TÜRK TOPRAĞI DAĞISTAN:MAHAÇKALE

Yrd. Doç. Dr. A. Reha Yılmaz'ın Dağıstan İzlenimleri yazısı...

TÜRK TOPRAĞI DAĞISTAN:MAHAÇKALE
07 Ağustos 2012 - 11:05

 

Dağıstan Kafkasya’nın kuzey-güney geçişini sağlayan iki doğal geçitten en yoğun olanına sahiptir. Doğal olarak ülke bu jeostratejik konumu nedeniyle hep ilgi odağı olmuştur. Bu yoğun ilgi bölgeyi Dünya Siyasi Tarihinin en hareketli noktalarından biri haline getirmiştir.  İnsanlık tarihi boyunca bir çok büyük gücün bölgeyle ilgilendiği ve bölge için büyük mücadele verildiği görülmektedir. Kaldı ki ülke, gerek efsaneleri gerekse toplumsal yaşam tarzı, kültürel yapısı, halklar arası ilişkileri, dil ve etnik yapısıyla bugün de dünya toplumunun ilgilisini çekmeyi başarmıştır.

Sovyet sonrası dönemde Rusya toprakları içinde federe bir devlet olarak varlığını sürdüren Dağıstan, son dönemde terör olaylarıyla medyanın gündemini oldukça fazla meşgul etmiştir. Çarlık Rusyasının Şeyh Şamil önderliğindeki Gazavat hareketini siyaseten yenerek bölge hakimiyetini sağladığı dönemden bugüne halklar arasında bir birlikte yaşama kültürü oluşsa da bugün bu toplumsal yapının şiddetli şekilde sarsıldığı görülmektedir. Rusya’nın bölgeye ciddi oranda asker sevketmesiyle son dönemde bir savaşın çıkması ve bölgede yüzyıllara varan dostluk ve huzur ortamının bozulma  olasılığı iyice artmış durumdadır.

Bölgenin bu derece karıştığı Haziran ayı içerisinde Dağıstanlı dostlarımın davetiyle kendimi bölgede buluverdim. Aradan çok uzun bir süre geçmesine rağmen Dağıstan’ın  bendeki izleri hala çok taze kalabilmişti. Haziran ayında bölgeye yaptığım gezide ülkeyi saran terör sarmalının sebeplerini bulmaya çalıştım. Bu çerçevede öncelikle çevreyi gözlemledim. Sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal yapıyı, gerek basın gerekse bu kesimlerin temsilcileriyle yaptığım görüşmelerle sorunun temellerine inmeyi ve çatışma yönetimi adına neler yapılabiliri bulmaya çalıştım.

1995’te Dağıstan’a ilk gittiğimde bavul ticareti yapanların paketlerinden yer bulamadığım için bir çok defa uçağa binemeyerek geri dönmüştüm. En sonunda uçağa büyük uğraşlar sonucu bindiğimde uçak havalana kadar Dağıstan’a gideceğime inanamamıştım. Bu yolculuğumda ise online bilet alabilmenin zevkini yakından hissettim. Ayrıca vize için sabahın erken saatlerinden itibaren Rusya konsolosluğu önünde kuyruk beklememekte ayrı bir zevkti doğrusu. Ben bunu Türk vatandaşı olmanın ayrıcalığı olarak değerlendiriyorum.

 1995’te uçağımızın etrafındaki köpekli askerleri, 50 metre için inanılmaz pis bir otobüse bindirilişimizi, bir uçak dolusu adamı bir odaya tıkıp, üstümüzden kocaman bir asma kilitle kilitlemelerini ve bendeki çağrışımlarını hiç unutamam. Özellikle hala Sovyet üniforması giyen gümrük memurlarının insanı dövecekmiş gibi tavırları, Türkiye’den bir iki parça eşya getiren kadınlara karşı kötü muamelede bulunmaları , inanılmaz derecede çok ve karışık bürokratik işlemler. Medeniyetin göstergesi olduğu iddia edilen tuvaletleri ise anlatamayacağım. Sadece bindiğimiz otobüsün kirli camındaki “Beni Yıka!” yazısı o korkunç yolculuğun tek sevimli yönüydü.

Bu seferki yolculuğumda ise bavul ticaretinin disipline edildiğini, 20 kilo üzerinin fahiş fiyatla cezalandırıldığını, onun için uçağa rahat rahat bindiğimi, uçakta yükten kalan yere değil biletimdeki yere oturmanın zevkini çıkarttığımı söylemek isterim. Ayrıca diğer olumsuzlukların ortadan kalktığını, gümrük memurlarının az da olsa İngilizceleri ile yardım olmak için seferber olduklarını, işlem karmaşasının ve bürokratik engellerin yerini tek bir forma indirgenmesi içimdeki bürokrasi korkusunu sildi attı. Bunun Dağıstan için gerçek bir devrim olduğunu söyleyebilirim.

1995’te havaalanından ayrıldığımda çürümeye terk edilmiş bir memleketle karşılaşmıştım. Yıkılmış viraneye dönmüş evler, çürümüş küflenmiş bir alt yapı, terkedilmiş, yağmalanmış fabrikalar, ümitsizliğe düşmüş halkın umursamazlığından nasibini almış bozuk yollar beni karşılamıştı. Özellikle her on kilometrede bir kurulmuş ve her seferinde rüşvet koparmak için adamın can damarına basan polisler ise cabası idi.  Bu sefer ise şaşkınlığımı gizleyemedim. Zira, gecenin geç saatleri olsa da ışıl ışıl vitrinleri parlayan o kadar çok ticari merkez gördüm ki, bu bende ülkenin güvenlik açısından ne kadar ileri gittiğini düşündürdü. Zira, daha önceden saat sekizden sonra açık dükkan bulmak hele hele vitrinleri ışıl ışıl yanan bir dükkan mümkün değildi. Yolların iyi bir bakımdan geçtiğini yer yer genişletme çalışmalarının devam ettiğini görünce Rusya’nın bölgeye ciddi yatırım yaptığını düşünmeden edemiyor hemen anlaşılıyor.

Özelliklede büyük şehirlerin girişindekiler hariç polis kontrol noktalarının kaldırılması terörle başı ciddi belada olan bir bölge için cidden tezat oluşturuyordu. Ancak neredeyse her gün bir polisin öldürüldüğü ülkede polislerin hedef olmaktan çıkartılması için bunun kaçınılmaz olduğunu görüyorsunuz. Polislerin olmadığı 95’lerin sakin yollarının yerini, ciddi bir ticari taşımacılığın yapıldığı işlek, yoğun yollar almış. Buda ciddi bir ekonomik sirkülasyonun olduğunu gösteriyor.

Mahaçkale Dağıstan’ın başkenti, en büyük şehri, bir milyona varan nüfusuyla en hareketli merkezi. Dağıstan’da yaşayan 36 ayrı milletin buluştuğu bir platform. Dağıstan’ın tüm sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal hareketliliğine önderlik yapan şehir. 1995’lerden bugüne değişmeyen  tek özelliği Dağıstan çölünün hayat vadeden tek vahası. Burada Dağıstan’ın nabzını kolaylıkla tutmak mümkün. Şehir her yönüyle hareketlilik sergiliyor. Sosyal programlar, kültürel etkinlikler, ekonomik faaliyetler Dağıstan halklarını bir noktada birleştirebilmenin gayretini taşıyor.

 Mahaçkale sokakları Anji futbol takımının dünyaca tanınmış yıldızlarının afişleriyle süslense de, bu halkın üzerindeki kötümserlik ve gelecek endişesini giderebilmiş değil. Özellikle son dönemdeki patlamaların etkisiyle belirli saatler dışında halk sokakları tercih etmemeleri dikkatten kaçmıyor. Belli saatten sonra sokakları yüksek sesli dini ve batılı müzik parçaları eşliğinde isyankar gençlik kaplıyor.

Şehrin ekonomik profilini görmek için pazarlara ve alış merkezlerine gidiyorum. Şehrin farklı noktalarında kurulan pazarlar 1995’tekilerle kıyaslanmayacak kadar çok ve hacim olarak geniş. Global ekonominin aktörleri, araçları  çoktan bu pazarlarda yerlerini almış durumda. Ayrıca komşu ülkelerden gelen tacirlerin bu pazarları tercih etmesi de oldukça ilginç. Şehirde bir koşuşturmacadır devam ediyor. Farklı dil, farklı etnik yapılar, farklı giyim tarzları şehre çok kültürlü bir mozağin hakim olduğunu gösteriyor.

Şehirdeki üniversiteleri geziyorum. 1995’lerdeki eski, yıkılmaya yüz tutan, eğitimin sadece rüşvet üzerinden yürütüldüğü üniversitelerinin yerini yenilenmiş, modern yapıya kavuşmuş ve gençleşmiş kadrolarla yeni ve yenilikçi bir vizyon çiziyor. Üniversitelerdeki öğrenci profili halinden memnun görünse de  eğitimde rüşvetin daha  acımasız şekilde devam ettiği yakınmalarını hemen duymanız mümkün.

Sosyal hayat son derece canlı. Şehrin bir çok yerine saçılmış reklam panolarında vizyona yeni girmiş filmlerin afişlerini görmek mümkün. Şehrin bir çok yerinde modern kafe, klüp ve restaronlar sosyal hayatın canlılığının birer göstergesi.

Dağıstan’a genel bir gözlemle bakıldığında ülkede önemli bir sorun yokmuş gibi görünüyor. Ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel hayatında normal bir seyir izlendiği söylenebilir. Ancak terör olayları ve basındaki gerilimin çatışmaya dönüşme beklentisi, bu görüntünün aslında aldatıcı olduğunu kulağıma fısıldıyor. Bu durumda genel bir gözlemden sıyrılıp derinliğine bir analizin gerekliliğini görüyorum.

 

Yrd. Doç. Dr. A. Reha YILMAZ Çankırı Karatekin Üniversitesi Uluslar arası ilişkiler Bölümü öğretim üyesidir.TASAM'dan alındı.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum