RÜMEYSA ERTEM: ZAMANSIZ VE BUGÜN

Bugün âşıkların ve aşktan yoksunların arasında soluksuz duran aşk arayanları biliyorum. Sevgisizliğin zuhur ettiği saçların dikleşen tellerini biliyorum. Sevincin nimet sayıldığı mahallelerde, çiçeklerin yeşermeye yanaşmadığı bahçeler görüyorum.

RÜMEYSA ERTEM: ZAMANSIZ VE BUGÜN
24 Şubat 2019 - 23:13

ZAMANSIZ VE BUGÜN

 

Hangi ayın hangi gününde olduğumu bilmiyorum. Bugün yalnızca martıları, denizi, yüzü çamura meyletmiş boyu yere yakın çocuk ruhlarını biliyorum. Bugün köhne, terkedilmiş evleri, onların kırık pencerelerini ya da nice penceresizleri biliyorum. Semtin adını duruşuna aldırış etmediğim tabelalarda görüyorum. Yine de, hangi şehrin hangi semtindeyim bilmiyorum. Bugün âşıkların ve aşktan yoksunların arasında soluksuz duran aşk arayanları biliyorum. Sevgisizliğin zuhur ettiği saçların dikleşen tellerini biliyorum. Sevincin nimet sayıldığı mahallelerde, çiçeklerin yeşermeye yanaşmadığı bahçeler görüyorum. Yalınayak sokakların, yalınayak çocuklarını emzirirken duyduğu derin hazzı hissediyorum.

 

Bugün pencere demirinde renk renk toplar sarkan tenha mahalle bakkallarının, kendini içeri çağıran küçük televizyonlarını biliyorum. Sıra sıra dizilen pörsük, sıvası dökülmüş evlerin silik boyalarıyla ahenk ettiği, bahçesizliğin getirdiği üretkenlikle pencere demirlerine yamanmış çamaşırları görüyorum. Güneş görmeyen evlerin güneş görmeyen çamaşırlarının ıslaklığında gözler görüyorum. Islak gözlerin üşüttüğü yürekler için ıhlamur çiçeklerinin açmadığı topraklar görüyorum. Topal kedinin sarıgözlerindeki minnetsiz bakışları, kendisine ev bellediği bu mahalleden almış olabileceğini düşünüyorum.

 

Köşe başında, köşe sonunda odun kıranların sessizliğinde, üzerimdeki yabancı gözlerin ağırlığıyla süzülerek geçiyorum. Elleri poşet dolu babaların diyarından, elleri cebinde delikanlıların ne yapacaklarını düşünen zihinlerine göçüyorum. Dağlara açılan dip merdivenlerin yüksekleri ev bildiği bu yerde, bir karartı gibi yürüyen insanların göğüslerinden uzanan sert dalga seslerini duyuyorum. Derken, denizi ve martıları hatırlıyorum. Göğüslerden gelen seslerin yüzüme üflediği yosun kokusunu takip ederken, birden, kendimi denizin kıyısında buluyorum.

 

Sessizliğin uçurumundan, kâğıdın ve kalemin düşüncelerimi ıslattığı bu serinliğe düşüyorum. Sıcak yerlerden gelmişçesine üşüyorum. Rüzgâr bir kâbustan kurtuluşun nefesini aldırırken ciğerlerime, ben köhne evlerin perdesiz camlarından gözlerime yansıyan kıl battaniyelerde titriyorum. Soyut cümlelerin zihnimde yaşattığı somut anlardan payıma düşen birkaç şeyin, bir objektiften arda kalanlar olduğunu görüyorum.

 

Bugün, birlikte martılarla hoşbeş edip, beni derin hülyalara koyabilecek bir gökyüzünü değil; bilmediğim yüzlerin beldelerini görmeyi arzularken, hüznüme eşlik eden gökyüzünü bana sunduğu için, tanrıyı selamlıyorum. Bir hikâyem ve bir olayım yok bugün, çünkü anlatabileceğim ne yerim ne zamanım var bu yaşanmışlıkta. Bir masal perisinin kanatlarına tutunup geldiğim bu yerden, yine onun yardımıyla hayatıma dönüyorum. Eteklerimden düşen envai duyguların tesiriyle, bugünü, tüm yaşanmışlıklarıma adıyorum.

 

Rümeysa Ertem 17/02/19

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum