Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

Sözün, mananın ve milli karakterin sembolü Yunus Emre

29 Nisan 2019 - 16:37

Sözün, mananın ve milli karakterin sembolü Yunus Emre

Milletlerin hayatında önemli rol oynayan olay ve kişiler unutulmaz. Milli karakterin oluşmasında etkili olan kişileri milletlerin hayatından çekip aldığınızda milli benlik, millî karakter, milli refleksten bahsetmek zorlaşır.

Türklerin de her köklü millet gibi bir karakteri, bir duruşu ve bir hayat anlayışı vardır. Bu anlayışın oluşmasında coğrafi şartlar, bölgesel kültür, din ve etkileşim içinde bulunulan kültürlerin etkisi olduğu gibi yaradılıştan gelen ve ila nihaiye devam edecek olan bazı özelliklerin de hesaba katılması gerekmektedir.

Türklerin Nuh-u Nebi’den gelen Hanif inancını benimsemiş oldukları genel kabul gören bir gerçekliktir. Bu anlayış milletin karakterinin oluşmasında her türlü siyasi, sosyo-kültürel davranışlarında; hal ve hareketlerinde insanın öz benliği haline gelen bir anlayıştır. Ki İslamiyet sonrası da çok fazla bir değişime uğramadan devam etmiş görünmektedir.

Milletlerin gelişmesinde önemli yere sahip olan düşünce alanındaki gelişmeler; hayatına yön verecek kişilerin yaptığı çalışmalar milletlerin önünü aydınlatır, dünyayı ve evreni anlamasında, milli ruhun oluşmasında inanç kadar önemlidir.

İmam Maturidi ile başlayan, Hoca Ahmet Yesevi ile devam eden milli karakterimizin kökleşmesi, dal budak salmasında Baba İshak, Barak Baba, Sarı Saltuk, Hacı Bektaş-ı Veli, Ahi Evran, Tabduk Emre, Yunus Emre gibi nice Horasan Ereninin etkisi vardır.

Yunus Emre ile ilgili araştırmaların M. Fuat Köprülü ile birlikte bilimsellik kazandığını söylemememiz gerekmektedir. Osmanlılar döneminde Yunus Emre bilinmekle birlikte Fuat Köprülünü eserine kadar “Popüler” olduğunu söylemek güçtür. Fuat Köprülü’nün “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar” eserinin 1919’da yayımlanmasıyla Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre gibi Türklerin karakterlerini yansıtan öncü kişiler adeta yeniden keşfedilmiş gibidir.

Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı Veli ve Yunus Emre gibi şahsiyetlerin Cumhuriyet’e geçişle birlikte yeni bir kimlik inşa etme sürecinde bilinçli olarak ön plana çıkarıldığını söylemek gerekir. Milli kimliklerin oluşum sürecinde Türkiye Cumhuriyeti milli devleti inşa etmek ve Türk karakterini Osmanlıyla sınırlı tutmadan zihinlere işleyebilmek amacıyla Osmanlı ilk dönem ve Osmanlı öncesi karakterleri ön plana çıkarmayı tercih etmiştir. Yunus Emre de Cumhuriyet sonrası milletimizi bütünleştiren milli karakterlerin öncülerinden olarak kabul edilmiştir.

Yunus Emre üzerine araştırmalar M. Fuat Köprülü’den sonra sessizliğe bürünmüştür, ta ki Burhan Ümit Toprak’ın 1933’te yayımladığı üç ciltlik “Yunus Emre Divanı” çalışmasına kadar. Burhan Ümit Toprak’tan sonra Abdülbaki Gölpınarlının Yunus Emre üzerine çalışmaları dikkat çekicidir. Ancak Yunus Emre’yi araştıranlar arasında fikir birliği yok gibidir. Gerek Yunus Emre’nin düşünce dünyası ve hayata bakışında gerekse yaşadığı, öldüğü yer konusunda farklı görüşler ortaya atılmıştır. Faruk Kadri Timurtaş ve son olarak Mustafa Tatcı’nın “Yunus Emre Divanı” eserleri Yunus Emre’nin düşünce dünyasını biraz daha yakından tanımamıza yardımcı olan önemli çalışmalar arasında gösterilebilir.

Yunus Emre farklı fikirleri bünyesinde barındıran ve bu fikirleri ilahi nağme ile milli karaktere bürüyerek söyleyen öncülerimizdendir. Ancak üzülerek söylemek gerekir ki Yunus Emre milliyetçi yaklaşım, hümanist yaklaşım, İslamcılık ideolojik yaklaşım, toplumcu ve ulusalcı yaklaşımlar arasında çarpıştırılmış ve Yunus Emre üzerine araştırma yapanların bir çoğu adeta Yunus Emre’yi kendi fikri, meşrebi ve dünyasına göre anlatmayı-yorumlamayı tercih etmiş görünmektedir. Bu durum sevgi insanı olan Yunus Emre’nin düşünce ve hayat görüşüne ters olsa da ideolojilerin dar kalıplarına sıkıştırılmak istenen Yunus Emre’nin gerçek mesajının üzerinin örtülme tehlikesi ortaya çıkmıştır.

Yunus Emre üzerine açıklığa kavuşturulamayan konulardan birisi de Yunus Emre’nin mezarının nerede doğduğu, nasıl yaşadığı, nerede öldüğü, nerede olduğu konuları da uzun araştırmalara konu olmuştur. Bundan böyle de konu hakkındaki araştırmalar devam edecektir. Umarız yakın zaman içerisinde yayımlanacak olan “Yunus Emre’nin İzinde” çalışmamız bu alanda bir boşluğu doldurmaya katkı niteliğinde olur.