İskender Pala:Azade

İslam medeniyetindeki derviş hikâyeleri gibi Hıristiyan dünyanın da keşiş hikâyeleri vardır. Hemen hemen aynı dinî nasihatler için her iki kimlik de hikmetli tavırlar sergiler, insanların kalbine derinlik verecek davranışların kahramanı olurlar.

İskender Pala:Azade
07 Ağustos 2012 - 11:30

 

Hatta bunlardan çoğunun kültürel etkileşim dolayısıyla birbirine benzediği de görülür. İbrahim Ethem'in hükümdar iken derviş oluşunun hikâyesi veya dağdan mendilinde şehre süt getiren dervişin hikâyesi, hatta Mecnun'un çöllerde hayvanlarla sohbeti, coğrafya ve medeniyet değiştirerek hep birer keşişin başından geçebilir. Halil Cibran'ın Gezgin'ini okurken bir hikâyeye rastladım (Kapı Yayınları, 2012, trc. Cahit Koytak, s.67):

"Bir zamanlar bir ermiş keşiş yaşardı dağın birinde. Bu keşiş ayda birkaç kere şehre iner ve pazar yerinde halka vaaz verir, azığını da yoksullarla paylaşırdı. Vaazları çok etkileyiciydi, ünü dağların ardına ulaşmıştı. Bir akşam üç adam geldi keşişin dağdaki kulübesine. Ona selam verdikten sonra "Sen bunca zaman vaaz verdin" dediler, "azığını yoksullarla paylaştın ve çok şeyi olanlara cömert olmayı öğretmeye çalıştın; az şeyi olanlara da sabırlı ve onurlu olmalarını. Ve bizim şüphemiz yok ki bu yoldaki şöhretin sana büyük zenginlik kazandırmıştır. Gel şimdi de o zenginliğinden birazını bizimle paylaş, çünkü biz ihtiyaç içindeyiz."

Keşiş, "Kardeşlerim, benim şu yorgandan, şu döşekten ve şu su testisinden başka şeyim yok" diye cevap verdi. "İşinize yararsa hemen alın onları, başka ne altınım, ne gümüşüm var benim."

Konuklar ona kötü baktılar ve sırtlarını dönüp çıktılar. Yalnız kapıdan çıkarken içlerinden biri dönüp "Seni sahtekâr, seni" diye payladı keşişi, "vaaz üstüne vaaz veriyor, başkalarına cömert olmayı öğütlüyorsun ama söylediklerini başta kendin yapmıyorsun."

Cibran'ın bu hikâyesi sanırım size de tanıdık gelmiştir. Hani Rabia Hatun'un başından geçenler gibi. Ama ben başka bir derviş hikâyesini hatırladım. Şirazlı Sadi'nin Gülistan'ında okumuştum:

"Bir hırsız, bir dervişin evine girdi. Ne kadar aradıysa da bir şey bulamadı. Üzüldü. Sufinin bundan haberi oldu; üzerinde yatmakta olduğu kilimi alıp mahrum kalmasın diye hırsızın yolu üzerine attı. (...) Safâ ehlinin dostluğu, yüz yüzeyken de aynıdır, arkadayken de... Yani şöyle değildirler: Yanındayken uğrunda ölürler de arkandan kusurunu söylerler!.. (Gülistan, Kapı Yayınları, 2012, trc. Hicabi Kırlangıç)"

Bu iki hikâyeyi karşılaştırdığımızda her ikisinde de Allah adamlarının mahviyetkârlığını ve azade oluşlarını görürüz. Gel gelelim keşişin sahip olduğu üç eşyaya (döşek, yorgan, su testisi) karşılık dervişin tek kilimi vardır. Keşiş sahip olduğu varlığı arkadaşlarına yalnızca teklif ederken derviş derhal feragat göstermekte ve kilimini zahmetsizce verivermektedir. Yani keşişin maddeye gösterdiği itibar dünya ile ahiret menfaatlerini dengelediği halde dervişin tek kilimini hırsıza verirken maddeye gösterdiği itibarsızlık onu mana eri yapmaktadır. Bu tür kişilere Doğu'da da, Batı'da da "azade" deniyor. Azade, yani "Menfaate yönelik hiçbir kayıt ve bağlantı içinde olmayan, dünya ilgisinden kurtulmuş, serbest, başına buyruk, kendi bildiğince, her bakımdan özgür."

Her iki hikâyede keşişin ve dervişin hali, ağaçlar arasında servinin hali gibidir. Allah pek çok ağaç yaratmış, pek çok meyve ile donatıp insanlığın hizmetine sunmuşken, insanlar, meyvesi bile olmayan serviye "azade" derler. Azade olması, yalnızca meyve taşımamasıyla sınırlı değil elbette. Doğrudur, Servi ağacı meyve vermez, ama yaz ve kış yeşildir, hiç solmaz, yaprakları kurumaz, dökülen iğne yaprakların yerine daima yeşil yapraklar gelir vs. Üstelik rüzgârda iki yana salınırken durmadan "Huu!" diye ses çıkarır. O "Hu" ki, azade dervişin zikridir, tıpkı azade servi gibi. Oysa diğer ağaçlar, meyveleri geldiği mevsimde itibardadır, yeşil ve güzeldir. Ama sonra solgun ve kurudur. Yani gelip geçicidirler. Servinin her mevsim güzel olmasıdır ki onu daimi ve azade kılar. Tıpkı dünya ilgisinden kurtulan, kendine yeterken daima yeşil görüntü veren, halkı gölgelendiren ve ferahlık yayan, her zaman taze ve güzel olan bu derviş gibi.

Zaman Gaz.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum