Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

TÜRKLÜK

18 Mayıs 2020 - 13:19 - Güncelleme: 19 Mayıs 2020 - 01:18

TÜRKLÜK

Türkiye’nin düşüncenin önünü açan kanalları harekete geçirmesi gerekiyor. 

Düşünce üretemeyen bir millet düşünmek ölü bir millet düşünmekten farksızdır. 

İmam Maturidi, Hoca Ahmet Yesevi, Ali Kuşçu, Hacı Bektaş, Sarı Saltuk, Yunus Emre, Sadrettin Konevi, Ahi Evran… gibi yüzlerce önderi içinden çıkaran bir millet son yüz yıl içinde Nurettin Topçu, Dündar Taşer, Osman Turan, Samiha Ayverdi, Erol Güngör, …  Cemil Meriç gibi değerleri yeniden çıkarmak zorundadır.

Düşünce öncülerini çıkaramayan bir millet kendisi olmaktan çıkmış bir millettir olmaya doğru gitmektedir.

O halde ya biz olmaktan çıkacak ya da yeniden biz olmaklığımızı dün olduğu gibi bugün ve yarın da gösterme yolunda niyet edeceğiz... her hareket niyetle, düşünceyle başlar…

Atılacak ilk adım, düşünmek, akletmek, niyet etmektir.

Anadolu Türkçesinde “yarsımak” diye bir söz vardır, beğenmek, başlamak, istemek anlamına geldiği gibi bir anlamı da niyet etmektir.

Niyet etmeden yapılan işler ya yolundan şaşırır ya da hedefinden saptırılır! Niyet edilmeden yapılan ibadet gibidir.

Türk düşüncesi yeni bir açılım gerçekleştirmeden yapılacak her çalışma, atılacak her adım, her faaliyet akim kalmaya mahkûm görünüyor.

Düşüncenin arka planında kültür ve milli birikim yoksa taşıma düşüncelerle yapılan siyaset, ekonomi, inanç, mimari... sanat ve hatta teknoloji… Her türlü faaliyet millete mal olmayacak ve millette iğreti duracaktır. Milletin bünyesinde iğreti duran düşünceler, teori ve pratiklerimiz zaman içinde milletin bünyesini bir kanser mikrobu gibi kemirecek ve celladına gülümseyen kürek mahkûmları gibi benimseye geldiğimiz içimizdeki urlardan, hastalıklı yapılardan medet umar hale geleceğiz...

Gümümüzde Türk-İslam dünyasının içinde bulunduğu durum bundan farklı değildir. Bir zamanlar Moğolların, daha sonra Rusların ve son yüzyıl içinde kültür emperyalizmiyle Batı ve şürekasının Türk dünyasında uyguladığı Mangurtlaştırma politikaları daha sonra Batının deli gömleğini giyen ve celladına çiçek sunan sözde aydınlar tarafından gönüllü olarak benimsenmiştir.

Türk düşüncesinin bir an önce arındırılması gereken kanserli hücresi her türlü ideolojik, kültürel ve ekonomik dış kaynaklı kanserli hücrelerden kurtulması olmalıdır.

Türk düşüncesinin içinde bulunduğu kâbus, taşıma fikirlerle, ideoloji ve yönetim anlayışlarıyla ülkeyi mamur hale getirebileceğimize dair inanç yanılsamalarının iktidarları da kuşatmış görünmesidir. Hâlbuki iktidarları oluşturan güç milli refleksler gibi milli düşünce, öz benlik ve binlerce yılın tecrübesini ekonomiden sanayiye milli eğitimden kültür hayatına hazinelerimizi; üstünlüklerimizi devlet hayatına yansıtmak ve bu minvalde gerçekten milli ve yerli çözümler üretmekle mümkündür.

Aksi halde İslamcılık derken Arapçılığı-İngiliz İslamcılığını, Sosyalizm derken Marx ve Engels düşüncesini, milliyetçilik derken Fransız Entelijansiyasının anladığı burjuva ekonomisini anlıyor ve bu uygulamaları benimsiyorsak bir arpa boyu yol aldığımızı söyleyemeyiz.

Türkiye’nin öncü olmadığı Türk-İslam dünyasının düşünce, ekonomi, siyasi ve askeri gücünün yüz yıldan fazladır bizleri nerelere götürdüğünü, nelere mal olduğunu yaşayarak gördük. 

Batı bloğunun birbirimize çarpıştırıp karşıya geçip seyrettiği bu trajik ve vahşi tabloyu yaşamaya devam eden bizler daha ne kadar bu tablo içinde yaşamaya teşne, gönüllü kalem ve ruhlara sahip olacağız?

Türk-İslam dünyası denildi mi zihnimizde oluşan tablo bizleri rahatsız etmiyorsa bizde, zihnimizde, Türklüğümüzde, inancımızda bir sorun var demektir.  İşte o zaman zihnimizle alay edenlere pirim verenlerden birisi de biziz demektir.  Yok, hayır zihnimizle alay ettirme zamanı geçmiştir ve artık zihnimi kontrol edecek irade ve kararlılığa devlet millet-millet devlet anlayışıyla binlerce yıl olduğu gibi bundan böyle de devam edecek irade ve kararlılığa sahibim diyorsak o zaman bir kez daha ve daha kararlılıkla düşünmek zorundayız…

Niyet etmek derken biz olmaya niyet etmek, biz olma yolunda ayağa kalkmaya niyet etmekten bahsediyoruz. Yeniden Türk olmaya ve yeniden iman etmeye niyet etmekten bahsediyoruz!

Bireylerin niyetleriyle devletin niyeti arasındaki farklılıklar bünyeye zarar veriyorsa töreye dönmek ve milletin yoluna, yönüne bakmaktan başka çare yoktur.

Bu tür durumlarda yeniden inanmakla, eğitim-kültür modellerimizi İmam Maturidi aklı, Hoca Ahmet Yesevi hikmeti ve Hacı Bektaş feraseti Yunus Emre enginliğiyle işe yeniden başlamaya niyet etmek gerekmektedir. Buna öze dönüş demekte mümkündür.

Arap ve Farsçı olmayı İslamcılık olarak sunmakla, tarihi dizilerle öğrenmekle, özünü kaybetmiş Arap ve Batı anlayışlı eğitim politikalarıyla yüce ideallere yürümek mümkün değildir.

Yapılmasını elzem gördüğümüz yeniden öze dönüşü sağlayacak çalışmalar Türkiye’nin her yönden kendini reformize etmesine mal olacaksa da varsın olsun!

Ebediyete kadar biz olarak yaşamak istiyorsak köklü ve kalıcı reformlara ihtiyaç kaçınılmaz görünmektedir. Aksi halde Arap, Fars ve Batı algı ve anlayışı milletimizi yok etmek üzeredir!

Sizin anlayacağınız Türk olmak, Türk kalmak istiyorsak önce niyet etmeli ve Çalap’ın seçilmiş milleti olduğumuza yeniden iman etmeliyiz. 

Naci YENGİN

18.05.2020