Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

ŞEHADET GECESİ 27 ŞUBAT 2020

28 Şubat 2020 - 11:48 - Güncelleme: 29 Şubat 2020 - 12:11

ŞEHADET GECESİ 27 ŞUBAT 2020

Naci YENGİN

www.tarihistan.org

27 Şubat’ı 28 Şubat’a bağlayan gecede rüzgâr fırtınaya dönmüştü. Ardından yağmur sökün etti.

Yağmurla birlikte geldi haber.

Kandilin manevi atmosferinde gönüller Yaradan’a yakarırken yakarış ve göz yaşları İdlip’ten gelen şehit kanlarına karıştı.

Göz yaşları al kanlara boyandı.

Göz yaşlarına karışan isyan ve tevekkülü zorlayan sorular, sorular…

Türkiye’nin millet olma vasfı masumun yanında, zalimin karşısında zulme karşı şekillenmiştir. Türk milletinin devletiyle bölünmez bütünlüğünün ardında vatan, şehadet ve insanlığı ilk akla gelen hasletlerindendir.

Anadolu’dan önce Türk vatanı olan Irak, Suriye, İran topraklarında Türklerin çekilmesiyle birlikte zulüm ayyuka çıkmış, masum insanların çığlığı arşa yükselmiş ancak Türkiye’nin eli istenildiği kadar masum, mazlum insanlara ulaşamamıştır.

2011’den bu yana yeniden kan gölüne dönen ve Türkiye’yi dört gözle bekleyen Suriye Türkleri, Araplar ve Kürtler üzerinde gün geçmiyor ki bombalar düşmesin, çocuklar yetim kalmasın ve insanlar evlerinden, topraklarından sürülmesin!

Yıllardır sürdürülen Türkiye, İran ve Rusya arsındaki Astana sürecinde umutlar yeşermiş ve bir nebze olsun bölge insanının gönlüne ümit ışığı düşmüştü.

Ancak gerek Rusya ve İran’ın örtülü-açık desteği gerekse Esat rejiminin masum insanlar üzerine yağdırdığı bombalar 4 milyon insanın Türkiye’ye gelmesi, birçoğunun güney sınırlarında yaşamak zorunda kalması sürecin çıkmaza doğru evrileceğinin işaretlerini vermekteydi.

Öte yandan Türkiye’nin güneyinde meydana getirilmek istenen terör devleti oluşturma girişimleri Barış Pınarı, Zeytin Dalı harekatlarıyla akamete uğratılmış ve Türkiye öncelikle ülke güvenliği ve toprak bütünlüğünü, daha sonra da masum insanların korunmasını hedeflemiştir.

Türkiye’nin yılardır NATO ve AB’nin dikkatini bölgeye çekmeye çalışmış olmasına rağmen Batı ve NATO, AB bu konuda adım atmaktan kaçınmıştır.

Türkiye’nin son kertede gerçekleştirmeye çalıştığı Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge ve saldırılardan kaçıp güvenli bölgeye sığınan insanlar için yeni yaşam alanları, yeni bir yerleşim yeri kurma projesi yeterince destek görmemiştir. Türkiye kendi imkanlarıyla Suriye’de askeri üsler kurmuş ve özellikle İdlib’te insanları korumaya çalışmıştır.

Rusya, İran ve Türkiye arasında iyi niyetlerle devam eden Astana süreci Batı ve ABD’nin yoğun girişimleri ve Rusya, İran’ın süreci baltalayan arka plandaki girişimleriyle akamete uğramış görünmektedir.

Bizce Türkiye’nin Suriye’deki varlığı, son dönemde Rusya’nın Türkiye’ye karşı Suriye rejimi, terör odaklarını desteklemesi; Rusya ve İran’la karşı karşıya gelmemiz sadece Suriye’de hakimiyet mücadelesinden kaynaklanmamaktadır.

Bizce geniş boyutlu, uluslararası bir politikanın sadece bir ayağı Suriye’de görünmektedir.

Bizce asıl mesele Libya’da rejim karşıtı Hafter’i destekleyen, Suriye’de uluslararası meşruiyeti kalmayan Esat’ı destekleyen terör gruplarını destekleyen Rusya ve Çin’le ortak hareket eden İran’ın ekonomik, siyasi hinterlanını abluka altına almaktır.

ABD’nin nihai amacı dünya ekonomisinin Çin’e kaymasını, Çin’in bir şekilde güçlü ilişkide bulunduğu devletlere karşı ablukaya alma, ekonomik, teknolojik ve siyasi yalnızlaştırma politikalarını güçlendirmektir. Bu anlamda ilk akla gelen ülkeler Rusya ve İran’dır.

İran’ın bölünme ve rejiminin çökmesi an meselesidir. Fars ulusalcılığı ve anti demokratik uygulamalarla 35 milyon Türkü baskı altında yaşatarak ayakta kalmanız mümkün değildir. İran’ın parçalanması orta ve uzun vadeli bir politikadır.

Suriye rejimi mutlaka yıkılacak ve Suriye topraklarında özerk ve ihtimaldir ki yeni devletler kurulacaktır.

Türkiye’nin Suriye’deki varlığı kısa vadeli değildir, olmamalıdır.

Suriye’de yaşayan 4 milyon Türk ve bir 2 milyon civarındaki Kürt’ün hayatta kalması Türkiye’nin bölgede kalıcı olmasına bağlıdır. Ancak Türkiye’nin kısa, orta ve uzun vadeli bölgesel, uluslararası politikaları bir an önce uygulama alanına koyması gerekmektedir.

27 Şubat 2020’yi 28 Şubat’a bağlayan gece Türk tarihine şehadet gecesi olarak geçecektir. İdlip’te 33 şehit bayrağımız yere düşmüştür.

Bayrak yerden kaldırılacak ve her şehir bir vatan toprağı olarak Süleyman Şah’la birlikte ebediyen yaşamaya devam edecektir.

Uyarı: İzinsiz yayınlanamaz!