Rabia AKSU: KAŞİF

Susmak kaybetmeye başladığın ilk andır. Ezilir, kırılır, dökülür ve kaybolursun...

Rabia AKSU: KAŞİF
10 Nisan 2019 - 21:18

KÂŞİF

Susmak kaybetmeye başladığın ilk andır. Ezilir, kırılır, dökülür ve kaybolursun...

Fark etmek insanın canını yakıyor. Farkında olmak. Bilmek. Görmek.  Farkına vardıkça her şeye başkaldırıyorum, Başka insanların kendilerini, üzerimde yetke saymalarına. Başkaları tarafından eğitilmeye, başkalarının bildiklerini bana kabul ettirmeye çalışmalarına başkaldırıyorum. Kendim bulmadıkça hiç bir şeyi doğru kabul etmiyorum. Başkalarının benden farklı düşünmesine karşı değilim, ama onların bana düşüncelerini, yaşamla ilgili görüşlerini zorla kabul ettirmeye çalışmalarına katlanamıyorum. Daha küçük bir çocukken de başkaldırıyordum. Dinliyor, izliyor ama bir yandan da sözlerin yanılsamasının ardındaki hakikati arıyordum. Öyle ya kuşu tutsak eden şey kafes değil, özgürlüğün tadını hatırlıyor oluşu ve bir kafesin içinde olduğunu fark edebilmesidir. Oysa o kafesin içindeyken çıksaydı ya yumurtasından ve göğün enginliğine kanat çırpmadan tecrübe etseydi tutsaklığı. Sahi hep tutsak olmuş biri nasıl olurda hür olmak isteyebilir? Hürriyet nedir hiç bilmeyen biri. Böyle midir insanlarda? Kafesler mi, yoksa kafeslerini görebilen gözler mi özgürlüğün düşmanıdır?

İnsan kendi kendini oymaz, taramaz kilometreleri aşıp gelenler kadar. İnsan kendi zihninde kâşif olmaz. Fikrin derinliklerinde kaybolmazlar; çünkü ya kaybolmaktan korkarlar ya da kaybolmayacakları kadar her oyuntuyu bildiklerine inanırlar. Üç mahalle ötenin hikâyesi, İskandinavya kadar heyecanlandırmaz. İş-okul arkadaşı, vasıfsız ama tanınmış biri kadar cezbetmez. İnsan kendini merak etmez, uzakların belirsiz çizgilerine dilediğin hayali yerleştirebilirsin çünkü. Maslow'un kendini gerçekleştiren insanı: Kendini gerçekleştirmek dendi mi zihinde bir keşiş, bilge, münzevi çizilir. Ananemiz bu kişilerden biri asla olamaz nedense. Yakıştırılmaz. Okuduklarımız öğrendiklerimiz hep uzaklarda, insanüstü bir maddede aranır. Kendimizi bile kendi aynamızdan, zihnimizden değil; başkalarınınkinden görmeye çabalarız. Kendimize bile uzaktan bakarız.

Yüzde doksan küsuru Müslüman zannedilen bu ülke, Cuma'ya gitmeyen arkadaşına neden soranlarla doludur ve bu kişiler azınlık değildir. Çünkü onlara göre, neden sorgulanan kişi muhakkak Müslümandır. Çünkü ateistler yurt dışında yaşarlar onlara göre. Bir babanın oğlu tanrıyı tanır, tanımamazlık edemez. Olamaz öyle bir şey, bunlar hep uzakların masallarıdır. Meşhur bir yazar var, kendisine gönderilen şiirleri inceler durur onlarca yıldır. Kırkına yaşlanan oğlunun on dokuzunda yazdığı şiiri yeni fark etmiş, değil ki üzerine konuşsunlar. Hep bizimdirler ya, insan gene en yakınına geç kalır böyle böyle.

Sait Faik'in Bahçesi’ni ve onun hakkında yazılan bir yazıyı okudum. Hikâyedeki karakter sanki öylesine sıradan değilmiş gibi gereksiz bir methetme... Yazarların övgüye değer olan yanı, karakterin herkes gibi oluşunu, sıradanlığını yazmaya layık bulup, kelimeler ve kurguyla bunu yüceltmesidir aslında. Yoksa kitap karakterleri sıra dışı insanlar değildir, öyle olanlarda yazılmaya layık değildir. Bu kişiler Gogol'un küçük insanları gibiyken, sanki o kitaplardaki hikâyeler peri diyarında yaşanmış ve kahramanları her gün gördüğümüz insancıklar değilmiş gibi anlamsız bir özdeşleşme, kuruntu... Sen otobüste yanında oturan adamda neden hikâye aramıyorsun diye sormazlar mı insana?

En sıradan eylemini yerine getirmekte olan Picasso'yu gördüğünde, onun Picasso olduğunu bilmeden Picasso'luğu ona yakıştırabilmek meziyetlerin en büyüğü olabilir. Görünümünde her şey bayağıdır. Bayağıyı filtreyle, kelimeyle, fırça darbeleriyle, her şeyden önce onu tasavvur eden zihinde süslemekteki yaratıcılık ve bunu yapanları ayırt erme becerisidir metih olunacak şey. Şehrini hiç gezemeyeceksin, bir filozof olduğunu hiç bilemeyeceksin, teyzenin kızı yüzyıllar sonra bir ideolojinin en önemli isimlerinden biri haline gelecek, öğrenemeyeceksin. Beğenmediğin bir kadının yüzü, bir portrenin ilhamı olacak belki...

O nedenle bu yazı insanın susmayarak, her şeye kâşif gözüyle bakabilmesinin temennisidir.

Rabia AKSU 04.09.2019

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum