetlerine veya paramiliter kuruluşlara yakalanmamak için şehir merkezlerinde kısmi/tam inisiyatif verilebilen hücre tipi yapılardır.

Terör örgütleri eylem sahası olarak belirlediği bölgede yaşayanları korkutarak, onları boyunduruk altına almaya çalışarak, kitleleri yaptıkları eylemlerle etkileyerek davalarının haklı olduğunu göstermeye çalışırlar ve davalarına militan temin etmeye çaba gösterirler. Her türlü silahlı veya silahsız propaganda yöntemleriyle uğruna savaşılan dava doğrultusunda olaylara seyirci olan kitleleri ikna etmek terör örgütleri için önemli bir hedeftir. Eylemlerin nitelik ve niceliği nedeniyle halkın içinde bulunduğu sıkıntı ve teröre (Irak ve Afganistan’da çok yaygın olan) karşı duyarlılığın yitirilmesi, eyleme maruz kalan devletin uluslararası arenada insan hakları ihlali ve abartılı şiddet kullanımı bahane edilerek kınanması gibi amaçlara ulaşmaya çalışırlar.

Toprak egemenliği, terör örgütlerinin meşruiyetini sağlayan, maddi kazanımlar sağlayan ve örgüt çatısı altında bütünleşmeyi sağlayan sembolik bir maddi siyasi mesele olduğu kadar, örgütün davaya aidiyetini besleyen manevi bir siyasi meseledir. Bölgesel hâkimiyet, çatışma alanında uygulanan taktik ve stratejiler için vazgeçilmez bir unsurdur. Düşmanın ikmal hattının kesilmesi, iki bölge arasındaki bağlantının kesilmesi, iki düşman müttefikinin bağlantısının kesilmesi, örgütün kendi ikmal hattına koridor açılması, düşmanı halktan uzak tutmak için tampon bölge oluşturulması gibi önemli stratejik nedenlerle. Egemen alanda; Hâkim olunan alanlar, düşmanın ağırlık merkezini ve karargâhını yok etmek, kuşatmak ve teslim olmaya zorlamak gibi taktik nedenlerle önemlidir. Egemen olunamayacağı anlaşılsa bile, düşmana kullanılamayacak, yararsız topraklar ve tesisler bırakılarak geri çekilmeler görülmekte, “Kavrulmuş Topraklar” taktiğiyle tesisler bırakılmaktadır.

Dördüncü Nesil Savaş, önceki nesillerden farklı olarak ön saflarını şehir merkezlerine taşımış olsa da, savaşma kabiliyetini ve yaşamını sürdürmek isteyen bu örgütler bir savaş ekonomisi yaratmak zorundadırlar; bunun için yer altı ve yer üstü zenginlikleri olan veya stratejik konumu nedeniyle avantajlı olan arazileri ele geçirmek zorundadırlar. Soğuk Savaş sonrası gelişen teknolojinin nimetleri ve artan asimetrik tehlikeler terör örgütlerini de kullanışlı hale getirmiştir. Tasarlanan yıpratma sisteminin işlemesi için küresel güçler, karşıt devletteki halkların/azınlıkların etnik, dini farklılıklar, ekonomik sorunlar ve diğer nedenlerle memnuniyetsizliklerinden faydalanmakta ve bunu kendi çıkarları için kullanmaya çalışmaktadır. Küresel güçler, iç kamuoyunda bu desteği haklı çıkarmak ve çatışan militanları meşru kılmak için “Özgürlük Savaşçısı” motifiyle haberlerle hizmet vermekte ve vergileri terör örgütüne yardıma gidenlerin tepkisini azaltmaya çalışmaktadır.

Günümüzde sadece devletlerin değil terör örgütlerinin de kullanmaya başladığı drone/silah teknolojilerinin ardından kırsal alanlarda yürütülen terör faaliyetleri kentte yürütülen faaliyetlere dönüşmüş ve “Kent Gerillası” önem kazanmıştır. Terörle mücadelede etkin silah kullanımıyla ana haber bültenlerinde etkisiz/kullanılamaz hale getirilen militanların sayısı artsa da bu tür haberlerin sıklığı arttı. Bombardıman sonucu daha az can kaybı vermek isteyen örgüt, “kafasını mağaradan çıkaramaz hale gelmeye” başladı. Kırsal kesimde etkisiz hale gelen ve kullanılamaz hale gelen militan ve terör örgütleri bu boşluğu doldurmak için şehir merkezlerine yönelmektedir. Askeri teknolojinin nimetleri nedeniyle ağır kayıplar veren ve eli kolu bağlı olan örgütler, hükümetlerin elini kolunu bağlamak için daha kanlı eylemlere girişmektedir. Terör eylemine maruz kalan devlet zayıf bir devlet ise, devletin güven ve desteğini güvenlik kaygıları nedeniyle zedelememek, fail örgüt nedeniyle uluslararası arenada dinlenmeye cesaret edememek için geri adım atmaktadır. Sonuç olarak örgüt istediği imtiyazı alırken ve teröre destek veren ülkeler mağdur ülkeye boyun eğdirmeye çalışmaktadır.
https://sahipkiran.org/2022/08/17/dorduncu-nesil-savasta-parali-askerler-ve-teror-orgutleri/


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum