Dr. Senem KARAGÖZ Yazdı: 1915'TEN GÜNÜMÜZE SİRAYET EDEN BİR GÖÇ: 1915 ERMENİ TEHCİRİ

Tarihçi Dr. Senem KARAGÖZ sitemiz okurları için yazdı: "1915’TEN GÜNÜMÜZE SİRAYET EDEN BİR GÖÇ: 1915 ERMENİ TEHCİRİ"

Dr. Senem KARAGÖZ Yazdı: 1915'TEN GÜNÜMÜZE SİRAYET EDEN BİR GÖÇ: 1915 ERMENİ TEHCİRİ
00 0000 - 00:00 - Güncelleme: 24 Nisan 2020 - 13:10

1915’TEN GÜNÜMÜZE SİRAYET EDEN BİR GÖÇ: 1915 ERMENİ TEHCİRİ 

ERMENİ TEHCİRİ NEDİR

Göç anlamına gelen tehcir kavramı Ermeni tehciri bağlamında Doğu Anadolu’da bulunan Osmanlı topraklarında yaşayan Osmanlı Devleti’ne başkaldıran Gregoryan Ermenilerin zorunlu göçe tabi tutulmasıdır.

TEHCİRE TABİ TUTULMAYANLAR KİMLERDİR

Yer değiştirme kararı bütün Ermenilere uygulanmamıştır. 2-15 Ağustos 1915 tarihlerinde ilgili valiliklere gönderilen telgraflarda, Katolik ve Protestan mezhebinde bulunan Ermenilerin yanı sıra, Osmanlı ordusunda subay ve sıhhiye sınıflarında hizmet gören Ermeniler ile Osmanlı Bankası şubelerinde, reji idaresinde ve bazı konsolosluklarda çalışan Ermenilerin devlete sadık kaldıkları sürece göçe tabi tutulmayacakları bildirilmiştir.

Buna mukabil hasta, özürlü, sakat ve yaşlılar ile yetim çocuklar ve dul kadınlar da göçe tabi tutulmamış, yetimhaneler ve köylerde koruma altına alınarak ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmıştır. Korunmaya muhtaç Ermeni aileler hakkında yayınlanan 30 Nisan 1916 tarihli genel bir emirde ise; erkekleri sevk edilen veya askerde bulunan kimsesiz ve velisiz ailelerin Ermeni dışında yabancı bulunmayan köy ve kasabalara yerleştirilmesi, geçimlerinin göçmen ödeneğinden sağlanması bildirilmiştir.

NE ZAMAN GERÇEKLEŞMİŞTİR

Ermeni Tehcirinin başlangıç tarihi olarak 24 Nisan 1915 kabul edilmektedir. Buna göre hükümet, seferberliğin ilanından dokuz ay sonra, 24 Nisan 1915'de, 14 valilik ve 10 mutasarrıflığa bir emirname göndermiş ve ülkenin birçok yerinde isyanlar çıkaran, Rus ordusuna gönüllü alaylar oluşturan, Osmanlı ordusunu arkadan tehdit eden ve Osmanlı Devleti aleyhine her türlü faaliyetin içinde yer alan bütün Ermeni siyasî teşekküllerinin dağıtılmasını istemiştir. Yine 24 Nisan 1915 tarihinde Dâhiliye Nezaretince Ermeni Komite merkezlerinin kapatılması, elebaşlarının tutuklanması ve her türlü belgelerine el konulması kararı alınmıştır. Bu karar üzerine devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan İstanbul'da 2345 Ermeni tutuklanmıştır. Bunların ilki İstanbul’da yayın hayatına devam eden Ermeni gazetesi “Azamart’ın bürosunun ve çalışanlarının tevkif edilmesidir.   Ermenilerin her yıl "Soykırım" iddialarıyla kutladıkları 24 Nisan günü işte bu emrin yayınlandığı gündür.

Sonrasında Doğu Anadolu’da Ermenilerin çıkardığı karışıklıkların artması ve silahlanma yoluna gidilmesi üzerine 2 Mayıs 1915’te Enver Paşa, Talat Paşa’ya çektiği telgrafta şöyle demektedir: Bir mahzur yoksa isyancıların ailelerini ve isyan bölgesi halkını sınırlarımız dışına göndermeyi ve onların yerine sınırlarımız içine dışarıdan gelen Müslüman halkın yerleştirilmesini tercih ederim.”  

Tehcir Kanunu olarak geçen ve 27 Mayıs 1915 tarihinde çıkarılan üç maddelik kanuna göre; Erzurum, Van ve Bitlis vilayetlerinden çıkarılan Ermeniler, Musul’un güney kısmı Zor ve Urfa sancağına; Adana, Halep, Maraş Civarın dan çıkarılan Ermeniler ise Suriye’nin doğu kısmı ile Halep’in doğu ve güneydoğusuna nakledilmişlerdir

Başbakanlık tarafından 30 Mayıs 1915’te İçişleri, Harbiye ve Maliye Nezâretlerine gönderilen bir yazıda, göçün nasıl uygulanacağı ayrıntılı şekilde aşağıdaki gibi sıralanmıştır:

“Göç ettirilenler, kendilerine tahsis edilen bölgelere can ve mal emniyetleri sağlanarak rahat bir şekilde nakledileceklerdir.

Yeni evlerine yerleşene kadar iaşeleri Göçmen Ödeneği’nden karşılanacaktır.

Eski malî durumlarına uygun olarak kendilerine emlâk ve arazî verilecektir.

Muhtaç olanlar için hükümet tarafından konut inşa edilecek; çiftçi ve ziraat erbabına tohumluk, alet ve edevat temin edilecektir.

Geride bıraktıkları taşınır malları, kendilerine ulaştırılacak; taşınmaz malları tespit edilecek ve kıymetleri belirlendikten sonra, paraları kendilerine ödenecektir.

Göçmenlerin ihtisasları dışında kalan zeytinlik, dutluk, bağ ve portakallıklarla, dükkân, han, fabrika ve depo gibi gelir getiren yerleri açık arttırma ile satılacak veya kiraya verilecek ve bedelleri sahiplerine ödenmek üzere mal sandıklarınca emanete kaydedilecektir.

Bütün bu konular özel komisyonlarca yürütülecek ve bu hususta ayrıntılı bir tâlimatnâme hazırlanacaktır.”

Tehcir 25 Kasım 1915 yılında vilayetlere gönderilen bir emirle geçici olarak durdurulmuş, 15 Mart 1916 tarihinde ise genel bir emir ile tehcirin tamamen sona erdirildiği bildirilmiştir.

AMAÇ NEDİR

Yer değiştirmeyi zorunlu kılan; Birinci Dünya Savaşı’nda ele geçirdikleri yerlerin kendilerine verileceği ve bağımsız bir Ermenistan kurulacağı gibi hayallere kanan ve yüzyıllardır “Millet-i Sadıka” olarak adlandırılan Ermenilerin, vatandaşı bulundukları Osmanlı Devleti’ni İngiliz ve Rus işbirliği ile arkadan vurmaları ve silahlı eylemlere girişmeleri bu tehcir uygulamasını zorunlu hale getirmiştir.

Rize konsolosu Rus kurmay General Mayerski’nin resmi görevde bulunduğu sırada Van ve Bitlis vilayetlerini dolaşırken 1914 yılında kaleme aldığı “Van ve Bitlis Vilayetleri İstatistiği” adlı eserde tanık olduğu olaylar neticesinde izlenimlerini şöyle anlatmaktadır: “Türk vahşetine hiçbir yerde tesadüf edilemez. Türk vahşeti bir hakikat olmayıp bile bile uydurulmuş siyasi bir hikâyedir çünkü ekseriya göz önünde cereyan eden vakalara dair Avrupa matbuatındaki, bizzat müşahede edenler imzasıyla yazılan satırları okuyunca insanın gözlerine inanamayacağı geliyor. Hakikat gözüyle bakıp da hakikatı olduğu gibi söylemek icap ederse, Doğu’da vahşetli Müslümanlar değil Doğu Hristiyanlarının yaptığını itiraf etmek icap eder…” 

Bir Rus diplomatın kaleminden birinci elden kaynak sayılabilecek bu eser hem tarafsız bir göz olması hem de olayların en yoğun geçtiği yerleri kapsaması dolayısıyla dikkate değer bir gözlemdir. Bu konuda günümüzde tartışmalara sebep olan, bazı Avrupa ülkelerinin meclislerine taşınan Ermeni Tehciri hakkında özellikle Avrupa’da görmezden gelinen husus arşiv kaynaklarıdır. Avrupa’da kaynak olarak öne sürülen eserler daha ziyade Osmanlı Arşivi değil, o dönemde Avrupa’da yayınlanmış gazete ve dergilerin yanı sıra olayların başladığı dönemde kışkırtma amacı ile Ermeniler ve onları destekleyen devletlerce basılmış bildiri metinleri, afiş ve posterlerdir. Osmanlı arşivinin her defasında Türk Hükümetinin de çağrısı, arşivin tüm taraflara açılıp ortak bir heyet kurulma önerisi görmezden gelinerek olaylar yanlış kaynaklarla saptırılmakta, siyasi meclislere taşınmakta ve halkın algısı farklı yönlere çekilmeye çalışılmaktadır.  

TEHCİR NASIL CEREYAN ETMİŞTİR

Talat Paşa, 23 Mayıs 1915’te, 4. Ordu Komutanlığına bir şifre göndererek, “Erzurum, Van ve Bitlis vilâyetlerinden çıkarılan Ermenilerin, Musul vilâyetinin Güney kısmı, Zor sancağı ve Merkez hariç olmak üzere Urfa sancağına; Adana, Halep, Maraş civarından çıkarılan Ermenilerinse Suriye vilâyetinin Doğu kısmı ile Halep vilâyetinin Doğu ve Güneydoğusuna sevk ve iskân edilmelerini” istemiştir. Sevk işlemlerini takip etmek üzere Adana, Halep ve Maraş bölgesine mülkiye müfettişleri tayin edilmiştir.

Kanuna göre hazırlanan uygulama emri ile yer değiştirmenin nasıl yapılacağı tüm ayrıntıları ile belli kurallara bağlanmıştır. Bu emirde; menkul ve gayrimenkullerin nasıl teslim alınacağı, araziler ve üzerindeki mahsulün durumu, bunların kayda alınması, göç edenlere sıcak ve etli yemek verilmesi gibi konulara dahi yer verilmiştir. Uygulama emrinde, menkul ve gayrimenkulün yok edilmesi ya da insanların öldürülmesi yönünde herhangi bir işaret olmadığı gibi; tam tersine uygulamada hata yapanların idam cezasına kadar uzanan ağır cezalarla cezalandırılacağı belirtilmektedir.

Bu esaslar içinde göç ettirilen Ermeni kafileleri, yerleştirilecekleri yerlere gönderilmek üzere, yol kavşakları üzerinde bulunan Konya, Diyarbakır, Cizre, Birecik ve Halep gibi belirli merkezlerde toplanmışlardır.

Kafilelerin sevk edildikleri güzergâhlar, göçmenlerin zorluklarla karşılaşmamaları ve güvenlikleri için mümkün olduğu kadar kendilerine yakın yollardan seçilmiştir. Güzergâhların seçiminde tren yolları ve “şahtur” denilen nehir kayıklarının bulunduğu yerler tercih edilmiştir.

Bir yandan Birinci Dünya Savaşı'nın sürmesine rağmen, yer değiştirmenin düzenli bir şekilde yürümesi ve kafilelerin herhangi bir zarara uğramaması için azami dikkat gösterilmiştir. Nitekim Amerika'nın Mersin Konsolosu Edward Natan, 30 Ağustos 1915'te Büyükelçi Morgenthau’ya gönderdiği raporda, “Tarsus'tan Adana'ya kadar bütün hat güzergâhının Ermenilerle dolu olduğunu; kalabalık yüzünden birtakım sıkıntıların olmasına rağmen Hükümetin bu işi son derece intizamlı bir şekilde idare ettiğini; şiddete ve düzensizliğe yer vermediğini; göçmenlere yeteri kadar bilet sağladığını; muhtaç olanlara yardımda bulunduğunu” belirtmiştir.

SONUÇLARI NE OLMUŞTUR

Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra Osmanlı Hükümeti tehcire tabi tutulan Ermenilerden isteyenlerin tekrar eski yerlerine dönmeleri için 4 Ocak 1919 tarihinde bir kararname çıkarmıştır. Bu kararnameye göre Ermenilerden dönmek isteyenlerin eski yerlerine nakledilmeleri konusunda ilgili yerlere tâlimat verildiği ve gereken tedbirlerin alındığı belirtilmektedir.

Geri dönüş kararnamesiyle ne kadar Ermeni’nin döndüğü hakkında bir açıklama olmamakla beraber, Mondros Mütarekesi'nden sonra, Anadolu'da daha önce Ermenilerin sakin olduğu bölgelerde, önemli miktarda Ermeni nüfusun bulunduğu hatta bazı bölgelerde işgal kuvvetlerinin desteği ile eskisinden daha fazla sayıda Ermeni nüfusun tespit edildiği bilinmektedir. Nitekim Türk İstiklâl Mücadelesi sırasında özellikle Fransızlar tarafından Antep, Maraş ve Adana'ya önemli miktarda Ermeni'nin getirildiği, hatta bunlardan askerî birlikler ve milis kuvvetler oluşturulduğu bir gerçektir. Hatta Fransızlarla gelen Ermeniler ve milis kuvvetleri, Fransa'nın desteğinde yöre halkına insanlık dışı muamelelerde bulunmuş, binlerce insanı çocuk, kadın demeden katletmiş, fakat Fransa'nın bu bölgeleri terk etmesiyle Anadolu'dan ayrılmıştır. Bugün gerek Suriye'de, gerekse Fransa ve Amerika'daki Ermenilerin menşei bunlar ile tehcir sırasında gidenlerle dayanmaktadır. Bu durum, dolaylı olarak tehcir öncesinde ve sonrasında Ermenilerin bir katliama uğramadıklarını gösteren en önemli hususlardan biri olarak değerlendirilmelidir.

GÜNÜMÜZDEKİ ETKİLERİ NEDİR

Bugün Ermeni soykırımı olarak Türkiye'yi suçlayan devletlerin, Osmanlı Arşivi'nde yıllardır araştırma yapmaktadırlar. Bu araştırmalar kendi ülkelerinde yayımlanmış ve tarih ilmine önemli katkılarda bulunmuşlardır. Bu tür kitaplarda kullanılan Osmanlı arşiv malzemesi ilk elden kaynaklar olarak sunulmuştur. Oysaki üç binden fazla yabancı araştırıcının büyük önem verdiği ve güvendiği arşivin, ne gariptir ki Ermenilerle ilgili olan belgeleri, Batı dünyasında inandırıcı bulunmamakta, bilhassa Türk araştırıcılar tarafından yayımlanan kitaplar da tıpkı 1915'te olduğu gibi siyasî bir yaklaşımla değersiz addedilmektedir. Ayrıca ne gariptir ki, 1921 yılından 2001 yılı başına kadar üç binden fazla yabancı ilim adamının araştırma yaptığı Osmanlı Arşivi'nin kapalı olduğu iddia edilmektedir. Bu arada ciddî batılı tarih araştırmacılarının, özellikle siyasî ve hayatî mülâhazalar sebebiyle Ermeni sorununu araştırmak istemedikleri de dikkati çekmektedir.

Sonraki yıllarda soykırıma yönelik uydurmalar durmamış, sahte bilgi ve belgelerle kamuoyu oluşturulmaya çalışılmış, bazı ülkelerin siyasileri de bu oyuna alet edilmiştir. 1985’te ABD Temsilciler Meclisi’nin sözde Ermeni soykırımına yönelik bir karar alma çalışması üzerine, 69 bilim adamının 19 Mayıs 1985’te Temsilciler Meclisi’ne sundukları rapor, son derece önemlidir. Raporda özetle şöyle denilmektedir: “14. yüzyıldan 1922'ye kadar, günümüzde Türkiye olarak, daha doğrusu ‘Türkiye Cumhuriyeti’ olarak adlandırılan bölge, çok dinli, çok uluslu bir devlet olan Osmanlı İmparatorluğunun bir parçasıydı. Nasıl Habsburg İmparatorluğunu günümüz Avusturya Cumhuriyeti ile eş saymak yanlışsa, Osmanlı İmparatorluğunu, Türkiye Cumhuriyeti ile bir tutmak da yanlıştır.”

ABD’li tarihçi Prof. Dr. J. McCarthy, Osmanlıların Ermenileri tehcir etmesinin altında Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu ve içinde yaşayan Müslümanlara tehlike arz ettiğini ifade etmektedir. Sözlerine “Müslümanlar saldırıya uğradı ve öldürüldüler. Resimler ve haritalar temelinde Ermenilerin Osmanlıların kaybetmesini istemesinin mantıklı bir temeli olduğunu göreceksiniz. En önemli husus; Ermeniler, Rus saflarında savaşan askerler gibi toplandı. Ermeniler dediğim zaman Ermeni isyancıları, Ermeni milliyetçileri kastediyorum. Ermenilerin çoğu da Müslüman Türkler gibi kendi başlarına yaşamak isteyen çiftçiler, köylülerdi ama kendi insanları onları rahat bırakmadı ve savaşa zorladılar zira savaşmazlarsa kendi insanları tarafından öldürüleceklerdi. Öyle olunca da Osmanlıların bu kişilere karşı harekete geçmesinin yeterince nedeni vardı. Ermeniler ihanete başvurdular, ihanet ettiler.” şeklinde devam ederken hem İran hem Rusya cephesinde savaşan Osmanlı telgraf hatlarının da Ermeni çetelerce saldırıya uğradığını ve kesildiğini söylemektedir. Osmanlı Devleti’nin o önemde birçok cephede aynı anda savaşta olduğu ve yüzyıllardır bir arada yaşadığı Ermenilerin içeride karışıklık çıkartmasından, diğer devletler lehine ajanlık yapmasından ve Ruslarla savaşması gerekirken kendi tebaası Ermenileri karşısında bulmasından kaynaklanan pek çok sebepten dolayı o zaman içinde yapılabilecek en iyi şeyi yaptı ve Ermenileri göçe tabi tuttu. Bu Müslümanların yanı sıra Ermenilerin de kayıplarını azaltan bir uygulama olmuştur.

Günümüzde arşivinin araştırmacılara açık olduğunu söyleyen Türk Hükümeti’nin çağrısının pek bir karşılık bulamadığı Osmanlı Arşivi'nde araştırma yapan yabancı araştırmacıların ve bunların yıllara göre yaptıkları araştırma sayılarının bir listesini sunan Halaçoğlu’nun çalışmasında görülmektedir. Buna göre 1998-2001 yılları arasında 52 ülke araştırmacıları tarafından 549 araştırma yapılmış ve bunların içinde, Ermenilerle ve özellikle tehcirle ilgili hiçbir araştırma gerçekleştirilmediği gibi izin talebinde de bulunulmamıştır. Bu durumda Osmanlı Arşivi'nin kapalı olduğu iddiasının da hangi derece samimi olduğu düşünülmelidir.

SONUÇ

Millet-i Sadıka olarak tanımlanan hem Selçuklu hem Osmanlı Devleti topraklarında yüzyıllar boyunca Müslümanlarla bir arada yaşayan bu topluluğun 1915 yılında zorunlu göçe tabi tutulması halen birçok tartışmayı beraberinde getirmekte ve Avrupa ve Amerika’da meclislere sokularak tarih göz ardı edilerek bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Ermeni soykırımı iddiaları hem eldeki veriler hem de dönemin şatları ve sonrasında yaşananlar göz önüne alındığında kabul göremeyecek mahiyettedir. Burada öncelikle yüzyıllar boyunca Osmanlı hâkimiyeti altında sorunsuzca yaşayan, dilini, dinini, etnik kimliğini korunmasında Osmanlı etkisini göz ardı eden bir anlayış bulunmaktadır. Osmanlı Devleti’nin bir asimile ya da soykırım politikası olsaydı beş yüz yıldan fazla hükümranlığını sürdürdüğü topraklarda bunu bütün dini ve etnik kimliklere rahatlıkla uygulayabilirdi. Oysaki Osmanlı Devleti’nin dağılma dönemine girmesi ve parçalanmasının ardından bünyesinden birçok halk ayrılmış kendi milli devletlerini kurabilmiştir. Burada Osmanlı bir “tehcir” uyguladıysa bunu neden o zaman yapmıştır sorusuna öncelikle cevap verildikten sonra dönemin şartları incelenmelidir. Sonrasında bu tehcirin Osmanlı sınırları içerisinde yaşayan bütün Ermenilere uygulanmadığı vesikalar ve yapılan uygulamalar yolu ile aşikârdır. Ve en sOn olarak göçe tabi tutulan Ermenilerin olaylar dindiğinde eski topraklarına geri dönebileceği yönündeki devlet kararı, göç sırasında dikkat edilmesi gereken hususların ayrıntılı olarak gerekli merci ve muhataplara bildirilmesi üzerinde durulması gereken noktalardır. Bütün bunlar devlet eli ile koordineli olarak yürütülmeye çalışılsa da Osmanlı’nın doğuda hem İran hem Rusya cephesinde savaşta olması, Rus ve İngiliz kışkırtması ve dünyada yayılmaya başlamış olan “milliyetçilik” fikrinin de etkisi ile Ermenilerin kendi devletlerini kurma ideali ve iki halk arasında yaşanan olaylar tehcirin sorunsuz bir şekilde uygulanmasını önlemiştir. Yine de tehcirin en başından yani 1915 yılından tehcirin durdurulma kararı alındığı 15 Mart 1916 yılına kadarki geçen sürede Osmanlı Devleti’nin aldığı ve uygulamaya çalıştığı kararlar ve arşiv vesikaları dikkate alınmalı değerlendirmeler bu yönde yapılmalıdır. Avrupa ve Amerika’da yapılmaya çalışılan her nisan ayında ayyuka çıkan tutumlarına karşılık Türk araştırmacılarının çalışmalarının desteklenmesi yanı sıra siyasi arenada da güçlü olunmalıdır.

Dr. Senem KARAGÖZ

 ATBD, Aralık 1982, sayı 81, belge 1830.

Kanun metni için bkz. Takvim-i Vekayi, 1 Haziran 1915, Nr. 2189; Meclis-i Vükela Kararı için bkz. BOA, Meclis-i Vükela Mazbatası, Nr. 198/24

Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri, C. I-II, Ankara: Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, 2001

McCarthy, Justin (1998). Ölüm ve Sürgün(1821-1922), (Çev: Bilge Umar), İstanbul: İnkılap Yayınevi, 1998, 1.

Justin McCarty röportajı (Muhabir: İbrahim Yazıcıoğlu) https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/prof-dr-justin-mccarthy-osmanlilarin-ermenileri-tehcir-etmesi-icin-cok-iyi-nedenleri-vardi/663106 Erişim Tarihi: 24.04.2019

Ceran, H. (2016). “Ermenilerin Göç Ettirilmesi (1915)”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl: 15, Sayı: 29, 135-144.

Sarınay, Yusuf. (2012).  24 Nisan 1915’te Ne Oldu? Ermeni Sevk ve İskânının Perde Arkası, İstanbul: İdeal Kültür Yayıncılık, 183-200.

Halaçoğlu, Yusuf. Ermeni Tehciri ve Gerçekler, https://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=292366 Erişim Tarihi: 24.04.2019

Kılıç, Davud (2014). “Rus General Mayewski’nin Raporuna Göre Van-Bitlis Vilayetlerinde Ermenilerin Sosyal-Dini Yapısı ve Ermeni Meselesinin Gelişimi”, Turkish Studies, V 9/1, Ankara, 259-269.

Tehcir Kanunu (Sevk ve İskân Kanunu), Tarih Arşivi, http://www.tariharsivi.org/icerik/2270/tehcir-kanunu-sevk-ve-iskan-kanunu-.html Erişim Tarihi: 24.04.2019

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum