Orhan Okay: O, büyük bir kültür, edebiyat ve âhlak adamıydı

Beşir Ayvazoğlu'nun Karar gazetesindeki yazısını yayınlıyoruz. Orhan Okay hocamızı dün Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Merkezefendi’de toprağa emanet ettik.

Orhan Okay: O, büyük bir kültür, edebiyat ve âhlak adamıydı
00 0000 - 00:00 - Güncelleme: 13 Ocak 2020 - 23:05

Orhan Okay hocamız da göçtü, innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. Daha on beş gün önce İSAM’da görüşmüş, birlikte yemek yemiştik. Keyfi yerinde görünüyordu, yemeğini de iştahla yemişti; ama kemiklerinin onu artık taşıyamadığını biliyorduk.

Eşinin vefatından sonra psikolojik olarak da hızla çöken aziz hocamızı İSAM’da yıllarca aynı odayı paylaştığı Nurettin Albayrak’ın genç yaşta vefatı da çok sarsmıştı. Artık yazmakta zorlanıyor, hayata okuyarak tutunuyordu. Bel kemiğindeki çatlaklar yüzünden hastaneye kaldırıldığını birkaç gün önce Alim Kahraman’dan öğrendim; Cuma sabahı vefat haberini de Alim verdi. Ne kadar üzüldüğümü anlatamam. Hocam olmadı, ama Beşir Fuad biyografisinden başlayarak bütün eserlerini ince bir dikkatle okuduğum ve çalıştığım konularda ne zaman zorlansam bilgisine müracaat ettiğim için onu gerçek hocalarımdan biri olarak görürdüm.

***

Üç kuşaktan beri İstanbul’da yaşayan bir ailenin çocuğu olarak, Salmatomruk’ta dünyaya gelen Orhan Okay hocamızın çocukluğu, Edirnekapısı civarında, İmparatorluğun çoğulcu yapısını yansıtan çok renkli bir semtte geçmiş. Bu da, şahsiyetinin, tarihî ve tabii dokusu, nüfus yapısı ve terbiyesiyle hâlâ Osmanlı karakteri gösteren 1930’ların İstanbul’unda şekillendiğini gösteriyor.

1990’ların başında Dergâh dergisinde ateşe ve eski İstanbul yangılarına dair yazılarım çıkıyordu. Bir gün Orhan Okay hocamızdan daktiloyla yazılmış uzun bir mektup aldım; Erzurum’dan gönderdiği bu hoş mektupta, Şeyh Galib’in üzerlerine her gâh ateşler yağan ve kıvılcım taneleri ekip parça parça kalpler biçen Beni Muhabbet Kabilesi ile semenderler gibi ateşle iç içe yaşamayı neredeyse bir hayat tarzı haline getirmiş eski İstanbul halkı arasında kurduğum ilişkiyi isabetli bulduğunu belirttikten sonra, zarif bir üslûpla, ilki Zeynep Hanım Konağı’nı kül yığınına çeviren yangın olmak üzere, bizzat şahit olduğu birkaç büyük İstanbul yangınından söz ediyordu.

Aziz hocamızın aslında doğma büyüme İstanbullu olduğunu o gün daha farklı bir biçimde, biraz da kendimi onun yerine koyarak düşündüm. Meslek hayatının tamamını taşrada geçirdiği hâlde, zarafeti, çelebiliği ve Türkçesiyle İstanbullu kalmayı başaran, nesli tükenmiş bir ideal ve ahlâk adamı, hakiki bir hocaydı o.

***

Yüksek Öğretmen Okulu ile Edebiyat Fakültesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinden 1955 Şubat’ında mezun olduktan sonra edebiyat öğretmeni olarak Artvin’e tayin edilen Orhan Okay, devrin çok zor şartlarına rağmen, “Ne desem, ben orada Senfoni Pastoral’i mi, yoksa Pan’ı mı yaşadım?” diye tarif ettiği ve hiç unutmadığı bir yıl geçirmiştir. Sonra Merzifon’da yedek subaylık, ardından Diyarbakır’a tayin... Diyarbakır’da, en fazla bunaldığı günlerden birinde, hocası Mehmet Kaplan’dan aldığı mektup ona Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde tam otuz beş yıl sürecek hocalık hayatının kapısını aralayacaktır.

Erzurum’daki yüzlerce talebe yetiştiren ve edebiyat dünyamızda adeta bir efsaneye dönüşen hocamızı anlatmaya çalıştığım portrenin başlığı şöyleydi: “Erzurum’un İstanbullu Hoca’sı”.

Anadolu şehirlerinde yaşanan bu kırk yılın arkasında, Vefa Lisesi’nde felsefe hocası Nurettin Topçu’nun Orhan Okay hocamıza aşıladığı idealizm ve Anadolucu milliyetçilik vardı. Anadolu’da hizmet vererek “milletin ma’kûs taliini yenmek” isteyen genç ve idealist öğretmenler, bugünkülerin aksine, tayinleri doğu şehirlerine çıktığı zaman sevinirlerdi. 1940’ların, 50’lerin Anadolu’suna, özellikle Doğu Anadolu’ya gitmek, bir bakıma dünya ile irtibatı koparmak mânasına gelmesine rağmen..

Orhan Okay hocamızın Artvin’de başlayan Anadolu hayatıyla ilgili izlenimlerini merak eden okuyucularım, onun son kitaplarından biri olan Anadolu’dan Hatıralarla Nurettin Topçu’nun Mektupları’nı okumalıdırlar.

***

Yüksek bir edebî zevke sahip olan Orhan Okay hocamızın yukarıda sözünü ettiğim kitabının yanı sıra, portre yazılarından oluşan Silik Fotoğraflar ve İstanbul’u anlattığı Bir Başka İstanbul isimli isimli kitapları okunursa, onun sadece bir edebiyat tarihçisi değil, aynı zamanda edebiyat tarihlerinde yer alması gereken bir edip oluğunu görülecektir. Zengin kültürü ve dikkati, onun yazdıklarını farklı kılardı. İlgi alanı çok genişti; felsefe ve estetikle ilgilenmişti. Belki şaşıracaksınız;  çok zengin bir musiki kültürüne sahipti, Batı musikisini de çok iyi bilir ve dinlerdi. Gençliğinde hat sanatını merak etmiş ve bir süre Hattat Halim Özyazıcı’nın talebesi olmuştu. Biyografi yazarlığına gelince: Beşir Fuad: İlk Türk Pozitivist ve Natüralisti (1969) adlı doktora tezi, bizde yazılmış en önemli biyografik metinlerden biridir. Bir Hülya Adamının Romanı adlı Ahmet Hamdi Tanpınar biyografisinin de çok zengin ve ufuk açıcı bir çalışma olduğunu kaydetmeliyim.

Hocamızın Mehmed Âkif, Yahya Kemal, Ahmet Hâşim, Necip Fâzıl, Ahmet Hamdi Tanpınar ve daha birçok edebiyat adamı hakkında yazdıkları, her zaman müracaat ettiğimiz önemli metinlerdir.

***

Orhan Okay hocamızın meziyetlerinden biri de inanılmaz okuma azmiydi. Kitabı, kitapçı dükkânlarını ve Sahhaflar Çarşısı’nı ortaokul yıllarında keşfetmiş, lise yıllarında ise tam bir bibliyofil olmuştu. İlgisini çeken kitapları sonuna kadar okumadan bırakmaz, dergileri bile satır satır okurdu. Kendisine imzalayıp takdim ettiğimiz kitapları büyük bir dikkatle okuyup tespit ettiği hataları ve eksiklikleri sayfa kenarlarına kaydetmiştir. Tanpınar’ın notlandırarak neşre hazırladığım Beş Şehir’ini de büyük bir titizlikle okuyarak kimsenin farkına varmadığı düzeltme hatalarına ve bilgi eksikliklerine dikkatimi çekmişti. Bir müşkülümüz olduğu zaman bilirdik ki Orhan Okay hocamız var, ona sorarız ve hallederiz.

***

Orhan Okay hocamızı dün Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Merkezefendi’de toprağa emanet ettik. Büyük bir kültür, edebiyat ve ahlâk adamıydı. Acımız büyüktür. Kendisine Cenab-ı Hak’tan rahmet, yakınlarına ve edebiyat dünyamıza başsağlığı diliyorum.

Kaynak: http://www.karar.com/yazarlar/besir-ayvazoglu/o-buyuk-bir-kultur-edebiyat-ve-ahlak-adamiydi-3071

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum