İKİ GÜNE SIĞAN İŞLER VE KONULAR / KISA SOMA GEZİSİ
Hafta sonu memlekete gittim. Cevdet; "Abi gelmiyor musun. Biberler iyice döktü." Diyerek gitmemi arzu ediyor. Ben de kararsızım, gideyim mi gitmeyeyim mi ikircikli kaldım. İki hafta sonra Özbekistan seyahati var; eşim de ben de birer tebliğ sunacağız "Türk Dünyasında Ceditçilik" sempozyumunda. Yer Taşkent. Gitmeden önce evi, bahçeyi, eş ve dostları göreyim dedim. Önce kayınıma uğruyorum, yerinde değil. Cevdet'in işyerinde çaylarımızı yudumlarken "Bir çekyat konusu vardı" dedi. Hatırlayıverdim sayesinde. Alınmasını planladığım baza ve yatak için birazdan kayınımın işyerine yatağı almak üzere tekrar uğrayacağım. Önce anne ve babamın, büyüklerimin mezarlarını ziyaret ediyorum. Dönüşte kayınım işyerinde. Planladıklarımı aldım; 15 dk sonra geliyoruz dedi ve getirip monte ettiler Zafer Ceylan beyle birlikte. Akşam yemeği için bir dost ve eşiyle pidecideyiz. Sonra eve döndüm. Bazı işleri halledip 23.00 gibi yatıyorum. Yarın Soma'da bir mevlit var, katılacağım.
KIRSAL KESİM VE TARIMDA ÇÖKÜŞ
Sabah erken yoldayım. Yol üzerindeki bir ilçede çok sevdiğim, aklına, bilgi, analiz gücü ve tecrübesine değer verdiğim bir arkadaşıma uğruyorum. Buralarda ve kırsalda tarım çok zorda. İnsanlar bırakın kâr etmeyi, zarar ederse tekrar eker mi, diyor. Tabii ki hayır. "Patates ekenler perişan. Tarladaki fiyatı 2 (yazı ile -iki- TL) Maliyet 7-8 TL. Köy kasabada bile bir bardak çay 10 TL. Komşum patatesi sökmedi, tarlada bıraktı. Köylerde genç kalmadı, ihtiyarlar da gidince köyler tarih ve toprak olacak."
HASET VE KÜÇÜK BEYİNLER
Sermaye tabii ki göçer diyor arkadaşım. 15 yıl önce bir butik otel açayım dedim, belediye kolaylık sağlamadı. Kaldı. Zeytinle ilgili bir fabrika projesi için başvurdum. Yine köstek. Ondan sonra birlik, kalkınma deyip oy istiyorlar. Hayıflanıyoruz. Beyin nakli imkanı olsa, beyinlerini daha iyileri ile değiştirirler miydi diye düşünüyorum. Okumayan insan mutludur. Değiştirme düşüncesi ve fikri bile akıllarına gelmez ki. Hesap günü ve vebal mi dediniz, geçiniz. Ona sadece inandıklarını söyleyerek itibar devşiriyorlar. Ama, herşeyi gören var. Cahillik ne kadar mazeret olabilir ki. Allah cahillerin şerlerinden Türk milletini korusun, deyip konuyu kapatıyoruz.
YOLBUL İLE SOMA A. AVDAN
Mevlit programı, emekli öğretmen arkadaşım Mehmet Çetinkaya bey ve arkadaşlarınca düzenlenmiş. Gelişime çok memnun oldular. Mevlidhanların başı Manisa'dan bir dost; Hüseyin Köroğlu bey. Samimi, içten, dürüst ve ilkeli bir insandır. Sesi de ruhu gibi güzeldir. Babası rahmetli de öyle idi. Dostları Hafız Fahri bey de rahmet istedi. Mevlit açık havada, bir parkta yapıldı. Manisa'dan bazı emekli arkadaşlarla karşılaşmak hepimizi sevindirdi. Yeni bazı gönül insanlarıyla tanıştık. Kazanlarla yemek hazırlamışlar. Bazı bölgelerde halen yapılan köy hayırları gibiydi. Şehirlerin koparıp dağıttığı tespih taneleri gibi olan insanlar, böyle cemiyetlerde nefes alıyor, manen tedavi oluyorlar. İki saat kadar süren programdan sonra Mehmet bey, Soma'daki Darkale'yi gördünüz mü diye soruyor. Ben de adını çok duydum ama hiç görmedim diyorum. Her yıl yaz başında Türkiye’nin değişik yerlerinden gelen Dağcılık Kulüpleri burada 3-4 gün kamp kuruyorlar. Manisa'dan da Anemon Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü mensubu arkadaşlarım katılırlar. Biz emekli olmadığımız için hiç katılamadık.
SOMA, DARKALE
Soma/Darkale
Soma merkezden dağa doğru iki araçla peşpeşe yoldayız. Üç kilometre sonra dağ dibinde büyük ağaçlarla kaplı, derin vadide çeşmelerinden sular akan bir cami şadırvanı karşımızda. Cami Darkale köyüne ait ve yüzyıllar öncesinde yapılmış. Ahşap ağırlıklı, dış ve iç cephelerinde harika kalem işi renkli desenlerle süslenmiş. Vakit namaz saatleri dışında kapalı ama son cemaat yeri bile yetiyor ihtişamı sanatı görmek için. Etrafta çay bahçeleri, birkaç lokanta. Alabalık ve köfte varmış. Otel ve pansiyon henüz yok ama müteşebbis bekliyor. Mustafa Elmas bey; Yunt dağlarındaki Dağ Yenice köyündeki cami de buna benzer süslemelere sahiptir diyor. Bir başka arkadaş Soma Çarşı camii de böyledir diye ekliyor.
Pergamon (Bergama) krallığı zamanına kadar geçmişi olan, tarihi adı Tarhala olan bir yerleşim yeri, köy. Henüz tam onarılmamış Safranbolu ve Beypazarı evleri gibi, Arnavut kaldırımlı sokakları olan öksüz bir köy. Bir Mansur Yavaş da buraya lazım. Manisa Büyükşehir Belediye başkanları içinde bugüne kadar kültür konularına ciddi destek verme ve sahip çıkış henüz ve maalesef olmadı. Akhisar'da bile Atatürk'ün misafir olduğu ev metruk halde idi geçen yıl. Atatürkçü belediyeye duyurulur.
https://www.facebook.com/share/p/1AvWsmeKRo/
İbrahim Yıldırım: Duyduk Duymadık Demeyin... Milli Mücadele Tarihimiz Akhisar'da Can Çekişiyor...
Darkale Camii
KADIN KÖMÜRCÜLER
Birinci Dünya Savaşı sırasında Darkale, madencilik tarihinde önemli bir yer haline gelmiş. Erkeklerin çoğu savaşmak için bölgeden ayrıldıklarından, Darkale kadınları tehlikeli kömür madeni işini devralmışlar. Bu olay, dünya madencilik tarihinin nadir ve önemli bir parçası olarak kabul edilir, diyor kaynaklar. Çay, kahve ve bölgeye dair sohbetler oluyor aramızda. Resimler çekiliyor. Mehmet bey; burada bir tekerleme vardır, diyor.
1.Darkale'de eşek olma
2.Pomakköy'de kadın olma (yeni adı Turgutalp)
3.Soma'da adam olma
Darkale ve civarında yakın zamanlarda açılan yollardan önce ulaşım çok sarp ve zor coğrafyada ancak eşeklerle yapılırmış. İkincisi; Pomakköy'ün kadınları hem çok güzel hem de çok çalışkanlarmış. Erkekler kahvehanelerde tembel tembel otururken kadınların bu ağır yükü, vicdan sahiplerine bu sözü söyletmiş olmalı. Sonuncusu ise; Pomakköy'ün aksine Soma'da 50 yıl ve öncesinde kömür işçiliği çok zor, zahmetli ve tehlikeli imiş. Erkekler ağır şartlarda çalışırken, kadınların ev hanımı oluşlarına da bu söz yakıştırılmış. Bu arada Soma 301 kömür şehitine rahmet dileyelim (2014).
Darkale'de 8 arkadaş sohbet ediyoruz. Ahmet Ok ve Mustafa adlı beyler dışında diğerleri ile Manisa'dan; Karaköy Türk Ocağı zamanından beri arkadaşız. Arkadaşlarım benim gezi yazılarından söz edince sohbet ister istemez tarih, kültür, turizm ve kazıbilime doğru kayıyor. Türkiye’nin her yeri tarih ve tabiat zengini. Öğrenme, okuma, gezme konusunda hemfikiriz. Bir de vatansever olma konusunda.
DARKALE DONDURMASI
Bir yerde yüce bir dağ varsa orada kar olur. Kar varsa karcı da olurdu, eskiden. Soyadı Karcı, Karcıoğlu gibi insanlar duyarız. Ahmet Ok bey bölgenin insanı. Buralarda yol eskiden yoktu. Kışın kuyularda kar biriktirip yazın buz veya dondurma olarak satarlardı burada. Dağın öbür yüzünde bir başka köy vardır. Oradakilerin burada, buradakilerin orada sağdıçları, dostları vardı. Karşılıklı yardımlaşılır, buradaki oraya dondurma satmaya giderse oradaki dostu buna yardım ederdi, diyor. Kar ve buz ticareti çok eskidir. Yazın kar ve buzlar, içecekleri serinletmek, yiyecekleri saklamak veya şerbet gibi tatlılar yapmak için kullanılıyordu. Hala Darkale dondurması meşhurdur diye ekliyor. Etrafta dondurma satan yerler var ama o geleneksel dondurmadan mıdır bilemiyorum. Yemedik çünkü. Buraları görünce bir hafta içinde -biraz daha sakin olurmuş- ailemle birlikte geleyim diye düşünüyorum.
ROMA VE POMPEİ
Konu kazıbilim ve tarihe ulaşınca Soma'ya gelirken yolda dinlediğim bir tarih ve kazıbilim sohbeti aklımda taptaze duruyor. YouTube TV100 Bilim-Tarih kanalında Ahmet Yeşiltepe ile Turizm rehberi arkeolog Göksel Göksoy ile Pompei ve Roma üzerine konuşuyorlar. Roma tarihteki en uzun imparatorluk. Hamam, hukuk, gladyatörler, mimari, şehircilik ve hatta belediye başkanı var. Ama insanlar ya köle ya da hür. Gladyatörlerin özellikleri, isyanları, vahşet vs. O medeniyet düzeyinden Ortaçağ karanlığına Avrupa ve Batı nasıl düştü? İlginç bir soru. Aynı çağda Türk İslam coğrafyası İbni Sinalar, Farabiler, Raziler ve daha birçok bilim insanı ile parlak bir dönemdeler. Felsefe, akıl, mantık, bilim, savunma tedbirleri zenginlik rehavetiyle ihmal edilirse devlet de olsanız, medeniyet de olsanız vites (Fransızca "hız" demek) ileri değil geriye geçer kendiliğinden. Ay büyümüyorsa küçülüyordur (Çin atasözü). Büyük sosyolog İbni Haldun da "Devletler insanlar gibi doğar büyür ve ölürler" diyor.
POMPEİ'DE NE OLDU?
Pompei, İtalya'nın Campania bölgesinde, Napoli iline bağlı, Napoli kenti yakınlarında bulunan bir şehir. Buraya yakın Vezüv yanardağı günümüzden yaklaşık 2000 yıl önce MS. 24 Ağustos 79 yılında çok şiddetli patlar. Bölgedeki Pompei şehri ve başka bazı şehirler kül ve taş altında kalır. Şehir halkının tamamı ölür. Şehir yüzyıllar içinde unutulur.
Pompei kalıntıları ilk 1709'da keşfedilip sonraki yıllarda kazılır. Ölenlerin üzeri sertleşmiş bir kül taş tabakası ile örtüldüğü için, cesetler erimiş, geriye içi boş kalıplar ve kemikler kalmış. Kazıbilimciler dağılabilecek bu nazik boşlukları Paris alçısı ile doldurdukları için o cesetler taşlaşmış gibi görünürler. Gerçek, papazlar tarafından anlatıldığı gibi günahkar insanların bu şekilde taşlaştığı değil, söylediğimiz gibi diyor konuşmacı. Vezüv gibi tehlikeli dağların etekleri madenler ve tarım için elverişlidir. Lut kavmi benzeri kavimler veya şehirler tarih boyunca birçok yerde olmuş. Kuranı Kerim'de (Tevrat da bahsediyormuş) bunlar insanlara ders olsun diye anlatılır. Neden, niçin ayrı bir konu olsa da, olayın hikmet tarafına okuyan ve düşünen insanlar yorumlar getirmişler. Ancak bilim bize farklı ve ilginç veriler de sunuyor. Bütün bilimlerin ve hikmetin kaynağı O. Mekanizmayı araştıracak aklı, merakı, teşviki veren de O. Mekanizma bilinirse tedbirler de bulunur, geliştirilir.
GÖKSEL GÖKSOY
Konuk Göksel Göksoy beyi daha önce tanımıyordum. Pompei adlı, Roma imparatorluğu ve dönemini anlatan bir kitabının varlığını öğrendim ve hemen sipariş verdim. Ayrıca "Dakikalar İçinde Roma ve Tarihi" adlı kitapları varmış. Hatta İletişim yayınlarının "Dakikalar İçinde..." diye başlayan 20 adet ilginç kitaplarının varlığını da öğrenmiş oldum. Birer nüsha ısmarladım.
KIRKAĞAÇ KAVUNU / ASELSAN KURUCUSU HACİM KAMOY
Kırkağaç denince önce meşhur kavunu, Şair Eşref ve Aselsan'ın kurucu genel müdürü Hacim Kamoy bey (1924- 2004) aklıma geliyor. Kimisinin de aklına Jandarma Komanda Eğitim Komutanlığı gelir. 1924 yılında Manisa Kırkağaç'ta dünyaya gelen M. Hâcim Kamoy, ilk ve orta eğitimini Kırkağaç ilçesinde tamamladıktan sonra İzmir Atatürk Lisesine parasız yatılı öğrenci olarak başlar. 1940 yılında liseden mezun olan Kamoy, eğitimine İstanbul Teknik Üniversitesi Makine-Elektrik Bölümünde devam eder. Hacim Kamoy, emekli olduğu 2000 yılına kadar, ASELSAN'da sürdürdüğü genel müdürlük ve yönetim kurulu üyeliğinin yanı sıra THY, ROKETSAN ve TRT gibi kurumlarda yönetim kurulu üyeliği yapar.
SORU
Soru şu; birkaç Kırkağaçlıya sordum. Hacim Kamoy diye bir isim duydunuz mu diye. Bilmiyorlar. Kırkağaç'a onun bir heykeli veya anıtı yakışmaz mı? Haydi Kırkağaç Belediyesi ve Kaymakamlığı. Hatta Manisa Büyükşehir Belediyesine de yakışır bu şeref. Aselsan gibi dünya çapında bir savunma şirketini yapılandırmak ve ülke savunmasına büyük hizmet bir anıtla taçlandırılmalı.
ŞAİR EŞREF
Şair Eşref, Manisa'nın Kırkağaç ilçesine bağlı Gelenbe kasabasında (bugünkü mahalle) dünyaya gelmiştir. Asıl adı Mehmet Eşref olan ünlü hiciv şairi, 1847 yılında Gelenbe'de doğmuş ve ilk eğitimini de burada almıştır. Daha sonra Manisa'da Hatuniye Medresesi'nde Arapça ve Farsça dersleri alarak eğitimine devam etmiştir. Kendisi, Türk edebiyatında özellikle hiciv şiirleriyle tanınır ve hayatının büyük bir bölümü Manisa ve çevresinde geçmiştir. Şair Eşref, vefat ettiğinde de doğduğu yer olan Kırkağaç'a defnedilmiştir (1912). Görev yerleri: Memuriyete Manisa Vilayeti Tahrirat Kalemi'nde başlar. Turgutlu, Akhisar, Alaşehir'de Mal müdürü olarak görev yapar. Fatsa'ya Kaymakam olarak atanır. Ünye, Acıpayam, Buldan Kaymakamlıklarında bulunur. Son görev yeri olan Gördes'te Kaymakam olduğu sırada yolsuzlukları eleştirdiği şiirleri yüzünden hapse mahkum olmuştur.
KIRKAĞAÇ KAVUNU İÇİN KISA MOLA
15.00 gibi Darkale 'den iki araçla çıktık Manisa yolundayız. Öndeki araçtan Mehmet Akış bey telefon ediyor. Yolda durup Kırkağaç kavunu yiyeceğiz, bizi takip edin diyor. Kısa süre sonra sağda duruyoruz. Öyle bir satış yeri ki tekrar tekrar resim çekiyorum. Kırkağaç kavunlarından bir sanat tablosu. Mehmet Çetinkaya beyin ilkokulda öğrencisi imiş satıcı. Aynı zamanda bir yerin muhtarı. Bize izzet ikramda bulundular, var olsunlar. Hemen kavun kesip ikram ediyor. Nefis bir lezzet. Uzun yıllar Medine'de yaşayan Hz. Peygamber aşığı Ali Ulvi Kurucu (1922 - 2002) beyden bir hatıra okumuştum. Bir dostu Türkiye’den bir isteğiniz var mı sorusuna "Bir tane Kırkağaç kavunu isterim" sözü aklımda kalmış. Rahmet olsun. Mehmet bey öğrencisi kavuncu muhtar beye işyerine asılmak üzere bir büyük Türk bayrağı hediye edermiş her yıl. Bugün de öperek teslim etti. Muhtar bey de öperek teslim aldı ve asılı bayrağını yenileyecek.
Sonuç; Kırkağaç ve Soma'yı daha planlı ve geniş zaman diliminde gezmek arzumu zihnime kaydediyorum. Ya nasip.
Selâm ve saygılarımla. (22.09.2025, Manisa)




FACEBOOK YORUMLAR