Türk Halk Oyunları / Kübra Erdoğan

Halk Oyunları Antrenörü Kübra Erdoğan Hanım sitemiz okurları için kültür miraslarımız arasında olan ve gelecek kuşaklara aktarımını yapmamızın kültürel belleğimizin devamı için önemli bir yere sahip olan "Türk Halk Oyunları"nı yazdı.

Türk Halk Oyunları / Kübra Erdoğan
24 Nisan 2020 - 21:53 - Güncelleme: 26 Nisan 2020 - 05:05

Türk Halk Oyunları

İnsanoğlunun varlığından bugüne sürdüregelmiş olduğu dans kültürü, sadece sahip olunan modern hayata özgü bir unsur değildir. Dans, ilkel insandan beri toplumun yapısında bulunan bir ritüelin parçasıdır. İlk insan, toplumda korktuğu hayvan, doğa olayı ya da diğer birçok şeyle arasında bağ kurmaya çalışır. Bu bağ, bazen avladığı hayvanın kılığına girmek bazen de avını anlamaya dair göstermiş olduğu ritmik hareketlerin sonucunda kurulur.  Dansın başlangıcında da bu taklit yer almaktadır. Hayvan kılığına girmek hayvanı avlamayı kolaylaştıran bir etmen olduğu gibi aynı zamanda hayvanı anlayabileceğini sanan insan, taklide başvurur.Taklit sadece hayvanlarla sınırlı kalmayıp bazen bir ağacın hareketi bazen de doğa olayına karşı gösterilen tepkinin tekrarı şeklinde akıllarda kalır. Ritmik hareketlerin zamanla sesle buluşması, avdan önce motivasyonunu arttırdığı gibi kutlama esnasında da özgürce hareketlerini sunan insanın, var olduğu dünyadan uzaklaşıp bir oyunun içine girmesine sebep olur. Sesin taklidine eklenen basit müzik aletlerinin keşfi de dansa yeni bir boyut katar. Bu müzik aletlerinden biri de davuldur.

Toplumlar, ilkel insandan itibaren sahip oldukları dans kültürünü kendi yaşadıkları coğrafya, gelenek ve görenekleri, örf adetleri, ekonomileri ve yaşam koşullarıyla birleştirerek özelleştirirler. Bu özelleştirme toplumun sahip olduğu inanç ekseniyle de değişkenlik gösterir. Davul gibi bir müzik aletinin ritme katılması, aynı zamanda Şamanizm inancında da farklı bir konuma sahip olmasıyla dansı, dine katmaktadır. Türkler benimsemiş oldukları Şamanizm inancında, Şamanın gerçekleştirdiği ayinlerde, davul eşliğinde yaptığı ritüellerle aslında dansla irtibat halindedirler. Orta Asya’dan Anadolu’ya geçişin sonucunda bu dans ritüellerini de yanlarında taşırlar. Şamanın ritüel esnasında yapmış olduğu hayvan taklitleri aslında Türk Halk Oyunları’nda da insan-hayvan konulu dansların temeli gibidir.

Türk Halk Oyunları, kökenini Şamanın ritüellerinden aldığı gibi Anadolu topraklarındaki yaşamın koşullarına göre kendisine yenilikler de ekler. Başlangıçtan itibaren var olduğunu kabul ettiğimiz bu oyunların Türk toplumunda ne zaman ve nasıl fark edilip kayıt altına alındığı ise başka bir konuya kaynaklık eder. Çünkü toplumsal yapının farklılaşması oynanılan oyundan, giyilen kıyafete kadar dansın şeklindeki değişimi beraberinde getirir. Oyunların belgelenmesi ve oyunlara dikkat çekilmesine dair ilk çalışma Rıza Tevfik Bölükbaşı tarafından yazılan “Raks” adlı makaleyle gerçekleşir. Ancak bu makalenin tarihinin 1900’e dayanması oyunların varlığının bugüne dayandırılamayacak kadar eskiye gittiği gerçeğini değiştirmemektedir. Cumhuriyet’le birlikte Atatürk’ün de önem verdiği Türk Halk Oyunları’na dair diğer çalışma Selim Sırrı Tarcan tarafından ortaya konur. Tarcan, çeşitli zeybek figürlerini bir araya getirerek Tarcan Zeybeği adlı çalışmasını Atatürk’e sunar. Aynı zamanda bu çalışma, 1925 yılında İzmir Kız Öğretmen okulunun öğrencileriyle oynanarak farklı bir boyuta geçilmesine sebep olur. Oyunların derlenip düzenlemesi aşamasında ise İstanbul Belediye Konservatuarı, 1926 yılında ilk çalışmayı gerçekleştirip Trabzon, Rize, Erzincan, Erzurum illerindeki oyunları filmle kayıt altına alırlar. Belirli bir süre bu çalışmalara ara verilse de günümüze kadar gelen birçok veri bulunmaktadır.

Günümüzde ise Türk Halk Oyunları, hala varlığını korumakta ve nesiller arası aktarımına devam etmektedir. Türk Halk Oyunları, bölgelerde farklı yöresel bölümlemelere tabidir. Ancak bu bölümleme standartlarına dair birden fazla makale ve tartışama konusu göze çarpar. Çoğunluğun kabul ettiği görüşe göre Türk Halk Oyunları bölümlemesi şu şekildedir; bar, halay, horon, karşılama ve zeybek. Bu bölümler de kendi içinde alt dallara ayrılmaktadır. Bunun dışında kaynakların bir kısmında bölümlemeye ek olarak, hora, kaşık bengi, mengi, seymen, teke zortlatması alınırken diğer kaynaklarda ise alt dallarda bu bölümler sunulmaktadır. Bazı bölgelerde tek bir yörenin hakim olmasına karşın bazı bölgelerde ise birden fazla yöre türü görülür. Bu da bölgeler arası göç faaliyetlerinin ve kültürel etkileşimin bir sonucudur . Bar oyununda, yiğitlik kahramanlık unsurlarını hem müzik esnasında hem de oyunun özünde bulmak mümkündür. Halayda, kalabalık insan topluluğu anlamına gelen alay kelimesiyle bağdaştırıldığında, toplu şekilde oyunun sergilenmesi söz konusudur. Halaya eşlik eden aletler davul ve zurnadır. Horon ise daha çok kemençe eşliğinde gerçekleştirilen hızlı bir oyun türüdür. Daha yaygın olarak Karadeniz bölgesinde oynanan bu dansın hızının yüksek olması, bölgedeki insanların hareketli ve çabuk tepki veren yapısına eş değerdir. Karşılamalar ise kimi araştırmacılar tarafından adından da anlaşılacağı üzere misafir karşılama esnasında ortaya konulan oyun türüdür. Zamanla karşılıklı oynanması bakımından da ismini tamamlamıştır. Tema olarak; birlik beraberlik, sevgi, aşk ve yiğitlik gibi birçok kelimeyi içinde barındırmaktadır. Zeybek oyunları ise ağırlıklı olarak Ege yöresiyle özdeşleşen oyun türleridir. Bütün bu tür bölümlemelerinin temelinde ise yine aynı konu görülmektedir. Yaşanılan olayların, coğrafyanın, ekonomik faaliyetlerin ve gelenek göreneklerin etkisinden ayrı bir halk oyunları düşünülemez.

Geçmişten bugüne Türk Halk Oyunları’nın varlığına dair çalışmalar takdire şayandır. Ancak bugün için Türk Halk Oyunları hak ettiği değeri görememektedir. Çünkü toplum, kendi özünden ayrı düşürülmektedir. Türk Halk Oyunları denildiği zaman türkü dinleyen insanların arabesk dinliyormuş gibi aşağılanmasına eş değer bir sığ bakış söz konusudur. Kendi kökenlerine dair ilgisi ve bilgisi olmayan bu kesim için geri kafalılıkla bağdaştırılan bu oyunlar aslında Türk toplumunun hatta insanoğlunun temelinden gelen özüdür. Günümüze kadar ulaşan Türk Halk Oyunları kostümlerinin değişimleri bile bir neden sonuç ilişkisi içerisinde kültüre bağlıdır. Oysa günümüz insanının bakışında bu kostümlere yabancılaşma ve yadsıma görülür. Maalesef ki bu da Türk’ün kendi kültürüyle başka toplumların kültürleri arasındaki yozlaşmanın bir sonucudur. Türk Halk Oyunları konusunda Atatürk’ün söylediği şu söz, “Halk oyunlarını oynamak şeref, oynatmak görev ve yaşatmak kutsallıktır.” geleceğimizde belirleyici olmalıdır. Bu söz, sadece  bu oyunu sergileyen insanların görevi değil Türk toplumunun bir parçası olduğunu düşünen herkesin vazifesi olmalıdır.

Kübra Erdoğan

Halk Oyunları Antrenörü

24.04.2020

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum