12 Mart Muhtırası

'..Bugüne kadar cici demokrasinin kara sevdalıları ne savunmuşlarsa, bugünden sonra de aynı ilkeleri savunsunlar. Desinler ki, biz silahların gölgesinde yaşayamayız. Desinler ki, tepeden inme devrimcilere karşıyız. Namusları varsa, bunu yaparlar. Erkeklerse, Ordu’nun bildirisine karşı çıkarlar.'

12 Mart Muhtırası
19 Ekim 2012 - 11:30

 

Ömer Aymalı/ Tarih Dosyası/ Dünya Bülteni 

1961 anayasasının fikir hayatına getirdiği serbestlik, dernek kurma hak ve hürriyetinin genişletilmesi Türkiye’de kısa sürede etkisini gösterecek Türkiye örgütlü bir toplum haline gelecekti. Özgür tartışma ortamının ortaya çıkması, dernek kurma, toplantı hak ve hürriyetlerinin teminat altına alınması özellikle sol ideolojiye önemli bir canlılık kazandıracaktı. 1960 öncesi dönemde kendisini gizlemek zorunda kalmış olan sol akımlar bu geniş özgürlük ortamında Türkiye’nin meselelerine kendi çözümlerini ifade etme imkanı bulacaklardı.

Sosyalizm Türkiye siyasetinde

Bu dönemde ortaya çıkan ve siyasal hayatta etkin rol oynayan sol akımlar temel olarak iki ana eksendeydi. Bunlardan birincisi 27 Mayıs askeri darbesinin hemen ardından kurulmuş olan YÖN dergisi etrafında toplanan sol aydınların anlayışı idi.Doğan Avcıoğlu,Mümtaz Soysal,Cemal Reşit Eyüboğlu gibi sol aydınlar Marksizm’i reddeden bir sosyalizmin savunuculuğunu yaparken Atatürkçülüğü ön plana çıkarıyorlardı. Temel hedefleri ; Türkiye’yi bir an önce tam bağımsızlığa kavuşturmak,sosyal adalet içinde hızlı bir kalkınmayı sağlamaktı. Stratejisi, partiler düzeni dışında birtakım güçleri harekete geçirip, Türkiye’de ilerici bir diktatörlük kurmaktı. Kısacası askeri bir darbe ile Türkiye’de rejimi sosyalist anlayışla yeniden düzenlemekti. 

1960’lı yıllarda etkili olan sol akımların ikinci ekseni ise 1961 yılında bir grup sendikacı tarafından kurulan Türkiye İşçi Partisi idi. Mehmet Ali Aybar’ın genel başkanlığını yaptığı bu parti siyasi mücadele yoluyla Türkiye’yi ‘tam bağımsız sosyalist bir ülke’ haline getirmek istiyordu.

Sosyalizmin Türkiye siyasetinde legal veya illegal şekilde yer bulmaya çalıştığı bu tarihlerde Cumhuriyet Halk Partisi de siyaset arenasındaki yerini yeniden tanımlamaya girişecek ve kendisini Ortanın Solu olarak tanımlayacaktı.  Böylece Türkiye 1960’lı yıllardan itibaren sağ sol mücadelesinin yaşandığı bir coğrafya haline gelmeye başladı.

 
  

Türkiye İşçi Partisi Mecliste

Türkiye siyasetinin önemli bir dönüşüm geçirdi bu yıllarda 1965’te Türkiye genel seçime gitti. Seçimden, kendisini, Demokrat Parti’nin devamı olarak niteleyen genel başkanlığını Süleyman Demirel’in yaptığı Adalet Partisi büyük bir zaferle çıktı. Adalet Partisi yüzde 52.9’luk oy oranı ile 240 milletvekili çıkardı. Cumhuriyet Halk Partisi 28.7’lik oy ile 134 vekil çıkarırken Türkiye İşçi Partisi ise aldığı yüzde 3.7’lik oy oranı ile 14 vekil çıkardı. Bu seçim sonuçları ile beş yıl aradan sonra tek partili güçlü bir hükümet başa geliyordu. 

Seçim sonuçlarının dikkat çeken bir yanı ise ilk defa yasal olarak kurulan sosyalist bir partinin TBMM’ye girmesiydi. Bu gelişme TİP çevrelerinde demokrasi yoluyla iktidara gelmeleri umudunu artırmıştı. Ancak bu umut çok sürmedi. Dört yıl sonra, seçim kanunundaki yeni düzenleme ile yapılan genel seçimlerde TİP yalnızca iki milletvekili çıkarabildi. Seçimin kazananı ise yine değişmedi. Adalet Partisi tek başına iktidarına devam edecek, yüzde 50’ye yakın oy alacaktı. TİP’in güç kaybetmesi ve Adalet Partisi iktidarının güçlü şekilde devam edecek olması sol kesimlerde iktidara gelmede demokratik kurumlara güveni sarsarken demokrasi dışı yöntemlerin, illegal faaliyetlerin daha sık bir şekilde gündeme gelmesine ve benimsenmesine yol açtı. 

 
  

Darbe yoluyla sosyalizm amaçlayanlar

Yön Dergisi ve çevresinde toplanan aydınlar eleştirilerini artık yalnızca Adalet Partisine değil aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisine de yöneltmekteydi.  Yön- Devrim grubu artık seçim sonuçları üzerinden demokrasiyi, parlamentoyu, demokratik kurumları mahkum etmeye başlıyordu. Yön-Devrim grubu  Türkiye’nin rejiminin sosyalist anlayışla yeniden düzenlenmesinin ancak “ gerçekçi aydınlar,gençlik ve ordu mensuplarından oluşan bir kuşak” ile mümkün görmeye başladılar. 1969 yılından itibaren bu anlayışın  benimsenmesi üniversitelerin, meydanların hareketlenmesine yol açacak bu da Türkiye’yi 12 Mart Muhtırasına götürecekti. 

Parlamento dışı muhalefet özellikle 1967 yılından itibaren başlamıştı. Artan ekonomik sorunlar geniş toplum kesimlerini rahatsız etmeye başlamıştı. Bu ortam öğrenciler,solcu aydınlar tarafından savunulan Parlamento dışı siyasetin gelişmesine uygun bir zemin oluşturdu. 1967 yılında kurulan Devrimci İşçi Sendikasının sol devrimci çizgideki yapısı ile işçiler de meydan siyasetinde yerini aldı. Ancak asıl önemli gelişme üniversitelerde oldu. 1968 yılından itibaren Üniversitelerde önemli bir hareketlilik yaşanmaya başladı. Öğrenciler öğretime yönelik bazı taleplerde bulunurken üniversitelerin demokratikleştirilmesini de istiyorlardı. Ancak bu talepler kısa süre içinde ideolojik bir nitelik kazanmaya başladı. Üniversitelerde boykotlar ve  işgaller birbirini izledi. Özellikle Deniz Gezmiş ve Harun Karadeniz gibi öğrencilerin liderliğindeki sol hareketler şehirlerde ve kırsal alanda etkinlik kazanmaya başladılar. 1971 yılına gelindiğinde Türkiye artık banka şubelerinin soyulmaya başlandığı, adam kaçırma eylemlerinin yaşandığı, kamu kurum binalarının işgal edildiği, illegal örgütlerin faaliyetlerinin yoğunlaştığı bir yer haline gelmişti.   

Ordu içindeki cuntalar

1970 yılının başlarından itibaren giderek artan anarşi ortamı ordunun da birinci gündem maddesiydi. Ordu içerisinde ise farklı görüşler mevcuttu. Ordu da ikiye bölünmüştü. Başta Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ,Hava Kuvvetleri komutanı Muhsin Batur ve Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler’in başını çektiği bazı subaylar hükümetin uyarılmasını uyarıların yerine getirilmemesi halinde ise yönetime müdahale edilmesi gerektiğini savunmaktaydı. Diğer grup ise askeri darbe ile Türkiye’ye sosyalizm getirme yöntemini benimseyen Yön-Devrim grubuyla paralel düşünen subaylardı. Bunlar parlamenter sisteme son verip zinde kuvvetlere dayalı güçlü bir ara rejim isteyen bir cuntaydı. 

Mart ayına gelindiğinde ordu içerisinde Yön-Devrim grubuna dayanan Cemal Madanoğlu cuntası müdahale hazırlıklarını tamamlamıştı. Darbenin tarihi de 9 Mart olarak belirlenmişti. Gerçekleşecek darbenin ardından Devlet Başkanlığına Faruk Gürler, başbakanlığa ise Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur getirilecekti. Hükümette yer alacakların listesi de belirlenmişti. Ancak Madanoğlu Cuntasının bu harekat planı bir ihbar vasıtasıyla açığa çıktıi ve 5 general 1 amiral ile 35 albay emekli edildi. Bu gelişmenin ardından Genelkurmay Başkanı Yüksek Komuta kademesini toplayarak Süleyman Demirel hükümetine son bir ikaz verilmesi yönünde bir karar çıkarttı. 12 Mart 1971 sabahı MİT Müsteşarı Fuat Doğu, Başbakan Süleyman Demirel’e Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın mektubunu iletti. Sunay mektupta Süleyman Demirel’e istifa etmesinin iyi bir davranış olacağını ifade ediyordu. Hemen karar vermeyen Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı ile irtibat kurmaya çalıştı. Ancak bunu gerçekleştiremedi. 

 
  

 

Saatler 13.00’ı gösterdiğinde TRT radyolarında ordunun şu  bildirisi  okundu :  

 1)Parlamento ve Hükümet süregelen tutum,görüş ve icraatıyla yurdumuzu anarşi,kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk’ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve Anayasa’nın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup , Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.

2)Türk Milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetlerinin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliği giderecek çarelerin , partiler üstü bir anlayışla Meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek ve Anayasa’nın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir.

3)Bu husus süratle tahakkuk ettirilmediği takdirde , Türk Silahlı Kuvvetleri , kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek , idareyi doğrudan üzerine almaya kararlıdır.”

‘Devrimci Ordunun Sesi’

Demirel hükümetinin istifasını zorunlu kılan muhtıra özellikle sol çevrelerde coşkuyla karşılandı. Uzun zamandır zinde kuvvetlere dayanan bir darbe bekleyen solcu aydınlar yaşananları bekledikleri müdahale zannettiler. Birbirlerini kutlamaya, reform programları hazırlamaya giriştiler. Sol devrimci kuruluşlar destek mesajları yayınladılar. Muhtıranın ertesi günü Cumhuriyet gazetesi “ Devrimci Ordunun Sesi” manşetiyle çıktı. Yön-Devrim dergisi ‘Ordu Anitkemalist Gidişe Artı Dur Dedi’ manşetini atıyordu. Doğan Avcıoğlu Teşhis ve Tedavi başlıklı yazısında şöyle diyordu:  “Cici demokrasinin artık sonu geldi. Fakat can çekişmesi hayli zaman alabilir…Parlamento ve hükümet,yurdumuzu anarşi,kardeş kavgası,sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş,Atatürk’ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve Anayasanın öngördüğü reformları gerçekleştirmemiştir…Türkiyemiz cici demokrasi uğruna 25 yıl israf etti, yeter artık.”

Uğur Mumcu da ‘Erkekseniz Karşı Çıkın’ başlıklı yazısında; “…Bugüne kadar cici demokrasinin kara sevdalıları ne savunmuşlarsa, bugünden sonra de aynı ilkeleri savunsunlar. Desinler ki, biz silahların gölgesinde yaşayamayız. Desinler ki, tepeden inme devrimcilere karşıyız. Namusları varsa, bunu yaparlar. Erkeklerse, Ordu’nun bildirisine karşı çıkarlar. Çünkü cici demokrasinin iflası ilan olunmuştur. Bildiri, bu iflasın faturasıdır… Evet Halk Partililer’in, Adalet Partililer’in, Güven Partililer’in, Demokratik Partililer’in hepsinin bir daha dönmemek üzere , Türk siyasal hayatından atılmalarını istiyoruz. Onlar bu düzenin sorumlusudur.’

İlhan Selçuk ise siyaset kurumuyla eğleniyordu:  “ Ey sandıktan çıkanlar, nasılsınız,Eyi misiniz? Eyisiniz,eyi…. Nasreddin hocanın kar helvasına benzer cici demokrasi mucidi İsmet Paşa’ya da sormak lazım. Nasılsınız? Eyi misiniz? Eyisiniz,eyi..Ya Türkiye’ye her yıl yeni bir Türkiye katma peşindeki Süleyman Bey,sen nasılsın? Eyi misin? Eyisin,eyi…Başbuğ Türkeş,senden ne haber? Komando kursların ne alemde? Necmettin Molla, şehadet parmağın havada mı gene? Şerbetçi profesör, bakalım şimdi hangi nabızlara şerbet vereceksin? Ordu bildirisi,hiçbirinizin bir ötekinden daha becerikli olduğunu söylemiyor. ‘Parlamento ve hükümet’ diyor. Bu sınıflandırmanın içinde tümünüz varsınız.”

 

Çetin Altan ise ‘Ve Şahmerdan Güm Diye İndi Sonunda’ başlıklı yazısında siyasilere en ağır ifadeleri kullanıyordu: 

“İnsanı insan yapan erdemlikler vardır;   Haysiyet,vakar,tutarlılık,dürüstlük,seviye,mantık ve kültür,beyin ve yürek sahibi olmak gibi…bir ademoğlundan bunların tümünü birden çıkarırsanız,geriye bizdeki politikacı tipi kalır…haysiyetsiz,mantıksız,kültürü az,kafasız yüreksiz bir rastlanmadık cehennem zebanisidir bizdeki politikacı tipi”

Yalnızca hükümeti değil tüm siyasi partileri ve demokratik kurumları hedef alan bu ifadeler Türkiye’nin 1971 Martında nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya kalmış olduğunu göstermesi açısından oldukça önemli. Ancak radikal sol çevrelerdeki bu bayram sevinci kısa sürdü. Çünkü muhtırayı verenler devrimci subaylar değildi ordu komuta kademesiydi. Siyasilerin tepkisi ise ortaktı. Başta iktidar partisi olan Adalet  Partisi ve muhalefette bulunan Cumhuriyet Halk Partisi muhtıraya karşı çıktılar. Muhtıranın Türkiye demokrasisine zarar verdiğini ifade ettiler. 

Ancak her iki parti de yaşanan olağanüstü dönemin sona ermesi için kurulacak geçiş hükümetine destek vereceklerini açıkladılar. Öyle de oldu. Nihat Erim’in başbakanlığında kurulan geçiş hükümetine her iki parti de bakan vererek bu hükümeti desteklediler. Nihat Erim hükümeti döneminde devlet otoritesinin yeniden sağlanması amacıyla sıkıyönetim ilan edildi. Büyük çaplı tutuklamalar yaşandı. Türkiye İşçi Partisi ve Milli Nizam Partisi kapatıldı. Yapılan Anayasal değişikliklerle temel hak ve özgürlüklere kısıtlamalar getirildi. 12 Mart ile başlayan ara rejim 1973 yılında yapılacak genel seçimlere kadar sürdü.

 

Kaynaklar : Davut Dursun; 12 Mart Darbesi

                    Cem Eroğul,Çok Partili Düzenin Kuruluşu

                     Şerafettin Turan,İsmet İnönü,Yaşamı,Dönemi ve Kişiliği

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum