Akademik camiamız neden çöplüktür? / Ali Rıza Özdemir

Akademik camiamız neden çöplüktür? / Ali Rıza Özdemir
08 Mayıs 2020 - 19:10

Türkiye akademi camiasında kayda değer işler çok az çıkıyor. Durum kısaca çok kötü ama Alevilik araştırmaları daha kötü hatta rezil halde. Alevilik araştırmaları uzun süredir yanlış bir motivasyon üzerinde yürütülüyor. Bu motivasyon, genel bir eğilim olarak Aleviliği eklektik bir yapı olarak ele alıyor. Yani Alevilik biraz oradan biraz buradan ödünç aldığı inançlarla meydana gelmiş bir sistem olarak tanıtılıyor. (Akademi dışında işi daha da şirazesinden çıkaranlar var. Onlara göre Aleviler, eski Anadolu veya Mezopotamya halklarının devamı. Alevilik de bu halkların kadim inançları. Hoca-cemaat örneğinin burada da geçerli olduğunu ifade etmek için bu örneği verdim. Başka bir yazının konusu da bu olmalı.)

Bu eğilim, birkaç açıdan sakatlık taşır.

Öncelikle bu eğilim dışarıdan bir bakışı temsil eder. İşin içine girmez ve Alevi toplumuna, Alevi inançlarına tepeden bakmayı meslek edinir.

İkincisi, bu eğilim İnancın sahibine yani Alevilerin inançlarını nasıl konumladığına önem vermez. Aleviliğin yazılı ve sözlü kaynaklarına gerekli önemi vermeden başından ulaşmak istediği sonuca odaklanır. Mesela Alevilik, kendini İslam’ın özü, Ehlibeyt’in evi, Muhammed-Ali yolu olarak görür. İşin özüne ve ahlakına odaklanır. Aleviliğin yazılı kaynaklarının tamamında Kur’an ayetlerine ve hadislere doğrudan ve dolaylı sayısız atıf vardır. Oysa Türk akademisinin neredeyse tamamı için bunun bir değeri yoktur. Çünkü onların zihninde İslam, medrese (Sünni veya Şii fark etmez) ve onun öğretilerinden oluşur. Hatta daha da zırvalayanlar, medreseye “Ortodoks”, Aleviliğe “Heterodoks” yaftasını yapıştırır ve bunu sayısız kere tekrarlar.

Üçüncüsü, bu eğilim açıkça zorlama iddialara dayanır. Aleviliğin neredeyse her inanç ve ibadetinde “İslam öncesi” köken arayan bir şizofrenliğe dönüşür. İş Alevilerin nefes almasının bile “İslam öncesi” bir kökene dayandığı raddeye varır. (İslam, Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberlerin tebliğ ettiği dinin adıdır. Kur’an’ın bakışı ve izahı böyledir. Mesela Hz. Muhammed’den önce yaşamış olan Hz. İbrahim, İslam’dır ve Müslümandır: “Bir zaman Rabbi ona: “İslâm ol” dediğinde, İbrahim: “Âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum.” demişti. İbrahim İslâm ümmetinden olmayı oğullarına da vasiyet etti. Yakub da onu tavsiye ederek: “Oğullarım! Allah sizin için bu dini seçti. O halde sizler sadece Müslümanlar olarak can verin.” dedi.”(Bakara, 2/131-132).”)

Son olarak, bu eğilim iddia sahiplerini gülünç duruma düşürür, çünkü farkına varmadan saçmalarlar. Daha da kötüsü, gülünç duruma düştüklerinin farkına bile varmazlar.

Bir örnekle bunu izah edelim.

***

Prof. Dr. Yusuf Ziya Yörükân, Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri Şamanizm başlıklı kitabında Şamanizm ile Alevilik (ve yer yer halk Sünniliği) arasındaki bağlantıları açıklıyor.

Yörükân’ın düştüğü gülünçlüğü aşama aşama açıklayalım:

1) Yörükân; önce “Alevilerin en muteber kitabı” diyerek ve başka konuları izah etmek amacıyla İmam Cafer Buyruğundan iki alıntı yapıyor ve ikisinde de ahret inancına atıf var.

Birinci alıntı şöyle: “Şeriatten, tarikattan eli boş olur, neuzubillah mahşerde meydanı arasatta kalır.” (s.32)
İkinci alıntı şöyle: “…dünyada kazancı olmayınca ahiret kazancı nasıl olur?”. (s.33)
Yani Buyruk’tan yapılan ilk alıntıda mahşer, ikinci alıntıda ahret kavramlarına vurgu yapılıyor ve Yörükân da bunu alıntılıyor.

2) Aynı kitabın ilerleyen sayfalarında Yörükân, Alevilerin eylem ve söylem birliğine vurgu yapıyor. Şöyle diyor:

“Alevi Türklerde dini hayat vahdetli ve bir cepheli olduğu için, onların kitaplarında, yaşayışlarında, ileri gelenlerinde, arkadan gidenlerde anane, itikat, merasim aynı şeydir. Lakin Sünnilerde dini hayat iki yüzlüdür. Halkın yaşadığı Sünnilik ile medrese Sünniliği, kitaplardaki Müslümanlık ile yaşayan şey birbirini tutmaz.”(s.85)

Aynı sayfadaki dipnotta Yörükân açıklamalarına devam ediyor:

(Aleviler) “… samimi olan dini hayatlarıdır; bu ise kitaplarında başka adetlerinde başka değildir.” (s.85)

Yani Yörükân, Alevilerin eylem ve söylem birliği içinde olduğunu kitaplarında yazan şeyleri aynen uyguladıklarını söylüyor.

3) Yörükân yine aynı kitapta, Alevilerin ahiret, cennet ve cehennem inançlarına sahip olmadığını söylüyor.

“Alevilerde (…) ne uluhiyet fikri, ne ahiret mefhumu, ne de bu iki tasavvurun sonucu olan Cennet ve Cehennem akidesi yer bulmuş değildir.” (s. 34)
Evet, doğru anlayalım.

Yörükân, ilk önce ahret inancına dair Alevilerin en itibar ettiği Buyruk’tan (tabii başka konuları izah ederken) alıntılar yapıyor, sonra Alevilerin kitaplarında olduğu gibi yaşadıklarını söylüyor ve en sonda Alevilerin ahiret inancına sahip olmadığını iddia ediyor.

Şimdi biz bu satırların yazarına ne demeliyiz?

Bu satırları nasıl yorumlamalıyız?

Öldüğü için çok yüklenmek istemiyorum ama bilmek gerekir ki, Aleviliğin yazılı metinlerinde ahiret, cennet, cehennem vb konulara ait atıfları bir araya toplasak Yörükân’ın değil onun gibi kim varsa alayının boyunu misliyle aşar…

(Elbette Yörükân’ın kitabında başka facialar da var. Mesela 24 rakamının “İslam öncesi” değerini anlatırken Alevilikte de “24 Masumu Pâk” (s.26) olduğunu söylüyor. Oysa Alevilikte böyle bir kavram yoktur. Doğru olan 14 Masumu Pâk’tır.)

***

Yüz sekseni aşkın Alevi inanç ve kanaat önderinin imzaladığı Alevilik Bildirgesi adlı metinde Aleviliğin kökenlerini “İslam öncesi” inançlara bağlayan eğilimler hakkında şunlar söylenmiştir:

Alevîliğe yönelik ikinci saldırı, etnik ayrılıkçılığı ve ateizmi merkezine almış bazı komünist çevrelerden gelmektedir. Yine Alevîliği, İslâm dışı sayan bu köksüz akım; Zerdüştlük, Yezidîlik ve Ehl-i Hak gibi birçok inanç sistemi ile Alevîlik arasında biri diğerinden daha saçma, sözde bağlar kurmaktadır. Biz atalarımızdan Zerdüştlük ile ilgili tek olumlu cümle duymadık. Kaynaklarımız arasında Zerdüştlüğün devamı olduğumuza dair en ufak bir bilgi bulunmuyor. Altın çağında Zerdüştlük, Asya’nın içlerinden Avrupa kıtasının içlerine kadar uzanan büyük bir coğrafyada hâkimdi; etki alanı çok genişti. Başka Orta Doğu dinlerinde olmayıp sadece Zerdüştlük ile Alevîlik arasında ortak olan herhangi bir unsur da tespit edilememiştir. Yezidîlik ve Ehl-i Hak gibi inanç sistemlerinin; inanç, ibadet ve örgütlenme düzeyinde, Safevîler ve Osmanlı dönemlerinde yolumuzdan etkilendikleri anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Zerdüştlük, Yezidîlik ve Ehl-i Hakk gibi inançlar ile Alevîlik arasında ortak köken aramak, bir siyasi projeden başka bir şey değildir.

Üçüncü saldırı, Alevîliği bazı eski Anadolu ve Mezopotamya medeniyetlerinin bir devamı sayan çevrelerden gelmektedir. Son dönemlerde ortaya çıkan ve operasyonel olduğu açıkça anlaşılan bu iddiaların hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Gerçekte fanteziden başka bir şey olmayan bu saldırının, inancımızla ve geleneğimizle bağını kuramamış bazı Alevî çocukları arasında az da olsa karşılık bulması, operasyonel niteliğini gözler önüne sermektedir.

(…)

Alevîliğe yönelen beşinci saldırı ise, inanç ile kültür arasındaki farkı yok sayarak Alevîliği, Şamanizm ile eşitleyen anlayıştan gelmektedir. Alevîlik; elbette Türklerin Müslümanlığı ve On İki İmamcı Şia’yı kabul etmesi ile oluşmuştur. En eski Türk kültüründen bugün bile yaşattığı çok sayıda unsur vardır. Biz bunu bir iftihar vesilesi sayarız. Ancak bu durum onu Şamanizm ile eşitlemediği gibi onun bir devamı hâline de getirmez. Hele İslâm dışına hiç itmez. Biz kılıç zoru ile değil, gönül bağı ile Müslüman olan ve bunu bin yıldan beridir sürdüren bir toplumuz. Tarihimiz boyunca Arapça ile değil, Türkçeyle ve Türk kalarak Hz. Muhammed’e (s) ve O’nun getirdiği dine iman ettik. Allah’ın dinini en temiz kaynaktan Hz. Muhammed’den ve O’nun Ehl-i Beyt’inden (a) öğrendik. Arapça, dine giydirilmiş bir elbisedir, dinin kendisi değildir. Elbette Kur’ân-ı Kerim, Arapça indirilmiştir ve dini önderlerimizin Arapça veya başka dilleri öğrenmesi gereklidir. Ancak bu durum hepimizin Arapça öğrenmesini ve Arap kültürünü, kültürümüzle değiştirmemizi gerektirmez. Biz Arapçaya ve Arap kültürüne de saygı duyuyoruz; ancak Arap kültürü, Araplara aittir. Biz Arap değiliz; Türk’üz ve Türk kalmak iradesindeyiz. İslâm’ı en iyi kendi ana dilimizde anlıyoruz. Zaruri olarak Arapça olması gerekenler dışında kalan bütün ibadet ve uygulamaları ana dilimizde yerine getirmek istiyoruz. O nedenle biz; elbiseye değil, dinin özüne odaklandık; asıl mesajın peşine düştük. İslâm’ın ahlaki ilkelerini kişilik hâline getirmeye çalıştık. Bu hâli ile Alevîlik; bütün İslâm milletlerine Araplaşmadan veya başka bir şeye dönüşmeden Müslüman olmanın ve kalmanın pratiğini gösteren eşsiz bir tecrübedir.”

***

Esasen Yusuf Ziya Yörükan sadece bir kişidir, bunun sayısız örneği verilebilir. Aleviliğin kökenlerini İslam dışında arayan çok sayıda akademisyen, Türk akademi camiasında yer tutmuş durumdadır.  Bunlar Aleviliğin yazılı ve sözlü kaynaklarına itibar etmediği gibi bilimsel bir metot takip etmekten de uzaktırlar. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de yapılan Alevilikle ilgili akademik çalışmaların çok büyük bir oranı çöp bilgidir. Toplumda bir karşılığı olmadığı gibi bilimsel bir değeri de yoktur. Bu çöp bilgileri ve sahiplerini deşifre etmek, sonraki çalışmalar için bir otokontrol sistemi oluşturacaktır.

Kaynak: https://veryansintv.com/yazar/ali-riza-ozdemir/

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum