Av. Cemil ALTINBİLEK

Av. Cemil ALTINBİLEK

[email protected]

MÛSİKÎ MEŞK VE MECLİSLERİ-4 UD METODU VE İZ BIRAKAN HATIRALAR

03 Şubat 2022 - 09:58 - Güncelleme: 03 Şubat 2022 - 16:00

MÛSİKÎ MEŞK VE MECLİSLERİ-4
UD METODU VE İZ BIRAKAN HATIRALAR

 
“Cemil Altınbilek’ ile mûsikî üzerine bir mülâkat”
Hoca Câhit Gözkan’ın ud metodu hakkında bilgi verir misiniz?

     Cahit Hoca’nın “klasik mızrabın” son temsilcisi olduğunu, Beşir Ayvazoğlu, Çinuçen Tanrıkorur Beyin ifadesi ile “İstanbul Bir Ud Sesindedir” adlı makalesinde tespit etmiştir. Cahit Hoca bir ud metodu olduğunu, bu metodu yazmadığını, ama talebelerinin bu metoda vakıf olduğunu, bir mülakatında söylemektetir. Özetle bu ud metodu; dört parmak ve en alt teldeki dört pozisyon ile ve de üsten alttan mızraplarla, udun tellerini ahenkli bir şekilde bazen okşamak, bazen kamçılamak şeklinde ifade edilebilir. Ancak asıl pozisyon 1. Pozisyon olarak adlandırılan, sol elin sabit biçimde udun sapına dayanması ile, si natürel ve mi natürel perdelerine 2. Parmak ile basıp, ağırlıklı olarak 2. ve 3. Parmakların kullanıldığı bir pozisyon uygulamasına dayanır. Bu pozisyonda el sabit olduğundan falso ses basılma ihtimali pek azdır. Mızrap kısadır, ucu ekmek bıçağı şeklinde açılır, yumuşak malzeme tercih edilir. 8’lik notalarda adeta yay çeker gibi üsten alttan mızrap vurulur. 4’lük notalar tek vuruş, cümle bitirme darbesi olarak kullanılır. Seyir sürati, eserin ifade kabiliyetini ortadan kaldırmayacak şekilde tayin edilir. Perdelerde kat’iyen vibrasyon yapılmaz. Parmak sadece olduğu perdede, yerinden kalkmadan, sağa-sola milimetrik hareket edebilir. Bu izahat sadece bir fikir vermek içindir. Yoksa en yakın talebelerinden Ş. Ünal Ensari, Hoca Hakkında bir mülakatında; “Hocamın en az 15 çeşit mızrap vurma şekli olduğunu tespit ettim demiştir.”
Hoca Câhit Gözkân ile ilgili iz bırakan hatıralarınız var mıdır?
       Hocan Câhit Gözkân ile ilgili gerek mûsikî meclisimizde dile getirilen gerekse talebeleri ve yakın çevresinden duyduğum pek çok mesel teşkil edecek hatıram mevcuttur. Ancak benim kendisine olan merbutiyetim sebebiyle nakillerimin mübalağa olacağı zannını uyandırabilecek olması bakımından ihtiyatla, birkaç hatıra nakletmekle yetineyim. Mesela;
- Hocamın küçük kızı olan Melahat Hanım bir sohbetimizde Münir Nurettin Selçuk’un bir ziyaretini anlatmıştı; malum İstanbul kibarları arasında ziyaretlerin haber verilerek yapılması esastır. Ama bir gün kapı çalınır, kapıya evin küçük kızı Melahat Hanım bakar, karşısında Münir Nurettin Selçuk durmaktadır. Münir Bey evin müdavimleri olan mûsikî halkasından biri değildir, Cahit Hoca’dan da 10 yaş büyüktür. Sadece mûsikî dünyasından gayet resmî bir tanışıklıkları vardır. Münir Bey, kızım Hoca evde mi diye sorar? Melahat Hanım evde efendim hemen haber vereyim der, Cahit Hoca hemen gelir, buyur edilir selamlığa alınır. Münir Bey hemen konuya girer; Cahit Beycim filanca makamlar ve birbirlerine yakınlıkları hakkında bir problemim var, çözemedim, sizin bu konuda bir malumatınız var mı diye sorar? Cahit Hoca hemen yanda bulunan mûsikî odasından udunu getirir ve konu olan makamları ud ile izahlı olarak anlatır. Münir Bey tatmin olur ve teşekkür ederek ayrılır.
- Hocamın en yakınında 47 sene bulunmuş talebesi Cumhuriyet Savcısı, Udî, Kemanî ve Bestekâr Ş. Ünal Ensari birkaç kere anlatmıştı; zamanın önde gelen gazeteci-yazarlarından Ref’i Cevat Ulunay’ın Pendik sahilinde yazlık evi varmış. Ki halen de Pendik’te merkezi ve uzun bir cadde onun adını taşır. Bu yazlık evde her sene yaz aylarında, bahçede yaz faslı yapılır, zamanın önde gelen sanatkârları da bu fasıl akşamına davet edilirmiş. Yine böyle bir yaz akşamı, mutat olduğu veçhile fasıl arası sohbetlerde, nadirattan ve pek kullanılmayan Nühüt ve Büzürk gibi makamlardan sohbet açılmış, sonunda da hazırûn içinde bulunan meşhur Udî Yorga Baconos’tan bu makamlarda bir taksim istenmiş. Yorga hemen taksime girmiş ve devam ederken yanında oturan Câhit Gözkan kimsenin duymayacağı şekilde Yorga’nın kulağına doğru eğilip, yakından tanıdığı Udî’ye, “atma Yorga demiş, Yorga da sessizce aman Câhit’ciğim sesini çıkarma senden başkası anlamaz” diye cevap vermiş. Bu diyalog yaşanırken, her yere yanında götürdüğü talebesi Ünal Ensari de ikisinin arasında arkalarında oturmakta imiş. Ünal Ağabeyimiz biraz da hocasıyla övünmek için bu hatırayı arada tekrar ederdi.
- Konya’da 1950’li yıllara yapılan Mevlâna İhtifallerinin ilk katılımcı ve dahi öğreticileri arasında yer alan Hoca Câhit Gözkân’a bir mûsikî sohbeti içinde zirgüleli Hicaz makamının şedlerini sormuşlar. Hoca da o zaman yanından ayırmadığı diyapazon düdüğünü üfleyip, bu “re-yegâh” deyip şedaraban, bu “mi-hüseyni” deyip suzidil, bu “sol-gerdaniye” deyip hicazkar, bu “ırâk” deyip evcârâ makamlarını yapmış ve makamları bütün incelikleriyle tarif etmiş sonra dönüp soruyu sorana hiçbiri birbirine benziyorlar mı demiş, bu derece mûsikîye vukuf karşısında şaşıran sual sahibi tabii benzemiyor demek durumunda kalmış. Bu diyalogdan hemen sonra bir arkadaşı, Cahit Bey’in yanına yaklaşıp, Câhit’cim ne yaptın, aynı kişi senden önce, gurubun en kıdemli hocası olan, Kudümzenbaşı Saadettin Heper’e aynı soruyu sormuş, Saadettin Hoca da uğraşmamak için olsa gerek, hepsi aynı şeydir, sadece perdeleri farklıdır diye geçiştirmiş. Cahit Hoca bu anısı için; “hiç bu kadar mahcup olduğum bir hali hatırlamıyorum, yerin dibine girdim” diye anlatırdı. İşte eslafın zarafeti…
- Cahit Hoca’nın müdavimleri arasında, iki Müslim Bey vardır. Birincisi Av. Muammer Müslim Topçu, diğeri Başhekim-Dr. Müslim Kızılkan’dır. İkisi de udîdir, umumî fasıl akşamlarının dışında, özel cumartesi meşklerinin de takipçilerindendirler. Dr. Müslim Bey’in birçok bestesi de mevcuttur. Dr. Müslim Bey’in mûsikî çevresi hayli geniş olduğundan, Cahit Hoca hakkında, meclisimiz dışında duyduğu bir anısını arada bir tekrar ederdi. Zamanın genç ve meşhur udîlerinden birine-ki emin olmamakla beraber ismini ihtiyatla ifade ediyorum. C. S.’a çok iyi ud çalıyorsunuz, herhalde en iyi udî sizsiniz demiş. Bu ifade karşısında genç udî; evet en iyi benim, ama Cahit Hoca’yı kastederek, “Kadıköy’de bir ihtiyar var. O benden de iyi demiş.”
- Cahit Hoca’nın bir de Radyo hayatı vardır. İstanbul Radyosunun kurucularından Mesut Cemil’den, zamanın üstat mûsikîşinaslarına kadar mûsikî dostluğu ve arkadaşlığı olan Cahit Gözkan, 1945 ve 1970’li yılları arasında, 25 yıl boyunca İstanbul Radyosunda birçok fahri vazifede bulunmuştur. Bunlar Radyo’ya alınacak sanatkârların imtihan edilmesinden, yapılan kayıtların dinleyerek kontrol edilmesine kadar, hocaları Ahmet Mükerrem Akıncı Talebeleri korosundan, saz eserleri icra eden heyetlere ve dahi bazı özel kayıtlara katılmaya kadar çeşitli gönüllü çalışmalardır. İşte zaman zaman bu Radyo yıllarında bahseden Cahit Hoca; “bir gün olsun, programdan önce veya sonra, Radyo çay ocağına inip oturmadım” demişti. Sebebini ise, “gönlüm bir başka tarafa kaymasın” diye ifade etmiştir.
- Hoca Câhit Gözkân, aynı zamanda iş ortağı ve can yoldaşı olan, kayın biraderi Hafız-Mevlithan Hulusi Gökmenli ile birlikte yurt sathında seyahatlere çıkarlar ve bilhassa evliya makamlarını ziyaret ederlermiş. Gerek bu seyahatler içinde gerekse özel olarak ziyaret ettikleri yerler arasında, Kütahya ayrı bir yer tutar. Zira Kütahya mûsikîşinaslarının başında gelen Ressam ve Neyzen Ahmet Yakupoğlu ile yetiştiği İstanbul yıllarından ve mûsikî muhitinden kaynaklanan sıkı bir dostlukları vardır. Ayrıca Kütahya’daki zamanın genç neyzen ve rebâbzenleri, genellikle İstanbul’da geçirdikleri üniversite yılları boyunca Cahit Hoca’ya mûsikî talebesi olmuş ve rebâb sazını onda tanıyıp, icra etmeye talip olmuşlardır. Zaten Ahmet Yakupoğlu da yüksek lisans tezi olan bir mülakatında; “biz rebâbı Câhit Gözkân Bey’den aldık” diye ifade ediyor. İşte yine böyle bir Kütahya seyahatinde; Câhit Hoca’nın küçük oğlu Bülent Gözkân anlatıyor; “Babam ve Hulusi Dayım ile birlikte Kütahya’ya geldik, ben daha küçük bir çocuktum, babam birçok kere beni veya abim M. Halit Gözkân’ı bu seyahatlerinde yanında götürürdü, babam otomobilimizi park etti hem kalabalıktık hem de yanımıza çokça eşya aldığımızdan valizlerimiz de ağırdı. Her zamanki otelimize yerleştik, valizler açıldı, epey bir zaman geçti ki, babamı bir telaş aldı. “Çocuklar udum yok dedi”, arandık hakikaten yanımızda getirdiğimiz, babamın seyahat udu yok. Otelde bulamayınca, hemen otomobilimizin park edildiği tarafa yöneldik. Otomobilin çevresinde kalabalık bir çocuk gurubu vardı, ortada ise babamın udu elden ele dolaşıyor, her biri udu çalabilmek için bir taraftan çekiştiriyordu. Neyse ki, kazasız, kırıksız udu geri alabildik. Bu arada Cahit Hoca’nın büyük oğlu M. Halit Gözkân da; “1950’li yıllarda Mevlâna İhtifalleri sebebiyle yapılan Konya seyahatlerinde 14-15 yaşlarında babamın yanında gider, notaları ve mûsikî malzemelerini de ben taşıdığımdan, adım çantacı olarak anılırdı” diye anlatırdı. Bu hatıra ve seyahatler Cahit Hoca’nın ailesi ve çocuklarına yakınlığını ve yurt geneline yayılan sosyal yaşantısını da göstermektedir.
- Bu arada, Nezih Uzel’in, “elime ilk kudüm zahmelerini tutuşturan hocam Cahit Gözkan’dır” yazılı beyanını ve diğer talebesi Dinçer Dalkılıç’ın, “Rebab bugün Hocam Cahit Gözkân sayesinde yaşıyor” şeklindeki yazılı beyanını da iz bırakan hatıralar arasına kaydedelim.

 
Cemil Altınbilek
31.01.202
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum