Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

 KAHVENİZ NASIL OLSUN?

14 Eylül 2020 - 09:56

                                                   KAHVENİZ NASIL OLSUN?

“Ehl-i keyfin keyfini kim tazeler
Taze elinde taze pişmiş taze kahve tazeler”/
“Ehl-i keyfe kahve verse tazeler
Ehl-i keyfin keyfini yelpazeler” /
Çay üzerine yazdığımız yazıya gelen değerlendirmelerden anladığımız kadarıyla kahve tiryakileri bir hayli alınmış. Maksadımız kahve tiryakilerini gücendirmek ya da çay severleri yüceltmek değildir.
Hatta çay üzerine yazdığımız yazıdan sonra birçok farklı mekânlarda çay ve kahve üzerine muhabbetler edip nice çay bardağını devirip kahve fincanının dibini gördüğümü söylemeliyim.
Sabahın ilk ışıklarıyla açılan kahvehaneler şu duayla açılırdı:
"Her seherde besmeleyle açılır dükkanımız.
Hz. Şeyh Şazili'dir pirimiz, üstadımız."
İlk vatanı Habeşistan olsa ve Yemende neşet ettiği söylense de kahvenin cihana yayılması Türkler sayesinde olmuştur. Ana vatanı her neresi olursa olsun kahvenin 1500’lü yıllarda Mısır ve Suriye üzerinden Anadolu’ya girdiği 1550’li yıllarda İstanbul’da içilmeye başladığını bilgisi mevcuttur.[1] Burada dikkat edilmesi gereken husus Suriye ve Mısır topraklarının X. yüzyıldan itibaren Türk toprağı olmasıdır. Yapılan değerlendirmelerde kahvenin Türklere ulaşması XVI. yüzyıl olarak tarihlendirilirken Suriye ve Mısır topraklarında Türk devletlerinin bulunuyor olması gözden kaçırılmaktadır.
Tarikatlar tüccarlar, askerler ve bürokratlar arasında çekişmeler nedeniyle önceleri nice canların alındığı kahve keyfi uğruna çok bedeller ödenmiştir.
IV. Murat zamanında yaşasaydınız kahvehanelerde kahve içmek için ölümü göze almanız gerekirdi. Bunda fetvaların etkisi olsa da yeniçerilerin, devlet memurlarının toplanma ve bazen de değişik boyutlarda isyanların fikir yuvası bir bakıma örgütlenme merkezi olarak görülen kahvehaneler yasaklanmıştır. Çengelköy’de Çınaraltı Aile Çay bahçesi var. Orada birkaç asırlık eğri boyunlu çınar ağaçları var. Çınar ağaçlarının eğri boynuna asılan ipler zamanında kahvehane yasağına uymayan kaç can almıştır araştırmak gerekir. Denize nazır çınarların altında kahve keyfi yapmak ve tadına doyum olmayan cümleleri derlemek bir ömre bedeldir. “Satır Arası Aşk” kitabımıza ilham veren Çınaraltı, Çengelköy, çay ve kahvelerin hatırası silinmez.
Önceleri her esnaf grubunun gittiği kahvehaneler vardı. Sabahçı kahvesi, Saraç kahvesi, Balıkçılar kahvesi, Yeniçeriler kahvesi, İskele kahvesi, Aşıklar kahvesi, Asma kahve, Artistler kahvesi, Garipler kahvesi… Payımza düşen bu kahveler değil belki ama biz de İstanbul’un meşhur kahvehanelerinde bulunduk. Son demlerine yetiştik belki ama. Hala daha birkaç tane kahve feryat etmeye, ayakta durmaya devam ediyor.
Kahve edebiyatımızda 1534’te Fuzuli ile başlayan zengin bir kültüre sahibiz. Daha sonra Hayali Bey Divanında, Baki’de, Kınalızade Hasan Çelebi’de kahve üzerine beyitler rastlamak mümkündür.
“Dil-i mahzun bulurdu kahve ve berş ile Baki zevk
Diriğa aradan zevk-ı dil-i mahzun ise gitti”
Şairinin kesin olarak bilinmediği ancak Safi’ye atfedilen “Humlar şikeste cam tehi yok vucud-ı mey/Kıldın esir-i kahve bizi hey zamane hey” (Şarap küpleri kırık, kadehler boş, şarabın varlığından eser yok. Bizi kahvenin tutsağı durumuna getirdin, hey gidi zamane hey”[2]
Kahve halk şairleri arasında da yerini bulmuş ve kahve üzerine şiirler yazılmış, türküler yakılmıştır.
Şerbeti sürdüm ibriğe/Gemi geldi gümrüğe/Yirmiden çıktı elliye/Kahve seni kande bulam”[3]
Kahve üzerine değişik yörelerimizde türküler yakılmıştır. Bunlardan birisi de Eskişehir yöresine aittir.
Kahveyi kavururlar
İçmeden savururlar
Bizim köyün Adeti
Sevmeden ayırırlar”
Altı yüz yıldır kültürümüzün bir parçasını oluşturan kahve Türklere özgü bir içecek olarak bilinmiştir. Türk kültüründe kahve her ne kadar II. Dünya savaşıyla birlikte biraz gerilere gitse ve çay ön plana çıkmaya başladıysa da kahvenin kırk yıl hakkının olduğunu hiçbir zaman unutmayız.
Bir fincan kahvenin kırk yıllık hatırı vardır” sözünün aslı “Bir fincan kahvenin kırk yıllık hakkı vardır” şeklindedir.
Hüznümüze, neşemize, sohbetimize, dostluğumuza, sevdamıza… ortak olan kahve keyfinin verdiği mutluluk, gamı, kederi azaltan bir fincan kahvenin içindeki kafein midir yoksa sihirli kokusuyla içeni cezbeye sokan manevi alemi mi?
Kahve içmek ibadet aşkıyla yapılan bir ritüel,
Kam davulundan çıkan nameler eşliğinde yapılan bir ibadet
Dumanlı, kuytu köşelerde karanlıklardan çekip çıkaran aydınlığın habercisi olabilir…
 
 

[1] Ehlikeyfin Kitabı, Haz. Fatih Tığlı, Kitabevi yay, İst,2004, s. 8vd.
[2] Ehlikeyfin Kitabı, Haz. Fatih Tığlı, Kitabevi Yay, İst,2004, s. 41.
[3] S.55

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 1 Yorum