Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

DARBELER, 12 EYLÜL, CEM SULTAN

15 Ocak 2012 - 22:21

DARBELER, 12 EYLÜL, CEM SULTAN

 NACİ YENGİN

TARİHİSTAN.ORG

Ne zaman Hükümet Meydanına, Emekliler Parkına yönelsem bilinçaltımdaki lise yıllarımın kâbusları canlanır.

Ne zaman yağmurda ıslansam saatlerce yağmur altında bekletildiğimiz günler gelir aklıma. Ve ne zaman sanayide işim olsa içim üşür, yağmurda ıslanacak gibi olur ve  Kenan Evren Sanayi Sitesine gitmekten korkarım!

Ne zaman kendimi frenlemeye çalışsam, olayın sosyo-psikolojik nedenleriyle politik sürecin irdelenmesini yapsam duygularımın esiri olur Kenan Evren’in 12 Eylül sonrası her il ve ilçede olduğu gibi Manisa’daki karşılanma-söylevlerini dinleme zorunluluğu yaşadığım günlerini unutamam. Kâbus dolu günlerime geri dönmüş gibi olurum.

12 Eylül 1980 Darbesinin üzerinden 32 yıl geçti. Geçen bunca zamana rağmen bir türlü darbenin, darbelerin sorumluları hakkında gereken yasal işlemler yapılmadı, yapılamadı. Ne ki Anayasal düzlemde darbeleri önleyen maddeler kaldırılmasına rağmen henüz tam anlamıyla düzlüğe çıkmış sayılmayız.

Her nedense mağduriyet edebiyatı sol, sosyalist, marksist, ayrılıkçı çevreler tarafından yapılmakta ve toplumun geneli tarafından bu mağduriyet edebiyatı genel kabul görmüş şekilde algılanmaktadır.  Söz konusu çevrelerin darbelerden hesap sorulması gerektiği yönündeki fikirleri etrafında geliştirilen muhalefet düzleminde bir karşıt görüşlük ortaya konulmuştur. Ve söz konusu çevrelerle darbe karşıtlığı özleştirilmiş gibidir.

Hâlbuki durum daha derinlerde ve toplumun köklerinde aranmalıdır.

Liberalist, Kemalist, sosyalist, ayrılıkçı… Söylem ve ön kabullerden uzaklaşmadan 12 Eylül gibi darbelerin net olarak ortaya çıkarılması mümkün değildir. Bu durum Türkiye’nin gerçekliği ile doğru orantılıdır.

Millet olarak kutsileştirdiğimiz kurum ve kavramlara karşı boynumuz kıldan ince şeklinde bir üst kültür oluşturula gelmiştir.

Ancak oluşturulan kültürün dinamiklerinde milletin değer yargılarının mı yoksa bazı iç ve dış çevrelerin bölgedeki âli çıkarlarının mı dikkate alındığı tartışılmalıdır.

Sapla samanı ayırmak ve irdelenmesi gereken konuları irdelemek gerekiyor.

80 sonrası ideolojilerden arındırılmış, inanç değerlerinin sulandırıldığı bir sürece girilmiştir. Buna karşılık karşıt görüşlerin birbirlerini tahlil etme ve yakından tanıma süreci de hızlanıştır.

80 sonrası ortaya çıkan acı gerçekler tarafların sahipleneceği bir miras olarak kabullenilemez nitelikler taşır. Kimsenin sahip çıkmadığı 80 öncesi miras Türkiye’de merkezi elinde bulunduranların planladığı bir düşüncenin ürünü olarak kabul edilmektedir.

Gerek 80 darbesinin yaslandığı sentezci ideoloji, gerekse darbecilerin karşıt gördüğü çevrelerin yekûn ekseriyeti darbelerden hesap sorulması gerektiği fikri etrafında birleşmektedir.

Bu çevrelerin gözlemleriyle olaya bakıldığında fotoğrafın siyah, iç karatıcı ve yürek parçalayıcı olduğu ortadadır. Ülke olarak çözülmesi gereken baskıcı-totaliter-militarist anlayışın ortadan kaldırılmasının kimlere yarayacağı; halka yönelik demokratikleşme, sivil toplum ve törenin hâkim olması anlamında geliştirilecek yeni bakış açılarına hizmet edip etmeyeceğini zaman gösterecektir.

Ancak bizce 12 Eylül 1980 Darbesinin miadı dolmalı ve kültürel-siyasi dinamikleri ortadan kaldırılmalıdır. 

Kapitalizmin kucağında liberal anlayışın oyuncağı haline getirilmiş bir milletin hangi siyasi üst töreye sahip çıkacağı da ayrı bir sorundur.

Tam da burada sulandırılan, içi boşaltılan milli, dini değerlerle liberalizmin, batılı kutsal yaşam tarzlarının içerisinde harakiri kültürüne doğru itilen bir milletin geleceği söz konusudur. Ve millet 80’den itibaren intihar kültürüne doğru hızla ilerlemektedir.

Ne solcu sol, ne Marksist Marks, ne milliyetçi Türk’ün değerlerini nede İslamcı İslam’ın evrensel değerlerini hayatlarına hâkim kılma noktasında 1980 öncesi durdukları yerde değillerdir.

Hıristiyan piyasa anlayışının hâkim olduğu İslam dünyasında fikirlerden ve üst kültürlerden yoksun bırakılan bir milletin darbecileri yargılanmasından daha önemli olan sorunları vardır. Değerlerin yeniden hatırlanması fikirler, idealler peşinde koşan bir nesil yetiştirmek olması bizce daha öncelikli sorunlarımızdandır.

Yoksa 2023’ün güçlü Türkiye hedefi hayal olmaktan öteye gidemez.

Elbette kaldırılmalı darbecilerin isimleri tabelalardan. Üniversitelerden, cadde ve bulvarlardan ancak darbeyi düşünen iç ve dış odakların milletin özünü yok etmek amacıyla gerçekleştirilen planlı-programlı dezenformasyon, köksüzlük, İslamizasyon, içi boşaltılan milliyetçilik… Değerlerini yeniden inşa edecek bir anlayış ve Anayasa gerekmektedir bu millete…

Kısaca millet yüzyıllarca uzak tutulduğu merkezi de istemektedir. İstemelidir…

Günümüzün demokratikleşme gayretleri Osmanlı Yükselme döneminde görülen Cem Sultan ayaklanması Türklerin merkeze-devşirme kökenli- devleti elinde bulunduran bürokrasiye karşı mücadelesi değil de nedir?