Prof. Dr. Süleyman Sami İLKER

Prof. Dr. Süleyman Sami İLKER

[email protected]

YUNT DAĞLARI GEZİLERİ /KARAHÜSEYİNLİ KÖYÜ

10 Mayıs 2025 - 18:55 - Güncelleme: 11 Mayıs 2025 - 10:27

YUNT DAĞLARI GEZİLERİ
/KARAHÜSEYİNLİ KÖYÜ

Anemon Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü mensubu yaklaşık 40 kişi, hem davet edildiğimiz köy hayrına katılmak hem de o yöreyi tanımak üzere mutat hale gelen 8-10 km.lik doğa yürüyüşünü yapmak istiyoruz. Pazar günü, gidilecek yer 45 km kadar olunca sabah 08.30 gibi yola çıkıyoruz.  Kulüp üyelerinin çoğu özel dikilmiş kırmızı beyaz Anemon Dağcılık Kulübü gömlek ve fularlarını takmışlar. Buradaki amaç, hem yürürken kolay görülmek hem de hayır yemeğinde farkındalık oluşturmak. Gerçekten de oraya gelen, oralı veya misafir birçok konuk arasında kıyafetlerimiz ile varlığımız fark ediliyor. İnsanların dikkatletini (emekli veya çalışan) spor ve kültür konularına, yürüme lşve gezmeye çekmek; düşüncelerini sağlıklı ve mutlu yaşamak konusuna yöneltmek gibi ikincil faydaları da var. Esas fayda ise, çoğu emekli veya ev hanımı üye ve konuklara, sosyalleşme, zindeleşme, mutluluk ve sağlık konularında oluyor.

YOLA ÇIKIYORUZ

Bağyolu, Bostanlar, Çamlıca köyleri derken Pelitalan'da ilk mola veriliyor. Gediz ovasının bittiği Yunt dağlarının başlangıcındaki Bağyolu köyünün içinden kuzeye doğru geçer geçmez irice bir gölet ile karşılaşıyoruz, Bağyolu göleti. Bunca yıldan sonra ancak bir yıl önce varlığına şahit olduğumuz göletin etrafında araçları ve balık tutanları görüyoruz. İkindi vakti, dönüşümüzü yine bu yoldan yaptık ve balık tutanların sayısının artmış olduğunu fark ettik.

Yol tabelasında adını okuduğumuz Karakılıçlı köyünde kırmızı andezit taş ocaklar varmış. Halen faal midir bilmiyorum diyor araçtaki koltuk arkadaşım Hasan ağabey. Gül yetiştiriciliğine çok meraklı, bilgili, tecrübelidir. Buralara gübre almaya çok geldim diyor. Ekliyor; 1980'lerde bu köylerde (Yunt dağları bölgesi) mutlaka "köy odası" vardı ve 6-7 ay orada ücretsiz misafir kalabilirdiniz. Köylü sıra ile oraya yemek (parasız) gönderirdi diyor. Bu töreyi hangi dünyevi kural, çıkar, madde ve ideoloji ile izah edebilirsiniz?

PELİTALAN / ALAN KELİMESİ

Düz bir alanda küçük kahvehane, bakkal, ayakkabıcı, demirci vs. dükkanları var. Bilgi küpü Fahrettin arkadaşımız; biliyor musunuz, bir yer adında "alan" eki varsa, orası köyler arasında merkezi bir yerdir. Yolların kesiştiği, alışveriş için uygun düz bir köydür. Birazdan bir kilometrelik inişten sonra yanından geçeceğimiz "Alaniçi" bölgesi de benzer anlam içeriyor. Geniş bir vadi, içinden Aigai Antik kentinin yakınından geçen Kocasu çayının başladığı yer burası. Orta yerdeki düzlükte futbol oynamak için kaleler var ve etraftaki köylerin gençleri burada turnuvalar düzenliyorlarmış.

Pelitalan'ın çarşısı sayılabilecek alanda "Mustafa'nın Yeri" adlı kahvehanenin önünde aracımız duruyor. Kahvehanenin önünde ve karşısındaki bahçede oturan köylü erkekler var. Oturdukları yerden verdiğimiz selâmları alıyorlar.

TÜRK GİBİ SİGARA İÇMEK

Hemen her köylü erkek sigara içiyor. Biraz üzülüyoruz onlar için. Sağlık bozulunca eyvahlar başlıyor ama ders alan var mı? Bu, bana bir şey olmaz inancı veya avuntusu. Büyükler öyle olursa, gençler kaçınılmaz olarak onlara benziyorlar. Onlu yaşlarda sigara içen çok sayıda çocuk genç gördük, maalesef. Büyümüş olmanın, erkek olmanın şartı gibi görüyorlar sanki, böyle düşünüyorum. Kahvehane önündeki çok sayıda izmarit ve yeşilliklerle dolu bahçede, naylonla çevrilmiş taş/oyun alanında kesif bir izmarit kokusu var. Sandalye almak için girdiğimiz bu alandan hemen çıkıyoruz. Ara başlıktaki söz, yabancıların Türkler hakkında (özellikle Türkiye) maalesef olumsuz kanaatlerinden biri. Diğeri ise sokak köpekleri sorunu. Bunun için de maalesef diyorum. Molada, kahvaltısını yapmamış olanlar çay alıp birşeyler yiyorlar.

MEYDAN VE BİNALAR

Köy meydanı ve sokaklar hep kilit taş ile döşeli. Köylerde artık ayağa çamur -yerleşim alanı içinde- değmiyor. Etrafta kullanılmayan taş yapı binalar ya yıkık ya da kullanılmıyor. Mustafa'nın Yeri kahvehanesinin bitişiğinde tek katlı, sıvasız ancak taş aralarında harç kullanılmış, mavi pencereli, metruk binanın üzerindeki bir taşa 1963 rakamı kazılmış. Binanın yapım yılı olmalı. Çatı çıkıntıları, bölgedeki yekpare ince taşlardan (muhtemelen öyle kesilmiş veya kırılmış) oluşuyor. Böyle bir taş çatı çıkıntısını ilk defa görüyorum. Çatının üzeri kırmızı kiremit ile kaplı.

GÖR BENİ

Kahvehanenin 50-70 metre kadar çaprazında, adeta yolun ortasında durur gibi iki katlı, tamamı yeşile boyanmış bir ev "beni fark et" diyor. Alt katta beş basamaklı bir taş merdivenle çıkılan, beyaz plastik pen türü kapı ve pencereleri olan bir işyeri var. Ancak önü siyah ızgara tarzı emniyet telleri ile kaplı. Günlerden pazar olduğu için, işyeri kapalı olmalı diye düşünüyoruz.  Dolayısıyla, orta yerdeki ön cephesi siyah beyaz, kiremitleri dışında yemyeşil binayı gördük, ama merakımız yine de teskin olmadı.

DEVECİ'NİN YERİ

Orta yerde 600 metrekare olduğu söylenen Devecinin Yeri adlı metruk bir yer dikkat çekiyor. Yüklerin (kargo ?) deve ile yapıldığı zamanlarda burası bir han olmalı. Yunt (At demek) dağları bölgesinde kayaç alanlar, yüzeyde taş, kaya çok fazla. Kırmızı andezit kayalar en yaygın tür. Dolayısıyla, bin yıllardır bölgede taş yapılar, şehirler, sarnıçlar, taş döşeme yollar hep bu malzemeden. Civarda mermer yok. Daha önce var olan, 2500 yıl evvele dayanan Aigai Antik kentinde harç kullanmadan yapılan taş yapı usulü, sonraki toplumlara ve Türklere de geçer. Bölgede geçmişte ve halde taş işçiliğini bilen ve yapan çok sayıda yerli usta var. Sıva da istemeyen, işlerken yumuşak, sonradan sertleşen taş malzemeler bunlar. Bölgeyi ve köyü bilen bir arkadaş, "Manisalı müteahhitler Hakkı Bayraktar ve Hayrullah Solmaz beyler buradan, Pelitalan köyündendir" diyor. Taşın bol, taş işçiliğinin yüzlerce, binlerce yıllık mazisinin olduğu bu bölgeden müteahhitler çıkması da doğal diye düşünüyorum.

PELİT, TANEN VE DERİCİLİK

Pelit kelimesi, bir meşe türünün meyvesine verilen addır. Palamut Meşesi de denir buna. İçinde tanen adlı bir kimyevi madde var. Cumhuriyetin ilk yıllarında stratejik bir madde olarak kabul edilen tanenin üretildiği ilk fabrika Manisa'nın Salihli ilçesinde kurtuluyor. Tanen eskilerin "tabak /tabakçılık /tabakhane" dedikleri deri ve dericilikte kullanılıyor. Ham hayvan derisindeki kılları dökmede kullanılıyor. Tanenin sonraki yıllarda sentetik olarak üretilmesi ile pelit kullanan tanen fabrikası kapanıyor.

ÇEKİM VAR ERKEN YOLA ÇIKALIM

Fahrettin bey, Karahüseyinli köyünde "Hayır yemeğindeki keşkek kazanlarının  ve keşkek dövme işinin video çekimini yapacağım. 12.00'den önce orada olmalıyız" diyor. Zamanı iyi kullanmak amacıyla daha önce yürüyerek gidilecek Pelitalan-Karahüseyinli arasındaki yaklaşık 8 km.lik yolun ilk 2 km.sini Alaniçi'ne kadar aracımızla gidiyoruz. Kocasu üzerine bölge köylülerinin emekleri ve bir inşaat mühendisinin projesi olarak yapılan taş köprü çok güzel. Çayda su ve balıklar var. Temiz kalmış bir çevre. Yıllar önce şiddetli bir yağıştan sonra sular köprünün üzerine kadar çıktığı halde hiçbir zarar oluşmamış. Dönüşte de aracımıza buraya yakın bir yerden bineceğiz.

YOKUŞ

Ekip buradan yürüyüşe başlıyor. Hep yukarı doğru tırmanan bir yol. Arada, hayır yemeği için davet edilenler, araçlarla bizi geçiyor ve bizi ilgi ile izliyorlar. Çoğumuz kırmızı beyaz. Hava açık, güneşli ve biraz da sıcak sayılır. Sabah serindi. Biraz terliyoruz. Yol boyunca köyler var uzakta. Şu mu, bu mu diyenler var. Belli ki yorulmuşlar. Sonunda bayağı yüksek bir yerde makilik bitki ormanları içinde Hacıhaliller köyü.

BİTKİLER / KARA ÇALI/ ÇİTLEMBİK /ANTEP FISTIĞI

Yol boyunca her yer yemyeşil. Mayısın ilk günleri. Etrafta çok sayıda kara çalı veya çaltık denen orta boy, dikenli çalı/ağaçların varlığı dikkatimizi çekiyor. Bu bitki Demirci'nin, adına "Coğrafi işaret belgesi" aldığı hünnapın (meyve) yabani şekli. Aşılansalar yepyeni bir gelir kaynağı olur diye düşünüyoruz. Keza etrafta yer yer sumak, yabani hanımeli, çitlenbik (menengiç), meşe dikkatimizi çekiyor.
Ayrıca yol boyunca yabani çitlenbik ağaçlarına aşılanmış, Antep fıstığı bahçelerini görüyor, seviniyoruz. Etrafta hayır amaçlı armut aşılanmış ahlat ağaçları da çokça var. 

Yine yol boyunda belki nesiller boyu emekle oluşmuş, içi otlak olan taş duvarlar dikkatimizi çekiyor. Taşlar o kadar çok ve ağır ki, hepsi el kol emeği. Hatta bir arkadaşımız ekliyor. Her ağaçlı, otlak (mera) alan 4-5'e bölünür. Hayvanlar bir alana salınır. Ot azalınca diğer bölmeye geçirilip geçiş yeri kapatılır. Dolayısıyla meranın canlılığı ve davamlılığı sağlanır, diyor.

VALİ DEDİĞİN

1980-1983 arası Manisa valisi olan Erol Zihni Gürsoy ile ilgili bir konu anlatılır. Vali bey bölge köylerinin fakirliğini ve dağlardaki yabani çitlenbik (menengiç) ağaçlarını görmüştür. Tarım İl müdürlüğü müdür ve çalışanlarını toplar. 6 ay içine bölge kalkınması ile ilgili bir proje getiremezseniz şoförler dahil herkesi Ankara’nın ötesine göndereceğim der. Proje hazırlanır. Vali beyin bu çabası ile binlerce çitlenbik aşılanır, Antep Fıstığı böylece bölgeye girmiş olur.

Bir arkadaş da eski valiler gündeme gelince;  Vali M. Vefik Kitapçıgil (1970-1975) zamanında Manisa dağına, Evliya Çelebi'deki adıyla Dumanlıdağ /İlk çağdaki adıyla da Sipil dağına mevcut yol ilk kez açıldı diye ekliyor. Öğrenmiş oluyoruz.

SÜNGÜL NEDİR

Yolda bir köy yol levhasını görüyoruz;  Süngüllü. Bu ne demek şeklinde konuyu aklımızdan geçirirken, yakınımızda yürüyen Biyoloji ve Tıp okumuş, emekliliğinde de Kazıbilim (arkeoloji) okumakta olan Fahrettin bey, bizim zihnimizden geçeni anlamış gibi, "Süngül nedir biliyor musun" diye sordu. Beklemeden hemen cevabını da yapıştırdı. 30 cm boyunda, sarı renkli bir kertenkele. Süngül adı da Türkçedir, dedi. Teşekkür ettim, ama gönlüm dilimden daha cömert. Sağ ol var ol, diyorum ilave olarak içimden.

"Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu" sözünü söylüyoruz, biliyoruz. Merak, öğrenme arzusu, soru sorma. Ne, neden, niçin, nasıl, nerde ve kim? İşte size 5N1K formülü. "Bugün öğretmenine kaç soru sordun" diyen bir anne baba olmak gerekir, diyor aklım. Sonrası; yeni nesiller her konuda dünyanın aradığı insanlar. Bizdeki merhamet ve sevgiyi de işin içine katabilisek, işte size insanlığın da Hakk'ın da istediği huzur ortamı.

KARAHÜSEYİNLİ'YE GİRİŞ

Girişten itibaren yolun iki yanında köye gelen araçlar, insanlar. Bizi görenler/tanıyanlar hoşgeldiniz diyorlar, tokalaşıyoruz. Uzak tepede köyün camisi ve minaresi, taş yapıların arkasından görülüyor. Bir tarafta bayanlar, kendilerine tahsis edilmiş masalarda yemek saatini bekliyorlar. Üzeri metal levhalar ile kapatılmış, dört kenarı açık, zemini beton yüksek bir sundurmada, sıralanmış yemek masaları yanındaki sandalyelere erkekler, bir sıranın uç tarafında kırmızı beyaz formaları ile erken gelen kadın erkek arkadaşlarımız oturmuşlar. Köyün muhtarı ile tanışıyoruz. 60-70 arası bir yaşta görünüyor. Köy Manisa merkezin en uç köylerinden. Tam anlamıyla dağbaşı ve kışın soğuk rüzgârı meşhurmuş. İnsanlar cana çok yakın. Etraftaki taş yapılar dikkatimizi çekiyor. Caminin etrafında daha çok var diyorlar.

HAYIR YEMEKLERİNİN ÖNEMİ

Hekim olarak, özellikle de bir bölgede uzun süre kalmış ve çalışmışsanız, sizi tanıyan çok oluyor. Karşılayanlar içinde böyle insanlar da var. Çoğunun kökü burası ve bu hayır yemeği için toplanmışlar. İnsanlar hem buraları özlüyorlar hem de geçim için dışarıda yaşamaya kendilerini mecbur hissediyorlar. Senede bir yapılan bu hayır yemekleri, sosyalleşmeyi sağladığı gibi, toplumu yalnızlıktan kurtaran tedavi edici bir rol de oynuyor. Kapitalizmin dayattığı yaşama tarzı, ferdi mücadele ve ferdiyetçiliği getiriyor. Zamanla paranız olsa bile -ki herkeste de olamıyor- yalnızlık en büyük sorun. Hayır yemekleri birbirine yakın ama farklı hafta ve günlerde oluyor bölgede. Arkadaşlar, akrabalar birbirine haber veriyor,  buluşuyor, kavuşuyorlar. Çünkü insan yalnız olamaz. Yalnızlık Allah'a mahsustur, derler.

Bu hayrın maddi kaynağı nedir diye soruyorum. Muhatabım; bizim adına vakıf dediğimiz bir fonumuz var. Bu köyle ilgili veya buralı insanlar, bu fona para veriyorlar. Biriken para ile bu hayır yemeği yapılıyor diyorlar.

KEŞKEK DÖVÜLÜYOR

Keşkek bu bölgede düğünlerde, vazgeçilmez bir yemek. Tanıdıklarımız ve görevliler, keşkek dövülecek, karşıya geçelim diyorlar. Yolun karşısında, mavi bir şerit iple sınırlanan alana geçiyoruz. Ara bölgede 5-6 kazan keşkek pişmiş, sıcak ve  dökülmeye hazır. Resimler videolar çekiliyor. Fahrettin bey yine gayretli, video çekip instagram için hazırlık yapıyor.  Yüzlerce insan gelmiş. Köyde halen 10 hane olduğu düşünülürse; çoğu yaşlı bu insanlar için, bir çoğu tanıdık bu kalabalık ve etkinlik tam bir bayram ve şenlik olduğunu gözledim. Herkesin yüzünde sevinç ve mutluluk hakimdi.

Sonra Hasan bey, Fahrettin bey ve ben yukarıya, camiye doğru dar sokakta yürüyoruz. Yaşlı bazı köy kadınları kapıların önlerinde üçlü beşli kümelenmişler. Selâm veriyoruz, bu kalabalığa. Ağır işitiyorlar. Yaşlılıktaki işitme kaybının en önemli sebebi, beyinde işitme merkezini besleyen atar damarların kilo, damar sertliği, şeker hastalığı gibi nedenlerle yeterli kan alamaması. Buna sigarayı da ekleyin.(Dr. Osman Müftüoğlu)

KARAHÜSEYİNLİ  KÖYÜ
TAŞ YAPI AÇIK HAVA MÜZESİ
(AİGAİ'NİN TÜRK DEVAMI)

Müze diyorum ama henüz resmen adı konmamış. Fiilen müze olmaya aday. Muhtar beye, hayır yemeğine gelmiş Yunusemre siyasilerine de ayaküstü söyledim. Dinlediler, olumladılar ama bu işler heyecan, aşk, tabii ki para ister. Ancak ilk hamle, gönül ve akıldan gelecektir.
Yapıların tamamı yerli Türk ustalarca yapılmış. Zeminde, her yerde bolca bulunan sabit kaya zemin üzerine (doğal temel) taşları öyle bir yerleştirmişler ki, hayran olursunuz. Meselâ, yapının köşelerinde iri bir taş, alt sıradaki iri taşa 90 derece açı ile kalınlığı kadar temas ediyor. Kalın köşe taşı ile alt sıradaki köşe taşının 90 derecedeki tamamlayıcıları, bütün değil parçalı taşlardan oluşuyor.  Bunun deprem anında esneme sağlayarak yıkımı önlediği ifade edildi.

TAŞ ÇIKINTI MERDİVENİ

Duvarda taş çıkıntılarla merdiven oluşturma örneğini, caminin karşısındaki bahçe duvarında görüyoruz. Kalın uzun düz kayrak (yassı) taşın ana gövdesi duvarın içinde. İlk taş basarak kırılmış. Sonraki üç taşa basarak bahçeye çıkılabiliyor.

Caminin önünden ileriye doğru taş döşeli bir yolun etrafında iri kırmızı andezit kayalar, taşlar görülüyor. Cami ile bu yolun biraz üst tarafında harap bir taş yapı dikkat çekiyor. Uzaktan ilkçağ (antik) dönemine bir yapı kalıntısı intibası veriyor. Altı penceresi üç kapısı olan, tek katlı, muntazam kesilmiş taşlarla yapılmış, sıvasız bir yapı bu. Fahrettin bey burada da farkını gösteriyor. Bu yapıların çatısında kalın ağaçlar (kereste), üzerinde sık saz örtü, en üzerine de su geçirmez özel toprak serilir, diyor. Taş bir merdivenden çıkıp kapı ve pencerelerden içerisini gözlediğimizde, söyledikleri kereste kirişler, uzun saz kargılar ve toprak artıkları görüyoruz. Çatı uzantılarının da yine taş plakalardan, levhalardan yapıldığını görüyoruz.  Karşıdan bakınca sol uçta büyük geniş küme halinde, bolca çiçeği olan sarı yaban gülü dikkatimizi çekiyor.

KÖY ODASI / MUHTARLIK / MAVİ

Caminin içini de görüyoruz sonra, bitişikte bir köy odası var geniş, döşeli ve halen tertemiz. Bu oda, köye gelen misafirlerin ücretsiz misafir edildiği, toplantı amaçlı da kullanılabilen bir yer.

Caminin alt tarafında köy (mahalle) muhtarlık binası var. Yapı tek odalı, sıvasız, önünde tabelası olan taş bir yapı. Maviye boyalı demir kapıdan 5-6 basamaklı merdiven ile kapısının önüne ve önündeki terasa çıkılıyor. Ters V şeklinde çatılı, teras kenarları tahta çit ile perdeli ve plastik sandalyeler. İlginçtir; teras demirleri ve muhtarlık yüksek bir sundurma ile kapatılmış ve mavi boyalı. Mavi renk, akrep ve diğer zehirli böcekler ile haşerat tarafından sevilmez ve uzaklaşırlarmış. Bunu Bodrum gibi sahil bölgelerinde de görüyoruz.

YEMEKTEYİZ /OKUMAYI SEVİYOR MUSUN

Hayır yemeği, plastik "kullan at" tepsilerle her misafirin önüne köyün gençleri tarafından getirildi. Etli bir yemek, pilav,  keşkek ve tatlı. Nefisti. Karşımızda ortaokul yaşlarında bu köyden bir genç var. Okumayı seviyor musun diyorum. Çenesini yukarı kaldırıp, dudaklarının da desteklediği bir mimik ile "sevmem" diyor. Niyetim, el çantamda hazır ettiğim, okuyabileceği cep boy bir Ömer Seyfettin kitabını vermek.  Tekrar, okumanın faydası falan desem de, kararlı şekilde "okumam" deyince, kitaba yazık olacak deyip teklifimi sürdürmüyorum. 15-20 dk önce de yine bir başka köylü genç, kitap teklifimi geri çevirmişti. Yanımda oturan Hasan bey "Bu çocuklara okumam dedirten nedeni bulmak lâzım" diyor. Haklı. O kitap bu köyden ama dışarıda okuyan zeki bir gence nasip oldu.

HASAN KAÇIM BEY

Karşımızdaki gencin yanında oturan, bizi de tanıyan bey,  "Gözlerini ameliyat ettiğiniz Hasan (Kaçım) bey dayım olur. Sizin geldiğinizi duymuş, sizi arıyordu, diyor. Yemekten sonra onunla da buluşup sohbet ediyoruz. Yukarıda gördüğümüz 6 pencereli, 3 kapılı metruk yapı 1963'de yapılmış. Bizim evimizdi diyor. Yapının ustaları bu köydendir ve buradaki bütün taş yapıların taşı -yakındaki bir sırtı göstererek- şu karşıki dağdaki ocaktan alınırdı diyor. Hatta babam "Caminin yapımında çok taş taşıdım" derdi diye de ekliyor. Mayası güzel, saf, temiz insanlar genel anlamda bölge insanları. İnsan bunlara hizmet etmekten mutlu oluyor.

MUHTAR BEYLE SOHBET

Muhtar beye, "Yol boyunca çok miktarda kara çalı (çaltı) bitkisi gördük. Bunlar Demirci'nin meşhur ettiği, üretip, tanıtıp, sattığı hünnap meyvesinin yabanisidir. Yabanileri aşılansa, buraya ciddi bir gelir kaynağı olabilir" diyorum. Hatta Demirci'den fidan getirtilebilir. Demirci 'deki Karaoklar Ekolojik Tarım Çiftliği bu ve benzeri konularda ücretsiz eğitim veriyor,  misafir de ediyorlar. Kendileriyle irtibat kurun diyorum. Konuşma ilgisini çekiyor. Buradan bir grup gidip görüşüp bilgi alsalar (hatta eğitim) heyecanlarının artacağından eminim.

BETON YAPI

15.30 gibi aynı yolu kullanarak iki kilometre yütüyüp, Süngüllü-Hacıhaliller yol kavşağında araçlarımıza ulaşıyoruz. Kavşağın bir kenarında Yunusemre Belediyesi tarafından yaptırılmış şık bir taş çeşme dikkatimizi çekiyor. Yolun Süngüllü yolu tarafında, tabanında bir ırmak olan, yeşil ve derin vadiye bakan, tamamlanmak üzere olan iki katlı bir betonarme yapı var. Etrafta başka yapı yok. Sakin ve kafa dinlenecek, manzarası çok hoş bir yer. İçinde çalışanlar var. Hasan bey "Bu yapıyı etrafta bol olan taşlardan yapsalardı, başkalarına da kiralayabilirlerdi. Bu haliyle beton evin çekiciliği çok azalmış" diyor. Haklısınız diyorum.  Kısa moladan sonra bekleyen araçlarımıza binip Manisa'ya dönüyoruz.

Not:
Şu anda KKTC 'de Yabancılara Türkçe Öğretimi konulu bir toplantı için, eşimle birlikte bulunuyoruz. Dün akşam Girne yakınındaki bir sahil lokantasında yemek yerken orada çalışan, mimarlığı üçüncü sınıfta bırakmak zorunda kalmış bir Türkmenistan vatandaşı Türkmen garsonun hikayesi bizi biraz hüzünlendirdi.  Geri dönmeyi planlıyor. Türkiye bir nüfus problemine doğru hızla gidiyor.  Dışarıdan gelen bu tür (Türkmen, Özbek vs) insanları biraz farklı olarak ele alıp, toptancı davranmasak ülke çıkarına olur diye düşünüyorum.

Sevgi ve saygılarımla.  (Girne, 10.05.2025)
yayıncının notu: Gezi notları ile ilgili görseller için: https://www.facebook.com/ssamiilker 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum