Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

Sayfanın ilk ve son satırları

18 Temmuz 2019 - 11:12 - Güncelleme: 18 Temmuz 2019 - 11:13

Sayfanın ilk ve son satırları

Naci YENGİN

[email protected]

www.tarihistan.org

Hangi satırlarla başlar ilk cümle?

Bir kitap çalışması için gereken zaman, sabır ve hazırlık sürecinde yazarın yaşadığı sancı, çektiği çile, uykusuz gecelerin hesabı nasıl verilir, kimden sorulur?

Yazarla okuyucu arasındaki iletişimi sağlayacak cansız gibi görülen ancak kalem ve kâğıt sayesinde dile gelen cümlelerin yazardan okuyucunun kalbine, zihnine girmesini sağlamak için kaç yıl, ter, gözyaşı döküp çile çekip çalışmak gerekir?

Yıllar var ki rüyalarımızı süsleyen, bizimle ağlayan bizimle sevinen yoldaşlarımız, sırdaşlarımız ve adeta kaderdaşlarımız olduğunu düşündüğümüz roman, hikâye, makale ve kitap denemelerimiz… Oldu ki bunların kaçta kaçını gerçekleştirebildiğimizi düşündükçe daha az uyuma, daha az boşa zaman geçirme ve daha az gezip tozmaya başlarız.

Hatta şahsen ben son zamanlarda uyku, gezme, insan yüzü görmeyi bile özlediğimi itiraf etmeliyim. Bazen de yemek yemeği unuttuğum olmuştur!

Dalgınlığımın farkındayım. Ancak arkadaşların bu halimi yüzüme vurmasına alışamadım henüz!

Masam hariç düzenli olduğum bir yönüm olmayabilir. Ancak savruk olduğumu da kabul etmemi beklemeyin benden.

Kitaplarım hariç önem verdiğim başka şeylerim de çok yoktur. Hatta kütüphanemdeki binlerce kitap, dosya arasında kaybolduğum da çok olmuştur. Yerinde bulamadığım bir kitap için saatlerimi verdiğim de!

Cemil Meriç’in hala kulaklarımı çınlatan sözleri aklımdadır: “Kitaptan değil, kitapsızlıktan korkmalıyız.” İlk gençlik ve ilk ben olduğum zamanların büyülü bir musiki sözüydü Üstadın dizinin dibinde otururken duyduğum buz söz. O günden sonra hiç korkmadım kitaplardan. En çok çekindiğim kitapsızlık ve medeniyetsizlik oldu hayatım boyunca.

Ancak benimle birlikte neredeyse çeyrek yüz yıldır yaşamaya devam eden ve adeta bir parçam olduğunu düşündüğüm planlarım, makalelerim, tasarılarım, roman kurgularım, kitap projelerim oldu ki bunlardan bazıları gün ışığını görebildi. Zihnimden ayrılıp kalem ve kâğıda karışarak kitaplaşıp gün yüzü görebildi, kütüphanemdeki en nadide yerlerini aldı. Ancak pek çoğu hala benimle yaşamaya devam ediyor. Aslında benimle yaşamaya devam ediyor demek de doğru sayılmaz. Zira ben onlarla yaşıyorum artık. Sizin anlayacağınız onların esiri, oyuncağı ve onlara ram olmuş bir ruh hali içinde ne derlerse öyle davranan ve öyle yaşamaya devam eden birisiyim!

İnsanlar mersine giderken ben tersine gidiyormuşum gibi bir his oluşuyor çoğu zaman. Çoğu insanının burun kıvıracağı şeylerden hoşlanıyorum mesela.

İlgi alanlarım farklı, zevklerim ucuz. Cesaretim kavi. Belki de bu yönüm İsmet Özel’e yaklaştırıyor. Ne diyordu Erbain kitabında: “Şehrin insanı şehrin, pahalı zevklerin insanı ucuz cesaretlerin.”

Şehrin insanı olduğumu kısmen kabul etsem de ucuz cesaretlerin, pahalı zevklerin insanı olmayı denemedim hiçbir zaman. Belki de beceremedim! En pahalı zevklerim arasında aradığım bir kitabı bulma anımda gösterdiğim refleksle fiyatını sormadan, paramın olup olmadığına bakmadan almamdır.  Bu yüzden hala ikide bir azar işitirim bu yaşımda! Bu yüzden eve dönerken taşıdığım torbalarda evin ihtiyaçlarından ziyade kitap, dergi, gazete gibi şeyler olur.

Bu yüzden gecenin orta yerinden sonra istemsizce uykuya dalarım. Bu yüzden sabahın ilk saatlerinde uyanır soluğu kitapların karşısında onlarla konuşurken bulurum. Uyku sersemliği, sabah mahmurluğu, yatak keyfi nedir bilmedim hayatım boyunca. Laf aramızda “En iyi dostlarım kitaplarımdır” desek yeridir.

Bu böyle devam edip gidecek mi yoksa beynimi kemiren düşler, planlar, projeler bir gün gün yüzü görecek mi? Bunu bilmek bizim irademiz dışındadır diye düşünüyorum. Çünkü bu tür ahret sorularının cevabını verdiğimizde toprağın altındaki ebedi evimiz hazırlanıyordur bunu bilesiniz!

Bana öyle geliyor ki cevapladığımız her soru, gerçekleştirdiğimiz her proje, yazdığımız her satır bizi biraz daha ölüme yaklaştırıyor! Görevini tamamlamış olmanın doyumsuz manevi hazzı içinde hissederiz kendimizi. Tarifi imkânsız bir ibadet hazzından duyulan mutluluk neyse kalem ve kâğıda koştuğumuz, kitap, dergi ve gazeteye koştuğumuz; onlarla birlikte olduğumuz anlarda aldığımız mutluluk aynı diye düşünüyorum.

İlk satırların karşımızda ahenkle dans etmesi, yazıya düştüğümüz bir dipnot, cümlenin sonunda durup bekleyen ve avazı çıktığı kadar bağıran noktanın çılgın hali, bozkırlarda doru atların peşinde koştuğumuz küçüklüğümüze götürür her seferinde bizi.

Bazen bir ıslık bazen bir türkünün peşine takılır saatlerimiz. Masamızda toparlanmayı bekleyen oraya buraya savrulmuş cümleler, peşimizden gelen atlıların yakalamasına karşı satırların kalbine vurduğumuz kırbaç, cümle cümle düşen hayatlara takılı kalan ömrümüzdür verdiğimiz onca mücadele.

Evet, artık emin olduğum ortak bir yönümüzün farkındayım. Cümlelerimiz bittiğinde nefesimiz de sona erecek! Geride bıraktığımız binlerce sayfa satır, imla, harf, dosya, kesip sakladığımız arşiv, kitap, dergi koleksiyonu; en iyi dostlarımız raflardaki yerinde kalacak biz yalnız ve sessizce ayrılacağız ucuz cesaretli, pahalı zevkli insanların hayalsiz, düşüncesiz, düşsüz ve geleceksiz dünyaları arasından.

Not:Ihlamur Dergisi Haziran 2019 tarihinde yayımlanmıştır.