Talha FORTACI: FİKİR SANCISI

Ben, hayatta kendini bir şekilde mutlu eden insanların yerine göre dünyanın en mutlu insanları olduğuna inanıyorum.

Talha FORTACI: FİKİR SANCISI
30 Mart 2015 - 18:29 - Güncelleme: 30 Mart 2015 - 23:13

                                                    FİKİR SANCISI

Lisedeyken okuduğum kişisel gelişim kitaplarının birinde çok dikkatimi çeken bir cümle vardı. “Fikir sancısı çekmeyen beyinler hayat kaidelerini doğuramazlar.” Şimdi bu cümle üzerinde düşünürken değişik savrulmalar yaşıyorum. Baştan söylemeliyim ki artık kişisel gelişim kitaplarından zinhar hoşlanmıyorum. Bırakın okumayı elime almak bile istemiyorum. O kadar itici geliyor. Tabi meselenin kendime göre çeşitli sebepleri var. Bir kere beni tahrik ediyorlar. İnsanı insan olmaktan çıkarıp bir yarış atı gibi görüyorlar. Son derece üst perdeden ve bilmiş bir edayla söylenmiş cümleler beyan ediyorlar. Örnek isterseniz bir tane söyleyeyim; ”Ancak aptallar sekiz saat uyur” diyordu biri mesela. Bunun kararını kim verebilir ki. Herkes farklı bir hayat yaşıyor. İsteyen on saat uyur isteyen iki saat uyur. Çok uyumakla aptallık arasında bir ilişki yoktur. En nihayetinde ne kadar itici, ne kadar kaba bir ifade değil mi?

Fikir sancısı çekmek, zihinsel faaliyette bulunmak özellikle de düşünmek her babayiğidin harcı değildir ki. Evvela karnın tok sırtın pek olacak. Atalarımız boşuna “Aç iken felsefe yapılmaz” dememişler. Sabah kalktığında ne yiyeceğini düşünen, ya da bu akşam nerede yatsam hesabı yapan birisi nasıl fikir sancısı çeksin? Ya da bu imkânlara sahip, ama aynı zamanda da gırtlağına kadar borç batağında olan bir adam nasıl felsefe yapsın. O insanın kafası tek bir şeye çalışır; acaba ne yapsam da borçlarımı ödesem.

Ülkemiz için de diyorlar ki; hala batılı ülkelerin fersah fersah gerisindeyiz, bir türlü onlara yetişemedik. İyi de güzel kardeşim bunu söylemeden önce memleketteki borç haritasını şöyle bir önüne koydun mu, vatandaş ne durumda, deyip küçük de olsa bir kamuoyu araştırması yaptın mı? İnsanımızın yüzde yetmişi bankalara göbek bağı ile bağlı durumda. Herkes, kart borçlarının, kredi borçlarının pençesi altında… Aldığı maaşı kirasına, faturalarına, evdeki ihtiyaçlarına yetiştirmek derdinde… Vaziyet böyle iken nasıl olur da fikir sancısı çeksin, nasıl olur da felsefe yapsın. Bu konunun etrafında sorular daha fazla uzar da gider. O yüzden kısa kesiyor ve bu bahsi burada kapatıyorum.

Gelelim bir diğer meseleye. Hayatında en azından birkaç tane kişisel gelişim kitabı okuyanlar bilir, bunlara göre bizler mutlak başarmak zorundayızdır. Hayatımızda illa ki başarmak zorunda olmak gibi bir görevimiz vardır. Önümüze başarılı kimselerin hayatlarını kapı gibi dayarlar. Bak bu adam şöyle şöyle yaptı ve başardı, sen niye yapamayasın derler. Küçükken annemizin komşunun çocuğuyla bizi kıyasladığı gibi karşılaştırma yaparlar. Ama bir şeyi unuturlar; o odur bense benim. Hem ben zorunda mıyım, onun gibi olmak mecburiyetim mi var, o başarmışsa ne güzel, Allah mesut bahtiyar etsin, ama ben belki başarmak istemiyorum.

Ya da, başarmak dediğin şey nasıl bir şeydir, neye göre, kime göre ve nasıl bir başarıdan söz ediyoruz? Senin başarmaktan anladığın şey ile benimkisi aynı şeyler midir? Sana göre hayatta başarılı olmak iyi bir iş sahibi olmak, iyi bir maaş sahibi olmaktır belki ama benim başarılı olmaktan anladığım çok değişik olabilir. Dünyada tek çıkar yol başarıya odaklanmak mıdır? İnsan bazen hırs ve ihtirasları uğruna birçok şey elde edebiliyor evet, ama aynı zamanda da çok şeyi de kaybedebiliyor. Sonra farkına varınca da iş işten geçmiş oluyor.

Hepsinden de öte başarının kölesi olmamanın gerektiğini düşünüyorum. Tek hedef başarmak değildir. Hele hele her insanın başarılı olması hiç mümkün değildir. Ben hayatta kendini bir şekilde mutlu eden insanların yerine göre dünyanın en mutlu insanları olduğuna inanıyorum.

Selam kendini mutlu edebilenlere olsun. 28.03.2015 Talha FORTACI

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum