TARİH ARAŞTIRMALARINDA ve YAZIMINDA ETİK

TARİH ARAŞTIRMALARINDA ve YAZIMINDA ETİK
03 Şubat 2023 - 10:54 - Güncelleme: 03 Şubat 2023 - 10:59
TARİH ARAŞTIRMALARINDA ve YAZIMINDA ETİK

Yrd. Doç. Dr. Erhan METİN
Çankırı Karatekin Üniversitesi Tarih Bölümü

“Entellektüelin ilk vasfı dürüstlüktür.” Kime karşı dürüstlük? İnsanın insana düşman olduğu bir dünyada dürüstlük kabil mi? “Her asrın, bilhassa bizimkinin bir Diyojen’e ihtiyacı var.”(Cemil Meriç, Mağaradakiler:1978)

Tarih insanların ve toplumların kimlikleri için yine insanlarca yaratılan bir yöntemin adı olarak ifade edilebilir. Bunun yanı sıra “Tarih”, tarihçilerin geçmişe ait belirledikleri bir araştırma konusu sonucunda ulaştıkları, elde ettikleri verileri kayda geçtikleri yazılı metin anlamına da gelmektedir.[1] Burada geçmişi “metin” olarak nitelemek kuşkusuz bir mecaz kullanmaktır, tarihi tanımlamak değildir. “Geçmiş öyle sıradan bir metinden çok daha fazla bir şeydir ve geçmişi bir metin olarak okumaya çalışmak, onun gerçekliğinin yalnızca çok küçük bir bölümünü zapt etmek demektir.”[2] Geçmişi konu alan bu metinler, sadece konu aldıkları geçmişi değil; kaleme alındıkları döneme, o dönemin bilim anlayışına dair izlerde taşırlar.  Bu yazılı metinlerdeki söylemleriyle tarihçiler, geçmişin izini sürmekte kullandıkları yöntemlerini de ortaya koyarlar. Her yazılı tarih metni, kendisini kaleme alan tarihçinin araştırma yöntemini, metodolojisini ve bilimsel etik anlayışını da yansıtır.
Sözcük olarak “etik”, insanların ya da toplumların gereksinim ve çıkarları doğrultusunda, kendiliğinden biçimlenmiş ve genel kabul görmüş bir dizi davranış ve ahlaki ilkeler topluluğu ve kurallar bütününü ifade etmektedir. Başka bir ifade ile “etik”, ahlak üzerine söz söyleme etkinliğidir.[3] Genel anlamı ile neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırmaya yarayan davranış kurallarının tümünü ifade eden sözcük olarak da kullanılabilir “etik”. Bu konuda Bernard Shaw, genç bir yazara mesleki hususlarda tavsiyelerde bulunurken; “Önce bilgilerini doğru topla; bütün anlatım biçimlerinin temelinde bu vardır.”  ifadesini kullanmıştır. Zira; gerçeği dürüstlük, dürüstlüğü içtenlik, içtenliği de anlatım biçimi ortaya koymaktadır.[4] Bilim olarak tarih de bir yönü ile anlatım biçimdir. Günlük yaşamda “tarih” kelimesi dünü yani geçmiş veya gerçekleşmiş olanı anlatırken; aynı zamanda geçmişte olanın hikâyesi anlamında da kullanılır. İlkinde sosyal-tarihsel süreçler, ikincisinde ise o süreçler hakkında bilinenler ve anlatılanlar anlaşılır.[5] Bu yönüyle tarih, geçmişin anlatım biçimi olarak da kabul edilebilir. B. Shaw, her ne kadar açık bir şekilde belirtmeyi tercih etmemişse de ifadesinin özünde; anlatım biçimini  etkili, özgün ve akılcı kılan gücün kaynağı olarak dürüstlüğü işaret etmiştir. Dolayısıyla “tarihçilik” ve “dürüstlük” kavramları, bir arada olması ve kullanılması gereken kavramlar olarak gün yüzüne çıkar. Bu açıdan bakıldığında bilimde dürüstlüğün ve ahlakın maddelenmiş hali etik kurallar, tarihçinin metodolojisini güçlü, özgün ve güvenilir kılacaktır. Hiç şüphesiz etik kurallar tarih araştırma ve yazımında karşılaşılan bütün problemleri ortadan kaldırmaz. Tarihçinin araştırmalarında ve tarih yazımında kullanmış olduğu araştırma yöntemleri kadar önemli bir diğer unsurda etik kurallardır. Fakat etik kurallar tarihçiler ile tarihçileri istihdam edenler ve araştırma sonuçlarını bekleyenler arasında mesleki açıdan iyi ilişkilerin kurulmasına yardımcı olabilir. Mesleki açıdan bakıldığında tarihçiler işverenine tarihsel doğruları söylemek zorundadır. Tarihsel doğrular ise olabildiğince sınırlı ve nettir. Yani demek oluyor ki; tarihçinin araştırması sonucunda elde edilen bilgileri işveren beğense de beğenmese de o, tarihçiye açıkça iş imkânı sağlar. Bazen ulaşılan sonuçlar istihdam sağlayanın ilgi ve merakı bakımından zararlı ve negatif de olabilir. Bu nedenle tarihçiler hiçbir zaman nedeni ne olursa olsun müvekkilin isteğine göre dava savunan avukatlar değildir.[6] Barzun ve Graff (2010); bir araştırmacının sahip olması gereken niteliklerden bahsederken bu niteliklerden bir tanesini de “dürüstlük” olarak belirtmiş ve şöyle demiştir;
“Başka bir konuda “dürüstlük” en iyi politika olabilir ama araştırmada ön koşuldur…Doğru bulduğunuzu tam bir tarafsızlıkla kaleme almazsanız, başvurduğunuz kayıtlardan çıkaracağınız ve amacınız olan sonucu kendiniz geçersiz hale getirirsiniz…Önemli ayrıntılar konusunda yazarın dürüstlüğüne güvenemezsek, konuyu temelde etkilemeyen küçük ayrıntıların doğruluğu bir şey ifade etmez.”           [7]
            Güven; bilim dünyasının ilerlemesinde temel unsurdur. Bilim insanları için asıl amaç, yaptıkları araştırmaların nitelik ve nicelik bakımından kendilerine duyulan bu güveni sarsmaması veya bu güvene gölge düşürmemesidir. Yalnızca bilim dünyasının değil, toplumun da bilim insanlarına güven ve saygı duyması çok önemlidir. Bu nedenle bilimsel dürüstlük, temelinde güven duygusunun yattığı bir kavram olarak ortaya çıkar. Bütün bilim insanlarının bu güvene ve dürüstlük anlayışına dayalı değerleri korumaları elzemdir.[8] Tarihin bir bilim dalı olduğu düşünüldüğünde, tarihle uğraşan tarihçilerin de hiç şüphesiz bu konuda üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeleri, bilimsel tarihçiliğin asli görevleri arasında yer almaktadır.
 Türkiye Bilimler Akademisi Bilim Etiği Komitesi’nin (2002) yayınladığı “Bilimsel Araştırmalarda Etik ve Sorunları” başlıklı yayında bilimle uğraşan ve bilimsel araştırmaya katılanların her zaman ve ayrıcalıksız olarak bir takım ilkelere bağlı olmaları gerektiği belirtilerek, “Bilim Etiği”nden bahsedilmiştir. “Bilim Etiği”; araştırma ve bilimsel yayınlarla ilgili etik değerleri ifade etmek için kullanılmaktadır.[9]Bilim etiği alanındaki önemli unsurlardan biri de, etik normların eğitimle ve bilim insanının bilimsel araştırmadaki tutum ve davranışları ile gelecek kuşaklara aktarılmasıdır. Etik algılayış, kavramsal olarak yeni nesil araştırmacılara aktarılmadığı sürece, özellikle günümüzün rekabetçi ortamında, sorun olarak artarak devam edecektir. Burada önemli olan unsurlardan biri de, bilim insanlarının bilimsel araştırmalarda ve akademik davranışlarında öğrencilerine ve içinde bulundukları bilim toplumuna rol model olabilmesidir.[10]

Buna göre tarih bilimi ile uğraşanların; araştırmanın tasarımı ve yürütülmesinde en yüksek mesleki standartlara sahip olmak, araştırmanın yapılışı ve bulguların analizi sırasında özeleştiri yapabilmek, dürüstlük ve bilimsel şeffaflığı elden bırakmamak, aynı konu üzerinde araştırma yapmış ve yapmakta olan diğer araştırmacılara karşı onların katkılarını içtenlikle ve açıkça teslim edici bir tavır içinde olmak, bu tavırlarını bilimsel makale yazımında tam olarak korumak gibi bir takım zorunlulukları yerine getirmeleri gerekmektedir. Bu zorunluluklar hiç şüphesiz bilim olan tarihin, gelecekteki misyonunun korunması ve topluma olan katkısının devamı için yerine getirilmelidir.

Tarih bilimi içerisinde, bilimsel etik kuralları görmezden gelenlerin sayısı arttıkça, bu alanda hizmet edecek genç ve yetenekli insanları bilimin içine çekmek zorlaşacaktır. Bilimle uğraşmayı düşünen, bunu hedef olarak belirleyen bireylerin kusurlu örnekleri izleyerek tarih bilimine yaklaşmaları, tarih alanda etik dışı davranışları arttıracağı gibi bununla ters orantılı olarak toplum içerisinde bilimin değerini de düşürecektir. Araştırma etiğinin bu şekilde ihmal edilmesi, öğretim mesleğinin dürüstlüğünü hangi alan olursa olsun yok edecektir.[11] Bu nedenle hiçbir tarihçi kasıtlı olarak etik kuralları çiğnemek istemez, isteyemez. Araştırmacıların dikkat etmesi gereken standartlar American Psychological Association    (APA )(1982) tarafından açıkça belirtilmektedir. Fakat bilimsel araştırmalar incelendiğinde; bazı araştırmalarda bu kuralların fazlaca ihmal edildiği görülür. Tarih alanında etik kuralların çiğnenmesi, etik sınırların aşılmasında en büyük sebep hiç şüphesiz bilgisizlik, ihmal ve dikkatsizlik olarak ifade edilebilir. İnci (2009); bilimsel yayınlarda etik dışı davranışların nedenlerinden bazılarını; etik eğitiminin eksikliği, akademik atanma ve yükseltilme ölçütleri, yöneticilerin etik tutumu, bilim kültürü, ruhsal hastalıklar ve dış baskılar olarak belirtmiştir.[12] “Bilimsel etik dışı davranışlar nelerdir?” sorusuna; Bilim Etiği Komitesinin (2002) tespitleri doğrultusunda cevap verildiğinde ise tanımlanmış olan bilimsel etik dışı davranışları şöyle sıralamak mümkündür:[13]
  • Disiplinsiz/Düzensiz Araştırma (Sloppy Research)
  • Yinelenen Yayın (Duplication)
  • İntihal ve Aşırma (Plagiarism)
  • Uydurmacılık (Fabrication)
  • Sahtecilik, Aldatmaca, Çarpıtma (Falsification)
  • Dilimleme (Salami Slicing)
  • Haksız Yazarlık
  • Destek Belirtmeme
Hiçbir araştırmacının sağlam ve sağlıklı bir irade ile bu ve benzeri bilimsel etik dışı davranışlarda bulunmayacağı aşikârdır. Fakat; bilimsel etik dışı davranışların bu başlıklar altında tanımlanmış olması, bu tür ihlalleri yapan bazı araştırmacıların bulunduğunun bir ispatıdır. Araştırmacıları bu tür davranışlara sevk eden pek çok neden bulunabilir.  Bilim etiği hakkında araştırma ve yazıları bulunan araştırmacıların bilimsel etik dışı davranışların sebeplerine dair birbirine yakın görüşler beyan ettiği görülür. Araştırmacı ve yazarların konu hakkındaki görüşleri bir araya getirildiğinde; etik dışı bu davranışların nedenleri olarak psikopati, kariyer hırsı, kamu fonlarından kazanç elde etmek, hakemlik sisteminin başarısızlığı, eser yayınlama zorunluluğu ve buna yönelik kural ve kanunlar, dikkatsizlik, disiplinsizlik, araştırma ve soruşturma eksikliği, dikkatli bir inceleme ve kontrol sisteminin olmaması, yeterli seviyede bilimsel araştırma eğitiminin ve disiplininin verilmemiş veya kazanılmamış olması, fazla yayın yapma düşüncesi, yüksek statü edinme isteği, maddi kazanç elde etme duygusu, zaman darlığı ve bir takım ahlaki eksiklikler gibi nedenler sıralanabilir.[14] Hiç şüphesiz sıralanan bu nedenler bir bilim olan “Tarih” içinde geçerlidir.
  1. Tarih Araştırma ve Yazımında Bilimsel Etik Dışı Davranışlar:
1945’teki Sosyal bilimlerdeki metod tartışmalarından “tarih” de hiç şüphesiz nasibini almıştır. Tarih; geçmişi analiz ederek bugünü anlayabilme sanatı mıdır? yoksa geçmişin olduğu gibi aktarılması mıdır? şeklinde başlayan tartışmalar; tarih araştırmalarının kullandığı yöntemden, yazım şekline kadar etki etmiştir. Bir takım araştırmalar geçmişi sayılar grafikler ve istatistikî veriler ile ifade ederken; bir takım araştırmalar geçmişteki olayların belgeler ışığında günümüz ile karşılaştırılması şeklinde kendisini göstermiştir. Araştırmaların sahası daralıp, sayısı arttıkça; daha önceki araştırmaların tekrarı sayılabilecek çalışmalar ortaya çıkmıştır. Tabancalı (2004)’ya göre; amacı bilgi üretmek, fikir üretmek olan akademik dünya, akademik ilerlemenin yayımlara bağlanması ile birlikte bu amaçlarından sıyrılarak yayın üretmeye yönelmişlerdir. Niteliğin ikinci plana itilmesi ile özverisiz, disiplinsiz, kopya eserler artmaya başlamıştır.[15] Aksoy (2013) benzer durumu; “Türkiye’de üniversiteler neredeyse teorisi, kavramları ve iddiası olmayan, literatür bilgisi adına kes yapıştır mantığıyla bilgilerin toplandığı ve tablolar yığını, adı tez, içeriğinde ise tez olmayan tezler çöplüğü haline gelmiştir…” şeklinde ifade etmiştir. Ne yazık ki bu tezlerin ve araştırmaların pek çoğunda bilimsel etik dışı davranışlara rastlanıldığını her iki yazar (Tabancalı ve Aksoy)’da belirtmektedir.  Tarih alanındaki ihtisaslaşma bilimsel derinliği arttırırken, araştırma sahasını daraltmış; araştırmacı sayısı arttırılırken nitelik maalesef korunamamıştır. Öyle ki; ortaya çıkan bu ters orantı, bilimsel etiğin ihlal edilmesine yol açmıştır. Tarih alanda bilimsel etiğin ihlali sonucunda, bir takım bilimsel etik dışı davranışlar kendisini göstermiştir.  Bunlardan bazıları şunlardır:
  1. Disiplinsiz/Düzensiz Araştırma (Sloppy Research)
Bilimsel araştırmaların en önemli biçimsel ve metodolojik özelliklerinin başında hiç şüphesiz disiplin ve düzen gelmektedir. Bilim;  disiplin, düzen ve sistem demektir. Disiplinsiz ve düzensiz araştırma yapan bir araştırmacı; araştırma planlanmasını, uygun metod seçimini, metodları uygulamasını, sonuçların analizini ve yorumunu bilmemektedir. Araştırmacı, “iyi niyetli” olarak yaptığı yanlışlarının farkında değildir ve yanlışlarını bilmemesinden dolayı güvenilir olmayan sonuçlar üretmektedir.[16] Disiplinsiz ve düzensiz araştırmaların temelindeki problem hiç şüphesiz birinci derece araştırmacının donanımı ile ilgi görülse de, bir diğer sebep araştırmacılara danışmanlık yapan akademisyenlerin tez konusuna hakim olmamaları veya danışmanlığını yaptıkları tezlere yeterince zaman ayıramamalarından kaynaklanmaktadır. Disiplinsiz ve düzensiz yapılmış araştırmalar; şekilsel olarak hemen anlaşılabileceği gibi; araştırmayı meydana getiren biçimsel ve metodolojik özelliklerin taşıması gereken bir takım özellikleri taşımamasından da ayırt edilebilirler. Yine şekil bakımından düzensiz olan süreli yayınlarda sorumluluk araştırmacının yanı sıra editöre, yayın kuruluna ve genel yayın yönetmenine de ait olabilmektedir. Türkiye’de akademik dergilerin bazılarında gözlenebildiği gibi Editör, yayın kurulu veya genel yayın yönetmeninin yayın öncesi basımı gerçekleştirilecek eseri titizlikle inceleyememesi şekil bakımından düzensiz disiplinsiz yayınların çıkmasına sebep olabilmektedir.
Bilimsel yayınlarda aranması gereken biçimsel özelliklerin başında özet-giriş-gelişme-sonuç-kaynakça ve ekler bölümleri gelmektedir. Bu bölümlerin her birinin taşıması gereken bir takım konu içerikleri ve sınırları bulunmaktadır. Mesela; yapılan bir araştırmada kullanılan yöntemlerden, veri toplama ve analizine, bu yöntemlerin uygulaması sonrasında elde edilen sonuçlardan detaylı olarak bahsedilecekse bunun yerinin özet veya giriş bölümü olmaması gerekir. Bu tür başlıkların yer alacağı bölüm şüphesiz çalışmayı özgün yapan kısmı; yani gelişme (bulgular ve yorumlar) bölümüdür. Yine bilimsel bir araştırmanın konusu, amacı, araştırmada kullanılan yöntemler ve araştırmanın sonucuna ait bir takım çarpıcı noktalar kısaca ifade edilerek; araştırmanın tanıtımı yapılacaksa bunun yerinin de mutlaka özet bölümü olduğu araştırmacı tarafından bilinmelidir. Türkiye’de özet yazımına dair en büyük sorun bilimsel yayın özetinin, hikâye ve roman özeti gibi düşünülerek yazılmasından kaynaklanmaktadır. Bilimsel araştırmada elde edilen her türlü bilginin nerede ve nasıl kullanılacağının bilinmemesi disiplinsiz ve düzensiz araştırmaların sayısını arttıran bir diğer sebeptir. Bu nedenle bilimsel araştırmalarda disiplin ve düzenin olmazsa olmazı bilginin nerede, nasıl, ne kadar ve ne şekillerde ifade edilebileceğinin doğru tayin edilmesinde saklıdır.   Bunun yanında şekilsel açıdan dipnot verme usulündeki tutarsızlıklar, kaynakça yazımında yer alan sistematik yanlışlar, araştırmada kullanılan veri toplama yöntemleri ile veri analiz yöntemleri arasındaki tutarsızlıklar, çalışmanın disiplinsiz ve düzensiz olduğunu gösteren diğer işaretlerdir.
Mesela; “Sinemanın Çankırı’ya Gelişi” başlıklı bir makaleye ait düzenli ve düzensiz şekilde yazılmış iki özet örneği üzerinden bir karşılaştırma yapılacak olursa;
Düzensiz/Disiplinsiz Özet Örneği:
“İlk sinema gösterimi 1895 yılı sonunda Paris’te gerçekleşmiş, büyülenen halk ilk defa gördüğü sinema makinesine “Büyülü Fener” anlamına gelen Laterne Magigue ismini vermiştir. Bundan sadece bir yıl sonra II. Abdülhamid’in izniyle Sarayda ilk sinema gösterimi gerçekleşmiştir. Birinci Dünya Savaşı öncesine gelindiğinde sinema İstanbul, İzmir, Selanik gibi büyük şehirlerde yaygın bir eğlence aracı haline gelmiştir. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte kültürel ve sanatsal alanda yaşanan değişim süreci sinema sektörüne de yansımış ve özellikle Halkevleri aracılığıyla Anadolu’nun dört bir yanında sinema gösterimleri yapılmaya başlanmıştır. Bu dönemde sinemanın eğitici ve öğretici niteliği de ön plana çıkmış ve sinema cumhuriyet ilkelerini ve ulusal kültürünü halka iletmek için bir araç olarak kullanılmıştır. Çankırı’da daha önce gezgin sinemaların şehirde yaptığı gösterimler olsa da ilk sinema salonu Çankırı Halk Evinin kurulması ile açılmıştır.”
Yukarıdaki özet örneğini düzensiz yapan sebep özete sorulan:” Araştırmanın konusu nedir? Amacı nedir? Araştırmada veriler hangi yöntemlerle elde edilmiştir veya verilerin analizinde hangi yöntemler kullanılmıştır? Ulaşılan sonuç veya sonuçlar nelerdir?” sorularına direkt olarak cevap alınamayışıdır. Tarih araştırmalarında özet; araştırma konusu olan tarihsel olayı veya süreci değil,  yapılan araştırmayı özetlemelidir.
Akademik “Düzen/Disiplin”e Göre Yazılmış Özet Örneği:   
Bu araştırmanın konusu, ilk gösterimi 1895 yılı sonunda Paris’te gerçekleşen sinemanın, bir Anadolu şehri Çankırı’ya gelişidir. Araştırmada sinemanın; Avrupa’da doğuşu, Osmanlı Devletine gelişi ve Cumhuriyet dönemi Türkiye’sindeki durumu tarihsel açıdan ortaya konulmuştur. Bu sayede sinema tarihinin Çankırı’ya dair kısmının ortaya çıkartılması amaçlanmıştır. Konu hakkında literatür ve arşiv taramaları yapılarak Çankırı’ya sinemanın gelişinde etkili olan kişi kurum ve kuruluşlar tespit edilerek geliş serüveni elde edilen bilgi ve belgeler ışında detaylandırılmaya çalışılmıştır. Araştırmanın sonunda Çankırı’ya sinemanın gelmesinde etkin rol oynayan kurumun Çankırı Halkevi olduğu ve Çankırı’da açılan ilk sinema salonunun da Çankırı Halkevine ait Evimiz Halk evi sinema salonu olduğu tespit edilmiştir. Halkın sinemaya rağbet göstermesi ve matinelerin giderek kalabalıklaşması üzerine Çankırı Halkevinin film izlerken uyulacak bir takım kurallar belirlediği görülmüştür.”
(Araştırmanın Konusu Nedir? İlk gösterimi 1895 yılı sonunda Paris’te gerçekleşen sinemanın, bir Anadolu şehri Çankırı’ya gelişi
Araştırmanın Amacı Nedir? Sinema tarihinin Çankırı’ya dair kısmının ortaya çıkartılması amaçlanmıştır.
Veri Toplama ve Analiz yöntemleri? literatür ve arşiv taramaları
Araştırmanın Sonuçları: Çankırı’ya sinemanın gelmesinde etkin rol oynayan kurumun Çankırı Halkevi olduğu ve Çankırı’da açılan ilk sinema salonunun da Çankırı Halkevine ait Evimiz Halk evi sinema salonu olduğu tespit edilmiştir. Halkın sinemaya rağbet göstermesi ve matinelerin giderek kalabalıklaşması üzerine Çankırı Halkevinin film izlerken uyulacak bir takım kurallar belirlediği görülmüştür.
Yukarıdaki sorulara cevap verebilen özetler akademik açıdan düzenli olarak yazılmış özetlerdir. Düzenli/disiplinli yazılmış özetlerin bilime ve bilim insanına hız kazandıracağı unutulmamalıdır. Bilimsel araştırmalarda özet; izlenilecek bir sinema filminin fragmanı gibidir. Araştırmayı detaylı olarak incelemeden önce araştırmacıya, araştırmanın incelemeye değer veya değmez olduğu mesajını vermelidir.)
  1. Yinelenen Yayın (Duplication)
Aynı araştırma sonuçlarının birden çok dergiye yollanarak yayınlanması anlamına gelmektedir. Yinelenen yayın (duplication) ve gereksiz yayın (Redundant Publication) akademik yaşamda bilimsel kaynakların israf edildiği etik olmayan kötü davranışlardandır. Öyle ki; bilimde okuyucular, özgün içeriklere layıktır. Önceden yayınlanan araştırmaların yinelenmesi ancak olsa olsa akademik tembelliği tesis eder.[17]Bu tür bir davranış, bilimsel araştırmalarda nitelikten çok niceliğe öncelik veren bir bilim anlayışının doğal bir sonucu olarak ortaya çıkabilir. Bunun yanı sıra bu davranışların ortaya çıkmasında bir diğer sebep; yazarların bir dergide incelenmekte olan yazılarını daha hızlı yayınlanır düşüncesi ile başka bir dergiye göndererek tekrarlı başvuru (resubmission) yapmalarıdır. Bazı yazarların böyle bir düşünce ile hareket etmesi, olası bir duplikasyona kapı aralamalarına neden olur.[18] Öte yandan Türkçe yayınlanmış bir makalenin; kısmen, tamamen ya da değiştirilerek bir başka dilde eş zamanlı tarihlerde veya peşi sıra yayınlanması da tekrarlı yayın/yinelenen yayın (Duplication)’a örnektir.[19] Bilimsel bir sempozyumda veya kongrede sunulmuş olan bir tebliği referans/adres göstermeksizin makale olarak bir başka yerde yayınlamak da tekrarlı yayın (duplication) yapmak demektir.

Örnek: Bir araştırmacı;

“Kültürel Kimliğin Korunmasında Sözlü Tarih Çalışmaları: Mardin Örneği” başlıklı bir makalesini 2013 yılında Artuklu Araştırmaları Dergisi’nde yayınlamıştır. Yine aynı araştırmacı aynı içerikteki yayınını; “Mardin’de Yapılan Sözlü Tarih Çalışmaları Işığında Mardin Kültürü” başlığı ile 2015 yılında Güneydoğu Araştırmaları Dergisi’nde yayınlayarak bilerek ya da bilmeyerek yinelenen yayın (Duplication) yapmıştır.[20]

(Yinelenen Yayın; birebir aynı sözcük ve başlıkların kullanılması yolu ile yapılabileceği gibi sözcüklerin yerlerinin değiştirilmesi veya eş anlamlılarının kullanılması yolu ile de yapılabilir.)
  1. İntihal veya Aşırma (Plagiarism)
İntihal (Plagiarism); tarihçilerin veya tarihçi olma yolunda ilerleyenlerin bilerek veya bilmeyerek yaptıkları, bazen mağdur oldukları, tarih alanında sık karşılaşılan; etik dışı davranışların başında gelir. Tesar, Locke, Alcorn ve O’neill; arşiv araştırmalarında alıntı yapmayı gerçekleştirirken her şeyin ahlaki ilkeler “etik kurallar” doğrultusunda olması gerektiğini vurgular. [21]Park (2003) ise usulsüz yapılan alıntıları (İntihal); zengin bilim mirasını aşındıran kansere benzetir. Bir şahsa ait sözcük veya fikirlerin kaynağı gösterilmeksizin bir başkası tarafından kopya edilmesi veya aşırılması olarak tanımlanan intihal (Plagiarism), yazım hırsızlığı olarak da bilinir. Bazı yazarlar intihali, anlatım biçimlerinde özgün olmama kabahati, özgünlüğü çarpıtma, özgünlüğe karşı çıkma olarak da tanımlarlar. Bu bakımdan bilimde özgünlüğe, niteliğe ve temel insan haklarına karşı yapılan saldırılardan hiçbiri intihalden daha az zarar veremez.[22]
Öyle ki; “internet üzerinden erişilebilir bilginin artmasıyla intihal farklı bir boyuta taşınmıştır. İnternette yer alan bilginin “kamu malı” olduğu yargısı intihali arttıran bir diğer önemli unsurdur.”[23]Bilişim çağının getirmiş olduğu teknolojik imkânlar, gün geçtikçe intihalin hemen anlaşılmasına, fark edilmesine yönelik programlar üretip bilimin yenilikçi ve özgün yapısının korunmasını sağlıyorsa da yine aynı imkânlar öğrencilerin ve bilim insanlarının intihal yapmalarını kolaylaştıran fırsatlar üretmeye de devam etmektedir.  Böylesine birbirine zıt iki amaca hizmet eden fırsatların bulunduğu bir dünyada, bilimle uğraşan insanları bu iki yoldan birini seçmekle karşı karşıya bırakmaktadır.

Türkiye’de intihal (Plagiarism); gerek bilim insanları, gerekse yüksek öğretim gören öğrencilerce halen anlaşılması ve tanımlanması güç bir kavramdır. Avaroğulları (2012) araştırmasında; eğitim-öğretim hayatında intihalin sadece lisans düzeyinde değil, orta öğretim ve lisansüstü öğretim seviyelerinde de kendini gösterdiğini belirterek; bu durumun sebeplerini “arkadaşına yardım etme isteği, nasıl referans vereceğini bilmemek, değerlendirmeye konu olacak ödevin zorluğu, arkadaş baskısı” olarak sıralamıştır.[24]Park (2003), üniversite öğrencilerinin yapmış olduğu intihallere dair araştırmasında ise ;kendisinden önce bu konuda araştırmalar yapan Stevens and Stevens (1987), Davis vd. (1992), Love and Simmons (1998) ve Straw (2002)’ı da referans göstererek, öğrencilerin intihal yapmalarındaki sebepleri dokuz maddede özetlemiştir. Buna göre öğrenciler; 1) İntihalin gerçekte ne olduğunu anlayamama, 2) İstenilen başarıyı, gerekli olan notu elde etme isteği (etkinlik kazancı), 3) Zaman yönetimini kendi arzu ve isteğine göre ayarlama (Ödeve ayıracağı zamanı başka etkinliklere; sosyal, sportif vs. faaliyetlere ayırarak yapılacak araştırma ödevini kısıtlı zamana sığdırma zorunluluğu), 4) Kişisel değerler ve düşünceler, 5) Otoriteye karşı itaatsizlik ve muhalefet etme isteği, 6) Öğrencilerin, sınıf ve öğretmen ile ilgili düşünceleri. (Öğrenciler ödevi veren öğretmenin ödevleri incelemediğini veya yeterince önemsemediğini düşünürler. Bunun yanı sıra sınıfın genelinin ödeve verdiği değer ve yaklaşıma göre ödev hazırlarlar. Sınıfa dair ortalama görüş ve yaklaşımın dışına çıkmamak), 7) İnkar etme veya yalanlama (sorumluluğu diğerleri üzerine yükleme), 8) İntihali çekici kılan ve yapmaya teşvik eden fırsat ve imkanların varlığı (azmettiriciler; internet, web search vb.), 9) intihali engelleyicilerin veya yeterli caydırıcıların olmayışı gibi sebeplerden intihale başvurmaktadırlar.[25]Avaroğulları (2012), intihali etkileyen bir takım demografik ve çevresel faktörlerin varlığına değinerek bunları; akademik başarı, cinsiyet, dile hakimiyet, kültür, sınıf seviyesi ve yaş, eğitim düzeyi olarak belirtmiştir.[26]

Mason (2009)’a göre bilimsel yazımda; veri intihali (Plagiarism of data) ve metin intihali (Plagiarism of text) olmak üzere iki tür intihal vardır. Bunlardan ilki, bir araştırmacı daha önce yayınlanmış bir çalışmada kullanılan bilgi, tablo veya bir şekli alır; biraz güvenilirlik vermek için azıcık değiştirir ve kendisinin sonuçlarıymış gibi yayınlar. Bu gibi durumlar açık bir biçimde bilgi hırsızlığı ve tahrifi olup, aynı zamanda araştırma etiğinin en büyük sorunudur. Konu veya metin intihali ise çeşitli sebeplerden dolayı muhtemelen daha sıklıkla meydana gelmektedir. Mesela; bir durumu daha açık ifade eden bir yazarın kullandığı sözcüğü, cümleyi veya cümleler grubunu, durumu daha iyi ifade edebileceğini düşünemeyen diğer bir yazar da aynen kullanabilir. Bu kullanımda alıntı yapan ve önceki yazarın ifadelerini aynen alan yazarın bunu açıkça veya referansla belirtmesi gerekir. Bu yapılmadığı veya görmezden gelindiği takdirde ikinci tür intihal gerçekleşmiş olur.[27] Bir yazar tarafından bir eserin kopya edilmesi, yeniden düzenlenmesi ve orijinal bir çalışma gibi sunulması tamamen aşırma olarak adlandırılır. Aşırma bazen eserin tamamına yönelik olabileceği gibi, parça parça edilerek bölümler halinde de gerçekleştirilebilir.[28] Bir kitabın, makalenin veya araştırmanın parçalanarak, bölümler halinde kaynak gösterilmeden kullanılması; başkasına ait bir düşünce, başkasının yaşamış olduğu bir tecrübe, başkasına ait bir teori veya kavramın referans gösterilmeden sahiplenilmesi ve başka bir yazara ait dipnotların (atıfların/referansların) aynen kullanılması ise kısmen aşırma olarak tanımlanır.
Örnek: Orijinal Metin (İsmail Hakkı Uzunçarşılı/Osmanlı Tarihi Cilt:2 Sayfa:289)
“Osmanlı ordusunun sağ koluna Anadolu beylerbeğisi Mustafa Paşa ve sol cenahına Rumeli beylerbeğisi Küçük Sinan Paşa tayin edilip Yavuz’un yerine ordu merkezinde vezir-i azam Hadım Sinan Paşa bulunuyordu. Yavuz Sultan Selim, Tomanbay’ın tertibatını öğrendikten sonra askeri dehasını gösterecek olan bir plan tatbik etmek istedi; evvela araziyi tetkik ettirip düşmanın maksadını anladı ve ona göre tertibat aldı. Bu plana göre cepheden taarruz tehlikeli ve muvaffak olunsa bile telefatı mucip olacağından buraya doğrudan doğruya hücum etmeyerek düşmanın ya gerisine veyahut yan tarafına taarruz edilmek lazımdı; yandan yapılacak taarruzla Memlük ordusunun solundaki Nil’i geçmek şimdilik mümkün değil ve köprü de olsa pek müşküldü; sağ cenahta ise pek yüksek olmayan Cebel-i Ahmer veya El-Mukattam dağı bulunup burayı dolaşmak mümkündü; bu plan tatbik edilecek olursa düşman yandan ve geriden vurulmuş olacak ve pek tabii olarak çok miktarda olan toplarını kullanamayacaktı.”
Aşırılmış Metin (Prof. Dr. X & Prof. Dr. Y./Yayın Yılı:199?/s.133)
Osmanlı ordusunun savaş düzeni şöyle idi: Sağ kanatta Anadolu Beylerbeyi, sol kanatta Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa (Küçük), sultan Yavuz Selim’in yerine, merkez hattında veziri azam Sinan Paşa (Hadım) yer almışlardı. Yavuz Sultan Selim, Tomanbay’ın savaş düzenini öğrendikten sonra askeri dehasını ortaya koyacak bir planı uygulamak istiyordu. Bu nedenle o, önce araziyi inceleterek düşmanın amacını tespit etmişti. Bu plana göre, cepheden yapılacak bir saldırı, tehlikeli olup başarı sağlansa bile pek çok zaiyata sebep olacak idi; bu nedenle düşmanın ya gerisine ya da yan kanadına saldırı düzenlenecekti. Yandan yapılacak bir saldırı, ordunun solundaki Nil’i geçmeyi gerektirdiği için şimdilik bu mümkün değildi, köprü de olsa çok zordu; sağ kanatta ise pek yüksek olmayan Mukattam dağı vardı, bu dağı dolaşmak, pek güç değildi. Bu plan başarıyla uygulandığı takdirde düşman yandan ve geriden çökertilecek, doğal olarak da çok sayıdaki toplarını kullanamayacaktı.
            Yukarıdaki aşırılmış metinde, İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın eserinden ilgili bölüm aynen alınmış olmakla birlikte; bir takım sözcüklerin eş anlamlıları kullanılarak orijinal metin değiştirilmeye çalışılmıştır. Orijinal metindeki “Cenah” sözcüğü aşırılmış metinde “Kanat” sözcüğü ile değiştirilirken; “tatbik etmek, uygulamak”; “telefat, zaiyat”; “tarruz, saldırı”; “pek, çok”; “müşkül, zor”; “muvaffak olmak, başarı sağlamak” ve “vurmak” sözcükleriçökertmek” sözcükleri ile değiştirilmiştir. Bu sayede Uzunçarşılı’dan alınan bölüm gizlenmeye çalışılmış fakat cümle sıralamaları değiştirilememiştir. Birebir yapılan akademik alıntılamada esas olan “birebir alıntıyı tırnak içerisine alma” davranışı gerçekleştirilmediği gibi; alıntı sonunda i.H.Uzunçarşılı’nın belirtilen eseri dipnot/referans olarak da gösterilmemiştir.
  1. Uydurmacılık (Fabrication)
Uydurmacılık (Fabrication);araştırma sonuçlarını daha iyi göstermek amacıyla; olmayan veya elde edilemeyen bilgilerin yoktan var edilmesi, mevcut olandan ziyade araştırmacının isteğine göre bilgi üretilmesidir. Bu yönüyle “Uydurmacılık (fabrication), masa başı araştırmacılık olarak da bilinir. Araştırmacı, hiç bir araştırma yapmadan yapmış gibi davranmakta ya da öylesine toplanmış verileri çok uygun veriler gibi gösterip bilimsel bir makale yazabilmektedir.”[29] Özellikle bilimin sermaye hakimiyetine girdiği ülkelerde kişilerin haricinde, önemli araştırma merkezlerinin yayınlarında bile sermayenin veya otoritenin isteğine göre yayınlanan eserlere, araştırma sonuçlarına rastlanmasının en önemli sebebi de yine uydurmacılık davranışıdır. Bazı kurum, kuruluş ve derneklerin kontrolünde yayınlanan bazı dergilerde makalelere ücret ödendiğine rastlanabilir. Bu tür dergilerde uydurmacalığın daha sık görülebildiği dikkat çeker.[30] Bu nedenle bilimsel gerçekliğin, hayal, istek ve arzularla yer değiştirdiği, bilimsel etik dışı davranış olarak da tanımlanabilir uydurmacılık (Fabrication).
Örnek:  Uydurma Metin (Nikolay Hovhannisyan/ Yayın Yılı: 2005/s.85)
Ermenilere yönelik ikinci ağır darbe 24 Nisan 1915 günü geldi. O gün, İstanbul’da Batı Ermenilerinin ileri gelenlerinden, Meclisi Mebusan üyeleri yazar Grigor Zohrab ve Vramyan, tanınmış yazarlar Daniel Varuzhan, Siamanto, Rumen, gazeteci, doktor, papaz, sanatçı olmak üzere yaklaşık 800 kişi hiçbir resmi suçlama olmaksızın tutuklandı. Hepsi de sürgün yolunda ya da vardıkları yerlerde öldürüldü.”
(Bu alıntı örneğinin sonunda, anlatılan olay ve verilen bilgileri destekler mahiyette dipnot/referans ya da tarihsel belge niteliği taşıyan herhangi bir kaynak gösterilmemiştir. Yukarıdaki örnek metinin Ermeni iddialarını güçlendirmek için bir Ermeni tarihçi tarafından uydurma olarak kaleme alınmış olduğu ancak konu ile ilgili birinci elden kaynaklar incelendiğinde görülebilmektedir. Bu nedenle ;tarih alanında yapılan araştırmalarda uydurmacılığın anlaşılabilmesi ancak anlatılan konu ile ilgili birinci elden kaynaklara ulaşılarak tespit edilebilmektedir. Metinde anlatılan olayla ilgili olarak Dahiliye Nezareti Şifre Kalemi nr.52/94, 102, 297 belgeleri ile Tasvr-i Efkar -3 Ekim 1919, Vakit -19 Ekim 1919 ve Alemdar -28 Ekim 1919, tarihli gazeteleri incelendiğinde örnek metinde yer alan “Hepsi de sürgün yolunda ya da vardıkları yerlerde öldürüldü.” İfadesinin tamamen uydurma olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.)[31]
  1. Sahtecilik, Aldatmaca, Çarpıtma (Falsification)
Sahtecilik,Aldatmaca,Çarpıtma (Falsification);araştırma sırasında elde edilen verilerin, araştırma sonuçlarının bir takım amaçlar uğruna kasıtlı olarak çarpıtılmasıdır.[32] Bu tür çarpıtmalar siyasi, ideolojik, çıkara yönelik bir takım menfaatler elde etmeye dönük olabileceği gibi; pozitif anlamda ilerleme kaydeden çalışmaların saptırılması, kat edilen mesafenin yok edilmesine dönük olarak da gerçekleştirilebilir. Bu etik dışı davranış biçiminde mevcut bilgi, belge ve kayıtların bilim dışı bir amaç doğrultusunda yeniden yorumlanması, değerlendirilmesi söz konusudur.Sahtecilik bilimsel verileri istemli olarak değiştirme olgusudur.”[33] Bu ifadeden anlaşılacağı üzere bilimsel bir araştırmada elde edilen sonuçlardan istenilenler alınıp değerlendirilirken, istem dışı olanlar kasıtlı olarak görmezden gelinir ve araştırma dışına atılırlar. Ahlak dışı yoldan bilimsel varsayımların bu şekilde güçlendirilmesi sahteciliği doğurur.
Örnek: Çarpıtılmış Metin (Franz Babinger/ Fatih Sultan Mehmet ve Zamanı/s.98)
“Sultan Notarası azarlayıp, teslim olmadığı için çok sayıda insanın ölmesinden ve esir düşmesinden sorumlu olduğunu söyleyince, Notaras savunanların teslim olmasını  sağlama yetkisinin ne kendisine ne de sultanda bulunmadığını, bunun özellikle imparatorun kendisini direnmeye teşvik eden mektuplar almasından sonra iyice olanaksız hale geldiğini söyleyerek cevap verdi. Sultan, sadrazamı Halil paşanın kastedildiğini hemen anladı. Onun bir hain olduğundan uzun süredir şüpheleniyordu zaten. Notaras’a iyi dileklerde bulundu, ailesinin her üyesine bin akçe verdi ve yüce gönüllülükle sarayına geri gönderdi…Bizans tarihçilerine göre Mehmed imparatorluk sarayının yakınında büyük bir şölen verdi. Şarap içip sarhoş olunca, kızlarağasına , arşidükün (Notaras) evine gidip en genç, on dördündeki yakışıklı oğlunu getirtmesini emretti. Bu emri duyan çocuğun babası, uymayı reddetti. Oğlunun şerefine leke sürmektense kellesini yitirmeyi yeğlediğini söyledi. Haremağası bu cevabı sultana iletti. Bunun üzerine sultan celladına, dük ile oğullarını getirmesini emretti. Notaras karısına veda ettikten sonra, en büyük oğlu ve damadı Kantekuzenos ile celladı takip etti. Sultan üçünün de kellesinin uçurulmasını emretti. Üç kelle sultana getirildi..”     
Yukarıdaki alıntı örneğinde F. Babinger; anlatılan olaylar hakkında herhangi bir dipnot veya referans belirtmemekle birlikte Bizans tarihçilerine göre” ifadesini kullanmış fakat bunların kimler olduğunu net olarak bildirmemiştir. Bunun yanısıra hem batılı hem de Türk Tarihçiler, Notaras ve Halil Paşa ihanetine dair benzer şeyler söylemektedirler. Fakat Notaras ve oğullarına dair olan bölüm, Babinger’de olduğu gibi ayrıntılı bir şekilde batılı Osmanlı Tarihçisi olarak ne Hammer’de  ne de Zınkeısen de yer almaktadır. Tarihçi Zınkeısen, Notaras’ın katline değinilirken padişahın şarap aleminde bulunması, haremağasından oğlan talep etmesi gibi isteklerine yer vermemiştir.[34] Türk tarihçilerinde ise bu olaya dair herhangi bir kayıta rastlanılmamıştır. Bu yazılanların bir çarpıtma örneği olabileceği ise Halil İnalcık’ın Franz Babinger’in eseri üzerine kaleme aldığı eleştirel makalesinden anlaşılmaktadır. Halil İnalcık bu eser ve eserde yer alan bu ve buna benzer ifadeler için şu tespitlerde bulunmaktadır;
“Profesör Babinger’in en tanınmış kaynaklara, örneğin Dukas’a, Frantzes’e, Khalkokondiles’e, Kritpvulos’a, G.M. Angiello’ya, Ragusa ve Venedik ve Vatikan arşivlerindeki belgelere ayrıca Jırecek, Kretshmayr, von Pastor, Zinkeisen ve İorga’nın klasik eserlerine başvurduğu ortadadır. Ancak, döneme ait en temel Osmanlı kaynaklarından bazılarını, üstelik uzun süredir baskılarının bulunabilmesine ve kendisinin de bunlardan Osmanlı kaynakları üstüne yazdığı kitabı Geschichtsschriber der Osmamen und ihre Werke’de söz etmiş olmasına karşın, tamamen görmezden gelmesini açıklamak kolay değil. Oysa bu kaynaklara başvursa, bazı hatalara düşmekten kurtulabilirdi…(Bu alıntı örneğinde) Babinger, Çandarlı’nın güya düşmanla iş birliği yaptığına dair halk masallarından söz etse de, olayın gerçek kaynağına ve nedenine inmez.”.[35]
Prof. İnalcık’ın; Babinger’e ait alıntı örneğine dair bu görüşlerine göre,  alıntı örneğinde belirtilen tarihi gelişmelerin; bir kısım tarihi kaynakların görmezden gelinerek veya olayın gerçek kaynağı ve nedenine inilmeksizin yazarın dileği doğrultusunda kaleme alınmış olduğu böylece çarpıtıldığı anlaşılmaktadır.
  1. Dilimleme (Salami Slicing)
Dilimleme (Salami Slicing); araştırmacının, bir yayından, bir araştırmadan birkaç tane yayın çıkarma hevesine kapılarak, yapmış olduğu araştırmaya dair verileri dilimlere ayırarak bölüm bölüm yayınlamasıdır. Araştırmacı, araştırmasının sonuçlarını araştırmanın bütünlüğünü bozacak şekilde salam dilimlerine ayırdığı için bu etik dışı davranış biçimine dilimleme  (salami slicing) ya da “salamizasyon” adı verilir.[36]
Örnek: Bir Araştırmacı
“Tanzimat’tan Meşrutiyet’e Osmanlı’da Eğitim:” başlıklı akademik çalışmasını 2008’de kitap olarak yayınlamıştır. Aynı araştırmacı; kitap içerisinden bir bölümü alıp, üzerinde bir takım küçük değişiklikler yaptıktan sonra 2009’da bir önceki yıl çıkan kitabını referans göstermeksizin “II. Abdülhamid Dönemi Taş Mektepleri” başlığı ile bilimsel makale şeklinde akademik bir dergide yayınlamıştır. Bahsi geçen araştırmacı yine 2008’de yayınlamış olduğu kitap içerisinden bazı bölümleri bir araya getirerek oluşturduğu “Osmanlı’da Açılan Batı Tarzı Mektepler ve Eğitimcileri” başlıklı makalesini 2010’da uluslar arası akademik bir dergide yayınlamayı tercih etmiştir.[37]
Yukarıdaki örnekte bahsi geçen araştırmacı, daha önce yayınlamış olduğu bir kitabını belirli bölüm ve başlıklara ayırarak makale biçiminde birden fazla yerde yayınlamıştır. 2008’de yayınlanan kitabını referans göstermeksizin iki farklı başlıkta oluşturduğu makalelerini özgün bir çalışma gibi sunmuş; yayınladığı makalelerinin ana gövdesini de yine kitabından dilimlediği bölümler üzerine inşa etmiştir. Böylece dilimleme yayım yapmıştır.
  1. Haksız Yazarlık
International Comittee of Medical Journal’a göre (2006) Bilimsel çalışmaya yazar olarak katılanların üç kriteri taşımaları gerekmektedir: 1) Araştırma düşüncesine ve planına ya da veri toplamaya ve verilerin yorumlanmasına önemli katkılar yapmak, 2) Makale taslağının çıkartılmasında ya da önemli entelektüel içerik için kritik düzenlemeler yapmak ve 3) Yazının yayınlanacak son haline onay vermektir. Bir bilimsel yayına girebilmek için bir yazarın bu üç koşulun hepsini yerine getirmesi gerekir. Üniversiteler Arası Kurul’a göre (2001) haksız yazarlık, aktif katkısı olmayan kişileri yazarlar arasına dâhil etmek, aktif katkısı bulunduğu halde bu kişileri yazarlar arasına katmamak, yazar sıralamasını gerekçesiz ve uygun olamayan bir biçimde değiştirmiştir.[38]
Yayın yapma becerisi düşük fakat yayın yapmaya ihtiyacı olan kimselerin, yayın yapma becerisi yüksek yazarlar tarafından desteklenmesi, kollanması, koltuk çıkılması manasına da gelen haksız yazarlık; bu nedenle kıyak yazarlık, hediye yazarlık gibi isimlerle de anılmaktadır.
Haksız yazarlık davranışı, bilimsel olgunluğa erişmemiş kişi ve kesimlerce her ne kadar iyi niyetli, paylaşımcı bir durum gibi algılansa da; özü itibariyle düşünüldüğünde bilimsel gerçekliği saptıran etik dışı bir davranış olma özelliği gösterir. Haksız yazarlık; tarih alanında yazılan makalelerde, hazırlanan bildirilerde görülebilen davranışlardan bir tanesi olma özelliğini taşır. “Bir makale yazsak hatıra kalsa ama benim vaktim yok sen yazarsan beni de ekleyiver bir ucuna..!”, “Bir bildiri yazıp Antalya’daki kongreye gitmek var, hem bilimsel bir faaliyet gerçekleştirir hem de beraber gider, gezer, eğlenir dönerdik fakat ben beceremiyorum ki sen yazsana beni de bir köşeye eklersin…!”, “Doçentliğe başvuracağım fakat yayınım eksik senin makaleye beni de eklesene…” gibi ifadeler akademik yaşamda bazılarımızın duyduğu ifadeler olabilir.  Bu ve benzeri ifadeler kulağa hoş fakat bir o kadar da bilimin özüne nahoş gelen ifadelerdir. Bu ifadeleri kullanarak kendileri için hediye bekleyen kimseler, yazma becerisi yüksek yazarlar tarafından olumlu cevap aldıklarında maalesef bu etik dışı davranışın doğuşunu hızlandırırlar. Tarih alanda benzer bir diğer durumda lisansüstü tezlerden çıkartılan yayınlar için geçerlidir.
Öyle ki “başkalarının çalışmasına sadece yazım aşamasında katkıda bulunmak yazarlık hakkı doğurmamaktadır. Bu anlamda lisansüstü öğretim tezlerinden üretilen makalelerde bu durum mutlaka belirtilmeli ve sadece tez yazarının ya da tez yazarı ile birlikte danışmanının ismi olmalıdır. Bu bağlamda lisansüstü öğretim tezlerinden üretilen makalelerin durumunun değerlendirilmesi gerekmektedir. Her şeyden önce lisansüstü öğretim tezlerinden üretilen makalelerde, bu çalışmaların tezden üretildiği mutlaka belirtilmelidir. Yaygın etik ilkeye göre lisansüstü öğretim tezlerinden üretilen makalelerde genellikle ya sadece tezin yazarının ya da yazarın ve danışmanın ismi bulunabilmektedir. Tezlerden üretilen makalelerde yazarlık belirli ilkelere bağlıdır. Tez yapanındır, makalede birinci yazar öğrencidir. Tez yöneticisi ya da yöneticileri katkıları oranında yazar olarak sıralanabilir”. [39] 
Bilimsel etik dışı davranışlardan haksız yazarlık veya armağan yazarlık bilimsel bir yayında yer alan yazarlardan hangisinin haksız yere bulunduğunun bilinememesi durumudur. Bir makalede, bildiride veya bilimsel başka bir çalışmada yer alan birden fazla yazar içerisinde hangisinin böyle bir çalışmada yer almayı hak etmeden elde etmiş olduğu açık bir şekilde kestirilemez. Çalışmada emeği geçen kişilerin isimlerinin yazılıp yazılmaması veya hiç emeği olmayan veya olamayacak olan kimselerin bir takım iç ve dış etkenlerce yayın sahibi yapılması bilim insanlarının etik anlayışları ve vicdanlarında taşıdıkları karar mekanizmasına bağlıdır. Böyle bir durumda okuyucunun böyle bir durumu tespit etmedeki en önemli parametresi, yazarlar içerisinde araştırılan konu ile en uzaktan ilgisi ve donanımı olan kimseyi tespit etmek olacaktır.
 
  1. Destek Belirtmeme
Bilim dünyasında destek belirtme davranışı; Sezar’ın hakkının Sezar’a teslim edilmesi olarak da ifade edilebilir.  Yapılan bir araştırmada veya bilimsel bir çalışmada (makale, kitap, bildiri,  proje veya bilimsel bir organizasyon (çalıştay, kongre, panel vd.) vb.) emeği geçen kişi, kurum veya kuruluşlar bulunuyorsa mutlaka destek ve katkıları belirtilmeli, ayrı ayrı teşekkür edilmelidir. Destek belirtmeme bir kişilik sorunu olarak görülebilir fakat böyle bir davranışa bilimsel açıdan bakıldığında bilimsel etik dışı davranış olarak tanımlanır. Araştırmacı-yazar yapmış olduğu bir çalışmada gerek bilgi ve kaynak, gerek görüş, gerekse maddi veya manevi bakımından bir takım kişi, kurum ve kuruluşlardan yardım almış olabilir. Böyle bir durumda yapılması gereken öncelikli etik davranışlardan bir tanesi hiç şüphesiz unutmadan, unutturmadan ve herhangi bir yanlış anlaşılmaya meydan vermeden bu yardımın sahibini/sahiplerini ve muhtevasını çalışma içerisinde (maddi, manevi, bilimsel vb.) belirterek görünür ve kalıcı hale getirmektir. Bilimsel araştırmalarda alınan destek belirtilmediği takdirde okuyucunun bu desteği fark etmesi neredeyse imkânsızdır. Destek belirtmede sorumluluk yazarın bilimsel etik anlayışına ve vicdanına aittir.
KAYNAKÇA

AVAROĞULLARI, Muhammet, (2012), “Sosyal Bilgiler Öğretmen Adaylarının ve Öğretim Elemanlarının İntihal Problemine Yönelik Tutum ve Davranışları”, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü İlköğretim Ana Bilim Dalı Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara

AYDIN, İnayet, (2006), Eğitim ve Öğretimde Etik, Pegem A yayıncılık, Ankara

ATA, Ferudun, (2005), İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları, Ankara

BARZUN, Jacques, GRAFF, Henry F, (2010), Modern Araştırmacı (Çev. Fatoş Dilber), Kırmızı Yay. İstanbul

COFFIN,  Caroline, (2006),  Historical Discourse, Instıtute of Education, Universityof  London

ERDEM, Ali Rıza, (2012) “Bilim İnsanı Yetiştirmede Etik Eğitimi”, Yüksek Öğretim ve Bilim Dergisi, Cilt 2, Sayı:1

ERTEKİN, Cumhur, BERKER,  vd. (2002),  Bilimsel Araştırmalarda Etik ve Sorunları, Türkiye Bilimler Akademisi Yayınları,  Ankara

EVANS, Richard J. (1999), Tarihin Savunusu, (Çev.Uğur Kocabaşoğlu), İmge Kitapevi, Ankara

GÖRMÜŞ, Muhittin, (2011) “Bilimsel Etik Üzerine…”, SDOGEO e-dergi, Yıl:2, Sayı:3

HABİBZADEH, Farrokh, SHASHOK, Karen, (2011), “Plagiarism in Scientific Writing Word or İdeas?”, Random Essay, doi:10.3325/cmj.hr.

HALAÇOĞLU, Yusuf , (2004) Ermeni Tehciri, İstanbul

HURTADO, Albert L. (1986), “Historians and Their Employers: A Perspective on Professional Ethics”,The Public Historian, Vol.8, No.1, University of California Press,

İNALCIK, Halil,  (2013) “Fatih  Sultan Mehmet ve Zamanı”,  Fatih Sultan Mehmet Ve Zamanı / Franz Babinger, Oğlak yayınları, İstanbul

İNCİ, Osman, (2009) “Bilimsel Yayın Etiği İlkeleri, Yanıltmalar Yanıltmaları Önlemeye Yönelik Öneriler”, Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık, (69-89), Tubitak-Ulakbim Ankara,

KANSU, Emin, (2008), “Bilimsel Yayınlarda Etik İlkeler”, Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık, 6. Ulusal Sempozyum Bildirileri Ulakbim Tıp Veri Tabanı

KIRAÇ, Fatma Suna, (2011), “Yinelenen Yayın Başvurusu ve Yayını Geri Çekme Olayı”,Yayın Etiği, www.anakarder.com, doi:10.5152/akd.2011, s.362

KÖKLÜ, Nilgün,(2003), “Akademisyenlerin Araştırma Etiği Konusundaki Görüşleri”, Eğitim Bilimleri ve Uygulama, 2(4),

MASON, Peter R., (2009), “Plagiarism in Scientific Publications”, The Journal of Infection in Developing Countries, Vol.3 No.1

ORAL, Mustafa, (2014), Türkiye’de Romantik Tarihçilik, Yeni İnsan Yayınevi, İstanbul

PAMUK, Akif, (2014), Kimlik ve Tarih Kimliğin İnşasında Tarihin Kullanımı, Yeni İnsan Yay. İstanbul

PARK, Chris, (2003) “In Other (People’s) Words: Plagiarism by University Students-Literatüre and Lessons”, Assessment&Evaluation in Higher Education, Vol.28, No.5

TABANCALI, Erkan, (2004) “Bilim ve Yayın Etiği”, Süleyman Demirel Üniversitesi Burdur Eğitim Fakültesi Dergisi 5 (8), Isparta

TESAR, Marek, (2014) “Sources and İnterpretations Ethics and Truth in Archival Research”, History Of Education: Jornal of the History of Education Society, Vol.44, No.1

TOGAN, Zeki Velidi, (1981),  Tarihte Usûl, Enderun Kitapevi, İstanbul

TOPLU, Mehmet, (2012), “Bilim Etiği: İnternetin Bilim Etiği Üzerine Etkileri”, Türk Kütüphaneciliği, 26, 4

TROUILLOT, Michel-Rolph, (2014), Geçmişi Susturmak Tarihin Üretilmesi ve İktidar, İthaki yay. İstanbul

UÇAK, Nazan Özenç, BİRİNCİ, Hatice Gülşen, (2008), “Bilimsel Etik ve İntihal”, Türk Kütüphaneciliği 22, 2

YILMAZ, Kürşat (Akt.), (2012) “Etik Dışı Davranış Olarak Haksız Yazarlık”, Eğitim Bilimleri Araştırmaları Dergisi, Cilt:2, Sayı:1, Haziran

ZINKISEN, Johann Wilhelm, (2014) Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Yeditepe yay., cilt:1, s.633/ Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, Cilt:1, s.562
 
 

[1] Mustafa Oral, Türkiye’de Romantik Tarihçilik, Yeni İnsan Yayınevi, İstanbul, 2014, s.32
[2] Richard J. Evans, Tarihin Savunusu, (Çev.Uğur Kocabaşoğlu), İmge Kitapevi, Ankara,1999, s.116
[3]İnayet Aydın, Eğitim ve Öğretimde Etik, Pegem A yayıncılık,  2006, Ankara, s.14
[4]JacquesBarzun, Henry F. Graff, Modern Araştırmacı (Çev. Fatoş Dilber), Kırmızı Yay. İstanbul 2010, s.53
[5]Michel-RolphTrouıllot, Geçmişi Susturmak Tarihin Üretilmesi ve İktidar, İthaki yay. İstanbul 2014, 30
[6] Albert L.Hurtado, “Historians and Their Employers: A Perspective on Professional Ethics”,The Public Historian, Vol.8, No.1, University of California Press, 1986, s.50
[7]JacquesBarzun, Henry F. Graff, Modern Araştırmacı (Çev. Fatoş Dilber), Kırmızı Yay. İstanbul 2010, s.64
[8] Cumhur Ertekin, Nihat Berker, vd. Bilimsel Araştırmalarda Etik ve Sorunları, Türkiye Bilimler Akademisi Yayınları,  Ankara 2002, s.12
[9]Ali Rıza Erdem, “Bilim İnsanı Yetiştirmede Etik Eğitimi”, Yüksek Öğretim ve Bilim Dergisi, Cilt 2, Sayı:1, Nisan 2012, s.25
[10] Mehmet Toplu, “Bilim Etiği: İnternetin Bilim Etiği Üzerine Etkileri”, Türk Kütüphaneciliği, 26, 4(2012), s.667
[11] Nilgün Köklü, “Akademisyenlerin Araştırma Etiği Konusundaki Görüşleri”, Eğitim Bilimleri ve Uygulama, 2(4), 2003, s.142
[12] Osman İnci, “Bilimsel Yayın Etiği İlkeleri, Yanıltmalar Yanıltmaları Önlemeye Yönelik Öneriler”, Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık, (69-89), Tubitak-Ulakbim Ankara, 2009
[13] Türkiye Bilimler Akademisi Bilim Etiği Komitesi, 2002, TÜBİTAK 2006, Evcik,2009, Köklü 2003
[14]Nilgün Köklü, “Akademisyenlerin Araştırma Etiği Konusundaki Görüşleri”, Eğitim Bilimleri ve Uygulama, 2(4), 2003, s.141
[15] Erkan Tabancalı, “Bilim ve Yayın Etiği”, Süleyman Demirel Üniversitesi Burdur Eğitim Fakültesi Dergisi 5 (8), Isparta 2004, s.35
[16] Emin Kansu, “Bilimsel Yayınlarda Etik İlkeler”, Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık, 6. Ulusal Sempozyum Bildirileri Ulakbim Tıp Veri Tabanı, 2008, s.21
[17] Farrokh Habibzadeh, Karen Shashok, “Plagiarism in Scientific Writing Word or İdeas?”, Random Essay, doi:10.3325/cmj.hr.2011, s.576
[18] Fatma Suna Kıraç, “Yinelenen Yayın Başvurusu ve Yayını Geri Çekme Olayı”,Yayın Etiği, www.anakarder.com, doi:10.5152/akd.2011, s.362
[19] Muhittin Görmüş, “Bilimsel Etik Üzerine…”, SDOGEO e-dergi, Yıl:2, Sayı:3, , 2011, s.15
[20] Bu örnekteki dergi ve makale başlıkları tamamen hayal ürünü olup, duplikasyonun ne olduğunun anlaşılmasına yardımcı olmak amacı ile verilmiştir.
[21] Marek Tesar, “Sources and İnterpretations Ethics and Truth in Archival Research”, History Of Education: Jornal of the History of Education Society, Vol.44, No.1, 2014, s.105
[22] Chris Park, “In Other (People’s) Words: Plagiarism by University Students-Literatüre and Lessons”, Assessment&Evaluation in Higher Education, Vol.28, No.5, 2003, s.472
[23] Nazan Özenç Uçak, Hatice Gülşen Birinci, “Bilimsel Etik ve İntihal”, Türk Kütüphaneciliği 22, 2 (2008), s.194
[24] Muhammet Avaroğulları, “Sosyal Bilgiler Öğretmen Adaylarının ve Öğretim Elemanlarının İntihal Problemine Yönelik Tutum ve Davranışları”, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü İlköğretim Ana Bilim Dalı Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2012, s.13-22 Avaroğulları araştırmasında akademik başarısı yüksek öğrencilerin düşük olanlara göre daha az intihale yöneldiğini daha önce bu konuda araştırma yapan batılı bilim adamlarının çalışmalarını referans gösterek belirtmiştir, yine bu çalışmada erkek öğrencilerin kız öğrencilere göre daha fazla intihal yaptıkları, dile hakimiyetin intihali önlemede etkili olduğu, Asya ülkelerindeki paylaşım ve yardımlaşma kültürünün batıdaki rekabet kültürüne uygun olmamasından Asya menşeili öğrencilerin intihale daha eğilimli olduğu, sınıf düzeyi yükseldikçe intihale başvurma oranının düştüğü, lisansüstü öğrencilerin lisans öğrencilerine göre daha az intihal yaptıkları belirtilmektedir. 
[25] Chris Park, “In Other (People’s) Words: Plagiarism by University Students-Literatüre and Lessons”, Assessment&Evaluation in Higher Education, Vol.28, No.5, 2003, s.479
[26] Muhammet Avaroğulları, “Sosyal Bilgiler Öğretmen Adaylarının ve Öğretim Elemanlarının İntihal Problemine Yönelik Tutum ve Davranışları”, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü İlköğretim Ana Bilim Dalı Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2012, s.34
[27] Peter R.Mason, “Plagiarism in Scientific Publications”, The Journal of Infection in Developing Countries, Vol.3 No.1, 2009, s.1
[28] Nilgün Köklü, “Akademisyenlerin Araştırma Etiği Konusundaki Görüşleri”, Eğitim Bilimleri ve Uygulama, 2(4), 2003, s.140
[29] Köklü, A.g.m. s.139
[30] Cumhur Ertekin, Nihat Berker, vd. Bilimsel Araştırmalarda Etik ve Sorunları, Türkiye Bilimler Akademisi Yayınları,  Ankara 2002, s.39
[31] İlgili belgeler üzerine çalışmış tarihçiler için bkz; Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri, İstanbul 2004,  s.63/ Ferudun Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları, Ankara 2005, s.226-227
[32] Görmüş, A.g.m. s.15
[33] Cumhur Ertekin, Nihat Berker, vd. Bilimsel Araştırmalarda Etik ve Sorunları, Türkiye Bilimler Akademisi Yayınları,  Ankara 2002, s.38
[34] Johann Wilhelm Zınkısen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Yeditepe yay., cilt:1, s.633/ Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, Cilt:1, s.562
[35] Halil İnalcık, “Fatih  Sultan Mehmet ve Zamanı”,  Fatih Sultan Mehmet Ve Zamanı / Franz Babinger, Oğlak yayınları, İstanbul 2013, s.433-436
[36] Tabancalı, A.g.m. s.231
[37] Örnekte verilen kitap ve makale başlıkları ile anlatılan olaylar tamamen kurgu olup “dilimleme” etik dışı davranışının daha anlaşılır olmasını sağlamak için verilmiştir.
[38] Kürşat Yılmaz (Akt.), “Etik Dışı Davranış Olarak Haksız Yazarlık”, Eğitim Bilimleri Araştırmaları Dergisi, Cilt:2, Sayı:1, Haziran 2012, s.2
[39] Kürşat Yılmaz (Akt.), “Etik Dışı Davranış Olarak Haksız Yazarlık”, Eğitim Bilimleri Araştırmaları Dergisi, Cilt:2, Sayı:1, Haziran 2012, s.3
 


Not: Yazının yayınlandığı orjinal metin için kaynak: 
https://www.academia.edu/62154366/TAR%C4%B0H_ARA%C5%9ETIRMASI_ve_YAZIMINDA_ET%C4%B0K?email_work_card=title (03.12.2023.10.15).

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum